Komisyon Adı | : | SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU |
Konu | : | Zonguldak Milletvekili Ahmet Çolakoğlu ve 104 Milletvekilinin Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1959) |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 01 .02.2024 |
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan Yardımcısı, çok değerli bürokratlar, basının değerli temsilcileri, değerli çalışanlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün Maden Kanun'u ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'yle ilgili Komisyon toplantısındayız. Toplam 16 maddelik bir kanun teklifi üzerine görüşmeleri gerçekleştireceğiz. İlk 3 madde madenle ilgili. Bu maliyet kalemlerinin azaltılması, bazı bürokratik işlemlerin azaltılması üzerine 4'üncü grup madenler dışında kalan madenler için uluslararası standartlar içeren kaynak ve rezerv raporlamasını zorunlu olmaktan çıkaran maddeleri içermektedir. Güneş ve rüzgâr enerjisi sistemlerinin içme ve kullanma suyu barajları haricindeki baraj, göl ve göletlerde kurulmasına izin verilecek ve imar planlarını zorunlu olmaktan çıkaran 4'üncü madde bizce sorunludur. Maddede zaten bunun üzerine görüşlerimizi bildireceğiz. İmar planlarının zorunlu olmaktan çıkarılması doğru bir yöntem değildir. Aynı zamanda bir kamu kuruluşu niteliğinde olan belediyelerin de bu madde kapsamına alınması önem arz etmektedir.
Yine, doğal gaz piyasasına sıvılaştırılmış (LNG) gaz ticaret ve ihracatını bu piyasa kapsamına almakta, yenilenebilir enerji kaynakları için YEKA ihalelerinde 2020'den beri uygulanan Türk Lirası cinsi tavan fiyat uygulaması yasadan kaldırılmakta ve Bakanlığa ihale, yarışma usul ve esaslarını yasadaki ölçüte bağlı kalmadan belirleyecek geniş yetki tanımlaması yapılmaktadır. Biz bunu dört yıl önce kanun çıkarken yine ifade etmiştik. Tabii, doların 5 katına çıkacağının öngörülmesi gerekiyordu oradan; bu da bu iktidarın kanunları ne kadar öngörürsünüz ve fazla irdelemeden yaptığının önemli bir göstergesi aslında. Yine, on yıllık süresini tamamlayan lisanssız elektrik üretim faaliyeti gerçekleştiren tesislerin üretim lisansı talep ederek lisanslı üretim faaliyetine geçmesi için sadece lisans süresi boyunca elektrik piyasasında oluşan saatlik piyasa takas fiyatının yüzde 15'i üzerinden YEK Destekleme Mekanizması'na katkı bedeli ödemesi koşulu kaldırılmaktadır. Böylece, lisanssız yenilenebilir enerji yatırımcılarından aktarılacak kaynakla ve Bakanlığa tanınan aşırı takdir yetkisiyle belirlenecek olan YEK mekanizması fonlanabilecektir.
Enerji verimliliği projelerine başvuru konusundaki sektörel kısıtlamalar kaldırılmakta ve enerji verimliliği destek miktarı güncellenmektedir. Deprem ve afet bölgelerinde hızlı elektrik temini için olağan dönemde aranan yapı kullanma izni ve zorunlu belgeler EPDK kararıyla istenmeyebilecektir. Enerji nakil hatlarının geçtiği yerler için ödenecek irtifak bedelinin hesaplanması için kriterler belirlenmektedir. Biz de bu maddenin bu kanun teklifinde çok gerekli olmadığını düşünüyoruz açıkçası, bununla ilgili yine maddede tartışırız ama hani kanun teklifine girmesi gereken bir şey mi? Kamuda, kamusal alandaki kişilerin korunması burada önem arz etmekte, bunlarla ilgili de yine maddede görüşlerimizi ifade edeceğiz.
