KOMİSYON KONUŞMASI

BAŞKAN FUAT OKTAY - Evet, benim, öncelikle, soru ve cevapla ilgili aslında ne kadar müsamahakâr olduğuma zannediyorum tüm Komisyon üyeleri şahit ve sürenin sınırsız kullandırılmasıyla alakalı da ne kadar müsamahakâr olduğuma, her türlü görüşe açık olduğuma da tüm Komisyon üyeleri şahit.

OĞUZ KAAN SALICI (İstanbul) - Konunun ne kadar ehemmiyetli olduğuna da...

BAŞKAN FUAT OKTAY - Sayın Salıcı, bunu anlamadıysa onu kendisi bilir. Dolayısıyla, öyle bir ithamı kabul etmiyorum.

Tabii, bu S-400'ler ve F-35 konusu benim de yakından bildiğim bir konu olduğu için... Belki arkadaşlar cevap verecektir ama şimdi, bu S-400 olayı çok tartışıldı, biliyorsunuz, bunu siz de biliyorsunuz aslında. Türkiye'nin güvenliği söz konusuydu, özellikle güneyine ilişkin, güneyinde bir alev çemberi içerisinde ve Türkiye'nin güvenliğiyle alakalı da savunma sistemleri, bugün elimizde olmayan kendi yerli, millî savunma sistemlerimiz yani kısa, orta ve özellikle uzun menzilli savunma sistemlerimiz o zaman olmadığı için -özellikle orta ve uzun menzilli savunma sistemlerimiz- buna ihtiyacımız vardı. Bunu önce NATO müttefiklerinden istedik, Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere. Türkiye "Sizden almıyorum." demedi hiçbir zaman. Buyurun, getirin hatta NATO'ya da "5'inci maddeyi işletin, işletelim." önerisi de dâhil yapıldı; o noktaya kadar gitmişti, hatırlayın güneydeki gerginlikleri. Dolayısıyla, bununla alakalı duvar kadar net, duyarsız olan bir Batı, NATO müttefikleri ve Amerika Birleşik Devletleri... Dolayısıyla, bizim Türkiye Cumhuriyeti olarak kimsenin şeyini bekleyecek hâlimiz yoktu; bugün de olmaz, yarın böyle bir şey olsa yarın da aynı şekilde hareket ederiz. Yani bunun içinde olan biri, bir arkadaşınız olarak bunu ifade ediyorum; kimsenin gönlü olsun diye bekleyecek hâlimiz yok, doğrudan biz her bir vatandaşımızın ve sınırlarımızın güvenliğinden sorumluyuz. Dolayısıyla, bunu nereden bulabiliriz diye baktığımızda, S-400... Ha, bununla ilgili tehdit ettiler. Peki, olayın S-400'le, F-35'le ilgili olduğuna siz inanıyor musunuz? S-400'le ilgili, F-35 onunla alakalı olsaydı Hindistan'a niye "Hayır." dedi? S-300 Yunanistan'daydı, niye "Evet." dedi? Hindistan'a "Evet, sorun yok, birlikte de çalışabiliriz, S-400'le de devam edebilirsin." diyor. Yunanistan'a "S-300, tamam..." Güney Kıbrıs'takine, S-300'e "Tamam..." Yani bu, suyumu bulandırdın olayı, başka bir şey değil; bunu siz de biliyorsunuz.

Ha, F-35 konusuna gelince, orada da aslında sorgulayacağınız ve suçlayacağınız şey Türkiye değildir; hukukun ve demokrasinin temsilcisi olduğunu iddia eden, hukukun üstünlüğüne inandığını iddia eden Amerika Birleşik Devletleri'nin ta kendisidir. Yani söylediği şu olmuştur: "Hukuk falan hikâye benim için. Valla benim çıkarlarım doğrultusunda hareket ettiğiniz sürece hukuk ve yaptığımız anlaşmaların anlamı vardır." Aynen bugün Gazze konusunda davranışı gibi yani "20 bin kişiyi öldürebilirsiniz, hiç umurumda değildir, insan hakları söz konusu değildir ama diğer tarafta benimle ilgiliyse birisinin burnu kanarsa insan haklarının ihlalidir ve gerekirse ben savaş açarım onun için." diyebilecek kadar her konuda ikiyüzlü davranan böyle bir muhatabımız var, kabul ama şimdi oradan tutup da Türkiye'yi F-35'ten çıkarma adına, çok güçlü bir anlaşma olmasına rağmen hiçbir şekilde çıkaramadığı için mevcut anlaşmayı tamamen feshedip, yapıyı feshedip Türkiye'yi çıkardıktan sonra yeniden oluşturabilecek kadar ileri gidebilen ilkesiz ve hiçbir hukuk tanımayan, kendi çıkarları söz konusu olduğunda başka hiçbir kimsenin çıkarı umurunda olmayan bir muhatabımız var. Dolayısıyla "Türkiye bize bunu yapıyor." şeklinde, S-400 ile F-35'i onlar karıştırdı diye bizim karıştırmamız kadar yanlış bir şey olamaz. Bugün de aynı şeyi yaparız gerekirse. Ha, biz sadece onu yapıp kalmadık, S-400'lerin kullanılıp kullanılmadığıyla alakalı arkadaşlarımız buradadır, gerekli her türlü karar alınmıştır onunla ilgili ama bunların nasıl kullanıldığıyla ilgili her gün kamuoyuna açıklama yapacak durumda değillerdir.

