Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/276) ve 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/274) ile Sayıştay tezkereleri a) Dışişleri Bakanlığı b)Avrupa Birliği Başkanlığı c)Türk Akreditasyon Kurumu ç)Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı (Türkiye Ulusal Ajansı) |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 20 .11.2023 |
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Diyarbakır) - Tabii, çok gerilim de var gerçekten. Mecliste bu ortamı görünce bu kadar temel meseleler konuşuluyor sokağın ne kadar daha gergin olduğunu daha iyi anlıyoruz gerçekten. Mecliste birbirimizi dinleyemiyorsak yani her konuşmaya müdahale ediyorsak sokağın ne hâle geldiğini hep beraber de izliyoruz.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum öncelikle.
Şimdi, öteden beri öğrendiğimiz şu: Sonuçta dış politika, iç politikanın devamıdır. İç politikadaki siyasal tercihler, yönelimler dış politikaya da yön verir. Dolayısıyla Adalet ve Kalkınma Partisinin yöneldiği eksen Türkiye'de demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı veya işte, Türkiye'nin en temel meselesi olan Kürt meselesinin sadece güvenlikçi politikalarla çözümü değil, başka bir raya girdiği için dış politikada da sonuçta Türkiye'nin tercihleri farklı bir yöne doğru yöneldi.
Neden bunları söylüyorum? Ben 1999'dan bu yana her sene Avrupa Birliği ilerleme raporlarına bakarım. Hatta ilk başlarda çok da heyecanlı bakardık yani Türkiye'de bürokrasi de çok heyecanlı bakardı. Burada bir anımı da anlatayım: 2004 yılında Genişleme Komiseri Verheugen Türkiye'ye gelmişti. İlk defa böyle, bu düzeydeki bir bürokrat yani siyasetçi ya da neyse Diyarbakır'a da geldi Abdullah Gül'ün Dışişleri Bakanlığında; ben de Diyarbakır Barosu Başkanı olarak Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün onayıyla kendisine, kendilerine, o heyete sivil eksperlik yaptım. Yani Türkiye'nin yeni yönelimini, AB'ye dönük vizyonunu, insan haklarına dönük vizyonunu kendilerine anlattım ve eşlik ettim yani boşaltılan köylere falan gittik. Verheugen Diyarbakır'a geldiği zaman -hiç unutmuyorum, bugün gibi aklımda- Diyarbakır'ın bütün panolarına Kürtçe, Türkçe ve İngilizce "Yurttaş Verheuggen Hoş Geldin" diye yazılmıştı. Yani onu görünce de Verheugen, bütün panolarda kendi resmini görünce, ismini görünce şaşırmıştı yani Alman politikacı Brüksel'de kalıyor ama Diyarbakır'da bütün panolarda havaalanından bütün merkeze kadar kendi fotoğrafları var. Nedeni şuydu: Kürt'lerin AB'ye olan inancı ve demokrasiyle, insan haklarıyla, özgürlüklerle bu meselenin çözümüne olan inançtı. Adalet ve Kalkınma Partisine bu konuda büyük bir destek de sundular o zamana kadar. Ama ne olduysa sonra oldu, Adalet ve Kalkınma Partisi siyasal tercihlerini değiştirdi ve Türkiye'nin Kürt meselesi 2004 yılına kadar kendi dinamikleriyle çözülme imkânına sahipken maalesef başka etkilerle ve ne devreye girmişse -sizler daha iyi bilirsiniz- o eksenden çıktı ve Türkiye'nin Kürt meselesi bölgesel, uluslararası bir meseleye dönüştü aynı zamanda. Bu, bir siyasal tercihti. Zaman zaman kesildi, süreçler başladı; Oslo süreci, çözüm süreci ama...
