Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/276) ve 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/274) ile Sayıştay tezkereleri a) Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı b) Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü c) Meteoroloji Genel Müdürlüğü ç) İklim Değişikliği Başkanlığı d) Türkiye Çevre Ajansı |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 10 .11.2023 |
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Komisyonun değerli üyeleri, değerli hazırun ve basın emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben de hukuktan başlamak istiyorum. Yargıtayın Anayasa Mahkemesi kararına karşı almış olduğu kararın -karar dememek lazım, aslında bir tavır çünkü hukuki bir niteliğinin olduğunu düşünmüyoruz- aslında en önemli sorunlarımızdan birine tekabül ettiğini çok net söyleyebiliriz. Hukuk, bildiğiniz gibi toplumsal mutabakatın teminatıdır; toplumun bir arada yaşaması, parçalanmaması, toplumsal barışın sürdürülebilmesi için bir hukuka ihtiyacımız var ve hukuk devleti de bu teminatın güvencesidir. Oysa bugün gördüğümüz sahne hukuk devletine yönelik bir saldırıdır. Hukuk devleti ayakta olmadığı sürece hiçbir icraatın başarıya ulaşma şansı yoktur, nitekim de sonuçlar bunu bize fazlasıyla göstermektedir.
Bugün yaşadığımız hukuksuzluklar, bugün yaşadığımız hukuk ihlalleri, yasa tanımazlıklar aslında toplumu ayrıştırıyor, çürütüyor ve ülkenin geleceği adına hepimizi fazlasıyla kaygılandırıyor. Hukuka, hukuk devletine, demokrasiye hep birlikte sahip çıkmak zorundayız, bütün icraatlarda sahip çıkmak zorundayız. Hepimizin aslında ortak bir derdidir bu ve bu derde, bu soruna hep birlikte çözüm üretmek zorundayız ki bunun da biricik adresi, en önemli adresi tartışmasız Meclistir. Eğer sistemde kuvvetler ayrılığı çalışmıyorsa, kuvvetler ayrılığının çalışmadığı bir yerde ister istemez sistem giderek otoriterleşir ve demokrasi adına ne varsa ortadan kaldırır, süpürür atar; buna karşı direnmeliyiz, buna karşı hep birlikte direnmeliyiz. Bugün hangi bakanlığın bütçesini görüşürsek görüşelim, hangi konuda konuşursak konuşalım eğer böyle bir zeminden yoksunsak aslında bir mutabakata, bir uzlaşmaya, bir çözüme ulaşmamız mümkün değildir, nitekim de ulaşamıyoruz.
Bakın, bugün en önemli sorunumuz demokrasi sorunu. Özellikle Bakanlığınız konusunda demokrasi meselesi çok daha farklı bir muhtevaya bürünüyor çünkü demokrasi dediğimiz şey öncelikle yerellerde inşa edilmesi gereken bir mesele. Aksi olduğunda neleri yaşadığımızı hep birlikte izliyoruz, görüyoruz. Bugün kentlerin demokratikleşmesi çok çok önemlidir. İnsanlık tarihî kent demokrasilerinden başlar, ulus devletlere gelir, üniter bir yapıya bürünür ama üniter yapının içinde de kentlerin demokratikleşmesini sağlayabiliriz. Bu illa ki "Üniter yapıyla çelişecek." diye bir anlam ifade etmez, yeter ki biz doğrudan katılımı, yerel demokrasiyi, yerinden yönetimi önceleyelim, ancak o zaman demokrasimiz sağlam zeminlere oturabilir, ancak zaten o zaman hukuk devletini savunacak güçleri, direnci var edebiliriz ama bugün ülkenin üçte 1'i kayyumlarla yönetiliyor. Ülkenin üçte 1'inde kayyumlar varsa, umumi müfettişler varsa -yüz yıl önce olduğu gibi- o ülkede demokrasiyi nasıl inşa edeceksiniz? Edemiyorsunuz. Edemediğimiz için Yargıtayın almış olduğu bu kararla karşı karşıya kalıyoruz, edemediğimiz için zaten bugün bir sürü hukuk garabetiyle, bir sürü anlamsız mahkeme kararıyla karşı karşıya kalıyoruz. Bu sadece yargıçların kabahatine indirgenemez, yargıçların hukuk dışına çıkmasına indirgenemez; eğer sistem kayyumu meşrulaştırıyorsa, kayyumu olağanlaştırıyorsa, kayyum rejimini içine sindiriyorsa o zaman yargı da o kayyumcu aklın izinden gitmeye devam eder, maalesef de öyle oluyor. Bu belki de sorunlarımızı neden çözemediğimize dair yanıtlar üretiyor.