Ayrıca, yapılmayan enerji yatırımlarına ilişkin üretim lisansı, ön lisans ve lisans başvurularının iptali kolaylaştırılmakta; Birleşik Arap Emirlikleri'yle imzalanan sözleşmeyle de bağlantılı olarak bu şekilde yapılmamış ve yapılamayacak yatırımlara tahsis edilmiş bağlantı kapasiteleri boşa çıkacaktır. Boşa çıkacak kapasite enerji yatırımlarına tahsisin de önü açılmış olacaktır. Bu arada iptal edilen lisans bedellerinin irat kaydedilmesi gereken teminatları da iade etme yoluyla kamu zararına neden olabilecektir. Nükleer maddelerin taşınması işine dair sigortalama ve teminat yükümlülüğünün taşımayı yapacak üçüncü tarafa yükletilmesi istenmektedir. Bu madde de sorunlu, bu kadar önemli bir yükün taşınması üçüncü şahıslara devredilmeyecek kadar önemli bir konudur, işletenin bu yükümlülüğü taşıması gerekmektedir. Yine maddelerde detaylandıracağız bu konuyu, bu da kanun teklifindeki sorunlu maddelerden biridir.
Kanun teklifinin bütününe baktığımızda şunu görüyoruz: Bu kanun teklifi alelacele hazırlanmış ve alelacele Meclise getirilmek isteniyor. Mevcut kanunun apar topar değiştirilmesi amaçlanmış, yapılması niyetlenen işler için engel olarak görülen kanun ve yönetmelikler ortadan kaldırılmak isteniyor. Teklifin Birleşik Arap Emirlikleri ile AK PARTİ Hükûmeti arasında yapılan enerji anlaşmasıyla organik bir bağı var. Teklifin 4'üncü maddesinde "Denizler, baraj gölleri, suni göller ve tabii göllerin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca yenilenebilir ve enerji kaynak alanı olarak ilan edilen alanlarda imar planı yapılmaksızın yenilenebilir enerji üretim santralleri kurulabilir." denilmesi yine kabul edilecek bir şey değil.
Diğer taraftan, AK PARTİ hükûmetlerinin on yıldır çeşitli imkân ve ayrıcalıklar vermiş olduğu KOBİ olarak değerlendirilebilecek GES yatırımlarına da bu imkân ve ayrıcalıklar yine AK PARTİ hükûmetleri tarafından geri alınıyor. Bu iki olguyu birlikte değerlendirip AK PARTİ'nin ekonomik kriz nedeniyle acil olarak dışarıdan sıcak paraya ihtiyacı olduğunu da hesaba kattığımızda, Birleşik Arap Emirlikleri'yle yapılan enerji anlaşmasına uygun olarak Birleşik Arap Emirlikleri'ne coğrafyamızda rant alanları açıldığı; kendi coğrafyamızda, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde bir rant alanı açıldığı açıkça görülmektedir. İmar planı yapılmaksızın ilgili alanlarda santral kurmak hem Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığını hem de özellikle belediyeleri denklemden çıkarmak anlamına geliyor. Yine ifade ediyorum, belediyelerin de bu kapsamda olması gerekiyor.
Evet, değerli arkadaşlar, geneli üzerine konu bu ama enerji politikası üzerinde de bir konuşma yapmak isterim doğrusu. İnsan yaşamının idamesi açısından en önemli kaynaklardan biri olan enerji vazgeçilmez bir olgudur. Ekonominin her alanında yapılacak her üretim için en önemli girdi olup stratejik bir üründür. Ulaştırmadan tarıma, ticaretten sanayiye, konutlara, eğitime ve sağlığa varan her alana güç kaynağı gerekmektedir. İnsan yaşamının vazgeçilmezi enerjinin doğru bir şekilde envanterinin çıkarılması, planlanması, üretilmesi, tüketilmesi ile politikasının oluşturulmasında ve yasal düzenlemelerde bütünlüklü, akılcı, planlı ve teknik altyapısı tamamlanmış bir bakış açısına ihtiyaç vardır. Günlük yaşamımızın en önemli girdilerinden olan enerjinin sürekli yeterli, çevreyle uyumlu olmasını sağlamak ülkeyi yönetenlerin ödevidir. Ulusal çıkarlarımıza uygun, toplumsal faydayı önceleyen, sürdürülebilir, dışa bağımlılığı en aza indirgeyen, yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarından maksimum düzeyde yararlanılan kararlı ve gerçekçi bir enerji politikasına ihtiyaç vardır. Elektrik üretiminde hidrolik kaynaklardan çok fosil yakıtların ithal doğal gaz ve ithal kömür ve petrol kullanarak dışa bağımlılığımızın arttığı ortadadır. Ülkemizin büyük bir bölümünde doğa, enerji yatırımları yapmak adına maalesef