Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/276) ve 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/274) ile Sayıştay tezkereleri a) Adalet Bakanlığı b) Kişisel Verileri Koruma Kurumu c) Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu ç) Türkiye Adalet Akademisi d) Hâkimler ve Savcılar Kurulu e) Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu f) Anayasa Mahkemesi g) Yargıtay ğ) Danıştay |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 21 .11.2023 |
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Değerli Komisyon üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün Adalet Bakanlığı bütçesinden bahsediyoruz. Burada sanki bütçenin cezaevlerine ayrılan kısmının yekûnunun daha fazla olması gerekiyor gibi geliyor bana çünkü sürekli cezaevleri yapıyoruz. Suça bakışımız, suça yaklaşımımız tamamen kapatma meselesi üzerinden değerlendiriliyor ve sistem, kapalı kurumlar içerisinde ceza verilmek üzere kendini kodlamış durumda. Bu durumda kapatılma sadece ceza ise cezaevleri içerisinde yaşanan hak ihlalleri o zaman cezaevi içerisinde cezai olarak, katmerlenerek mahpuslar üzerinde uygulanıyor. Bu yüzden de cezaevlerine ayrılan bütçenin mahpusların temel ihtiyaçlarını karşılamak üzere ayrılması çok daha uygun gibi duracak.
Şimdi, mahpuslar birçok sorun yaşamaktalar, temel ihtiyaçları karşılanamamakta. Cezaevleri kantinleri var mesela. Cezaevi kantinleri şirkete dönüşmüş durumda. Dışarıdan karşılayabilecekleri temel bazı ihtiyaçlarını, giysilerini cezaevleri kantinlerinden almak üzere zorlanmaktalar, oraya yönlendirilmekteler ve orada çok fahiş fiyatlarla bu ürünler satılmakta. İçme suyuna erişim birçok cezaevinde sorun, özellikle de seçim yörem olan Ağrı'da, Patnos'ta. Uzun süredir biz de dile getiriyoruz, bununla ilgili soru önergeleri de verdik Sayın Bakanım. Fakat soru önergelerimize bir türlü yanıt alamadığımız gibi onlarca yıldır bu bölgedeki su sorunu da çözülmüş değil.
Cezaevi yemekleri yenilemiyor. Cezaevine giren bir kişinin yaklaşık altı ay, dokuz ay sonra 6-7 kilo vermiş durumda çıktığını görüyoruz. Spor salonları, kütüphaneler kullanılamıyor. Cezaevleri ziyaretlerinde çıplak arama dayatılıyor. Mahpus yakınları cezaevlerine gittiklerinde girişte sorunlar yaşıyorlar. Giriş kısmında kendilerinin dâhil olabileceği herhangi bir konaklama ünitesi maalesef ki bulunmuyor. İaşe bedelleri yine büyük bir sorun olarak cezaevlerinde karşımıza çıkıyor. Yine, elektrik faturaları, su faturaları... Zaten cezaevinde aile ferdi bulunan birinin geçim kaynaklarının da sıkıntılı olduğu söz konusu olduğu hâlde bunların ödettirilmesi ciddi anlamda problem. Bir kanun çıkarılmış 1934'te daha sonra 2001'de revize edilmiş ödeme gücü olmayanların olanakları yoksa eğer bunların iaşe bedelleri alınmaz şeklinde fakat bunun pratikte uygulanmadığını görüyoruz.
