Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/276) ve 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/274) ile Sayıştay tezkereleri a) Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı b) GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı c) Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı ç) Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı d) Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı e) Kalkınma Ajansları (Ahiler, Batı Akdeniz, Bursa Eskişehir Bilecik, Dicle, Doğu Anadolu, Kuzeydoğu Anadolu) f) Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı g) Türk Standardları Enstitüsü ğ) Türk Patent ve Marka Kurumu h) Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu ı) Türkiye Bilimler Akademisi i) Türkiye Uzay Ajansı |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 07 .11.2023 |
MEHMET MUSTAFA GÜRBAN (Gaziantep) - Sayın Başkan, Sayın Bakanım, değerli hazırun; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
2000'li yılların başında binlerce işçi çalıştıran bir firmaya sahip olmak çok önemliydi, ayrıyeten, patronlara siyasi nüfuz da sağlayan bir yaklaşımdı. Fabrikaların vardiya değişimlerini sağlamak için orta büyüklükte bir otobüs firmasının sahip olacağı kadar araçları olması gerekmekteydi. Bu fabrikaların büyüklüğü bir ilçe kadar vardı ve yükte ağır, pahada hafif mallar üretmektelerdi. Bu firmalar âdeta kamu iktisadi teşebbüsü gibi olmakla birlikte, 2 bin-3 bin kişi çalıştırmaktaydı. Çünkü rekabeti ciro büyüklüğüyle ve devletten aldıkları teşviklerle sağlamaktaydılar. Özellikle tekstil ve iplik tarafında, dış ticaret ve vergi politikaları sayesinde devleşmiş aileler bulunmaktaydı, hâlâ daha bu ailelerin büyük çoğunluğu sektörün üzerinde egemenliklerini devam ettiriyorlar.
Cumhuriyetimizin kurulduğu yıllarda yüksek kârlılık prensibi üzerine kurulmuş ve bu sebeple etkin maliyet yönetimi yaklaşımından uzak firmalar önce gümrük birliğiyle ciddi bir sınavdan geçtiler. İthal ikameci politikalar sebebiyle Türk halkını kendi ürettikleri kalitesi tartışılır mal ve hizmetlere mecbur eden sanayinin kendini düzeltmesi için ciddi bir uyarı içermekteydi. Daha sonrasında, 21'inci yüzyılın başından itibaren artan küresel rekabetle daralan kâr marjları ise ikinci uyarı olmuştu. Ancak bu uyarıları dikkate almak yerine hükûmetlerden iç pazardaki yabancı rakiplerini yıldırmak için yüksek ithalat vergileri konulmasını istediler. Siyasi iktidarlar yanlarında binlerce insan çalıştıran ve yerel siyasette söz sahibi olan bu kişileri düşman etmemek adına ülkemizin bugün içinde kıvrandığı verimsiz durumun temelini attılar.
Türkiye sanayisi hâlâ 20'nci yüzyıl gerçeklerinden yaratılmış paradigmalar üzerine yatırılan bir modelle yola devam etmektedir. Bundan on yıl sonra fabrikalarda mavi yakalılar yerine, tahminen robotlar çalışacak. Ustabaşı dediğimiz kişinin de yapay zekâ yani "AI" olması da çok güçlü ihtimaldir. Maliyeti düşürmek için altyapı yatırımları yapmak olmazsa olmazdır ancak ülkemizde kamu harcamalarında öncelik tespiti doğru yapılmamaktadır. Kamunun sürekli harcayarak vergi ve iç borçlanma yoluyla hem finansman hem de üretim maliyetleri yükselmektedir. İstikrarsızlık ve yapısal reformların sürekli gecikmesi sebebiyle döviz kurları dalgalı seyretmektedir; enerji, ham madde, ara malına olan dış bağımlılık etkin maliyet üretimini zorlaştırmaktadır.
