KOMİSYON KONUŞMASI

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, Komisyonun değerli üyeleri, değerli hazırun, değerli basın emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi üzerine konuşurken, tabii, aslında birçok açıdan meselenin değerlendirilme ihtiyacı var ama öncelikle, tabii, yine Filistin'le başlamak gerekiyor, Gazze'yle başlamak gerekiyor. 10 binin üzerine ulaşmış bir ölüm sayısı var ve bunun 4 binden fazlası çocuklardan oluşmakta maalesef. Büyük bir dram, büyük bir acı yaşanıyor ve şu anda bir ateşkes konuşulmakta, sanırım beş gün üzerinde bir yoğunlaşma var. Oysa biz tüm Orta Doğu'da ateşkes istiyoruz, Gazze'de, Batı Şeria'da, Yemen'de, özellikle de Rojava'da, Başur'da, Şengal'de, her yerde ateşkes istiyoruz, silahların susmasını istiyoruz. Sizin Bakanlığınız özelinde de bunun ne kadar önemli olduğunu dile getirmek istiyorum. Eğer savaş yoksa eğer silahlar susmuşsa "kültür ve turizm" dediğimiz, aslında insanların birbirine kavuştuğu, birbiriyle bir araya geldiği belki de en önemli alanlardan birinden bahsediyoruz. Fakat bölgemizdeki çatışmalar, savaş, hatta bu ayın başında Meclisten geçen Suriye tezkeresi âdeta sadece insanları değil kültürleri de bombalıyor, medeniyetleri bombalıyor, bir tarihi bombalıyor, bu coğrafyanın kadim halklarının binlerce yıldır bir arada yaşama iradesini bombalıyor. O yüzden insanların kültür ve turizm konusundaki çabaları her şeyden önce barışla ancak mümkün olacağı bilinciyle hayata geçebilir, öncelikle bunu dile getirmek istedim.

İkincisi, tabii, bildiğiniz gibi Türkiye coğrafyası, bütün Orta Doğu, Mezopotamya, Anadolu, Trakya bir geçiş yolu ve dolayısıyla burada hem yerleşik kültürler, yerleşik kadim halklar hem de göçebe halklar açısından inanılmaz bir medeniyetin kalıntıları, medeniyetlerin kalıntıları mevcut. Dolayısıyla kültür ve turizmin iç içe geçtiği bir coğrafyanın üzerindeyiz ve bizim turizm anlayışımızın da tam da buradan hareket etmesi gerekir, başka bir yerden değil. Özellikle bugün Kars'tan Hakkâri'ye, Van'dan Amed'e kadar bu 2 ekseni bir arada düşündüğünüzde bu 2 eksen belki de "turizm" dediğimiz, "kültür" dediğimiz, "tarih" dediğimiz, "bir arada yaşam" dediğimiz coğrafyayı bize simgeliyor. Bunlar bildiğiniz gibi Kürt illeri, burası kürdistan coğrafyası ama burasının başka bir adı daha var Sayın Bakan, kayyum coğrafyası. Oysa kalkınma planında turizmle ilgili mesele ele alınırken yerel yönetimlerin önemine vurgu yapılmış, evet çok önemli bir vurgu. Kalkınma planındaki bazı cümleler o kadar kıymetli cümleler ki fakat biz planı okuduğumuzda siyaset ile plan arasındaki o samimiyetsiz ilişkiyi görüyoruz. Planda dile getiriliyor ama gerçekler bambaşka, kayyumlar var. Kayyumların olduğu bir yerde yerel yönetim yok, kayyumların olduğu bir yerde o yerel yönetim anlayışının, o kültüre bakışın, o bölgede yaşayan insanların yaşama bakışının nasıl çarpıtıldığını, nasıl o kültürün yok edildiğini, o dillerin nasıl yok sayıldığını çok iyi yaşıyoruz. Evet, maalesef, bu acı tarihi hep birlikte yaşıyoruz.