Şimdi, Patnos Cezaevi, önemli bir cezaevi. Yakın zamanda da bir işkence iddiasıyla gündeme geldi ve biz, HEDEP olarak bir komisyon kurarak buradaki durumu değerlendirmek üzere Patnos Cezaevine gittik. Burada 31 Ağustos tarihinde kadınların bulunduğu koğuşa erkek infaz koruma memurlarının sayım yapmak üzere gitmesi ve yapılan itiraz üzerine bazı tartışmalar gerçekleşiyor. Kadın mahpuslar cezaevi idaresini görmek istediklerini söylüyorlar, savcıyla görüşmek istediklerini söylüyorlar fakat yanıt alamıyorlar. Bir gün sonra da bu tartışmayla ilgili kendilerine bir tebligat imzalattırılmak isteniyor. Savcıyla tekrar görüşmek istediklerini dile getirdiklerinde yine yanıt alamıyorlar ve kapılara vurarak burada bir protesto eylemi gerçekleştiriyorlar. Tam o sırada, bu protesto eyleminin üzerine yaklaşık 40 kişilik bir grup; infaz koruma memurları, jandarmalar, kolluk gücü ve içlerinde takım elbiseli olduğu söylenen bazı kişiler, müdür olarak tanımlanıyor tutsak arkadaşlar tarafından ve... Hatta şöyle: "Siz misiniz buradaki sorunları dışarıya taşıran, siz misiniz buradaki sorunları dışarıya anlatan?" şeklinde bir işkenceye maruz kalıyorlar, saçlarından sürükleniyorlar, üç dört saat kapalı odalarda bekletiliyorlar. Biz bunun üzerine kendileriyle görüş yaptık. Tam da anlattıkları üzere, kendileriyle görüştüğümüz sırada, üzerinden yaklaşık on gün geçmesine rağmen darp izlerini, kollarında, göz çevrelerinde ekimozları, solmaya yüz tutmuş ekimozları tespit ettik.
Bu konuyla ilgili olarak size aslında şunu sormak isterim: Şimdi, biz cezaevi ziyareti sırasında cezaevi müdürüyle görüşmek istediğimizi belirttik fakat orada bulunan, rastlantı icabı karşılaştığımız cezaevi savcısı böyle bir görüşmenin gerçekleşemeyeceğini söyledi. Vekiller olarak, böyle sorunlar kamuoyuna yansıdığı zaman, cezaevi müdürleriyle görüşme imkânımız yok mudur ya da cezaevi savcılarını aradığımızda, kendileriyle görüşme talebinde bulunduğumuzda bu talebimiz karşılanmayacak mıdır? Bu durumla ilgili bilgi sahibi misiniz? Bunu da sormak istiyorum. Yapılan görüşmelerde cezaevi savcılığının resen bir soruşturma başlatmadığı tespiti yapıldı aynı zamanda ve kendisinin aslında soruşturmayla ilgileneceği de bize beyan edildi fakat daha sonrasında burada bulunan kadın mahpusların başka cezaevlerine sevk edildiğini öğrendik. Burada bulunan kamera kayıtları değerlendirilmiş midir, mahpuslardan şikâyetleri konusunda görüş alınmış mıdır ve bunlar herhangi bir işleme sokulmuş mudur, burayla ilgili bir soruşturma başlatılmış mıdır? Sevk edildikleri noktadaki durumlarıyla ilgili de bilgi sahibi olmak isteriz.
Bunların dışında, önemli bir konu da hasta tutsaklar meselesi. Bununla ilgili olarak, 2022 yılında STK'lerin açıkladığı raporlar var, bu raporlarda 651'i ağır hasta olmak üzere 1.517 hasta mahpus bulunduğu söyleniyor. Sadece 2022 yılında tespit edildiği kadarıyla da en az 81 mahpus, 36'sı hastalık nedeniyle, yaşamını yitirmiş durumda. 2023 yılının ilk altı ayında, yine tespit edilebildiği kadarıyla, yaşamını yitiren 26 kişiden 11'inin hastalığı olmasına karşın tahliye edilmemesi sonucunda hayatını kaybettiği belirtilmekte. Bunlarla ilgili birçok örnek var.
Hasta mahpusların durumları, açıkçası, bazen sağlık kuruluşlarından doğru "Cezaevinde kalamaz." raporu verilmesine rağmen adli tıp kurumlarından dönmekte, bazen adli tıp kurumlarından "Cezaevinde kalamaz." raporu almalarına rağmen bu sefer de topluma karıştıklarında suç işleme ihtimalleri üzerinden değerlendirilerek engellenmekte, bazen de adli tıp kurumları raporları birbiriyle uyuşmamakta. Bunlara dair bazı örnekler vereceğim.