İkinci konu: Biz zaten burada beklemedik, kendi savunma sistemlerimizi geliştirdik. Şimdi SİPER'in son durumuyla ilgili de arkadaşlar şey verebilirler. Ha, çok kısa zamanda da hiç kimseye ihtiyacımız kalmayacak şekilde hareket edeceğiz. F-16'da da bunu yapacağız. F-16'yla ilgili de durmadık biz yani sadece F-16'yı bize versinler diye böyle bir yalvarma şeyimiz yok, başka yerden de alınabilir bu, ben bunu Türkiye adına konuşuyorum, Türkiye Cumhuriyeti devleti adına bunu ifade ediyorum, sadece Hükûmet adına da değil. Yani burada her birimiz aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşlarıyız yani kendi vatandaşı olduğumuz devleti bu kadar ayaklar altına almanın bir anlamı yok. Bir taraftan KAAN, bir taraftan KIZILELMA ve bir taraftan her türlü araçlarla da bunları yerlileştirme ve millîleştirmeyle ilgili de her türlü gayreti sarf ediyoruz.

Ha, bu çalışmaların bize faydasını da ben söyleyeyim size. O kadar da ben muzdarip değilim, ben bunu kendi adıma söylüyorum; Hükûmet adına konuşmuyorum, AK PARTİ adına da ifade etmiyorum, şahsım adına ifade ediyorum bunu. Bize çıkarılan bu tür zorlukların bize en büyük faydası ne biliyor musunuz? Gerek KAAN gerek KIZILELMA veya gerekse savunma sanayisi alanlarındaki veya diğer sektörlerle ilgili alanlardaki her türlü çalışmada sahadaki 20-25 yaşındaki genç mühendisler var ya, 25-30 yaşındaki yöneticiler var ya, inanın öyle bir motive oluyor ki eğer yirmi yılda çıkacaksa on yılda çıkıyor, on yılda çıkacaksa beş yılda çıkarıyor, beş yılda çıkaracaksa üç yılda, iki yılda çıkarıyor. Şimdi bunların ortaya çıkmasının arkasında da bu motivasyon var.

Ha, biz bir taraftan bununla ilgili siyasi boyutu çalışacağız, Dışişleri bununla ilgili gerekli çalışmaları yürütecek, Cumhurbaşkanlığı yürütecek -bir süreçle yönetiliyor- Millet Meclisi olarak biz yöneteceğiz, Dışişleri Komisyonu olarak bunu takip edeceğiz. Aslında biz bunun dışında değiliz, burada bir karar alındığı zaman karar ne yönde olursa olsun bunun sorumluluğu da var bizde, bizim de gidip kimin kongresi varsa -biz de buranın Meclisinin üyesiyiz- o kongredeki kimse onunla mücadele etmemiz lazım; konuşmamız ve durumumuzu, kendi tezimizi, teorimizi anlatmamız lazım kim olursa olsun, dünyanın neresinde olursa olsun. Bunu da yapacağız, takibini de yapacağız. Dolayısıyla bunları siyasetüstü tutmak gerekir diye düşünüyorum. Türkiye'nin bu alandaki gelişmesini sadece tek bir yönden veya herhangi bir konudaki söylem değişikliği diye ifade edilen şeye bakarak kendimizi bu kadar aşağı çekmememiz gerekir diye düşünüyorum yani trend yukarıdır ve bu yukarı da sürekli gidecektir ve buradan da her birimiz kârlı ve kazançlı çıkacağız ülkemizin, milletimizin güçlenmesiyle alakalı, bölünmez bütünlüğüyle alakalı.

Ben teşekkür ediyorum tekrar.