Dile karşı, yaşayan halklara karşı bu tutum aslında hep birlikte tükettiğimiz bir kültürü karşımıza çıkartıyor. Bakın, bir örnek, şöyle bir açıklamanız var bu elimizdeki Bakanlığın sunumunda, soydaş ve soydaşlarımız üzerine bu söz dile getiriliyor: "Soydaş ve akraba topluluk faaliyetlerinde 2023 yılında bilhassa Türk kimliğinin muhafazası amacıyla Kuzey Kıbrıs, Balkanlar ve Türkistan coğrafyasına yönelik 100'ün üzerinde proje gerçekleştirilmiş, 700'ün üzerinde genç kültürel etkileşim programlarından yararlanmıştır." 700'ün üzerinde genç bundan yararlanıyor, 100'ün üzerinde proje, soydaş ve akraba topluluklar... Oysa Anayasa'nın 66'ncı maddesi -âdeta aklımızla alay eden çelişkiler bunlar- "Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür." diyor, siz soydaş ve akrabalardan bahsediyorsunuz. O zaman şöyle bir söz kursanız acaba nasıl olurdu? "Soydaş ve akraba topluluk faaliyetlerinde 2023 yılında bilhassa Kürt kimliğinin muhafazası amacıyla kuzey ve doğu Suriye'de projeler gerçekleştireceğiz, yüzlerce gencimizi kültürel etkileşim programından yararlandıracağız." Şimdi bir karar vermesi lazım bu ülkenin, bu meseleyi çözmek lazım. Biz bir arada yaşıyoruz, Kürt'üyle Türk'üyle, hepimiz bir arada yaşıyoruz. O zaman bu bir aradalığa uygun sözü kurmamız lazım; eğer kurmuyorsak, etnik kimlik üzerinden biz faaliyetlerimizi yürütüyorsak istediğiniz kadar bize Anayasa'yı okumaya devam edin çünkü etnik kimlik üzerinden faaliyetleri yürütüyorsunuz; ana dilini yok sayıyorsunuz, kültürü yok sayıyorsunuz, akrabalık, soydaşlık, o, bu, hiç, hiçbir şey yok. Ne var ortada? Tekçi anlayışın bu alana da olabildiğince güçlü bir şekilde yansıdığını görüyoruz. Sadece Kürt meselesinde, Kürt sorununda değil, bütün her meselede bu karşımıza çıkıyor. Bu mesele bizi boğmaya, sıkıştırmaya, hırpalamaya devam ediyor ama biz çözüm üretmiyoruz.

Aynı şeyi Aleviler meselesinde, Alevi toplum meselesinde de görüyoruz. Şimdi, bu bir inanç her şeyden önce, bunu kültür kodlarıyla da çok okumak mümkün değil. Hacı Bektaş Veli Dergâhı müze. Yani Süleymaniye Camisi müze olabilir mi? İbadet edilecek bir yer. Bu da bir ibadethane Alevi toplumu için. Ve müze, insanlar buraya parayla giriyor. Şimdi, bu anlayış aslında kendini bize bir şekliyle göstermiş oluyor. Bunun gibi, Alevi toplumunun özellikle cemevleri konusunda, cemevlerinin birer ibadethane olduğundan hareketle dile getirilmiş olduğu birçok mesele dikkate alınmadı, alınmadığı gibi, âdeta, Alevi toplumunu bu kültür anlayışının içine sıkıştırarak bu inancı yok sayan bir yerden bir yaklaşım söz konusu. Oysa, yine, bütün inançların bir arada yaşadığı bir coğrafyadayız. Bütün inançlara eşit mesafede yaklaşabilecek bir kültür politikamızın olması bir zarurettir. Bir arada yaşama dediğiniz bundan, bu yoldan geçer, eşit yurttaşlık dediğimiz mesele buradan geçer.

Şimdi Anayasa tartışmaları var, herkes yeni bir Anayasa'nın yapılması konusunda neredeyse bir laf ediyor. İşte, Yargıtayın Anayasa'ya yönelik yapmış olduğu, almış olduğu karar; kabul edilemez, garabet bir karardır, savunulmasını akılla, izanla açıklamak mümkün değildir ama hep sıkıntımız Anayasa'da, bunu da biliyoruz. Anayasa'ya saldırarak, Anayasa Mahkemesine saldırarak değil; Anayasa'yı gerçek anlamda bu kültürün üzerine inşa edecek bir yoldan hareketle Anayasa tartışması yapabiliriz. Yoksa işinize gelince, kendi vekilinizin durumu söz konusu olunca Anayasa Mahkemesini savunacaksınız; Türkiye İşçi Partili vekilin durumu söz konusu olunca ona hakaret edeceksiniz, saldıracaksınız. Böyle bir ikiliğin içinde yaşamak mümkün değil. İşte, bütün sıkıntılarımız buralardan kaynaklanıyor.

