KOMİSYON KONUŞMASI

SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakanım, değerli milletvekili arkadaşlarımız, Dışişlerimizin çok güzide mensupları; hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.

Şimdi, tabii, Dışişlerini konuşuyoruz, tartışmalı da bir ortamdayız. Cumhuriyeti hep birlikte kurduk, 85 milyonuz, kendi içimizde sıkıntılarımız olabilir ama aslında Dışişleri dendiğinde akan sular duruyor, millî bir mesele, hepimizin meselesi; başarısı bu ülkenin başarısı, başarısızlığı da bu ülkenin başarısızlığı. Dolayısıyla ben böyle konuşmaların bir yerinden katıldım. Şöyle, cumhuriyet tarihine bakıldığında -tabii ki çok değerli bürokratlarımız var, onlar bizden çok daha iyi bilirler ama- öyle bir süreç ki yüzyıllık süreç yani cumhuriyet kurulana kadar "Ya istiklal ya ölüm!" diyerek dış politika setini belirlemiş bir Türkiye var, 1923'ten 1939'da savaş başlayana kadar "Yurtta barış, dünyada barış!" diyen bir Türkiye var. Tabii, sonra bu politika uygulamalarında çok büyük değişiklikler oldu. Sonuç itibarıyla, dünyada ne oluyorsa, bölgemizde ne oluyorsa Türkiye hariciyesi de ona göre yeni politika setleri uyguluyor.

Şimdi, buradan hareketle, ben Sayın Bakanımıza hızlıca bir iki şey sormak istiyorum. Tabii, Arap Baharı sonrası Türkiye âdeta "containment" dediğimiz bir çevrelemeyle karşı karşıya. Ben burada milletvekillerimize de özellikle şunu tekraren hatırlatarak altını çizmek isterim: Yani yirmi yıl önceki Türkiye'nin bölgesel diplomasisi ve politikaları ile şimdiki bir olamaz. Bizim artık güney komşumuz Amerika ve Rusya, bizim bunları görmemiz gerekiyor. Çevremizde, bugün, eğer Girit'ten başlayarak Dedeağaç'a kadar ABD buralara bir şeyler yerleştiriyorsa Türkiye'nin büyük bir çevreleme politikasıyla karşı karşıya kaldığını görmemiz gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Toparlıyorum.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.

SELİM TEMURCİ (İstanbul) - 2010 yılına kadar Türkiye'nin iddiaları vardı, işte "merkez ülke" olma iddiamız vardı. Ben, aynen cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi, nasıl "Yurtta barış, dünyada barış!" derken o yükselen faşizmi aşmak adına Sadabat Paktı'nı, Balkan Paktı'nı, Kellogg-Briand'ı, bütün bunları yapabilen bir Türkiye varsa Türkiye'nin yeni bir politika vizyonuna ihtiyacı olduğunu düşünüyorum dış politikada. Dolayısıyla, merkez ülkeden hareketle, bu hâlâ devam ediyor mu? Onu biraz açmanızı isterim. Türkiye'nin yumuşak güç olabilmesi için sevgili Bakanım -bu işleri hepimizden iyi bildiğinize de eminim- yani açıkçası dış politika hukuk demek, dış politika demokrasi demek, iyi yetişmiş insan gücü demek, uluslararası kurumlarda etkin olmak demek ama dış politika her şeyden önce güçlü bir ekonomi demek. Burası Plan ve Bütçe Komisyonu. Öyle kapatayım. Bizim şu anda dış politikada elimizi bağlayan en önemli meselelerden bir tanesi maalesef ekonomi; inşallah bunları aşarız.

Son söz, bütçenize baktım, sadece şöyle bir bilgi vereyim: 2025 yılında -kalkınma planımızda- dolar kuru 43,9 olarak yazılmış. Sizin bütçenizde artış yüzde 22-23 görünüyor yani 2024'ten 2025'e geçerken. Yani her ödemesini neredeyse dövizle yapan yurt dışında bir Bakanlık olarak inanın, artan uluslararası riskleri de düşündüğümüzde, Dışişleri bizim elimiz kolumuz olacak. Belki Türkiye'nin ayakta güçlü kalabilmesi için çok önemli bir Bakanlık. Binde 5'lerden geldik, binde 3,5'a indik, bu yıl binde 2,8'e inmiş olduk bütçede; ben gerçekten bunu çok yetersiz buluyorum.

Allah yolumuzu açık eylesin. İnşallah, bütçemiz hayırlara vesile olsun.