KOMİSYON KONUŞMASI

YÜKSEL TAŞKIN (İzmir) - Sayın Başkan, Sayın Komisyon, Sayın Bakanım; tabii, biz muhalefet olarak eleştirilerimizi ortaya koyarken Türkiye'nin büyük bir devlet, güçlü bir devlet olmasından memnuniyet, ancak memnuniyet duyabileceğimizi arkadaşlar bilsin. Burada ima edilen "Biz millîyiz, yerliyiz; siz değilsiniz." tarzı bu şekilde yaklaşımların burada hiçbir hükmü yok, gerçekten hiç bu Komisyona yakışmıyor. Biz de ülkemizin özgür, müreffeh ve demokratik olmasını herkes kadar istiyoruz; bu hamasetten vazgeçelim.

Şimdi, ben burada enteresan bir şey gördüm; geçen seneki tutanaklara da baktım, ondan öncekine de baktım. Burada bir övünme yarışıdır gidiyor arkadaşlar. Aziz Nesin'in dediği "Türk'ün Türk'e propagandası" gibi bir yere düşüyoruz, övünüyoruz, şöyle yapıyoruz, böyle yapıyoruz. Benim de şöyle bir görevim var ülkemin yararını düşünüyorsam, ettiğim yemine sadık kalacaksam: Acaba ortaya koyduğumuz hedeflerle kapasitemiz örtüşüyor mu? Yok öyle bir şey. Yani 180 derece dönüşler niye yapıyoruz? Bir avuç dolar için neden Birleşik Arap Emirlikleri'nin kapısına gidiyoruz? Kapasite problemimiz var. Kapasite sorununa işaret ettiğimizde Türkiye'nin kuvvetli, etkin, müreffeh, demokratik olmasını istemiyor mu oluyoruz? Bunlardan vazgeçelim. Burada en az hamasetle konuşan Sayın Bakan oldu, yani -geçen seneki tutanaklara baktığımda...- daha böyle çok fazla sıfat içermeyen bir konuşma yaptı; böyle ilerlememiz gerekiyor, bizim de bu şekilde devam etmemiz gerekiyor. Somut örnek vereyim: Ben açıkçası günlerdir İsrail'e karşı alınan ve uygulanan somut yaptırım kararlarımızı anlayamadım. Uluslararası ilişkiler hocasıyım ben, yirmi yıl Filistin sorununu anlattım, yaptırımlarımızı anlamadım, gerçekten hamaset yapmıyorum. Ara buluculuk rolünü üstlenmeye çalıştık, yapamıyoruz; neden? Anlamıyorum. Cumhurbaşkanımız uzun süre sessiz kaldı, -Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan'ın etkisi vardır, "Biraz sessiz gidelim, bakalım, hemen konuşmayalım denmiştir." belki, bilemiyorum; bu, spekülatif oldu- sonra dedi ki: "Bu hilal-haç kavgasıdır."

Değerli arkadaşlar, dünyanın batısında, dünyanın her yerinde milyonlarca insan Arjantin'de, Şili'de, İngiltere'de Filistin için sokaklara döküldü, biz bunu Huntington'ı haklı çıkaracak şekilde şimdi, bir medeniyetler çatışması olarak mı kurgulayacağız? Bu olmaz arkadaşlar. Neden olmaz? Çünkü böyle yaptığınız zaman dinî fanatizme karşı yine dinî bir söylemle çıkmış oluyoruz. Hâlbuki bakın, bugüne kadar Filistin meselesinin uluslararası hukuk, insan hakları ve insancıl hukuk boyutlarında ele alınmasından kaynaklanan çok güçlü bir meşruiyeti vardır ve Türkiye Cumhuriyeti bugüne kadar dış politikasını bu eksen üzerinden götürmüştür ve bu da haklı bir eksendir.

