KOMİSYON KONUŞMASI

HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli kurul üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, sağlık alanından doğru... Sağlığın piyasalaştırılması meselesi bence makas burada, en önemli kavram bu. Sağlığın alınır, satılır bir meta hâline getirilmesi tabii, burada tercihinizi belirlemeye başlıyor. Bu durumda neden özel sektörden yana ya da şehir hastanelerinden yana bir yönelim oluyor ve aile sağlık merkezleri unutulmaya başlanıyor? Aile hekimlerinin sırtına yüklenen bir yük ve birinci basamak sağlık hizmetleri neden geriletiliyor? Zaten kendinizin de açıkladığı gibi bütçeden ayrılan pay olarak yüzde 28,6'lardan yüzde 27,6'lara düşen bir birinci basamak sağlık hizmeti payı var yani koruyucu sağlık hizmetleri maalesef ki geriletiliyor ve tedavi edici sağlık hizmetleri ön planda.

Şimdi, burada çokça tartışıldı aslında, sağlık hizmetlerine erişim ile sağlığa erişim arasında bence bir fark var. Şimdi, evet, MHRS randevu sistemine ulaşamamak belki sağlık hizmetlerine erişimle ilgili bir problem ama "Bunun dışındaki bütün sorunları çözdük." derseniz ve sonuç olarak eğer bir yıl içerisinde 1 kişinin 1 sağlık merkezine 10 başvurusunu temel alarak bir sağlık hizmet sunumunda başarı göstergesi olarak gösterirseniz demek ki kişiler sağlığa erişimde sorun yaşıyorlar demektir.

Sağlığa erişmek mi, sağlığın insanlara erişimi mi meselesi aslında en önemli mesele çünkü toplumsal sağlık vurgusu kapitalist sağlık anlayışının karşısında sağlığa erişimden çok, toplumun sağlığa eriştirilmesi meselesidir ki burada sağlık hizmetlerinin topluma ulaştırılması ana meseledir, bence bu da bir makas. O yüzden tercihlerinizi neden doğru yaptığınız çok önemli.

Bugün aile sağlık merkezleri birinci basamak sağlık hizmeti rolünü maalesef ki oynayamıyorlar. Koruyucu sağlık hizmetleri geri plana itilmiş durumda ve aile sağlık merkezleri sadece ayakta kalma mücadelesi veriyorlar. Yani şöyle: İşte, bir defa değersizleştirilmiş bir durumda aile sağlığı merkezleri çünkü ikinci basamak ve üçüncü basamak sağlık hizmetleri, tedavi hizmetleri ön planda, insanlar kolayca da buralara erişebiliyorlar. Evet, işte, bu bir erişim, kolayca erişebiliyoruz meselesi. Aile sağlığı merkezleri pas geçilince de koruyucu sağlık hizmetleri geri planda kalınca da tabii ki hastanelerde, acillerde, poliklinik sıralarında o zaman 150'nci hastalara bakmak zorunda kalan hekimler, daha sonra da şiddet mağduru olan sağlık emekçileri söz konusu oluyor maalesef ki.

Şimdi, bu döngüyü doğru şekilde, bu şekilde tanımlamazsak eğer o zaman işin içinden çıkamıyoruz ve sorunlarla doğru şekilde mücadele edemiyoruz. Maalesef ki ülkemizdeki bütün problemlere yaklaşım, ana nedenleri, kök nedenleri doğru şekilde tanımlamadan sorunlara çözüm üretme yoluna gitmekle başlıyor.

