Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/276) ve 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/274) ile Sayıştay tezkereleri a) Dışişleri Bakanlığı b)Avrupa Birliği Başkanlığı c)Türk Akreditasyon Kurumu ç)Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı (Türkiye Ulusal Ajansı) |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 20 .11.2023 |
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, bürokratlar, değerli üyeler ve basının kıymetli emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Geçtiğimiz süreçte Dışişlerinin sadece dış işleri olmadığı süregelen AKP iktidarları politikalarıyla net bir şekilde açığa çıkmış durumda. Dolayısıyla dünyada olduğu gibi ülkemizde de dış politikanın siyasetüstü bir yerde olduğu düşüncesi de bir idealizmden öteye, maalesef, gidememektedir. Gördüğümüz üzere Bakanlığın bütçesinde son yıllarda bir artış yok, âdeta bir sıçramayla karşı karşıyayız ve ne hikmetse ne zaman bu bütçede artış olmuşsa sorunlar da o oranda artış göstermiş durumda. Bu durum, halkın bütçesiyle halkın sorunlarının çözülmediğini çok açık bir şekilde ortaya çıkarıyor. Demek ki bir yerde yanlış yapılıyor Sayın Bakan, yanlışta da bir ısrar var açıkçası. Bakın, AKP'nin dış siyaseti önceden olduğu gibi -hâlen öyle- fazlasıyla ideolojik unsurlara angaje durumda. Bu siyasi tercih Orta Doğu'da huzur da barış da getirmedi, hepimiz bunu çok iyi bir şekilde gördük. Tabii, dış politikaların savrulma hâli bir yapboz dinamiğiyle ondan sonra da devam edegeldi çünkü siyasi iktidar kalıcı bir dış politik konsepte sahip değil; tamamen konjonktürel, eklektik, tutarsız bir seyir izledi maalesef. Bugün, Orta Doğu başta olmak üzere dünyanın farklı coğrafyalarında siyasi, sosyal, ekonomik sorunlar söz konusu. Tabii, Türkiye de etrafında gelişen sorunlardan etkilenen ülkelerin içerisinde. Bunun bir nedeni, bölgede ve dünyada yaşanan gelişmelere karşı doğru bir politikanın üretilememesi. Burada birincil muhatabın Dışişlerinin çalışanları ve diplomatları olmadığını, bizzat Sayın Bakan olduğunu da ayrıca belirteyim çünkü sağduyu ve rasyonel bir akıl hâkim değilse hiçbir mahir diplomat dağılmış bir politikayı arka planda maalesef toparlayamaz. Bu nedenle Hazine ve Maliye Bakanlığından sonra belki en çok Dışişleri Bakanlığında bir rasyonel zemin sorunu var.
Geçmişten günümüze diplomasinin asıl işlevi sorunların diyalog ve barış merkezli çözümüne ilişkin siyasi bir faaliyet olagelmiştir, bu şekilde karşımıza çıkmıştır. Bakın, Dışişleri Bakanlığının sayfasına girdiğimizde şu var: Dış politika için "insani dış politika" tanımlaması yapılıyor, barış vurgusu da öne çıkarılan vurgulardan bir tanesi. Siz de uluslararası sistemin dünyanın bir bölümü için barış ve adalet üretemediğinden yakınmışsınız. Eğer Bakanlığınızın yaptıklarını bilmeseydik bunlar pek etkili olurdu doğrusu bizler üzerinde. Ülkenin saygınlığını artırabilecek politikalar yerine "Yalın şiddete dayanan savaş barıştır." ile tanımlanabilecek bir politik hat var ortada Sayın Bakan.
Sayın Bakan, değerli konuklar; siyasi iktidarın dış politikayı siyaset üstü bir anlayışla ele almadığını, ülkenin bulunduğu geniş coğrafyada siyasal ve sosyal özgünlükleri dikkate almadan başvurduğu istikrar bozucu yöntem ve söylemlerle fazlasıyla gördük. Özellikle yanlışlarda ısrarcı olmanın sebeplerinden biri de dış politik müdahaleciliğin artık iç politikaya tahvil yöntemi olarak kullanılması. AKP'nin bu tarz siyasetiyle dışarıdaki sorunların ülke içine taşırıldığı gibi bir sonuçla da maalesef karşı karşıyayız. Gelinen noktada bölgede artan riskleri ve uyarıları dikkate almayan bir iktidar var karşımızda. Öyle ki askerî bir müdahalecilikle kendine Orta Doğudan, Kuzey Afrika ile Kafkasya'ya uzanma hakkı bulabilen bir dış politika söz konusu. Açıkçası, salt askerî bir anlayışla dünyanın farklı coğrafyalarına nüfuz etmek yerine diplomasinin ülke içinde demokratik kurumsal işleyişle tamamen barışa hizmet ekseninde kullanılması gerektiğini düşünüyoruz ve bunun altını ısrarlı çiziyoruz.
Dünya çapında bir ülkenin itibarı savaş politikalarıyla yükselmedi şimdiye kadar, bundan sonra da yükselmeyecek. Güvenlikçi yaklaşımla diplomatik başarı da mümkün olmaz. Son yıllarda bölgede Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri başta olmak üzere bazı U dönüşleri olmasaydı tamamen ülkenin izole edildiği bir tablo karşımıza çıkacaktı. Bunu vaktizamanında "değerli yalnızlık" diyerek bir teselliye de savuşturmak işe yaramıyor. Dolayısıyla amaç ülkenin saygınlığını artırmaksa ilk önce içte ve dışta Kürtlere karşı olan bakışınızı değiştirmeniz gerekiyor. Eğer uluslararası camiada itibar sahibi olmak istiyorsanız hukukun üstünlüğü, insani gelişmişlik, demokratik kurumların işleyişi, basın özgürlüğü endekslerinde son sıralarda yer almamanız gerekiyor Sayın Bakan.
