Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
Konu | : | Karabük Milletvekili Cem Şahin, İstanbul Milletvekili Şengül Karslı ve 124 Milletvekilinin Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 659 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2023) |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 20 .02.2024 |
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Türkiye Barolar Birliğinin Değerli Genel Başkanı; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu kaçıncı yargı paketi oldu?
BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - 8.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Diyarbakır) - Peki, yargı düzeldi mi Sayın Başkan, yargıda bir düzelme var mı?
MUSTAFA YENEROĞLU (İstanbul) - "8" derken son dört buçuk yılda 8, öncesini saymıyoruz.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Diyarbakır) - Yani Anayasa Mahkemesinin önünde kaç başvuru var, o başvuru için yeni mekanizmalar üretiyorsunuz, bunların hepsi sizin iktidarınız döneminde yani şimdi iki yıl önce iktidara gelseydiniz şunu diyebilirdiniz: "Ne yapalım işte, enkaz devraldık, yargı zaten berbat hâldeydi; o nedenle bunları yapmaya çalışıyoruz." Ama yirmi iki yıldır iktidardasınız, yargı kurumunu baştan sona anayasal değişikliğiyle sizler oluşturdunuz ve yargının bugün kurum olarak ortadan kalkmasından siz sorumlusunuz, sizin iktidarınız sorumlu. Bakın, sizin iktidarınızdan önce de Türkiye'de yargı bağımsız ve tarafsız değildi ama bağımsızlık ve tarafsızlık tartışılıyordu kurumsal güvenceler bakımından ama sizin zamanınızda, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı döneminde yargı kurum olarak ortadan kalktı. "Yargı" denilen bir kurum yok yani bağımsız, tarafsız, yargı hizmetini yerine getiren bir kurum yok Türkiye'de. Hep ifade ederim, burada da ifade edeyim, kayıtlara geçsin: "HSK" dediğiniz kurum Karayolları Genel Müdürlüğünden daha farklı bir şey değil yani atanma biçimi, görev yapma biçimi, yürütme organıyla olan ilişkileri ondan farklı değil. Başsavcılıkların yürütmeye bağlı ortalama bir idare biriminden farklı bir konumu yok. Ha başsavcı ha DSİ bölge müdürü, arasında bir fark yok atanma biçimi ve yürütme organıyla olan ilişkileri bakımından. Yani bir kurum olarak yargıyı ortadan kaldırdınız. Dolayısıyla 8 olur, 9 olur, 10 olur, 15 olur ama yargıyı bağımsız ve tarafsız hâle getiremezseniz, işleyişini gerçekten adil yapmazsanız 50 tane paket de gelse bunlar çözülmez yani sonuç itibarıyla çözülmez, çözülemez.
Şimdi, getirdiğiniz kurumlara bakıyoruz; bakın, etkili iç hukuk yollarına başvuru hakkı benim doktora tezim, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 13'üncü maddesini 2010 yılında yazdım, Seçkin Yayıncılık'tan da yayımlandı; sonradan Anayasa Mahkemesine şikâyet yolu falan oluşturuldu. Ben yazdığım zaman iki tane başvuru yolu vardı, bir tanesi Kıbrıs'a ilişkin tazminat, Kıbrıs'tan yapılan başvurulara ilişkin tazminat; biri de 2014 yılında köy boşaltmaları nedeniyle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurular nedeniyle oluşturulan Zarar Tespit Komisyonları. Peki, ondan sonra oluşturulanlara bakalım; Tazminat Komisyonu oluşturuldu, OHAL Komisyonu oluşturuldu. OHAL Komisyonu ile bu yasayı yan yana getirelim, orada da diyordunuz "Altı ayda bitecek." "Bir senede bitecek." "İki senede bitecek." başvurular tükendi mi, kaç yılda sonuçlandı? Peki, OHAL Komisyonunun yapısı -gerçekten Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ve buna ilişkin uluslararası standartların ölçüsünde- atanma biçimleri, güvenceleri, inceleme biçimleri gerçekten bir yargı işleyişine yakın mıydı? Değildi. Şimdi getirdiğiniz bu Komisyonda da değil aynı zamanda, değil. Şunu niye sorgulamıyoruz: Adil yargılamaya ilişkin birikmiş 90 bin başvuru Anayasa Mahkemesinin önüne niye gitti, neden gitti? Yani bunun kaynağında, geldiği yerlerde yargıyı bağımsız ve tarafsız, hızlı bir hâle neden getiremedik? Yani, bunu siz getiremediniz. Bunun hiçbir gerekçesi yok, bunun hiçbir sorumluluğu yok bu taslakta.
