Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/276) ve 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/274) ile Sayıştay tezkereleri a) Adalet Bakanlığı b) Kişisel Verileri Koruma Kurumu c) Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu ç) Türkiye Adalet Akademisi d) Hâkimler ve Savcılar Kurulu e) Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu f) Anayasa Mahkemesi g) Yargıtay ğ) Danıştay |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 21 .11.2023 |
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli hazırun; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan, gördüğünüz gibi, iktidar partileri sizi izlemiyor, yoklar çünkü adaletle bir sorunları yok, yalnızsınız yani. Çünkü eğer burada silahları konuşuyor olsaydık ana baba günü olurdu burası ama adalet konuştuğumuzda kimse yok ortada. Neden? Çünkü büyük bir adaletsizliği beslemeye devam ediyorlar. Her türlü tartışmada, her türlü meselede önümüze çıkan en kritik mesele adalet meselesidir. Bu ülkede büyük bir adaletsizlik var.
Siz de sözlerinize başlarken, diğer birçok arkadaş sözlerine başlarken yine Filistin'le başladık, Gazze'yle başladık. Evet, gerçekten binlerce ölüm var ve devam ediyor, hız kesmeden devam ediyor. Çocuk ölümleri tabii ki belki de kamuoyunun en fazla dikkat çektiği mesele, 4.500'ü geçti. Tabii, bunlar sayı değil insan ama rakamların acıtıcılığı da artık çok açık ortada. Peki, neden bir şey yapamıyoruz? Hiçbir şey yapmadık, hiçbir müdahalede bulunmadık, her şey olduğu gibi devam ediyor, olduğu gibi devam ettiği için de İsrail bu durumu normalleştirdi âdeta. Alışılagelmiş diplomasinin dehlizlerine bu konuyu kilitleyerek katliamına devam ediyor.
Evet, bir şey yapamıyoruz. Bakın, bir örneğini vereyim neden yapamadığımızın. Çünkü şu anda Sincan'da Kobani kumpas davası sürüyor. Eğer sizin elinizde böyle bir dava varsa işte, İsrail gibi çeşitli meseleler karşımıza çıktığında elimiz kolumuz bağlı otururuz. Neden, biliyor musunuz? Kobani kumpas davasının iddianamesini okudunuz mu? O iddianameyi hazırlayan savcılar o iddianamenin içine DAEŞ'i, IŞİD'i yazmamışlar. Oysa "Kobani" dediğiniz meselede, "Kobani direnişi" dediğiniz meselede, o gün tüm kamuoyunu bu konuda duyarlılığa çağıran bizler aslında DAEŞ'e karşı, IŞİD'e karşı, bu çeteye karşı, bu insanlık düşmanı anlayışa karşı büyük bir direnişi, dayanışmayı hayata geçirmek istedik. Karşılığında ne var? Karşılığında şu anda arkadaşlarımız yargılanıyorlar ve buna yargılama demeye de bin şahit lazım, aslında tam bir kumpasla karşı karşıyalar. Neden? Kobani'yi savundular. Neden? Kobani düşmesin istediler çünkü Kobani düşseydi Orta Doğu'daki bu cinnet hâli çok daha başka bir yere gidebilirdi. "Savaş bitsin, insanlar bir arada özgürce barış içinde yaşasın." diye mücadele edenleri yargılayan bir ülke bugün İsrail'e karşı işte böyle sadece kolaları sokağa döker, kahveleri yasaklar, göz boyamaya devam eder, katliamlar da sürüp gider. Acımasızlık burada saklı, bu kumpas davalarına karşı çıkmak gerekirdi ama bununla sınırlı değil meselemiz, çok daha ciddi meselelerimiz var. Nereye el atsak bir adaletsizlikle karşı karşıya kalmaya devam ediyoruz.
