KOMİSYON KONUŞMASI

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli hazırun; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, Dışişleri Bakanlığı önemli bir bakanlık. Dış politikaya dair çok daha önemli konuları tartışmamız gerekirken burada ağırlıklı olarak yine çoğunlukla hamaset vardı ve bu hamasetin baş köşesinde de tabii, HEDEP'in suçlanması -her zaman- yerini kaybetmiyor. Arkadaşlar partimizi bayağı suçladılar, hamasetten hiç geri kalmadılar, içinde bolca "terör" sözcüğü geçti, neden sonuç ilişkileri bolca karıştırıldı ama dış politikayı bir türlü konuşamadık. Oysa siyaset, mümkün olanın zanaatıysa küresel siyaset zamanında dış politika bu işin sanata taşınması için belki de en kritik adres. Dolayısıyla sizin elinizde çekiç var ve bütün sorunları çivi olarak görüyorsunuz. Oysa elinizde başka şeyler olmalı; elinizde belki de küresel siyaseti yönetebilecek diplomasi adına önemli araçları barındırmanız gerekiyor. Bakın, şöyle kırk yıllık bir serüvene bakalım. 1983 sonrası on yıl; 83, darbeden çıkmış, cunta döneminden çıkmış bir Türkiye ve önündeki on yıl; 93, Kürt sorununun belki de zirve yaptığı, çözümsüzlüğün zirve yaptığı çok kritik bir yıl; önündeki on yıla bakalım; 2013, demokratik çözüm süreci açısından önemli bir açılımın yaşandığı fakat sürdürülemediği bir on yıl ve şimdi 2023, yeni bir on yıl başlıyor. Geriye doğru baktığımız bu kırk yıl boyunca neler farklılaştı, neler yaptık, neler yapamadık ve biz neden küresel siyasette belirleyici bir konuma, bütün bu jeostratejik ve jeopolitik avantajlara rağmen çıkamıyoruz? Şimdi, Ankara merkezli şöyle bir hinterlant oluştursanız, bu bahsettiğim on yıl boyunca gelişmeleri bu hinterlant üzerinde değerlendirseniz, on yıl boyunca çevremiz giderek ateş çemberi olmuş ve ateş büyüyor. Oysa diplomatik başarı, oysa diplomasi, dış politika bu ateş çemberini azaltan bir yerden hareket edebilirdi, edemedik; bizim burada tek ayırt edici faktörümüz -sizin de konuşmanızda bayağı bilimsel terimler vardı dolayısıyla sanat olduğu kadar bilimle de alakalı bir alandasınız- belki de 2013-2015 arasındaki dönemdi. Neden? Kürt sorununun çözümüne dair aslında çok kritik gelişmeler yaşanıyordu. Demek ki bu sorunu çözmeliyiz yani bu gidişatı değiştirmek için bu sorunu çözmeliyiz. Bu sorun artık küresel bir mesele, artık hepimiz -bizler, sizler, hepimiz- küresel aktörleriz. Bu küresel aktörlerin başında da yine Abdullah Öcalan geliyor, yine İmralı adresi önemli bir adres olarak karşımıza çıkıyor. İster kabul edin ister etmeyin ama denediniz, en iyi siz biliyorsunuz, siz biliyorsunuz. Bildiğiniz için de İmralı'ya rağmen, Abdullah Öcalan'ı yok sayarak bu alanda bir çözüm üretme olanağımız çok yok. O zaman üretelim. Mesela, şimdi çoklu kriz algoritmanız var mı? Ben merak ediyorum, bunu sunmanızı isterdim. Çoklu kriz algoritmanıza bağlı olarak acaba sizler belli simülasyonları yapıyor musunuz? Çünkü biz öyle bir coğrafyada yaşıyoruz ki buna "Orta Doğu" deniyor. Bu Orta Doğu coğrafyasında bu çoklu kriz simülasyonları bizim için çok önemli. Siz acaba sürekli bir çatışma iklimiyle mi devam edeceksiniz yoksa uzlaşı alanlarını yaratacak mısınız? Diyelim ki hiç yok, diyelim ki kıyametin içindeyiz ama eğer Dışişleri Bakanı olacaksanız istihbaratçı gömleğinizi çıkaracaksanız; bütün uzlaşı alanlarını yaratmak zorundasınız, bütün müzakereleri, hiç olmayan müzakereyi bile yeniden yaratmak zorundasınız, bütün diyaloglar sizin için kıymetli olmalı, siz bir diyaloglar evreninde yaşamalısınız ve o diyaloglardan ilişkiler üretmelisiniz; simülasyon böyle olur. Ama bizim karşımızda ne var? Sürekli bir silahlanmaya, silaha güzelleme yapan ve savaş üzerinden, çatışma üzerinden bütün bölgeyi okuyan bir anlayış var; bu yanlış. Neden yanlış? Bu bölgeyi biz yönetebiliriz ama bu bölgenin yönetilmesindeki kritik faktör Kürtler ve Türkler arasındaki bir misaktan geçiyor, yeniden bir misaktan geçiyor yani ayrışmadan değil, bölmekten, ötekileştirmekten ve nefret söyleminden değil. "Kürt barışı" dediğimiz barış bu zaten, bir toplumsal barıştan bahsediyoruz yoksa bir sınır meselesinden kimse bahsetmiyor. Arkadaşlar sıkışınca ha bire bir sınırdan bahsediyor ama siz de söylediniz: Suriye'nin sınırları, toprak bütünlüğü... Ama bunu konuşmanızda neye bağladınız? Siyasi istikrara. Sayın Bakan, siyasi istikrar hangi zeminde olur? Savaşın olmadığı bir zeminde olur, savaş varsa zaten orada siyasi istikrar olmaz. Demek ki siyasi istikrarı Suriye'de var etmemiz lazım. Peki, Suriye'de siyasi istikrarı nasıl var edebiliriz? Sürekli YPG'ye "terörist" "terör örgütü" diyerek mi yoksa Rojava'nın statüsünü tanıyarak mı? Bunun simülasyonunu yapın bakalım, risk analizlerini bir de buradan yapın bakalım ne çıkacak karşınıza. Bunlar bilimsel şeyler, yapılabilir şeyler, bu kadar ciddi ve önemli bir kadroyla bunu çok kolay yapabilirsiniz.