Şimdi ben kayyum illerine takılıp kalmayacağım çünkü böyle olunca arkadaşlar diyorlar ki: "Siz bölgecilik yapıyorsunuz." Tam tersine, biz bir Türkiye partisi olarak Türkiye'nin bütün sorunlarıyla en fazla ilgilenen partiyiz ama sizin Bakanlığınız şahsında bunun aslında nasıl önemli yansımalarının olduğuna da vurgu yapmak istiyoruz. Bakın, Bakanlığınızın adı çok önemli: "Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı." aslında "iklim kriziyle mücadele bakanlığı" olmalı, zaten amaç bu. İklim değişikliğinin yarattığı tahribat belli. Peki, nereden geliyor bu iklim değişikliği krizi meselesi? Kapitalizmden geliyor çünkü bu aslında kapitalizmin krizidir, kapitalizmin yıkıcılığıdır. Bugünün kapitalizmi artık fabrika kapitalizmi değil kent kapitalizmidir ve kentleri ciddi anlamda yıkıma uğratmaktadır ve bunun içinde boğuşuyoruz. Eskiden Bakanlığınızın adı bu değildi, hatırlarsınız, sadece bayındırlıkla ilgilenirdi çünkü o zaman böyle bir kriz henüz kapıyı çalmamıştı ama neoliberal dönemde başlayan bu krizin etkileri bugün o kadar ciddi boyutlara ulaşmış durumda ki. Sayın Bakan, bilirsiniz, son dört dakikaya girdik, kıyamete dört dakika kaldı. Dünyayı öyle hızlı tükettik ki şimdi ne yapacaksak bu dört dakika içinde yapacağız. Elli yıl sonra hiçbirimiz hayatta olmayacağız, elli yıl sonra mezarımızın başına gelenler bize hayır duası etmeyecekler çünkü onlara öyle bir cehennem bırakıyoruz ki. Bunu durdurmak gerekiyor. Bunu durdurmanın yolu aslında bizim çok kararlı bir şekilde bu çevre şehircilik ve iklim değişikliği ya da işte iklim kriziyle mücadeleyi önemsememizden geçiyor.
"Akıllı kentler" diyoruz "dirençli kentler" diyoruz, kentlere bir de bir sürü anlam yüklüyoruz. Kentleri akıllı yapan nedir? Kentleri dirençli yapan nedir? Orayı yöneten insanlardır; orada kolektif aklı, doğrudan yönetime katılımı sağladığımız sürece ancak o aklı açığa çıkartabiliriz. Bir kayyumcu zihniyetle bunu açığa çıkaramadığımızı öğrendik ama sadece Diyarbakır'da mı, Van'da mı öğrendik? Türkiye'nin her yerinde öğrendik. Bakın, bu akıllı kentler, dirençli kentler meselesi çok önemli. Bu akıldan kentleri yoksun bırakmamanın yolu sermayenin boyunduruğundan kurtulmaktan geçiyor, kapitalizmin dayattığı ilişkilerden kentleri kurtarmaktan geçiyor, betonlaştırmaktan, kentleri yaşanamaz kılmaktan kurtarmaktan geçiyor.
