KOMİSYON KONUŞMASI

MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan, Sayın Bakanım ve değerli hazırun; hepinize saygılar sunarım.

AKP iktidarı ilk günden itibaren her zaman yüksek yargıdan şikâyet etmiştir. Özellikle Danıştaydan, Yargıtaydan ve Anayasa Mahkemesinden o kadar şikâyet etmiştir ki 2010 Anayasa değişikliğini büyük bir yargı bağımsızlığı devrimi olarak lanse etmiş ve bu referandum sonucunda da Anayasa değiştirilmiş. Anayasa değişikliği sonrasında Yargıtaya ve Danıştaya 200'ün üzerinde yüksek hâkim atanmış ve böylelikle de aslında yüksek yargının kendi siyasi iktidarının arka bahçesi olması yolunda önemli bir adım atılmıştır. Ancak, yine de başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere AKP iktidarı nedense yargıyla sorununu çözememiştir, buna rağmen yine de Sayın Cumhurbaşkanı defalarca kez "Danıştay benim ayağımın bağı oluyor. Aslında ben koşmak istiyorum ama yürüyemiyorum bile. O yüzden bu yargının bir şekilde düzenlenmesi lazım." demiştir. Bu da yetmemiştir, özellikle 17 Aralık soruşturmalarından sonra sulh ceza hâkimlikleri kurulmuş ve sulh ceza hâkimlikleri yoluyla kritik yargılamalara ve özellikle de yolsuzluklarla ilgili soruşturmalar örtbas edilmeye çalışılmış, müdahale edilmeye çalışılmıştır. Tabii, bu mahkemeleri kurmakla yetmiyor. Yeni bir mahkeme kuruyorsunuz, o mahkemeye yargıç atamanız gerekiyor. Nasıl atayacaksınız? Yasada hüküm koymuşsunuz, HSYK'nın 1. Dairesi atayacak. E, 1. Dairede kimler var? Sayın Müsteşar var, yetmez sayısı; Cumhurbaşkanı birini atamış, o da yetmez. Ne yapmak lazım? Diğer dairelerden 2 tane yüksek yargıcı 1. Daireye atamak lazım. Bu nasıl yapılmış? Adli kolluk bilgilendirme bildirisine imza atan 2 hâkimin Sayın Bakanın arzusuyla, isteğiyle yer değiştirdiğini ve 1. Dairede 4'e 3 kahir ekseriyetin bu şekilde yakalandığını görüyoruz. Ondan sonrası kolay. Ondan sonra, 116 yargıç atanmış. Mesela, İstanbul'a 6 tane sulh ceza hâkimliğine yargıç atanmış ve böylelikle yargıya ağır müdahalelerde bulunulmuştur. İşte bu nedenle, 17-25 Aralık soruşturması da, diğer soruşturmalar da asla ve asla aklanmamıştır.

Peki, kim bu hâkimler, isterseniz biraz yakından bakalım. Bakalım, Sayın Bakanın özellikle atamasına gayret ettiği bu hâkimler ne işler yapmışlar. Bakın, İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğine 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu kapsamında eski İçişleri Bakanı Muammer Güler'in tutuklanan oğlu Barış Güler, Rıza Sarraf, eski Bakan Zafer Çağlayan'ın oğlu Salih Kaan Çağlayan, Özgür Özdemir ve Hikmet Tuncer için tahliye kararı vermiş olan hâkim atanıyor. İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliğine 17 Aralık soruşturması sürecinde eski Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan'ın mal varlığı üzerindeki tedbiri kaldıran hâkim atanıyor. İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliğine eski Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan'ın aralarında bulunduğu 6 kişinin tahliyesine karar veren hâkim atanıyor.

Değerli arkadaşlar, yargı bağımsızlığı tek başına bir kavram değildir. Yargı bağımsız olmazsa yargı olmaktan çıkar. Yargıyı yargı yapan şey bağımsız olmasıdır. Bu iktidar eliyle özellikle son dönemde sulh ceza hâkimlikleri eliyle yargıya ağır darbe vurulmuştur ve bugün ben iddia ediyorum ne Sayın Bakan ne Sayın Müsteşar ne bu salondaki bir kimse çıkıp "Evet, Türkiye'de yargı bağımsızdır." diyemez, diyemeyecektir; eğer derlerse de bunu duymaktan büyük bir mutluluk duyacağımızı ifade etmek isterim.

İkinci olarak, yine bu yargı bağımsızlığıyla ilişkili... Birkaç ay önce Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ve Sayın Başbakan Ankara projelerini tanıtmak üzere bir toplantı yaptılar ama bu toplantıda yüksek yargının başkanlarını gördük. Ben buradan sormak istiyorum, böyle bir teamül var mı? Bakın, onların hepsi mahkemelik konular, hepsi davalık konular ve o davalar o yüksek yargının önüne gelecek. Bu aslında bir ihsasırey değil midir? Yüksek mahkeme başkanlarının tanıtım törenlerinde, iktidarın propaganda törenlerinde ne işi var?

Bir diğer konu, TCK'nın 299'uncu maddesi. Hepimizin bildiği gibi, Cumhurbaşkanı devletin başıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Emir, sözlerinizi tamamlamanız için ilave süre veriyorum.

Buyurun lütfen.

MURAT EMİR (Ankara) - Teşekkür ederim.

Bu yönüyle de devletin başı olması dolayısıyla ve cumhuriyetin ve milletin birliğini temsil etmesi dolayısıyla özel bir korumaya tabidir. 299'uncu maddeyle kendisine hakaret edilmesi zorlaştırılmıştır, özel bir korumaya tabidir. Yalnız, Sayın Cumhurbaşkanı kendisi de ifade ediyor "Ben tarafım ve ben sıcak siyasetin tarafıyım." diyor. Hepimizin bildiği gibi sıcak siyaset yapmakta ve her gün muhalefet partilerine ve istemediği herkese her türlü hakareti yapmakta kendisini serbest sayıyor ve bununla da yetinmiyor, miting meydanlarından, muhtar toplantılarından mahkemelere, sizin mahkemelerinize talimat verdiğini her gün görüyoruz, siz de şahitsiniz. O zaman, buradan şunu söylemek lazım, son söz: Cumhurbaşkanı mutlaka anayasal sınırların içerisine girmek zorundadır, sığmak zorundadır ama mertçe eğer sığmayacaksa da 299'un arkasına saklanmaktan vazgeçmelidir.

Teşekkür ederim.