Önümüzdeki on yılı... Şimdi, 2053 planları geliyor karşımıza, gerçekçi değil tabii; bu kadar belirsizliğin olduğu bir yerde, önümüzdeki üç yılı bile göremediğimiz bir yerde on yılın planlamasını yapmanız büyük bir başarı olur. NATO yaptı, 2030 siyasi genişleme üzerinden projeksiyonu var ve biz bu projeksiyona karşı ne yapıyoruz? Hiçbir şey. NATO'ya karşıyız diyoruz, NATO içimizden geçiyor, her şeyiyle içimizden geçmiş zaten. Dolayısıyla, burada, önümüzdeki on yılın hem NATO konseptiyle hem Çin'iniyle hem Rusya'sıyla hem Afrika'sıyla bütün bu eksenlerde oluşturulması, üretilmesi gerekiyor ve burada belirleyici faktör tabii ki Kürt sorununun çözümünden, demokratik çözümünden dolayısıyla Suriye'nin demokratikleşmesinden, Irak'taki yapının istikrara kavuşmasından geçiyor. Bu iş silahlı olmaz, silahla ancak bu çözümsüzlük süreci sürdürülebilir. Ama neden? Çünkü demek ki çözüm üretemiyoruz, çözüm üretsek zaten silahlara gerek olmayacak.