Şimdi, bu komisyonu kuracaksınız; tamam. Kaynağında sorun çözülecek mi peki? Yani mahkemelerde adil yargılama gerçekleşecek mi? Gerçekleşmeyecek. Benim gördüğüm kadarıyla üç ana başlık var; bir tanesi oluşturulan tazminat komisyonu, diğeri hükmün açıklanmasının ertelenmesine ilişkin Anayasa Mahkemesi kararına ilişkin düzenlemeden sonra yapmaya çalıştığınız düzenleme, üçüncüsü de bugüne kadar hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin hem Anayasa Mahkemesinin özellikle TCK 220'yle ilgili verdiği hükmü var, buna ilişkin düzenleme var ama bunların hiçbiri de karşılanmıyor. Yani hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının hem de Anayasa Mahkemesi kararlarının arkasından dolanıyorsunuz, aynı düzenlemeyi farklı cümlelerle bir daha yazmışsınız, aynı ihlal kararları bir daha oluşacak; Anayasa Mahkemesi eğer kendi içtihatlarından yeni yapısı nedeniyle vazgeçmezse yine oluşacak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yine ihlal kararı verecek. Peki, biz vatandaşımızdan ne istiyoruz gerçekten? Ne istiyoruz? Yani, hukuk fakültesinin 1'inci sınıfında bizlere hukuk başlangıcında okutulan ders şuydu: Bir hukuk devleti olmanın ölçüsü şuydu; eğer başınız hukuk sistemiyle derde giriyorsa, uygulanacak hukuk kuralıyla ilgili olarak bir öngörü sahibiyseniz asgari olarak, o devlete "hukuk devleti" denilebilir; birinci kriter bu yani ilk kriter. 220'nci maddeyle ilgili ve daha birçok maddeyle ilgili olarak biz yurttaşlar bakımından öngörülebilir değil, bu yazdığınız madde de öngörülebilir değil. Ne suçta ve cezada kanunilik ilkesini karşılıyor ne de ortalama bir yurttaş bakımından öngörülebilir; değil. Şimdi, bunu yazan da buradaki arkadaşlarımız. Ya, AİHM'in standartları var, AYM'nin standartları var, bir de ceza hukuku teorisi var bu işlemlere ölçü olarak. Neden üç yıl sonra, beş yıl sonra insanların mağdur olacağı bir düzenlemeyi bir daha önümüze getiriyorsunuz bu kadar mağduriyetten sonra? Bakın, bu maddeye, 220'nci maddeye yazıldığı zaman -Diyarbakır Barosu Başkanıydım- karşı çıktık yani o zaman çok ağır eleştiriler, görüşler yazdık "Bakın, bu madde böyle yazılmaz." dedik TCK ve CMK'nin değiştirildiği tarihte, o zaman karşı çıktık. Şimdi aynı eleştiriler hâlen geçerli. Bu kadar insan mağdur oldu bu maddeden, örgüt üyesi olmadığı hâlde ceza aldı, binlerce insan ceza aldı, mağdur oldu, cezaevinde yattı. Onların mağduriyetini nasıl gidereceksiniz bu düzenlemeyle? Yeni mağdurlar yaratacaksınız üstelik. Dolayısıyla bugüne kadar yaptığımızın üzerine bir şey yapmıyorsunuz.