geriye dönülmez bir biçimde tahrip edilmiştir ve edilmeye de devam etmektedir. Orman alanları, tarım alanları, zeytinlikler, turizm alanları yoğun bir tahribat altındadır ne yazık ki. Yerli yenilenebilir çevreyle uyumlu enerji kaynakları ülkemizde yeterince değerlendirilmemektedir. Yanlış ve tutarsız enerji politikaları nedeniyle, enerji yönetimi âdeta bir yazboz tahtasına dönüştürülmüş, "Göç yolda düzülür." mantığıyla "Hele biz bir yapalım, yanlış olursa değiştiririz." denilerek sık sık yapılan öngörüsüz yasal düzenlemelere dayalı bir enerji stratejisi yürütülmektedir. Doğal enerji kaynaklarını içselleştirerek ve bu yönde kararlı ve emin adımlar atmayan iktidar, enerjide dışa bağımlılığı asgari düzeye indirebilecek kalıcı önlemler almamaktadır. Türkiye'nin enerji ithal ettiği ve zaman zaman gerilim yaşadığı bazı ülkelerin enerji tehdidine boyun eğdiğini de üzülerek belirtmem gerekiyor. Elektrik üretiminde hidrolik kaynaklardan çok fosil yakıtlar olan ithal ürünlere bağımlılığımız ortadadır. Türkiye, hem rüzgâr hem de güneş, toplamda elektrik talebinin sadece yüzde 13'ünü yenilenebilir enerjiden karşılayabilmiştir. Buna karşılık, Avrupa Birliği ve İngiltere sırayla yüzde 21 ve yüzde 33'le önemli bir paya sahiptir, Almanya ise yüzde 42'lik payıyla öne çıkmaktadır.
Yenilenebilir enerji kaynakları içerisinde en büyük katkı payı yüzde 26 oranıyla hidroelektrik almış fakat 2021'de hidroelektrik yüzde 40 iken gelinen kuraklıklarla bu oran yüzde 19'lara düşmüştür, bu düşüş hızla devam etmektedir. Tüm bunlar elbette ki iklim krizinin de ayak izleridir. Son yayımlanan emisyon envanterine göre elektrik üretiminden kaynaklanan emisyonlar 139 milyon tona ulaşmıştır. 2030 yılında bu oranın 200 milyon tonu bulacağı tahmin edilmektedir. Dünyanın birçok ülkesinde ve ülkemizde son yıllarda maalesef yaşanan büyük iklim felaketlerinin nedenleri bundan kaynaklanmaktadır.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının sıfır emisyon hedefiyle bir çalışmasına, yol haritasına tanıklık etmiş değiliz. Tam aksine, Bakanlık, performans programında fosil yakıta dayalı kurulu gücün artacağını belirtirken bir yandan da emisyonu azaltacağını iddia etmektedir. Bu çelişki Türkiye'yi yeni açmazlara sürüklemektedir. Tüm bu nedenlerle, Türkiye'nin yerli, yenilenebilir, temiz enerji verimliliğinde ciddi çalışmaları yapmak zorunda olduğunu buradan ifade etmek isterim.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak hassasiyetle durduğumuz Paris İklim Anlaşması'nın Mecliste kabul edilmesini tarihî bir adım olarak görüyoruz çünkü Paris İklim Anlaşması dünyanın iklim değişikliğiyle ilgili mücadelede en önemli birlikteliği olarak bilinmektedir. Bugüne kadar 191 ülkenin taraf olduğu anlaşma, küresel ortalama yüzey sıcaklığındaki artışı 2 dereceyle sınırlandırmayı, mümkünse 1,5 derecenin altında tutmayı hedeflemiştir. Partimizin 2'nci yüzyıl çağrısında 10'uncu maddede "Gelecek nesiller için ekosistem hakkı korunacaktır." denmektedir. İlk hedefimiz bu hakkın sürdürülebilirlik adına, yaşam hakkı adına; doğanın, çevrenin, ormanın talan edilmesinin önünü almak adına çağrı beyannamemizdeki bu maddeyi anayasal güvence altına almaktır.
Evet, değerli milletvekilleri, Türkiye'nin bu gerçeklikle birlikte yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmesi, kaynakları doğru kullanması önem taşımaktadır. İktidarın "Yeşil Kalkınma Devrimi" başlığıyla açıkladığı ve müjde olarak lanse ettiği bazı girişimlere karşı tereddüt yaşıyoruz çünkü iktidarın yurdun dört bir yanını kömürlü termik santrallerle donattığını biliyoruz çünkü müjde açıklamasının altında ne yazık ki yenilenebilir enerji kaynağı olarak nükleer enerjinin de gösterildiğini görüyoruz. Türkiye'de ham petrol, hidroelektrik, güneş, rüzgâr, jeotermal, biyoyakıt enerji kaynakları gibi değerlendirmeyi bekleyen yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının varlığı bilinmektedir.
