Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/276) ve 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/274) ile Sayıştay tezkereleri a) Cumhurbaşkanlığı b) Millî İstihbarat Teşkilatı c)Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ç) Diyanet İşleri Başkanlığı d) Devlet Arşivleri Başkanlığı e) Millî Saraylar İdaresi Başkanlığı f) Strateji ve Bütçe Başkanlığı g) İletişim Başkanlığı ğ) Savunma Sanayii Başkanlığı h) Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ı) Yatırım Ofisi Başkanlığı i) Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanlığı j) Finans Ofisi Başkanlığı k) İnsan Kaynakları Ofisi Başkanlığı |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 24 .11.2023 |
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Sayın Başkan, teşekkürler.
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, değerli hazırun; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye, dünya basın özgürlüğü sıralamasında giderek gerilere düşüyor. Her yıl dünyadaki basın özgürlüğü sıralamasını açıklayan Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün Basın Özgürlüğü Listesi'nde Türkiye bu yıl 180 ülke içinde 165'inci sırada, tam 16 sıra geriye düşmüş durumda.
(Uğultular)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Değerli milletvekilleri, bir hatibimiz konuşuyor, lütfen.
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Yani aslında bu tablo Türkiye açısından bir utanç verici tablo. Raporda en çarpıcı kısım şu: Cumhurbaşkanının gazetecileri ve basını daha çok hedefe koymasının nedenlerinden biri "Türkiye'de artan ekonomik ve demokratik sorunlara karşı farkındalık oluşmasının önüne geçmek" olarak gösteriliyor. Sadece basının değil, yargı sisteminin de hükûmet kontrolünde olduğu ve hâkimlerin basın özgürlüğünü kısıtlayan kararlar aldığı da raporda yer alan hususlardan. Türkiye Gazeteciler Sendikası tarafından hazırlanan 2022-2023 Basın Özgürlüğü Raporu'na göre 3 Mayıs 2023 tarihi itibarıyla 47 gazeteci gazetecilik faaliyeti nedeniyle cezaevinde. Son bir yılda en az 96 gazeteci fiziksel saldırıya uğradı, 43 gazeteci sözlü olarak tehdit edildi, 97 gazeteci gözaltına alındı ve 32 gazeteci tutuklandı. Tutuklu gazetecilerin yüzde 80'i silahlı örgüt üyeliği suçuyla suçlanıyorlar. Bunun yanında, raporda 4.148 habere ve 46 haber sitesine erişimin engellenme kararı verildiği de belirtildi. 682 haberin tamamının veya bir bölümünün ise içerikten çıkarılmasına karar verildi yani gazetecilik suç sayılıyor. Basın mensupları gözaltına alınıp tutuklanıyor, eleştirel yayın yapan medya ağır cezalarla susturulmaya çalışılıyor. Halk adına siyasilere soru sormak bu dönemde yasak, önceden bildirilmeyen sorular sorulamıyor. Gazetecilerin habere ulaşabilmesi bazen kolluk kuvvetlerince engelleniyor. Geçen sene düzenlenen basın tarihinin en ağır sansür yasasıyla kıskaca alınan medya, yaşayabilmek için çaresizce otosansürle kendini kuşatmak zorunda kalıyor. RTÜK ve Basın İlan Kurumu iktidar sopası gibi kullanılıyor. Kamu kaynakları adaletsizce ve pervasızca iktidar medyasına aktarılırken gerçek habercilik yapan basın kuruluşlarına ağır cezalar veriliyor. Basın özgürlüğünün öznesi olarak gazetecilere yönelik şiddetin cezasız kalması, öncelikle bu tablodan hareketle adil yargı sorunsalında da düğümleniyor, sonra da özgürlük-iktidar ilişkisinin anayasal düzenlemenin tam tersine bir uygulamaya dönüşmüş olmasıyla ilgili bir sorun olarak görünüyor. Tüm bunların bir sonucu olarak, iktidarın varlık amacından uzaklaşması, kolluk güçlerinin insan hakları bekçiliği ana işlevinin hak öznelerini ve savunucularını bastırma uygulamasına dönüştürülmesine, kamu düzeni ve kamu yararı gibi kavramların siyasal iktidarın hizmetine sunulan araçlar olmasına yol açıyor. "Dezenformasyonla mücadele düzenlemesi" olarak sunulan yasa "sansür yasası" olarak da adlandırılan bu araçsallaştırmanın en somut örneği. Türk Ceza Kanunu'nun 217/A maddesine ekleme yapılarak halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçu ihdas edildi ve bu suçu işleyenlerin bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılması getirildi. İçeriği tamamen belirsiz; başta gazeteciler olmak üzere, kimsenin, hangi haberi yaparsa bu kapsamda suç olup olmadığını bilmediği, dolayısıyla öngörülebilir olmayan ve kanunilik vasfından yoksun, doğrudan basın ve ifade özgürlüğüne aykırı, toplumu bir şekilde dezenformasyon iddiasıyla baskı altına almaya çalışan, iktidarın sesini, söylemini toplum üzerinde hâkim kılmaya dönük bir düzenleme. Peki, resmî makamlar tarafından açıklanmayan, paylaşılmayan veya çarpıtılan, doğrudan halkın bilgi alma hakkına yönelik dezenformasyon yürütülen durumlara ilişkin toplumu koruyan, halkın doğru bilgiyi alma hakkını güvence altına alan bir düzenleme var mı? Yani "sansür yasası" olarak bilinen bu düzenlemeye karşı halkı ne koruyacak?
