Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/276) ve 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/274) ile Sayıştay tezkereleri a)Sağlık Bakanlığı b)Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü c)Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu ç)Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı d)SBT Sağlık Bilim ve Teknolojileri Anonim Şirketi |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 09 .11.2023 |
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri ve basın emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce 9 Kasım 2011'de Van depreminde yaşamını yitiren tüm canlarımızı saygıyla anıyor ve hepsine Allah'tan rahmet diliyorum. Böylesi felaketlerin bir daha yaşanmaması ve depreme ilişkin gerekli tedbirlerin alınması temennisiyle konuşmama başlayacağım.
İnsanlık açısından sağlık hakkı, sağlık hizmetlerine erişebilme ve bu haktan eşit ve parasız yararlanma şüphesiz yaşamsal bir önemdedir. Zaten bu hak uluslararası sözleşmelerde ve Anayasa'da en temel insan hakkı olarak da yerini bulmuştur. Dolayısıyla sağlık hakkı söz konusu olduğunda ülkenin her köşesindeki yurttaşların ayrımsız bir şekilde yararlandırılması gerekiyor bu sağlık hakkından. Ne var ki AKP iktidarının yirmi iki yılda sağlıkta başlattığını ifade ettiği dönüşüm de günün sonunda arzulanan başarıyı getirmemiş, bilakis ciddi mağduriyetlerin yaşanmasına da sebep olmuştur.
Bugün, siyasi iktidarın en başarılı olduğu konuların başında eşitsizlikleri çoğaltmak, büyütmek geliyor. Özellikle Kürtlerin yaşadığı coğrafya söz konusu olunca neredeyse tüm endekslerde son sıralarda yer aldığını, burada yapılan önceki dönemki bütçe görüşmelerinde diğer arkadaşların ifade ettikleri haritalarda da çok net bir şekilde gördük. Kapadokya, Trakya gibi, bir halkın tarihsel coğrafyasını betimleyen "kürdistan" kelimesi için "Yok böyle bir bölge. Nerede böyle bir bölge?" şeklinde tepkiler yükseliyor. Biz dile getirmesek bile ülkenin yüz yıllık pratiği ve spesifik politikaları her seferinde karşımıza belirli bir bölgeyi, bütünlüklü bir coğrafyayla gösteriyor zaten. Bizler HEDEP vekilleri olarak kayyum atanan yerlerin haritasını kaldırıyoruz, Kürt illeri çıkıyor karşımıza; ekonomiye ilişkin, kötü göstergelere ilişkin veri haritasını paylaşıyoruz, yine aynı bölge ve tek renk karşımıza çıkıyor.
Sayın Bakanım, Covid-19 risk değerlendirme haritasında da ortaya çıkan mavi bölgeyi hepimiz çok iyi anımsıyoruz. Sağlık hizmetleri, sağlık hakkı söz konusu olduğunda da bakın, karşımıza yine ne çıkıyor? Aynı coğrafya. Yani bu sınırları biz belirlemiyoruz aslında, Türkiye'de uygulanan politikaların açığa çıkarmış olduğu sınırlardır, yine aynı harita karşımıza çıkıyor. Bağımsız araştırmacıların ve STK'lerin hazırladığı eşitsizlik bülteninde de yine aynı kentler karşımızda; bu, bizzat cumhuriyetin ilk yüzyılının siyasi kadrolarının ortaya çıkarmış olduğu bir haritadır. Bugün araştırmacıların kullandığı bir tanımlama var "eşitsizlik bölgesi" şeklinde bir tanım kullanıyorlar. Bu bölgenin içerisinde yer alan kentlere baktığımızda; Van, Urfa, Şırnak, Siirt, Muş, Mardin, Kars, Iğdır, Hakkâri, Diyarbakır, Bitlis, Bingöl, Batman, Ardahan, Ağrı ve Adıyaman olarak görüyoruz bu illeri. Tanıdık bir coğrafya değil mi sizce de Sayın Bakan? Tanıdık bir coğrafya. Bazı araştırmalar da buralarda sağlık hizmetlerine erişimde büyük bir eşitsizlik olduğu zaten ifade ediliyor çünkü birçok kentte sağlık personeli, medikal ekipman, tıbbi cihaz donanımı, hastanelerin fiziksel koşullarının yeterli olmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Bugün 5 yaş altı bebek ölüm hızı TÜBİTAK'ın 2019 verilerine bakıldığında Kürtlerin yaşadığı bölgede 11,4 şeklinde, ülke ortalaması 8,9 ve eşitsizlik bölgesi dışında ülkenin geri kalanında 8,3 şeklinde karşımıza çıkıyor. Yine, araştırmaya göre ülke genelinde 10 bin kişiye düşen tıp doktoru ve diş hekimi sayısı 19,9. Bu sayı eşitsizlik bölgesinde 15,1 iken Türkiye'nin geri kalanında 21,1 olarak karşımıza çıkmakta. Biraz daha somutlaştırmak gerekirse, TÜİK verilerine göre yüzde 21,8'le iyi ve kötü huylu tümörlerden kaynaklı ölümlerin en yüksek olduğu ilimiz Ağrı ili ama birkaç ay önce Ağrı'da onkoloji doktoru olmadığı basına da yansımıştı. Geçen ay çocuk nüfus oranı yüksek olan Urfa'da sadece 1 çocuk alerji uzmanı olduğu ve hastaların test için farklı kentlere gitmek zorunda olduğu basına da yansıdı.