İsrail meselesi... Evet, İsrail'i hepimiz kınıyoruz, vahşet -siz de konuşmanızın başında rakamları verdiniz- ama Gazze'nin bu duruma düşmesini biz engelleyebilirdik. Eğer biz Kürt sorununu çözmüş, 2013'teki projeksiyonlara bağlı hareket etseydik İsrail ne Filistinlilere saldırmaya ne de bölgedeki nüfusunu artırmak yönünde bölgeyi bu türden istikrarsızlaştırmaya zerre miskal cesaret edemezdi. Bakın, bölge dediğimiz şeyi hafife almayın. Bölge dediğimizde enerji kaynakları, ticaret kaynakları ve finansal kaynakların güzergâhlarından bahsediyoruz ve dolayısıyla kapitalizm, krizini gelip bu bölgede çözmek istiyor. O yüzden NATO'su da burada, ABD'si de burada, Haşdi Şabi'si de burada, çeteleri de burada, herkes burada çünkü kendi refahları için krizi buraya boca etmek istiyorlar. Suriye meselesinin çözümü belli, bizim izleyeceğimiz politikalarda; Avrupa Birliği, keza aynı. Sayın Bakan, mülteci meselesi hiç böyle çözülebilir mi, böyle bir haritalandırmayla çözülebilir mi, mümkün mü? Çözülemez çünkü bu yerleşimci akıldır; bu, oradaki krizi çok daha fazla derinleştirir. Oysa bizim yapmamız... Çünkü siz kuantumdan bahsettiniz -bilmiyorum kim ne kadar hâkim- kuantum hiçbir şeyi dışarıda bırakmama hâli, "hiç" de dâhil buna. Dolayısıyla demek ki çözüm üretiyorsak, üretmek istiyorsak o zaman her şeyi sürece dâhil edip bir çözümü buradan aramamız lazım. Siz, şimdi, burada belli bir alanı dışlayıp hatta onu bir mühendislikle tasarlayıp oraya mültecileri yerleştirerek sorunu çözemeyeceğinizi aslında geçmişte yaşadıklarımızdan çıkarmanız lazım, çıkarmışsınızdır da diye düşünüyorum.

Yunanistan ve Kıbrıs'a değindiniz. Mesela, Kıbrıs meselesi önemli bir meseledir ama Doğu Akdeniz meselesi... Kıbrıs zaten Doğu Akdeniz'in ortasında, tarihsel olarak da böyle. Abdülhamit Kıbrıs'ı İngilizlere neden verdi, İngilizler neden geldi, aldı orayı? Doğu Akdeniz'i yönetmek için, yüz yıllık planlar. Biz bunun bir parçasını Sykes-Picot'la yaşadık; o parçalanma hâli, birinci büyük savaş ve sonrasındaki yaşananlar. Dolayısıyla, Yunanistan, Kıbrıs, Doğu Akdeniz siyaseti yine gelir sizi Orta Doğu'daki gelişmelerle bire bir ilişkili hâle getirir. Dolayısıyla, biz dönüp baktığımızda bütün bu büyük fotoğrafın içinde burada demokratik bir çözümü var etmeden, inşa etmeden Türkiye'nin hiçbir sorununu çözemeyeceğimizi biliyoruz artık çünkü burası Nepal değil; kapıları kapatalım içeride kendi sorunumuzu çözelim, böyle bir coğrafya değil burası.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Temelli, ilave bir dakika veriyorum.

Buyurun lütfen.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Burası Türkiye, burası Orta Doğu, burası Balkanlar, burası Kafkasya, burası Doğu Akdeniz. Dolayısıyla biz bütün bunları birlikte düşünüyorsak bunları çözecek gücü açığa çıkarmalıyız, var etmeliyiz; bu da Kürt sorununun çözümünden, Kürtlerin ve Türklerin bir arada, birlikte hareket etmesinden geçiyor. Bunu başarabilir miyiz? Evet. Denedik, başarısız olduk ama bu, bir daha denemeyeceğiz anlamına gelmemeli.

Teşekkür ediyorum.