Başka bir konu var beni çok ciddi şekilde düşündüren. AK PARTİ'li hemen hemen bütün arkadaşlarımız -Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda da aynısı var, Bakan Bey de aynı şeyi söylüyor- "Avrupa Birliği bizim stratejik önceliğimizdir." diyorlar. Tamam, bunu söyleyen Batıcı olmaz arkadaşlar, stratejik önceliğimizse ülkemizin çıkarı var ama biz söyleyince birdenbire "Batıcı" olarak itham edilmeye başlıyoruz. Sorum şu: Eğer biz hâlâ Avrupa Birliğini stratejik öncelik olarak görüyorsak şöyle bir bakış açımızın olması lazım: Neden biz Avrupa Komisyonunun eleştirilerine karşı çok somut bir planla çıkamıyoruz? Neden zaman kazanmaya oynuyoruz? Türkiye'de 2-3 defa beraat eden Osman Kavala'nın neden müebbetle içeride olduğunu herkes biliyor arkadaşlar. Ne söylerseniz söyleyin, Osman Kavala ve Gezi tutuklularının neden içeride olduğu bellidir; hukuki değildir, siyasidir arkadaşlar ve dünyaya bunu kabul ettiremiyorsunuz.

Şimdi, biz Avrupa Komisyonunun kurucu üyesiyiz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bütün yazılı müktesebatının oluşumuna katkı vermişiz. Şunu soruyorum Bakanımıza: Avrupa Konseyinden ayrılmayı göze alıyor muyuz? Alıyorsak ona göre hareket edelim, Avrupa Konseyinden ayrılmayı göze almıyorsak Anayasa'mızın 90'ıncı maddesinin gereğini yapalım.

Benim şöyle bir kaygım var, bunu da Bakan Bey'e konusuyla alakalı olduğu için sormak istiyorum: Şimdi, biliyorsunuz, "millî yargı" diye bir kavram çıktı, bir danışman beyefendi "millî yargı" diyor. Acaba yeni anayasa yapımında -benim gerçekten samimi olarak kaygım var- asıl hedeflerden bir tanesi Anayasa 90'ıncı madde midir? Orada ne diyor: "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası anlaşma hükümleri esas alınır." Hedef bu mudur? Ben Dışişleri Bakanımıza Anayasa 90'ıncı madde konusunda ne düşündüğünü sormak istiyorum. Bu maddenin korunmasının faydalı olduğunu düşünüyor mu, kaldırılması gerektiğini mi düşünüyor, onu sormak istiyorum.

Yine, bir başka sorum kadın temsiliyeti. Kariyer diplomatlarınızın yüzde kaçı kadındır? Bakanlık bürokrasinizin üst düzey yöneticilerinin yüzde kaçı kadındır? Bunu hemen hemen her yerde sorduğum için yani burada bir kasıt aramayalım.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - En fazla olan Bakanlık.

YÜKSEL TAŞKIN (İzmir) - Ama ben sormakla yükümlüyüm, belki olumlu bir cevap gelecek ve memnun olacağım, benim öyle farklı bir şeyim yok.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Güneş, Sayın Bakanın teşkilatı.

NİLGÜN ÖK (Denizli) - Ama İsmail Bey de konuya hâkim.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Yani İsmail Bey'i biliyorum, Sağlık Bakanlığına da çok hâkim, Dışişlerini de öğrenmiş oldum.

YÜKSEL TAŞKIN (İzmir) - Bu da bana bir dakika daha verileceği anlamına geliyor.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Evet, bir dakika daha ekliyorum.

Buyurun.

YÜKSEL TAŞKIN (İzmir) - Güneyimize baktığımızda, 2 komşumuz var, Rusya ve Amerika; uyguladığımız Suriye politikası sonucunda Rusya ve Amerika güneyimize yerleşti. Sorum şu: Özellikle Suriye'de radikal İslamcı yapılarla yakınlaşmak ve ortak faaliyet yürütmek yerine Kürtlerle bir güven ilişkisi kurulmaya çalışılsaydı daha iyi olmaz mıydı? Sınırımızın güneyinde yüzlerce yıldır yaşayan ve "akrabamız" dediğimiz Kürtlerin güvenlik kaygılarını anlayan, ama onların da bizim güvenlik kaygılarımızı anladığı bir iklim yaratılabilir miydi, bunun yaratılması ülkemizin menfaatine değil midir?

Teşekkür ediyorum.