Şimdi, bakın, geçen aylarda Hakkâri'de 1 trafik kazası yaşandı, 2 barış annemiz, toplam 3 kişi orada yaşamını yitirdi, 1 arkadaşımız da ağır şekilde yaralandı, Erdal Safalı. Erdal Safalı, tedavi altına alınması için tam 300 kilometre oradan oraya götürülen bir yaralı arkadaş ve ağır yaralı bir arkadaşımız. Neden mi 300 kilometre götürdüler? Önce Yüksekova Hastanesine götürüldü "Doktor yetersizliği var." denildi, beyin cerrahi olmadığı söylendi ve Hakkâri'ye sevk edildi; Hakkâri'ye götürüldükten sonra "Yeterli teçhizat yok." denilerek Van'a sevk edildi. Sayın Bakan, elbette bir şeyler yapılmış olabilir ama sağlık hakkı büsbütün sağlanmış değil, ortada yeterli bir çalışma da yok. Buna bir de bölgesel eşitsizlik gerçeği, Kürt meselesi ekleniyor. AKP'liler buna itiraz edeceklerine Meclis araştırması önergesi verelim, komisyon kurulsun, birlikte bunun araştırmasını yapalım diyorum.
Sayın Bakan, Türkiye'de sadece eğitimde değil aslında sağlık alanında da ana dil sorununu ciddi bir şekilde yaşıyoruz. Kürtçe, Lazca, Süryanice, Arapça, birçok güzel dilin var olduğu bir coğrafyada yaşıyoruz ama yasaklarla kamusal alanı homojenleştiren bir zihniyet maalesef söz konusu. Ben bir Kürt'üm, ana dilim de Kürtçe, Sayın Bakan da Kürt. Eminim, o da çok iyi bilir, bizim büyüklerimizin çoğu tek kelime bile Türkçe bilmezler, Türkçe bilmedikleri için hayati bir durum olmadığı müddetçe de hastaneye gitmezler çünkü çekiniyorlar çünkü hasta ile doktor arasında iletişim kuramıyorlar çünkü Kürtçe bilen birileri yardımcı olmak istediğinde de mahremini paylaşmaktan çekiniyor büyüklerimiz. Buna bir de işsizlik, sosyal güvencesizlik eklenince hastaneye gitmek mümkün olmayabiliyor. Belki de bu yüzden bazı yerlerde doğal tedavi yöntemlerine başvuruluyor, hatta bizim oralarda bazı kırık çıkıkçılar da pek meşhurdur. Sorun büyüklerimizin aslında Türkçe bilmemesiyle ilgili değil, sorun bugün de Kürtçeye kamusal alanda yer vermeyen iktidardır. Hipokrat ilkesi "Önce zarar verme." diyor ama Türkçe bilmeyen bir insanı sessizliğe mahkûm etmenin verdiği zararı hiç düşündünüz mü, bunu buradan size sormak istiyorum.
Hastanelerde Kürtçe sağlık hizmeti yok. Bugün de 112 çağrı merkezlerinde İngilizce, Almanca, Rusya, Arapça var ama Türkiye'de en az 20 milyonun ana dili olan Kürtçe maalesef yer almıyor. Tamamı Kürtlerden oluşan bir kentte Kürtçe bir broşür basılmasından bile imtina eden bir Bakanlık var karşımızda. Geçen aylarda Sayın Bakan e-reçete sisteminde Almanca, İngilizce, Arapça, Fransızca ve Rusçanın eklendiği müjdesini verdi; Sayın Bakan burada da ana diline maalesef yer vermedi. Konuyla ilgili verdiğimiz soru önergesine de verilen cevap şuydu: "Türk vatandaşları için bu dillerden herhangi birinde reçete yazılması söz konusu değildir." Sayın Bakan önergeyi yanlış anladı sanırım çünkü biz "Kürtlere neden Fransızca reçete yazılmıyor?" demedik, "Kürtler için neden Kürtçe sağlık hizmeti yok." diyoruz. Elbette ülke vatandaşıyız ama Kürt'üz, velev ki su gibi Türkçe de konuşuyor olabiliriz ki yani okul okumuş her bir Kürt Türkçeyi de çok iyi konuşuyor; bunu da biliyoruz. Şunu ifade etmek istiyorum: Bir halkın ana dilinde sağlık hakkından feragat etmesi anlamına gelmiyor bu. Sayın Bakan, siyasi iktidarın, devletin resmî duruşu bir tarafa ama sizin de kendi atalarınıza bir dil borcunuz var diye düşünüyorum.