Meselelerden biri yine kapatma davası, HDP'nin kapatma davası. HDP'nin kapatma davasına baktığınızda aynı Kobani kumpas davasındaki gibi neredeyse kopyalayapıştırla oluşturulmuş bir iddianame görüyorsunuz. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı bu iddianameyi hazırlarken acaba hiç mi hukuk geçmişlerinden bir nebze utanmadılar? Evet, bu ülkenin demokrasisine, hukukuna, bu ülkenin var olan mevcut adalet anlayışına saldıran bir iddianameyi getirip marifetmiş gibi önümüze koydular. Aslında hem bu Kobani kumpas davası hem kapatma davası mevcut ülke gerçekliğini ortaya koyuyor. Mevcut ülke gerçekliğini belirleyen en önemli mesele adaletsizlikse bunun nedenini araştırmamız lazım çünkü sürekli olarak adaletsizlik bir yerde üretiliyorsa bu sistemiktir. Bu sadece ve sadece belli dava özelinde belli vakalar üzerinden açıklanarak sonuca ulaştırılacak bir durum değildir; sistemiktir. "Sistemik olmasının nedeni nerede saklı?" derseniz, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde saklıdır. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi bir istisna hâlini bize dayatıyor, ikili devlet anlayışını bize dayatıyor. Peki, bu kavramları üreten tarih nerede saklıdır? Faşizmin tarihinde saklıdır. Dönüp baktığımızda, 1920'lere, 1930'lara, 1940'lara baktığımızda, faşizmin tarihine baktığımızda aslında bu istisna hâllerinin, bu ikili devlet hâllerinin neden üretildiğini, normun neden askıya alındığını ve yerine neyin ikame edildiğini çok iyi anlarız. Bugün de dünya bir otoriterleşme, faşizmin kurumsallaşmasıyla karşı karşıya. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi hukuka tahammül edemiyor, adalete tahammül edemiyor, hukuk dışılığı olağanlaştırmaya, olağanüstü hâl kanunlarıyla hayata geçirmeye çalışıyor. Karşı karşıya olduğumuz durum budur, vahim durum budur.
Bakın, bugün anayasa tartışmaları var, neden var? Evet, bir anayasaya ihtiyacımız olduğu için var. Sayın Numan Kurtulmuş buraya geldiğinde çok iyi izah etti. Evet, ülkenin demokratikleşmesi için demokratik bir anayasa vazgeçilmez bir çalışmadır, yapılması gereken bir çalışmadır ve bunun adresi de tabii ki burasıdır, Meclistir ama dönüp baktığımızda Mecliste iktidar partileri mevcut Anayasa'ya savaş açmış durumdalar, her türlü anayasa ihlali burada olağan bir şeymiş gibi hayata geçiriliyor. Evet, Anayasa'yı eleştireceğiz, değiştireceğiz, bunu biz de istiyoruz, demokratik bir cumhuriyet için, demokratik bir ülke için, demokratik bir anayasa için zaten bunun gereğini yapmakla mükellefiz biz ama karşımıza çıkan tabloda Anayasa Mahkemesine sabah akşam saldıran bir iktidar partisi var, iktidarın küçük ortağı var ve bu çok doğal bir şeymiş gibi yapılıyor. Anayasa Mahkemesi hata yapabilir mi? Tabii yapabilir. Bu hatanın düzeltileceği yer yine tabii ki Parlamento olabilir fakat şu anda Anayasa Mahkemesi hata yapmıyor ki, hatayı yapan Yargıtay; Yargıtay neredeyse bir yargı darbesi gerçekleştirmiş, buna dair yapılması gereken, atılması gereken adımlar varken siz de başta olmak üzere meseleyi geçiştirmeye çalışıyorsunuz. Peki, bunun sonucu ne olacak? Bunun sonucu şu olacak: Bir anayasa yapamayacağız, evet, bu zihniyetle bir anayasa yapamayacağız, demokratik bir anayasa yapamayacağız; yapsak yapsak yama yapmaya devam edeceğiz. Bu yamaların da bizi nereye sürüklediği çok belirgin bir şekilde ortada. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi içinde bir anayasa yapmak mümkün değil.