Türkiye'nin son yirmi yıllık enerji stratejisinde yerli ve millî kaynakların kullanımı tercihiyle yola çıkılmasına rağmen yerli ve millî kaynaklar için yeterli adımlar atılmamış, emisyon azaltılmamış; ağırlıklı olarak, öngörü ve stratejik planlamadan uzak YEKDEM, YEKA ve Kapasite Mekanizma uygulamalarıyla ülke kaynakları heba edilmiştir. Sonuç olarak, hem enerji üreticileri hem de hane halkı, esnaf ve sanayici için sürdürülebilir olmayan, enerji faturasını ödemekte zorlanan bir enerji görüntüsü gerçeğiyle karşı karşıya kalınmıştır. Enerji, stratejik olarak dış politika ve güvenlik politikalarını da doğrudan etkileyen bir konudur. Güvenilir, ulaşılabilir, ödenebilir, kaliteli, yeterli, çevreye dost ve sürdürülebilir şekilde enerjiye erişim temel bir insan hakkıdır. Türkiye bilinçli uygulanan yanlış politikalarla fakirleştirilmiş, gelir dağılımında adalet ve eşitlik daha da bozulmuş, orta gelir sınıfı yok olmuştur. Yaşanan yüksek enflasyonla halk yoksullaştırılmış, gelir seviyesi yükselinceye kadar kamunun enerji politikalarında daha fazla inisiyatif alması zaruri hâle gelmiştir. Fiyat, arz güvenliği ve yeşil enerji dönüşümü arasında geniş kitlelerin satın alma gücünü de dikkate alan enerji politikalarının yeniden tesis edilmesi bir zorunluluk olmuştur.
Değerli arkadaşlar, enerjide kontrolü elimize almadığımız sürece dışa bağımlılığa mahkûm kalacağız. Enerji verimliliğini esas alan, iklim dostu uygulamaları daha çok kamu gücüyle hayata geçirmek durumundayız. Türkiye tam anlamıyla bir iklim krizinin eşiğindedir. Bilim insanlarının da dediği gibi, iklim krizinden çıkmamız için ulaşım araçlarını, binaları, kentlerimizi, her şeyi değiştirmemiz gerekiyor. Enerjide dışa bağımlılığımızın yüzde 75'i geçtiği bir süreci yaşamaktayız. Türkiye'nin dışa bağımlılığının neredeyse yarısını petrol oluşturuyor. Tükettiğimiz enerjinin yüzde 31'i doğal gaz-Rusya, İran, Azerbaycan ve Cezayir'den alıyoruz; yüzde 30'u petrolden-Irak, Rusya, İran Hindistan, Kuveyt'ten karşılanmakta; kalan kısmı diğer enerji kaynaklarıdır. Doğal gazda dışa bağımlılığımız yüzde 99, petrolde ise yüzde 90 düzeyinde yani enerjide neredeyse tamamıyla dışa bağımlıyız. Enerjide bu denli dışa bağımlılık bu arzı sunan ülkelerin bizim ülkemiz üzerinde ekonomik güvenliği tehdit altında bulundurmasının yanı sıra genel güvenliği de tehdit etmesinin önünü açmaktadır. İran'ın doğal gazı kesmesinin on gün boyunca Türkiye'de sanayiyi felce uğrattığını unutmamamız gerekiyor. Rusya'yla zaman zaman yaşadığımız sorunlar yine ortadadır.