Şimdi, son yedi yılda geldiğimiz noktada, sonuçta bu mesele Türkiye'nin kendi meselesi olmaktan çıktı, Türkiye'nin kendi dinamikleriyle çözülme potansiyelinden çıktı, başka bir potansiyele dönüştü; bu da AK PARTİ'nin başarısı(!) Yani devraldığı 2002'de iktidara geldiği zaman bakın, Türkiye'de bir tek silahlı örgüt mensubu yoktu, bir tek çatışma yoktu, bir ölüm yoktu ve büyük beklenti vardı örgütün silah bırakacağı konusunda. Eğer bir siyasi kararlılık göstermiş olsaydı o zaman, bir siyasi kararlık gösterseydi belki bugün silahı ve çatışmayı, terörü değil, başka şeyi konuşacaktı. Böyle bir Türkiye devraldı 2002 yılında. Yakalanmış Öcalan, hapiste, kendisinin çağrısıyla bütün silahlı unsurlar Türkiye'nin kara sınırların dışına çıkmış ve bir barış beklentisi var. O zaman bizden istendi, Diyarbakır Barosundan da istendi, nasıl silah bırakıldığı konusunda bir yasa teklifi de yazdık, gönderdik ama o siyasi kararlılık olmadı, başka bir sürece evrildi.
Şimdi, şöyle bir şey oldu 28 Mayıstan sonra... Sürem de çok az kaldı. Ben bu Hükûmet tablosunu görünce şuna sevindim açıkçası: Yani başka bir devlet iktidarı var dedim yani bir devlet aklı herhâlde bu işe hâkim olacak. Neden? Sonuçta eskiden beri bakarız; Millî Savunma Bakanı kim, İçişleri Bakanı kim, Dışişleri Bakanı kim ya da Sağlık Bakanı kim, Millî Eğitim Bakanı kim? Bu Bakanların tümüne baktığımız zaman tümü, sonuçta müktesebatı devlete ait olan insanlar yani siyasetle ilgili bir geçmişleri yok, bir siyasi partinin gençlik örgütünden gelmiyorlar, tüm eğitimlerini devletten almışlar. Dolayısıyla belki başka bir devlet aklı bu işe hâkim olacak, sonuçta yeni bir dönem başlayacak ama maalesef, içerideki kutuplaşma, ağır dil, öfke dili, başka bir dil ve siyasi tercihler, sonuçta 28 Mayısta devreye girmesi gereken başka bir aklı da başka bir yere götürdü; dolayısıyla öyle olmaması lazım yani Türkiye'nin vizyonu bu değil. Yani, şimdi, Kopenhag Kriterleri diyoruz, "Ankara kriterleri uygulayacağız." diyor. Ankara kriterleri şimdi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uymamak mı ya da Anayasa Mahkemesi kararına uymamak mı? Bunu hiç kimseye anlatamayız, biz de anlatamayız, bizim de muhataplarımız var. Ya, anlatamıyoruz zaten yani sonuçta böyle bir Türkiye dış politikası vizyonu olamaz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Tanrıkulu, mikrofonunuzu açıyorum, toparlayın lütfen.
Bir dakika veriyorum.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Diyarbakır) - Tamam, toparlıyorum.
Beklenen şu: AB raporunu ben de okudum Sayın Bakan, yani bu, rahmetli bir politikacının dediği "Elimizle çöpe atarız, elimizin tersiyle iteriz." falan değil; sonuçta elimizin tersiyle de itemeyiz, çöpe de atamayız. Dışişleri bürokratları buna cevap yazarken ya da şey yaparken en kısa yolu seçtiler şimdi. Neden? Tek tek cevap vermiyorlar, o siyasiliği devraldılar: "Elimizin tersiyle iteriz." Ama burada önemli eleştiriler var Türkiye'nin demokrasisi bakımından. Ne söylüyor Türkiye, siz ne söylüyorsunuz, Hükûmet ne söylüyor? Ne zaman normalleşeceğiz; ne zaman Kürt meselesini gerçekten bu çatışmadan, silahtan ve uluslararası aktörlerin müdahalesinden çıkarıp kendimiz burada kavga etmeden çözeceğiz; birbirimize "terörist" demeden, birbirimizi dinleyerek? Bunlar, sonuç itibarıyla... Devlet aklı eğer bugün bu Hükûmette ise onların karar vermesi lazım çünkü sizin müktesebatınız siyasete ait değil, siyaseti okuyabilirsiniz ama siyasete ait değil.
Ben tekrar teşekkür ediyorum, hayırlı olmasını diliyorum.