Hazır buradasınız, seçim bölgem Van'la ilgili de bazı şeylere değinmek istiyorum: Van, 1 milyon 200 bin nüfusu olan; Hakkâri, Ağrı ve Bitlis'ten de hastaların getirildiği bir merkez konumunda yer alıyor. Buna rağmen sağlık yatırımı noktasında beklediği ilgiyi hâlen görmüş değil. Çevre köylerle birlikte nüfusu 200 bini bulan Erciş ilçemizde bile yapılan hastane anca dokuz yıl geçtikten sonra teknik ve sağlık personeli eksikliğiyle birlikte açılabildi. Sayın Bakan, biz birkaç gün önce burada uzaya gidiyorduk, uzay çağında olduğumuzu söylüyoruz ama Van'ın merkez ilçesi Edremit'e bağlı, 3.500 nüfusu olan Kurubaş Mahallesi'nde sağlık hizmetine hâlâ erişim yok çünkü orada sağlık ocağı yok, herhangi bir aile hekimliği yok; yurttaşlar İlçe ve İl Sağlık Müdürlüğüne gidiyor ama kimse ilgilenmiyor. Neden binlerce insanı sağlık hakkından mahrum bırakıyorsunuz? Burada size bir kez daha sormak istiyorum.
Van'la ilgili yaşanan genel sorun ve eksikliklere dikkatinizi çekmek istiyorum çünkü oradan aldığımız bilgilerin bir kısmını sizinle paylaşacağım: İlçeler başta olmak üzere hastanelerde kullanılan malzemelerin eksik ya da kullanışsız olması, özellikle acil birimlerinde tek bir tansiyon aletinin mevcut olması, aspiratör cihazının bozuk olması, EKG cihazının kullanışsız olması, yine, yoğun bakımlarda donanım ve düzeyin yeterli olmamasından kaynaklı bu birimlerde yatan hastalarda yatak yaralarının oluşması gibi problemler bize aktarılan problemler. Yine, Van'da ileri tetkik için istenilen patoloji görüntüleme randevularının aylar sonrasına verilmesi ve muayenelerin astronomik ölçülerde verilmesi aynı şekilde karşımıza çıkan diğer sorunları içerisinde barındırıyor.
Şimdi, Van'da sağlık kurumlarında kadro eksikliğinden kaynaklı kurum içi ve kurum dışı takviye görevlendirmeleriyle döndürülmeye çalışılan bir sistem oluşturulurken bazı yerlerde haftada kırk saat çalışması gereken sağlık emekçileri maalesef yetmiş iki, seksen, seksen sekiz saat çalışmak zorunda kalıyor ve bu insani olmayan şartlar noktasında da önemli bir sorunun açığa çıktığını hepimiz çok iyi görüyoruz.
Van'la ilgili ve aslında Kürt illeriyle ilgili çok daha detaylı konuşmak isterim ama burada bizim süreyle ilgili bir sıkıntımız her defasında açığa çıkıyor, o yüzden birkaç konuya daha değineceğim ve bitireceğim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Sayın Başkan...
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun lütfen, bir dakika veriyorum.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Başta göçmen, mülteci kadınlar olmak üzere genel olarak kadınların sağlık hakkına erişimde yaşadığı özgün sorunlar mevcut. Erken evlilikler, gebelikler, güvencesiz kesimin başında olmaları, artan şiddet, taciz ve tecavüz, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, kadın kanserleri açısından HPV aşısının ücretsiz olmaması kadınların sağlık hakkına erişiminde yaşadığı engel ve ihlallerden sadece birkaçı. Savaş nedeniyle göç alan ülkelerde mülteci göçmen kadınlara yönelik cinsel istismar ve tacizlerin artmasının kadınlarda psikolojik travmalarla birlikte ve cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar açısından da büyük riskler barındırdığını hepimiz de çok iyi biliyoruz.
Bir diğeri, Türkiye'de sağlık alanında çalışanların yüzde 60'ı kadın emekçilerden oluşuyor. Özellikle pandemi süreci başladığından bu yana sağlık emekçisi kadınlar içinde bulundukları çoklu eşitsizlik hâlini daha da katmerlenerek yaşamakta. Hastanelerdeki iş bölümü toplumsal cinsiyet eşitsizliğini besleyecek biçimde planlanmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Sayyiğit, toparlayın lütfen.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Toparlayacağım.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Bir hatibimiz daha var, sonra araya gideceğiz.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Tamam.
Birçok sağlık çalışanı kadın bu iş yükünden kaynaklı fiziksel ve psikolojik açıdan yıpranmakta, normal koşullarda da ayrımcılığa uğrayan sağlık emekçisi kadınların çalışma şartları pandemi krizinde kötüleşmesine rağmen sosyal yaşamlarının desteklenmesi yönünde herhangi bir adım atılmamıştır. Bu konuda da ciddi adımlar atmanızı bekliyorum.
Teşekkür ederim.