Aile sağlığı merkezlerinde aile hekimleri birçok sorumluluk almış durumdalar. Bugün neredeyse, Sağlık Bakanlığı bütçesinden cari gider ödemesi bile, aile sağlığı merkezlerinin kira artış bedellerini bile karşılayacak durumda değil. Aile hekimleri bu yükün altında ezilmekte ve piyasaya açılmış, işte şimdi gidip bir aile sağlığı merkezi için bir yer tutmaya kalktığınızda onun kira bedelini... Bugün hepimiz kira sorunu yaşıyoruz, bu kira bedellerini karşılayamıyoruz. Siz cari ödeneklerle aile hekimlerine destek olmuyorsunuz. Ceplerinden mi ödesinler? Maalesef ödüyorlar ve aile sağlığı merkezi elemanları da grup elemanları da -daha önce de bahsedildiği gibi- ciddi bir emek sömürüsüne maruz kalıyorlar. Maalesef ki bu emek sömürüsü özel hastanelerde de çok fazla ve kamuda da çok fazla. Sayın Bakanım da çok iyi bilirler, yoğun bakımlarda çalışan hemşireler çok ciddi anlamda emek sömürüsüne maruz kalıyor mesela özel hastanelerde. Tarif etmek mümkün değil, çok uzun saatler çalışıyorlar. Emeğin karşılığı olan ücreti maalesef ki alamıyorlar. Ben hatırlıyorum, yoğun bakım denetlemeleri sırasında bile hasta başına düşen hemşire sayısı kadar hemşirenin, yoğun bakımlarda olmadığını ve o yoğun bakımların geçer not alarak süreci devam ettirdiklerini biliyorum, tanık oldum. Maalesef ki bu emek sömürüsü eğer çalışmazsanız size aç kalmayı dayatıyor.

Biraz önce Sayın Özlale bahsetti aslında, kışkırtılmış sağlık talebi önemli bu mesele içerisinde. İşte, MR sayılarından, tomografi sayılarından bahsedildi. Neden bu kadar çok tomografi sayıları var meselesi...

Tabii ki burada tıp fakülteleri ve niteliksiz eğitime vurgu yapmadan geçmek olmaz bence. Vakıf ve üniversitelerde yaklaşık olarak 21.950 kontenjan söz konusu, ülkemizde bir yılda tıp fakültelerinden mezun olacak olan kişi sayısı bu kadar. 128 tane tıp fakültesinden bahsediyoruz. Toplam olarak 60 ilde tıp eğitimi verilmekte.

Seçim bölgem Ağrı'da da tıp fakültesi var. Sayın Bakanımla görüştüğüm zaman da söylemiştim, bugün 5'inci dönem, 5'inci sınıflar eğitim almaktalar. Tabii ki Ağrı'da eğitim almıyorlar, Atatürk Üniversitesinde Erzurum'da eğitim alıyorlar kendileri ve yirmişer kontenjanı var. Muhtemelen seneye de mezun verecekler fakat henüz tıp fakültesinin yerinde fakülte yok. Bunu istiyor muyuz açıkçası? Açıkçası istemiyoruz, açıkçası her yerde tıp fakültesi olmasını istemiyoruz çünkü niteliksiz bir eğitim maalesef ki sonrasında travmayla acile başvurmuş olan bir hastanın altı saat içerisindeki takiplerinin 3 defa üst üste tomografi çekilerek yapılmasına neden oluyor ki biraz önce yine bahsedildi, orada aldığınız radyasyon ve tomografiye verdiğiniz ücret meselesi... Bunun aslında, bu ücretlerin, bu parayla satılan sağlık hizmetlerinin kime hizmet ettiği ve kimin için olduğu meselesini doğru tartışmak gerektirdiğini gösteriyor.