Çok uzağa gitmeden pandemi dönemini hatırlayalım. İktidarın bilgiyi çarpıtan uygulamalarını pandemi sürecinde gördük. "İnfodemi" toplum sağlığı açısından tehdit oluşturur. İktidar, Covid-19'la ilgili yaptığı açıklamalarla hakikati gizleme çabasına girmiş, vaka ve ölüm sayılarındaki gerçekliği toplumla paylaşmamıştır. TÜİK, 2022 yılında 2020 yılı ölüm istatistiklerini bile açıklamamıştı. Doğru bilgi kaynağına ulaşılamadığında sağlık açısından riskler, hastalıklar, ölümler görülebilmektedir. Sağlık hakkı ve doğru bilgi alma hakkının yakından ilişkisi ortadadır. Dolayısıyla dezenformasyon toplum sağlığını da tehdit eden bir yerdedir. Sadece pandemi sürecini ele alsak dahi, dezenformasyonun asıl kaynağı olarak iktidarı ve iktidar güdümündeki kurumların açıklamalarını büyük bir halk sağlığı tehdidi olarak görebiliriz.
6 Şubat depremlerini hatırlayalım. 8 Şubatta Cumhurbaşkanı kararıyla üç ay süreyle ilan edilen olağanüstü hâl ilanıyla kolluk kuvvetlerince basının haber takibi yapmasına engel olmak amacıyla kullanılarak, enkaz altında kalan yurttaşların yardım çağrılarını ilettiği sosyal medya platformlarına dahi erişim engeli getirilmiştir, günlerce mobil operatörler üzerinden erişim sağlanamamıştır. Bu dönemde sansür yasasının halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçu da aktif şekilde gazetecilere karşı kullanılmıştır. Bu dönemde gazeteciler tutuklamadan fiilî gözaltına, fiziki saldırıdan işten çıkarmaya kadar her çeşit müdahaleye maruz kalmışlardır. 6 şubat 2023 tarihli depremlerin ardından en az 2 gazeteci halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçlamasıyla tutuklandı, 6 gazeteci gözaltına alındı, 4 gazeteci ifadeye çağrıldı, 18 gazetecinin kimisi linç girişimine varan fiziki saldırıya maruz kaldı, 21 gazetecinin haber yapması tehdit edilerek engellendi, 3 gazetecinin iş akdine son verildi ve istifaya zorlandı. Her geçen gün bilgi ve ifade özgürlüğünün daha da kısıtlandığı, haberleşme hakkının ise ciddi bir şekilde baskılandığı Türkiye'de iktidarınız, kendi algılayış ve anlatılarına uygun, tamamen güvenlik politikaları odaklı, kendisine yönelik eleştirileri ulusun güvenliği açısından da tehdit olarak nitelendiren eleştirel haber ve yorumları kriminal bir eylem olarak tanımlayan bir noktada.