Sayın Bakan, sizin de konuşmanızda altını çizdiğiniz önemli konular var ama öyle önemli çelişkilerin içinde bunları dile getiriyorsunuz ki. Mesela bir tarafıyla "sıfır atık" diyoruz ama öbür tarafıyla baktığımızda iktidar Gabar'daki petrolle övünüyor. Bir tarafıyla diyorsunuz ki "Sayın Emine Erdoğan'ın katkılarıyla 108 milyon varil petrolden tasarruf yaptık Sıfır Atık Projesi'yle." öbür taraftan Gabar'da petrol bulundu diye iktidarınız her gün şenlik düzenleyecek neredeyse. Bir tarafıyla "yeşil dönüşüm" diyorsunuz ama Yörük kentlerinin bir ucunda, Mersin'de nükleer santral, bir ucunda Muğla'da termik santral yapıyorsunuz. Enerji politikasıyla nasıl olacak da yeşil dönüşüm sağlanacak? Bu mümkün değil. Kentlerin yıkımı aslında tam da işte buradaki bu akılda saklı. Bu yıkımdan çıkabilmenin yolu aslında kentin tarihine, kentin aklına, kentin kültürüne dönmekten geçiyor. Depremle mücadelede rezerv alanları dile getirdiniz. Bakın, bu rezerv alan genişlemelerinin nasıl sonuçlar yarattığını en son Hatay'daki zeytinliklere yönelik -buradan yasası da geçti- o rezerv alan kullanımının aslında nasıl tarımsal alanlara, zeytinliklere yönelik bir saldırı olduğunu gördük ve ortada. Kent kendi genişleme yol ağında o tarihsel birikimiyle, kültürüyle ancak genişlemelidir. Yapay bir şekilde kentler büyütülemez, büyütüldüğünde iklim krizini de tetiklersiniz, kentsel yıkımı da hızlandırırsınız. Bakın, çok büyük bir havaalanı inşa ettik İstanbul'a, iktidar çok övündü. Evet, havaalanına Marmara Denizi üzerinden inerken bakın bakalım o Kuzey Ormanları ne olmuş. İnsanlar bir yerden bir yere daha hızlı ulaşsın diye bahsettiğim o elli yıl sonraki kuşakların aslında yaşam hakkını orada o ağaçları keserek ellerinden aldık. Evet, çok büyük bir havaalanımız var ama geleceğimizi imha ettiğimiz bir havaalanı var. Yine başka bir bölgeden bahsedeyim ben size, Trakya'dan. Trakya bugün Türkiye'nin en kirli bölgesidir, Ergene havzası en kirli bölgesidir. Trakya'daki insanların katlandığı kirlilik ciddi boyuttadır. Peki bu kirliliğin nedeni nedir? İşte çarpık sanayileşme anlayışıdır. Peki, bunda ısrar edeceksek -ki bakıyoruz, projeksiyonlarda bunu görüyoruz- bu kirlilikten nasıl kurtulacağız, bu krizle "çevre" dediğimiz meseledeki mücadeleyi nasıl hayata geçireceğiz? Bunu da görmek mümkün değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Temelli, açıyorum mikrofonunuzu, buyurun lütfen.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Bitiriyorum.
Deprem önemli, çevre önemli, iklim krizi önemli ama buna hangi perspektiften yaklaştığınız da önemli; sermayeden mi yaklaşıyorsunuz, "iktidarda kalma uğruna her şey mubahtır" anlayışıyla mı yaklaşıyorsunuz yoksa emekten, demokrasiden, bu çoğulcu toplumun tarihinden mi yaklaşıyorsunuz? Süleymaniye'ye gitmişsinizdir Sayın Bakan; Süleymaniye bütün depremlere direndi, direnmeye devam edecek çünkü orada Kayserili Sinan'ın aklı var, dolayısıyla orada ne Londra merkezlerinin ne New York merkezlerinin ne Tokyo merkezlerinin ne de Katar'ın aklı var, dolayısıyla da akıl bu topraklarda, bu toprakları var etmiş halkların bir arada yaşama iradesindedir.
Ben çalışmalarınızda başarılar diliyorum.