Türkiye'nin dünyanın 7'nci büyük jeotermal enerji potansiyeline sahip olduğunu buradan ifade etmek isterim. Genel olarak jeotermal enerji Ege Bölgesinde, Batı Anadolu'da. Ne yazık ki çok kötü bir ruhsatlandırma hukuku nedeniyle maalesef kötü ilan edilirken, yerli ve millî bir enerji kaynağıdır. Ruhsat hukuku dâhil olmak üzere uygulamada birçok eksiklik göze çarpmaktadır. Aydın, Manisa, Denizli, Çanakkale gibi jeotermal kaynak bakımından zengin olan birçok kentte halk ile yatırımcıları karşı karşıya getiren, yoğun tartışmalara neden olan çok sayıda sorun bulunmasına rağmen bu sorunlar görmezden gelinmekte, Türkiye Büyük Millet Meclisi iktidar tarafından şeklî düzenlemelerle meşgul edilmektedir. Üretim, enjeksiyon, reenjeksiyon süreçlerinin doğru bir şekilde yönetilmemesi nedeniyle çok sayıda jeotermal kaynak sahasında maalesef üretim kapasitelerinin düşümü, yer altı seviyesi düşümü gibi çok sayıda teknik sorunun yaşanmasının yanı sıra maalesef ülke kaynakları ruhsat hukuku nedeniyle ve yanlış işletme nedeniyle hızla tüketilmektedir. Ayrıca, bu konuda da deprem ve faylarla kuşatılmış bir ülke olduğumuz için jeotermal enerji kaynaklarının daha sağlıklı bir şekilde araştırılmasının ve Türkiye ekonomisine sağlıklı bir şekilde kazandırılmasının da önü açılmalıdır diye buradan söylüyorum.
Değerli arkadaşlar, enerjinin elbette ki önemi çok büyük ve bu kadar önemli ve hayati bir konuyu elbette geçiştirerek, üstünkörü, alelacele kararlarla uygulamaya koyamayız. Dolayısıyla burada dikkat çekmek istediğimiz en önemli konu bu kanun teklifinin Arap Emirlikleri'yle yapılan sözleşmeye altlık oluşturmak üzere buraya getirildiğine ilişkin endişelerimiz vardır. Buna dair endişelerin -umuyorum haksız çıkarız ama- elektrik üretim sahalarının öncelikli olarak Birleşik Arap Emirlikleri'ne tahsis edilmesi, onlara gizlilik, özellikle gizlilik unsurunun konulması ve deniz üstü rüzgâr enerjisine dayalı elektrik üretim potansiyelinin nasıl değerlendirilebileceğini konu alan strateji oluşturulmaması, yol haritasının belirlenmemiş olması ancak inanılmaz -burada lafı daha fazla uzatmamak adına- çok büyük megavatlık sahaların bunlara maalesef verildiğini gözlemliyoruz ve dolayısıyla Birleşik Arap Emirlikleri şirketlerine altın tepsi içerisinde bir mevzuat sunulmuştur. Bununla, başta ihale mevzuatı olmak üzere yürürlükte olan uygulamalar ve yasalarla çelişen özel ayrıcalıklar tanınmaktadır. Yani işin özü, gerçekten, cumhuriyet döneminde kaldırılmış olan kapitülasyonların üç kuruş para almak adına Birleşik Arap Emirlikleri'nden üç kuruş para tahsil etmek adına, Birleşik Arap Emirlikleri veya bir başka ülkeye devredilmesi kabul edilecek bir durum değildir. Cumhuriyetin 100'üncü yılını kutladığımız bu süreçte cumhuriyetin kazanımlarının bu şekilde elden çıkarılması ve âdeta bir kapitülasyon şeklinde Birleşik Arap Emirlikleri'ne bu kadar imtiyazlar verilmesi kabul edilecek bir durum değildir. Buna ilişkin Dışişlerinde şu anda bekletilmekte olan yasa teklifine bağlantılı olduğu düşünülmektedir. Bunun mutlaka düzeltilmesi gerekmektedir. Ben, lafı uzatmamak üzere atlıyorum birtakım yerleri.
Sözün özü arkadaşlar, Türkiye derhâl bu anlaşmadan vazgeçmelidir. Ülkenin sağlıklı bir enerji politikasına ihtiyaç vardır. Ülke, bölge, il, ilçe ve mahalle bazlı çalışmalar yapılarak enerji kaynaklarının sağlıklı bir envanteri çıkarılmalı; yerli ve yenilenebilir kaynakların araştırılarak maksimum oranda değerlendirilmesi dışa bağımlılığı artıran doğal gaz, petrol ve kömür ithalatının azaltılmasının önünü açacaktır. Fosil yakıt ve karbon salınımını artıracak politikalardan azami ölçüde kaçınılmalı; yenilenebilir kaynakların öncelendiği, planlamanın yapıldığı, teşvik edildiği, sürdürülebilir, sahici politikalara acilen ihtiyaç vardır.
Teşekkür ediyorum.