En önemli örneklerden biri, adli tıp kurumlarının uyuşmazlığına dair olarak, Kocaeli ve İstanbul Adli Tıp Kurumlarının uyuşmazlığı verilebilir. Bu olayı Aysel Tuğluk üzerinden tanımlayabilirim aslında. Hastalığının kronik seyirli olduğu ve ilerleyici vasıf arz ettiği, cezaevi koşullarında sağlanabilecek tıbbi destek ve bakımının yeterliliğinde sorun yaşanabileceği nedeniyle ceza infaz kurumları koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyeceğine ve dolayısıyla cezasının infazının ertelenmesi gerektiğine dair olarak Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı tarafından, 9 uzman doktor tarafından rapor verilmişti. Fakat İstanbul Adli Tıp Kurumu tarafından ise hayatını yalnız idame ettirebileceği, tedavisi ve önerilen aralıklarla düzenli poliklinik kontrollerinin sağlanarak cezaevi şartlarında infazına devam ettirilebileceği şeklinde bir rapor verilmişti ve bu adli tıp kurumları arasındaki uyuşmazlığa dair bir örnek olabilir.
Bir örnek Serdar Yıldırım üzerinden verilebilir. Burada da adli tıp kurumu raporu, İstanbul Tabip Odası raporu, sağlık kurulu raporlarına rağmen Mardin İl Emniyet Müdürlüğü tarafından toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturacağı gerekçe gösterilerek infazı ertelenmiş. Bu kişi 2009 yılında bir kaza geçiriyor; paraplejik, kendi bakımını gerçekleştiremiyor. Sırt ağrıları, idrar dışkısını kaçırma, nörojenik mesane gibi şikâyetleri var ve adli tıp kurumu Serdar Yıldırım'ın cezaevinde kalamayacağına dair de rapor vermiş. Fakat sağlık kurulu raporlarına rağmen Mardin İl Emniyet Müdürlüğünün "toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturacağı" şeklindeki ibaresi nedeniyle infazı ertelenmiş.
Bir örnek, Mehmet Elçi. Kendisi Antep H tipi cezaevinde, burada da hastane "Cezaevinde kalamaz." diyor, adli tıp kararıyla ise tahliye edilmiyor. 2022 yılında Antep'te Doktor Ersin Arslan Eğitim ve Araştırma Hastanesinde "Cezaevinde kalamaz." raporu verilmiş Mehmet Elçi'ye. Rapora rağmen tahliye edilemeyen Elçi şeker ve tansiyon hastalıkları ve koroner şikâyetleri nedeniyle anjiyo oluyor. Ailenin tüm girişimlerine rağmen de Antep H tipi kapalı cezaevinde tutulmaya devam ediyor. Bir örnek de bunu verebiliriz.
Başka örnekler var tabii. Bu örnekler de daha çok hastalıkların tanı ve tedavi aşamasında cezaevlerinde yeterli sağlık hakkına erişimle ilgili sorunların yaşandığına dair. Buna örnek olarak Ehettin Kaynar'ı veririm. Onlarca örnek var, bunları kendi süreçlerine dair özgün oldukları için seçtim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Bozdağ, toparlayın lütfen.
Buyurun.
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Bu mahpus ise hepatosellüler karsinom, 2 Eylülde cezaevinden çıkıyor fakat 30 Ekimde ise hayatını kaybediyor. Metastatik hepatosellüler karsinom, bu aşamaya gelinceye kadar onlarca şikâyeti söz konusu bu kişinin fakat maalesef ki ölüm anına kadar cezaevinden tahliyesi gerçekleştirilmiyor.
Yine, çok yakın zamanda beyin kanaması geçiren 68 yaşındaki Yusuf Arslan bir örnek; şu anda da yoğun bakımda ve kelepçeli olarak yoğun bakımda tutuluyor. Bu kişinin özelliği ise tahliyesi, kapalı cezaevinde geçirmesi gereken süre tamamlanmış olmasına rağmen cezaevi idare ve gözlem kurulu tarafından hiçbir makul gerekçe sunulmadan engellenmiş ve daha sonrasında da beyin kanaması geçirerek yoğun bakıma interne edilmiş.
Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı arasında üçlü protokolle ilgili ciddi sorunlar var. Hastanelerde mahpusların o "koruma" dediğimiz düzenek oluşturularak tedavi ve tetkiklerinin yapılması, muayene olmalarının şartlarının oluşturulması çok da kolay değil aslında.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)