Son olarak, siz de çok az değindiniz, benim de vaktim kalmadığı için çok az değineceğim, Turizm Bakanlığı meselesi. Turizmin neyin üzerinde yükseldiği önemli fakat burada hem kalkınma planında hem orta vadeli programda turizme, Bakanlığınıza inanılmaz bir yük getirilmiş. 2028'e kadar 100 milyar dolar gerekiyor, şu anda 55 milyar dolar sınırındasınız iyi şeyle fakat turizm bir doygunluğa ulaştı. Bu geldiği hızla devam etmez, edemez, mümkün değil çünkü bu turizm politikası zaten size bu güzergâhı açmaz; doydu, bütün sahiller doydu. İsmail Bey gelmemiş. İsmail Bey istedi diye, sizin için getirmedim bunu ama İsmail Bey'e biz Sayın Cevdet Yılmaz'ın gününde söyledik. Bakın, bu araziler yandıktan sonra o zamanki Muğla Orman Bölge Müdürü diyor ki: "Burası ağaçlandırılacak, tohumlanacak." İşte "ağaç" dediği otel, "tohum" dediği, otel tohumu atmış.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI MEHMET NURİ ERSOY - Arkası orası, otel sahası değil, yanan kısım arkası.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Oraya da yapıldı, büyüttüler orayı. Ben de Bodrumluyum.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI MEHMET NURİ ERSOY - Ben de Bodrumluyum, yanlış ama.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Biliyorum, oradan geçiyoruz.

O yüzden, yaptılar otel; bu, bir tanesi. Bunun gibi o kadar çok yer var ki.

Diyelim ki bütün bu alanları otele çevirseniz bile o önünüze koyduğunuz hedefe ulaşmanız mümkün değil. Başka hedefler de konmuş, hem 100 milyar dolara ulaşacaksınız hem de gelen turistlerin kişi başına harcadığı rakamları da büyüteceksiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Temelli, bir dakika ekliyorum.

Buyurun lütfen.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Teşekkür ederim.

Şimdi, burada şöyle çarpık bir durum var Sayın Bakan: Bizim turizm gelirlerimizin artması aslında sağlıklı bir ekonomik gelişmeye, sağlıklı bir büyümeye, sağlıklı bir turizm politikasına karşılık gelmiyor çünkü biz her şeye sermaye odaklı baktığımız için, her şeyi ticari anlayışın içinden gördüğümüz için hem ekolojik kırıma hem de aşırı emek sömürüsüne dayalı bir turizm politikası üzerinden sadece hasılatı arttırmaya odaklanmış durumdayız. Fakat turizmin bu gelirlere ulaşırken yaratmış olduğu toplumsal maliyetleri -ki kamu budur- hiç değerlendirmiyoruz. Yani emek alanında, doğa alanında ve gelecek kuşaklar anlamında yaratmış olduğu toplumsal maliyeti, yaratmış olduğu yoksulluğu konuşmuyoruz. İşte, o yüzden, bu hedeflere ulaşsak bile...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Temelli, toparlayın lütfen.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Tamam.

Bakın, hesapların yanlış olduğunu hem Sayın Cevdet Yılmaz'a hem Hazine ve Maliye Bakanına söylememize rağmen ciddiye almadılar bizi; zaten muhalefeti ciddiye almamanın ızdırabını bu ülke çok çekti, çekmeye de devam edecek. Aynı şey, 100 milyar dolar seviyesine ulaşsanız bile ekonomik anlamda düşlenen, beklenen katkıyı sağlamak mümkün değil çünkü bugünkü turizm gelirini 2 katına çıkarmak demek, yaratılan tahribatın boyutunu da bugüne kadar olduğu gibi daha da acımasız boyutlara ulaştırmak anlamına geliyor.

Teşekkür ediyorum.