Tabii, bu sizin siyasal tercihlerinizle ilgili yani sizin siyasal iktidarınızın tercihleriyle ilgili. Sonuçta eğer rejimin niteliğini değiştirmişseniz, değiştirmeye yönelik adımlar atıyorsanız, demokrasiden, hukuk devleti ilkelerinden uzaklaşıyorsanız, dolayısıyla öngörülebilir, hukuk devleti ilkelerine uygun düzenlemelere de ihtiyaç duymayacaksınız. Bu getirilen düzenlemenin amacı da bu zaten yani öngörülebilir ilkelere uygun düzenleme yapmak değil; insanları mağdur eden, potansiyel mağduriyetler yaratacak düzenlemeler yapmak; siyasal tercihiniz bu. Dolayısıyla bu taslaktan, bu düzenlemeden, bu tasarıdan sonuçta ne adalet çıkar ne hukuk çıkar ne de başka bir şey çıkar.
Mensubu olduğum ve üç dönem başkanlığını yaptığım Diyarbakır Barosunun da 220'nci maddeyle ilgili olarak yazdığı bir görüş var Komisyon Başkanlığına iletilmek üzere. Bunu da kayıtlara geçmesi açısından Başkanlığınıza sunacağım.
Şunu söylemek isterim en son: Yargı gerçekten cumhuriyet tarihinin en berbat döneminde. Bütün araştırmalara bakalım, bu kadar yada daha kötü olduğu başka bir dönem yaşanmamış. Sonuçta hepimizin en fazla güveneceği kurumun Silahlı Kuvvetlerden, polisten, başka kurumlardan, Meclisten daha öte yargı olması lazım, en büyük güven duyulan kurumun yargı olması lazım ama en dipte ve bu sizin dönemizde. Peki, bunu hiç sorgulamıyor musunuz? Neden yargıya güven en dibe düştü? Neden? Bakın, baro başkanı olduğumda yakınlarıma "Bakın arkadaşlar, işte, dayımız, amcamız, tanıdığımız baro başkanı oldu falan diye böyle kendinizi güvende hissetmeyin. Ben baro başkanı olarak adliyeye gitsem nasıl çıkacağımı bilmiyorum." demiştim. Bunu bir yargıca, ağır ceza mahkemesi başkanına anlattım Çağlayan Adliyesinde, dedi ki: "Sezgin Bey, sen iyi söylemişsin de ben ağır ceza mahkemesi ve komisyon başkanıyım, ben bu adliyeye girsem nasıl çıkacağımı bilmiyorum." Yani yargıçlar bakımından böyle bir anlayış varsa yani kendilerini hukuk güvenliği içerisinde görmüyorlarsa ne olacak? Danıştayın verdiği karar var daha yakın zamanda -iyi kötü, yanlış- 5 bin yargıç, savcı ihraç edilmiş, bunlardan 400 civarında karar verilmiş. Şimdi, Cumhurbaşkanı buna müdahale ediyor "Nasıl böyle oldu?" falan filan diyor. Şimdi, Danıştaydan, en üst kurumdan nasıl bekleyeceksiniz bağımsızlık? Nasıl tarafsızlık bekleyeceksiniz? Peki, Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunan, onları terör örgütleriyle iş birliği yapmakla suçlayan Yargıtayın nasıl bağımsız ve tarafsız olmasını bekleyeceksiniz? Veya Anayasa Mahkemesinin işte muhtemel başkanından yani bir sürü insan hakları ihlallerine bulaşmış, kendisi yargı teamüllerine aykırı bir biçimde oraya seçilmiş bir kurulun üyesinden veya muhtemel başkanından nasıl adalet bekleyeceksiniz gerçekten? Bunlar sizin doğrudan doğruya siyasal tercihleriniz. Şimdi bu siyasal tercihlere uygun, onu pekiştiren başka bir yasal düzenleme yasak savma babında önümüze getirilmiş durumda. Dolayısıyla biz eleştirimizi burada söyleyeceğiz. Sizin çoğunluğunuz var, muhtemelen geçireceksiniz ama yani sonuçta kayıtlar var, kayıtlar bizi haklı çıkaracak, sizi de haksız çıkaracak. İnşallah ömrümüz yeter, bütün bunları da görürüz yani haksız olduğunuzu görürsünüz.
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkanım, şunu da -Diyarbakır Barosunun görüşlerini- kayıtlara geçmesi açısından size ileteyim.