KOMİSYON KONUŞMASI

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) - Arkadaşlar, uygulamada boşanma davalarına bakan bir avukat olarak biraz önce Mahmut Bey'in söylediği şeye katılıyorum. Genelde yaz ayları boşanma davalarında tercih ediliyor. Bunun nedeni, özellikle kadınlar açısından çocukların okul ve eğitim durumu çünkü birçok zaman kadın o evden ayrılmak zorunda kalıyor veya ailesi başka bir şehirde yaşıyorsa o şehre gitmek zorunda kalıyor ve çocuğunun eğitim durumunu düşünerek özellikle karne döneminden sonra boşanma davası için müracaat ediyor.

Fakat buradaki sıkıntı şu: 2012 yılında mahkemeye müracaat ettiniz boşanma davası için. Eğer anlaşmalı boşanma değilse sadece anlaşmalı boşanma tek celsede bitiyor- bu çekişmeli boşanma davasıysa yıllarca sürebiliyor. Kaldı ki boşanma kararı almış olsanız bile, eğer karşı taraf Yargıtaya temyiz için müracaat etmişse, Yargıtaydan karar dönmeden kesinleşmiyor. Dolayısıyla siz hâlâ yasal olarak evli gözüküyorsunuz. Onun için 2012 yılında boşanma iradesini ortaya koyup mahkemeye müracaat edip de 2015 yılında bu kararı alabilenlerin 2015 yılında mı evliliğini bitti kabul etmek gerekiyor, yoksa 2012 mi? Yani aslında bu da bence önemli çünkü aslında boşanma iradesi, işlemi 2012'de gerçekleşmiş bana göre ama uygulamadaki hukuk sistemi yüzünden, ne yazık ki mahkemelerin iş yoğunluğu, prosedür işlemleri, vesaire yüzünden bu olay 2015'te gerçekleşebilmiş ama 2012'den sonra o aile birliği artık kurulamamış, tekrar eşler bir araya gelememiş. Ha, uygulamada barışan eşler olabiliyor elbette ama bu tabii ki ayrı bir durum. Fakat bana göre, gerçekte boşanma iradesinin hangi yıl yani ne zaman iradenin ortaya konduğunun bence baz alınması gerekiyor. Yani 2012 yılında mahkemeye müracaat edip boşanmak için hukuksal mücadeleyi başlatan bir eşin 2015'te bu kararı alması durumunda bunu 2015 yılına mahsup etmek, evet, belki istatistiki açıdan doğru ama baktığınızda o aile kurumu...

BAŞKAN - Bu söylediğinizi rakamla ifade etmek de çok zor arkadaşlar için yani rakamla ifade etmek çok zor.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) - Evet, o da çok zor bir çalışma yani onu da kesinlikle takdir ediyorum.

Bir de şu var: Geçen hafta çözüm önerileriyle ilgili, uygulamadaki sıkıntılarla ilgili görüşmüştük. Ben daha önce Afyonkarahisar Barosu Kadın ve Çocuk Hakları Komisyonu Üyesiydim ve biz o dönem Baroda bununla ilgili bir çalışma yapmıştık. Uygulamada nafakaların tahsili yönünden sıkıntı çekiliyordu. İsveç modeli var mesela, nafaka tahsilinde devlet nafaka yükümünü karşılıyor, daha sonra nafaka borçlusuna bunu rücu ediyor. Yani böylece nafaka alacak olan kadın nafaka tahsil edemediği için mağdur duruma düşmemiş oluyor. Yani devlet onu, onun nafakasını ödemiş oluyor ama daha sonra nafaka borçlusundan bu nafaka tahsil edilmiş oluyor ve nafaka davalarında da mahkemeye üç gün içerisinde bir hüküm verme yetkisi veriyor.

Bir de bu boşanma davalarıyla ilgili olarak, özellikle 166'ncı madde bizim için önemlidir. Bu maddede de en geç iki hafta içinde karara bağlanması yönünde bir hüküm var.

Ve yine sizin çocuk teslimiyle ilgili, icra memuru tarafından çocuk tesliminin yapılmasıyla ilgili bir görüşünüz vardı rahatsız edici bir durum diye; doğru, gerçekten çocuğun bir obje gibi, bir icra memuru tarafından alınıp kişisel ilişkide anneye veya babaya teslim edilmesi çocuğun psikolojisi açısından -ki aile hukukunda çocuğun menfaati esastır- doğru değil. İşte burada da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının icra müdürlüğü yerine bu görevi yerine getirmesi, bu konuda özel olarak eğitilmiş güvenlik uzmanlarıyla, pedagoglarla bu çocuk teslimini gerçekleştirmesi...

BAŞKAN - Sayın Vekilim, arkadaşlar araştırmayı bitiremediler. Çözümleri bilahare konuşalım.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) - Bunu da ben size sunayım o konudaki görüşlerimizi