Evet, Dışişlerinin icraatları aynı zamanda iç siyasete de etki eden sonuçları açığa çıkarıyor. Sadece silah teknolojisi reklamı yapıp askerî müdahaleleri övebilirsiniz, AKP'nin buna ihtiyacı da var çünkü homojenleştirmek için her zaman bir ortak tehdit duygusu yaratılmalı. Sonuç; enflasyon, yoksulluk, işsizlik, barınma sorunu ve maalesef geleceksizlik sorunu.
Dışişleri Bakanlığı söz konusu olduğunda metinlerde çokça soydaşlık kavramının da geçtiğine şahit olduk. Bir de kardeş ve akraba topluluklar türünde bazı kullanımlar yapılıyor. Cumhuriyetin ilk yıllarında salt Türklük içeren bir kullanım söz konusuydu çünkü Türklük dışında diğer halklar ve inançlar tamamıyla yok sayılıyordu. Son çeyrek yüzyılda ise Anayasa'da Türklük vurgusunun ülkede yaşayan herkesi kapsadığı propagandası yaygınlık kazandı, bunun tam bir kandırmaca olduğunu devlet imkânlarının kullanılma biçiminde görüyoruz zaten. Özellikle dış politikada ülkede yaşayan Kürtlerin, Lazların, Ermenilerin, Süryanilerin, Arapların, Alevilerin yok sayıldığını gördük, görmeye de devam ediyoruz. Balkanlardan Orta Doğu'ya, Orta Asya'dan Avrupa'ya Türk dilinden, Türk dünyasından bahsediyorsunuz; buna karşı değiliz tabii ki bunda bir yanlış anlaşılma olmasın ama sunumunuzda Irak ve Suriye'den bahsederken tek bir defa bile Kürtlerin hakkından, hukukundan bahsetmediniz Sayın Bakan. Orta Doğu'da Filistin sorununu görüp Kürt sorununu görmemek bölgeye şaşı bakmaktır.
Soydaşlık diplomasisini Ahıskalılara yönelik ikili yaklaşımla ortaya koymak istiyorum. Geçen hafta yani 14 Kasımda Ahıskalıların sürgününün yıl dönümüydü, devlet aklı sadece "Ahıska Türkleri" diyerek bu sürgünü yâd ediyor, oysa bu sürgünde Kürtler de var, Hemşinliler de var. Dolayısıyla Ahıskalı Türkler 90'lı yıllarda özel bir yasayla Türkiye'ye kabul edildi, bugün de Ukrayna-Rusya savaşından dolayı tahliye edilen Ahıska Türkleri var ama söz konusu Ahıskalı Kürtler olunca yalnız bırakılan bir halk gerçekliğiyle yine karşı karşıyayız çünkü etnik Türklük üzerinden bu bütçenin kaynakları maalesef kullanılıyor.
Bırakın, Türkiyeli Kürtleri, öz kardeşleri olan Kürtlere yönelik kucaklayıcı politika geliştirilmesine, bizzat Kürtlerin kazanımlarına karşı bir çaba da var. Geçen yıllarda Türk Devletleri Teşkilatını kurdunuz, Orta Asya ülkelerinin de içinde bulunduğu bir oluşum bu. Bugün Kazakistan'da 150 bini aşkın Kürt var, çoğu Ahıska'dan sürgün edilen Kürtlerden oluşuyor. Onlar için de neden bir şey yapılmadığını sormayacağım çünkü ülke içinde kendi Kürt sorununu çözmeyen bir zihniyetin böyle ilerici bir adım atmasını açıkçası beklemiyorum.
Bakın, birkaç yıl önce, Japonya'da Tokyo Üniversitesinde Kürtçe dersleri başladığında bunun engellenmeye çalışıldığı noktasında basına da çokça haber yansımıştı. Yine, İsveç'te bulunan Dalkurd Spor Kulübüne Çinli bir firmanın sponsor olmasının Bakanlık eliyle bizzat engellenmeye çalışıldığı ifade edilmişti. Bunlar milyonlarca Türkiyeli Kürt'te duygusal bir kırılma yaratan adımlarınızın içerisinde yer alıyor.
Şu an görüştüğümüz bütçenin sahibi sadece bir halk değil Sayın Bakan, ülkede yaşayan bütün halklardır. Çalışmalarda bu hakikati gözden kaçırmanın da bir izahı yok. Diğer halkları da gören bir yerden hareket edilmeyebilir, bu tamamıyla sizlerin ideolojik bir tercihi olabilir ama en azından yurt dışında kültürel ve siyasi kurumlarıyla çalışan insanlara gölge etmeyin.
Sayın Bakan, değerli üyeler; konuşmamı şu cümlelerle bitirmek istiyorum: Eğer bugün AKP'nin yürüttüğü dış politikayı tek bir cümleyle ifade etmem gerekseydi "Kürtler hariç hariciyesi." derdim buna. Bakın, Sayın Bakan, söz konusu Filistin olunca, barışın yolunun temel hakların kabulü esasını, diyalog vurgusunu birçok defa ifade ediyor ama Kürtler hariç tutularak bu ifade ediliyor; hastanelerin hedef alınmasını haklı olarak şiddetle eleştiriyor -biz de eleştiriyoruz sivil alanların hedef alınmasını- ama Suriye'nin kuzeyinde yaşayan Kürtlerin, sivillerin kullandığı hastaneleri yine hariç tutarak bu eleştirisini yapıyor diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.