Bakın, cumhuriyetin yüz yılı bir yanıyla da sistemini arayan bir yüz yıl olmuş. Evet, bir türlü sistemini bulamamış. Darbeler, işte, postmodern darbeler, 15 Temmuz gibi darbe kalkışmaları, OHAL dönemleri, sıkıyönetim dönemleri, kayyum dönemleri, umumi müfettişlik dönemleri; bu tarihe baktığınızda cumhuriyet sistemini bulamıyor. Eğer bir sistemi sağlıklı bir şekilde var edeceksek buna bağlı anayasasını da toplumsal mutabakatı da var edebiliriz. Bırakın sistemi var etmeyi âdeta demokratik bir sistemin hayata geçmesini nasıl engelleriz diye bir akılla bu uydurma sistemler karşımıza geldiği sürece buradan bir adalet anlayışını, bir adalet değerini üretmemiz de çok da mümkün değil; zaten sonuçlar da ortada. Bunu mümkün kılmanın yolu kuvvetler ayrılığına, denge denetlemeye, Meclisin üstünlüğüne, yerel demokrasinin belirleyiciliğine bağlı olarak bir sistemi var etmekten, bunun anayasasını hayata geçirmekten geçiyor; ancak o zaman biz gerçek anlamda adaleti konuşabiliriz.
Bir de adaletin şöyle bir şeyi var. Mutlak bir adaletten söz edilemez. Sınıflı bir toplumda yaşıyoruz ve siz sürekli olarak iki pencereden adalete bakıyorsunuz. Bir, sermayenin penceresinden bakıyorsunuz yani yoksulların, ezilenlerin, mağdurların, ötekilerin adaletine sizde yer yok; bir de namluların çerçevesinden adalete bakıyorsunuz, her şeyi şiddetle, silahla çözen bir anlayışla bir adaleti var etmeye çalışıyorsunuz ki bu mümkün değil.
Son olarak kendisi burada değil ama MHP Grubundan Sayın Yıldız yine adalete ilişkin partimizle ilgili bir ithamda bulundu, buna yanıt vermek isterim, tam da bu mesele. Bildiğiniz gibi seçim dönemlerinde partilerin almış olduğu kaynaklara dair bir suçlamada bulundu, bir adaletsizliğin olduğundan söz etti ve bizim aldığımız bu paranın iade edilmesi için çaba göstereceklerini söyledi. Bildiğim kadarıyla bununla ilgili de bir dava da açılmış. Şimdi, evet, adalet deyince vergide de adalet çok önemli ve bunun ne kadar önemli olduğunu çok iyi biliyoruz. Evet, biz aldığımız her kuruşun bu halkın vergisiyle ödendiğini, emekçilerin sırtından alınan vergilerle ödendiğini çok iyi biliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sayın Temelli, bir dakika ilave süre veriyorum.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Bizim harcadığımız her kuruş Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının denetimindedir. Kayyumlardan önceki belediyelerimizin harcadığı her kuruş İçişleri Bakanlığının denetimindedir. Bir kuruşluk soruşturma yoktur. Biz, bu kaynağı nasıl harcayacağımızı çok iyi biliyoruz ama bu ülkede, bu halkın vergisinin peşinde koşacaksanız nereden başlamanız gerektiğini ben size söyleyeyim; milletin annesine küfreden müteahhitlerin silinen vergi borçlarından başlayın, her sene bütçede -bu seneki bütçede 2,2 trilyona ulaşmış- vergi harcamalarından başlayın, Kıbrıs kumarhanelerinden başlayın, Man Adası'ndan başlayın, Londra'daki, New York'taki, Florida'daki alınmış maldan, mülkten başlayın. Bizim her harcamamız ortadadır, hepsi de annemizin ak sütü gibi helaldir.