Şehir hastaneleriyle ilgili çok fazla vurgu yapıldı, ben de bir vurgu yapmak isterim. "Şehir hastaneleri sağlık bütçesinin yüzde 10'u civarında yutuyor." dedik. 17 şehir hastanesine ayrılan kaynakla 2024 yılında bir yıl içerisinde 600 yataklı 35 tane Dışkapı Eğitim ve Araştırma Hastanesi yapmak mümkün. Daha önce aile sağlığı merkezleriyle ilgili Türk Tabipleri Birliğinin Aile Hekimliği Kolunun bir yazısı, paylaşımı vardı. Ben oradan, tam hatırlamamakla birlikte yine Sayın Bakanım, söyleyeyim: Bir yıl içerisinde yine bu şekildeki bir harcamayla tüm ülkede, tüm şehirlerde tüm mahallelere birer tane aile sağlığı merkezi yapmak mümkün. Şimdi, şehir hastanesine ulaşmak zorunda kalan bir yurttaş ile kapısının dibinde yapılmış olan bir aile sağlığı merkezine ulaşması gereken yurttaş arasındaki uçurumu görmemiz gerekiyor ve bugün için neredeyse yaşadığımız bu süreç içerisinde dahi kanser vakalarının arttığını göz önünde bulundurun lütfen, enfeksiyon hastalıkları yine ön planda, diyabet ve koroner vasküler hastalıklar ön planda ve bunların hepsi önlenebilir hastalıklar. O yüzden aile sağlığı merkezlerinin mahallenizin içinde, kapınızın dibinde olmasının sizin sağlıklı olma hakkınız, sağlıklı olma hâlinizle ne kadar ilintili olduğu ve çok önemli olduğu burada bir kez daha açığa çıkıyor. Buradan doğru yine yola çıktığımızda önlenebilir 2 tane kanser var: Hepatosellüler ca ve rahim ağzı kanserleri. Birini önleyebiliyoruz, Hepatit B'ye bağlı olarak gelişeni en azından, Hepatit B aşılarıyla biliyorsunuz rutin aşılama programları içerisinde bugün fakat rahim ağzı kanserleri büyük bir sorun. Ben size çarpıcı birkaç tane rakam söyleyeyim, neden önemli ve neden hemen rutin aşılama programları içerisine alınması gerekiyor: Kadınlarda en sık görülen 4'üncü kanser, yılda 530 bin civarı invaziv rahim içi karsinom söz konusu. Bunlardan 260 bini ölüyor, yılda ölüyor, 260 bin kişi ölüyor; neredeyse tüm rahim ağzı kanserlerin hepsi HPV'yle ilişkili. Bakınız, cinsel aktif kadın ve erkeklerin yüzde 80'i en az bir kez HPV'ye maruz kalıyorlar, yüzde 80'i; bu çok önemli bir rakam, o yüzden de bu önemli. Aşı yaptığınız zaman da rahim ağzı kanserlerinin yüzde 70'ini önlüyorsunuz, genital siğillerin de yüzde 90'ını önlüyorsunuz. Çocuklarımız için yapabileceğimiz belki de en büyük, en önemli iş bu olur diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Bozdağ, ilave bir dakika veriyorum.

Toparlayın lütfen.

HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Dünya Sağlık Örgütü bu işi bir strateji planı çerçevesinde ele almış, rahim ağzı kanserlerini elimine etmeyi kafaya koymuş ve bu plana göre hareket eden ülkeler 2030'a dek 15 yaş ve altı kız çocuklarının yüzde 90'ının aşılanmasını sağlayacaklar; 35 yaşına kadar da kadınların en az bir kere uygun yöntemle taranması ve 45 yaşında da tekrar... Ben diyorum ki bu planın bir parçası olalım, fazla gecikmeden bu gemiye biz de binelim derim.

Sayın Bakan, kızamık vakalarını merak ediyoruz açıkçası; Ağustos ayında 15'i civarıydı sanırım, bir pik yaptığı söylendi, birçok açıklamalar oldu. Ben Ağrı'da devlet hastanesinin hemen kapısına kurulmuş bir çadır görmüştüm, iki hafta sonra ziyaret ettiğimde "Bu çadır niye buradan kaldırıldı, vaka mı bitti?" diye sorduğumda "Hayır, aksine çok daha fazla gelmeye başladı, basının ilgisini çekmeye başladı ve o yüzden kaldırıldı." dediler.

SAĞLIK BAKANI FAHRETTİN KOCA - Vaka düştü.

HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Sürem bitti. Daha sonra randevu talep edeceğim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)