Talep edenin daha kaliteli ürüne daha az para ödeme isteği, ülkemizin ürettiklerinin sert rekabete konu olan ürünler olması, kâr etmek için etkin maliyet yönetimini zorunlu kılmaktadır. Bunu başaramayan sektörlerin yabancı rakiplerini ithalat vergisiyle pahalı hâle getirip en azından iç rekabette avantajlı duruma geçmek istemeleri arzulanan sonucu doğurmamıştır. Milyonlarca birim mal üretmeye göre tasarlanmış sanayimizin ölçek sorunu yaşadığı ortadadır. Açıkçası, 1990'ların gerektirdiği şartlara ancak 2000'li yıllarda ulaşmaya çalışırken kimse trendin değiştiğini görememektedir. Artık talebe göre özel üretim çağı başlamıştır, kimse seçip beğendiği bir ürünü satın aldığında başkasının üzerinde veya evinde görmek istememektedir. Hemen hemen her gelir seviyesinde bu, ciddi bir trend hâline gelmiştir. "Limited edition" yani sınırlı sayıda üretimler fiyat politikası açısından da üreticiye esneklik sağlamaktadır. Ancak ülkemiz sanayisi hâlâ ölçek tartışması içindedir. Ayrıyeten, Çin, Hindistan veya Uzak Doğu'daki ülkelere karşı pozisyon almaya da zorlamaktadır. Oradaki 50 bin, 100 bin kişilik fabrikaların aynısını ortaya çıkarmanın anlamsızlığı ve faydasızlığı ortadadır. Sanayimiz, ölçeğe dayalı bir rekabet içinde maalesef kendi intiharına davete çıkarmaktadır. Bu firmalara mal satan büyük sanayi kuruluşları ise düzenin böyle devam etmesini istedikleri için talep ettikleri ithalat vergileri ve gümrük engellemeleriyle beraber Türk sanayimizin toplu intiharına katkıda bulunmaktadırlar.
Gelişimin nerede olduğunu anlamak için arz tarafına değil, talep tarafına bakmamız gerekmektedir. Örneğin, 2010 yılından beri insanlar cep telefonlarından konuşmak yerine data göndermeyi tercih ediyor. Bu durum cep telefonu üzerine yüklenen uygulamalarla ivmelenmiştir. GSM firmaları eskiden insanlar daha çok konuşsun diye uğraşırken bugün daha çok kullansın diye uğraşmaktadır. Bu durum binlerce yeni şirketin kurulmasına ve aralarında bazılarının milyarlarca dolar piyasa değerine ulaşmasına sebep olmuştur. Ülkemiz bu dijital uygulamalarla alakalı maalesef küresel çözümler sunamamış, yerel çözümler üretebilmiştir. Hâlen küresel ölçekte başarı kazanmış yaygın bir uygulama çıkarabilmiş değiliz çünkü iş yapış tarzımız mal ve hizmet üretmeye dayalı, çözüm üretmeye dayalı değildir.
Doğayı tahrip ederek mega proje yapmanın pahalıya mal olacağını, şahsi menfaatlerin toplumun faydasının önüne çıkarılmasının büyük felaketler getireceğini göremeden ilerlemekteyiz. Hâlbuki, 3 boyutlu yazıcılarla sanayinin değişim yaşayacağını öngörerek çözümler üretmeliyiz. Ülkemizin her yerine AVM açtık, dükkânların sayısını çoğalttık fakat dünyada perakende markalar artık e-ticaret üzerinden yola devam etmektedir. Biz hâlen dükkân sayısını artırmaya çalışmaktayız, hâlbuki, bu 20'nci yüzyılın paradigmasıydı. Şirketler ciroya veya kârlılığa göre değerlendirildiği gibi satış noktasına göre de değerlenmekteydi. Günümüz dünyasında ise işler değişti ancak biz hâlâ bunu göremedik.
Sanayi 4.0'la ilgili de birkaç değerlendirmemiz olacak. Fabrikalara robot koymayı sanayi 4.0 olarak tarif ediyoruz. Sanayi 4.0'ın anlaşılması için bir tarif yapmak istiyorum: Üretilen mal veya çözümlerin tüketici tarafından kullanımını, tepkilerini ve önerilerini yapay zekâ yardımıyla toplayıp dijital omurga aracılığıyla firmaya aktarım yapmak, sonra bu data yardımıyla mal ve hizmetlerin üzerinde tüketici memnuniyetini gözeterek piyasaya sürmektir; ayrıca bu data yardımıyla gelecekteki ürünleri de tasarlamaktır. Sanayi 4.0'dan 5.0'a geçerken mavi yakalı ve beyaz yakalıların yaptığı birçok işin robotlar ve yapay zekâ tarafından gerçekleştirileceği öngörülmektedir.