Eylül 2022'de kurulan Dezenformasyonla Mücadele Merkezi her hafta yayınladığı bültenle bazı haber içeriklerinin dezenformasyon olduğunu iddia ediyor. Bunlar çoğunlukla haber sitelerinin ve sosyal medya paylaşımlarının ekran görüntüsüyle, başka herhangi bir kaynak vermeden yapılıyor. Bültenin en son yedi aylık verileri incelendiğinde toplam 31 haber kuruluşu 87 kez bu bültende yer almış, bunların neredeyse tamamı bağımsız medyanın haberlerinden olmuş ve iktidar medyasından hiçbir kuruluş dezenformasyon yapmakla suçlanmamış. Bültenlerde teyit yapılmıyor, sadece propaganda yapılıyor. Örneğin, bu merkez de Amasra'daki maden patlamasıyla ilgili ihmalleri ortaya koyan Sayıştay raporunu yalanlamıştı, sonra da İletişim Başkanlığı "Söz konusu Sayıştay raporlarındaki öneriler dikkate alınmış, hatta mevzuatın gerektirdiğinden daha fazla tedbir alınmıştır." şeklinde bir ifade kullanmıştı. Önce yalanlanıyor, daha sonra da buradan doğru tedbirler alındığı teyit ediliyor. Cumhuriyet gazetesi ve Halk TV'nin "Deprem vergileri nerede?" başlıklı haberlerine yer verilen açıklamada, bunların manipülasyon ve provokasyon içerdiği öne sürülmüştü. Yeni Yaşam gazetesinin sosyal medyada paylaştığı, binlerce yurttaşın öldüğü Antakya'da cenazelerin numara verilerek gömüldüğü haberinin manipülasyon içerdiği öne sürüldü. Halk TV ve Gazete Duvar'ın gazeteci Ferit Demir'e tekme atıldığına ilişkin haberlerinin doğru olmadığı ve böyle bir olayın hiç yaşanmadığı iddia edildi. Mezopotamya Ajansı'nda yer alan haberde sivil toplum kuruluşlarının deprem bölgesine gönderdikleri yardım aracının Hakkâri Valiliği tarafından engellendiği belirtiliyor, merkez ise bu haberin doğru olmadığını, AFAD kontrolünde yardımların deprem bölgesine gönderildiğini öne sürüyordu.
Biraz da Kürt basınından ve karşılaştığı zorluklardan bahsedelim. Kürtler var, coğrafyaları var, Kürtçe dili var, kendilerine özgün basın-yayınları var; her yıl 22 Nisan, Kürt Gazetecilik Günü olarak kutlanıyor çünkü ilk Kürtçe gazetesi olan Kürdistan 22 Nisan 1998 yılında Mısır'ın başkenti Kahire'de Mikdad Midhat Bedirhan tarafından çıkarıldı. 1900'lerin başından günümüze değin Roji Kurd, Hawar, Ronahî, Welat, Azadiya Welat'tan Xwebûn'a birçok gazete ve dergi basıldı. Tabii, buna karşın devlet aklı hiçbir zaman Kürt basınını sevmedi. Bu sebeple geçmişte Musa Anter ve onunla dayanışma içinde olanların yargılandığı 49'lar davası, bugün Özgür Gündem gazetesiyle dayanışmak amacıyla nöbetçi genel yayın yönetmeni olan gazetecilerin yargılandığı davalarla kendini hatırlatıyor yeniden. AKP iktidarı da hakikatin peşini bırakmayan, Kürt sorununu odağına alan Kürt basın geleneğini hiçbir zaman kabullenmedi. Yine de basın emekçileri kalemlerini bırakmadılar ve bir özgür basın geleneğini ortaya çıkardılar. Kürt basınının kilometre taşlarından olan Özgür Gündem ve Azadiya Welat gazeteleri başta olmak üzere birçok kuruluş KHK'lerle kapatıldı. Haziran 2022'de 20 Kürt gazeteci gözaltına alındı, birçoğu aylarca tutuklu kaldı. Seçimden önce de Diyarbakır'da, 2017 nevruzunda Kemal Kurkut'un nasıl katledildiğini kamuoyuna duyuran Abdurrahman Gök'ün de aralarında olduğu gazeteciler tutuklandılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Bozdağ, bir dakika veriyorum.
Buyurun lütfen.
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Toparlıyorum.
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, basın özgür değilse siyaset de ekonomi de değildir. Bu, hukukun üstünlüğü için de geçerlidir. Mahkemeler iktidarın etkilerinden ne kadar bağımsız ve tarafsız olursa siyaset yapan da yatırım yapan da haber ve yorumlarını yazanlar, söyleyenler de o kadar özgür ve üretken olurlar. Basın özgürlüğü o nedenle sadece haber alma hakkıyla değil ülkede hukukun, siyasetin, ekonominin düzgün işleyişleriyle de doğrudan bağlantılıdır.
Teşekkürler.