Atıl kalacak insan kaynağının kendini geçindirecek değeri mevcut para sistemleriyle nasıl sağlayacağı da üzerinde düşünülecek bir meseledir. Giderek dijitalleşen dünya sadece insanların değil, her türlü canlı-cansızın hareketini kaydettiği için tüm emek birimlerinin değere ve değiş tokuş birimine dönüşmesini sağlayacaktır. Yakın gelecekte bugünün para ve sermaye piyasalarına göre çok daha farklı algoritmalar içeren enstrümanlar ortaya çıkacak gibi gözükmekte. Bunun en ciddi kanıtı ise dijital paraların ortaya çıkması olarak görülüyor.
Peki, dijital paraların ortaya çıkmasıyla birlikte gelecekte neler olabileceğini konuşmak istiyorum. Kâğıt paraya dokunmadan yaşayacağımız bir gelecek ne kadar uzağımızda? Bankaların ve finans kuruluşlarının bu değişime adapte olup gerekli önlemleri alma konusunda karar vermeleri gerektiğinin altını çizmek istiyorum. Türk lirasının dijital formunun piyasaya sürülmeden önce gerçekleştirilmesi gereken hazırlıklar vardır, dijital paranın yatırımcılara arz edilmeden önce pos cihazlarına yüklenecek bir arayüzle tanımlanması için altyapının hazırlanması büyük önem arz etmektedir. Ayrıca, akıllı telefonlara da android uygulamaların yüklenmesi için çalışma yapılması kritik önemi haizdir. Arz edildiği ilk günlerde yaşanacaklar, ortaya çıkacak yeni değerin akıbetini belirleyecektir. Ortaya çıkan yeni değerle kredili işlem yapılıp yapılamayacağı da önem arz etmektedir. Dünyada, alışverişin çok büyük kısmı kredi ve banka kartlarıyla gerçekleşmektedir, dolayısıyla kredi ve banka kartlarına tanımlı bir değiş tokuş aracı yaratılması gerekmektedir.
Görülmesi gereken bir başka gerçek ise, bankaların, puan, bonus, mil gibi çeşitli avantajları uygulamalarının yanında taksit imkânları da sunabilmesidir. Dijital paraların bankaların bu programlarına dâhil olması yaygınlıklarını artıracaktır. Sadece B2C değil, B2B işlemlerinde yani sadece firmadan son tüketiciye değil, firmadan firmaya yapılan işlemlerin de dijital parayla yapılması sağlanmaktadır. Dijital parayı hem değiş tokuş aracı hem de yatırım aracı gibi görmemiz gerekmektedir. Nedenine gelince, TL, tarihsel performansı nedeniyle hiçbir zaman yatırım aracı olarak değerlendirilememiştir, performansı buna müsaade etmemektedir, dolayısıyla yeni bir değerin dayandığı temel, sadece değiş tokuş aracı olarak değil aynı zamanda bir yatırım aracı olarak da değerlendirilmesinin sağlanması gerekmektedir. Paranın fonksiyonlarının önemli bir kısmına ya da tamamına sahip olan bir değer yaratılmalıdır. Böylece, bireylerin de kurumların da elinde tutmak isteyeceği bir dijital paranın varlığı mümkün kılınabilir.
Yüksek teknolojinin hayatımıza girmesi ve firma operasyonları dijital omurgalar üzerinde devam ettiği için siber saldırı riski de göz ardı edilmemelidir. Küresel yatırımcılar, hassas verilerinin başkaları tarafından ele geçirilmesi, sistemlerinin ani şekilde durması, manipüle edilmesi veya başkalarına haksızca fayda sağlayacak şekilde kullanılmasına karşı oldukça hassaslar. Küresel tedarik zincirlerinin ve ödeme sistemlerinin çoklu bulut ve kendinden otomasyonlu şekilde yayılması siber saldırılarla alakalı ülke altyapılarının sorgulanır hâle gelmesine yol açmıştır. Hatta, bu konuda yatırım yapacak ülkenin hukuk sisteminin söz konusu riskler konusunda ne kadar duyarlı olup olmadığı da ince elenip sık dokunulan konular arasında yer almaktadır.
Teşekkür ederim.