Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
Konu | : | Karabük Milletvekili Cem Şahin, İstanbul Milletvekili Şengül Karslı ve 124 Milletvekilinin Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 659 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2023) |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 20 .02.2024 |
ZÜLKÜF UÇAR (Van) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Baştan söyleyelim, evet, madde üzerinde konuşacağız, bu maddede başka bir konu hakkında konuşmayacağız ama ilerleyen diğer maddelerde yine başka konular hakkında konuşacağız. Açık söyleyelim 41 maddenin tamamında da söz alacağız çünkü biz hukuksuzluğa her daim dem vurduk, hukuksuzluğu her yerde anlattık, anlatmaya devam edeceğiz. Bu maddede de sadece madde üzerine konuşmak için söz aldım.
Az önce Sezgin Tanrıkulu, Sezgin Başkan isyan etti resmen "Ya, ses verin arkadaşlar, milletvekilleri; bu nasıl bir düzenlemedir, bu düzenleme nasıl geçer buradan?" dedi. Yanlış mıyım Sezgin Başkanım?
NURETTİN ALAN (İstanbul) - Sezgin Bey arada giriyor çıkıyor, bunları duymuyor.
ZÜLKÜF UÇAR (Van) - Şurada, şurada, kendisi burada zaten ama şunu herhâlde Sezgin Başkan kaçırıyor: Şimdi, Anayasa Mahkemesi bir iptal kararı veriyor ve gerekçesini çok net bir şekilde ortaya koyuyor "Öngörülebilir değil, belirli değil, somut değil." diyor. Yasa koyucuyu daha doğrusu koyucuyu değil de yasayı uygulayan yönünden çok geniş bir yorumlama alanına müsaade ediyor diye yaklaşık dört ay önce dört ay içerisinde bu kararın yürürlüğe gireceği yönünde bir iptal kararı verdi. Az önce itiraf geldi yani aslında bu düzenlemenin yapılması gerektiği için yapıldığı yoksa gerçek anlamda halkın ya da toplumun ya da kanunun ihtiyacını öngören bir yerden bir yaklaşım söz konusu değil; bir kere bunu açık, net bir şekilde ortaya koymak lazım.
İkincisi, yine, Sayın Bakanlık yetkilimiz tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Işıkırık kararından söz edildi ve AİHM'nin kararında da aynı şekilde Anayasa Mahkemesinin aslında esas aldığı AİHM kararı, yine, aynı şekilde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de aynı doğrultuda değerlendirme yapmıştı. Peki, bu kanun teklifiyle, gelen teklifle, önceki iptal edilen teklif arasında ne gibi fark var? Tek bir cümlelik fark var aslında. Ortaya koyabileceğimiz ya, işte, öngörülebilirlik anlamında, belirlilik anlamında, somutluk anlamında ya da gerçekten ihtiyaca cevap veren noktada bir düzenleme mi? Yok. Sadece tek bir cümlede bir değişiklik var. Aslında bu değişiklikle amaçlananın ne olduğunu biz çok çok iyi biliyoruz. Çünkü evet, kanunların herkese "terörist" deme noktasında bazı maddeleri vardı; 220/6 maddesi de toplumda muhalefet eden, sesini çıkaran herkese "terörist" demenin en kısa yollarından biriydi. Tabii, Anayasa Mahkemesi bunu iptal edince hâliyle "Ya, biz herkese nasıl 'terörist' diyebiliriz, nasıl terörize edebiliriz?" noktasında yeni bir düzenlemenin yapılması gerekiyordu. O yüzden böyle oturularak esaslı, gerçekten hakkaniyetli bir düzenleme yapılmış değil ve bu da zaten az önce itiraf edildi. Şimdi, bu noktada ben oturup burada hukuk tartışmayacağımızı çok iyi biliyorum çünkü burada biz sabaha kadar da konuşsak biz konuşacağız, Cumhuriyet Halk Partisi konuşacak, Saadet Partisi konuşacak, muhalefet partileri konuşacak ama iktidardan yana bu yasaya ya da bu maddeye dair tek bir cümlenin gelmeyeceğini biliyoruz ya da karşılıklı tek bir tartışmanın olmayacağını da biliyoruz çünkü "Şu maddedir, şu maddeyi oylayacaksınız, oyladıktan sonra bitireceksiniz." yaklaşımın bu olduğunu da çok çok iyi biliyoruz çünkü buranın Genel Kurulun bir iz düşümü olduğunu da çok net görüyoruz. Ama açık söyleyeyim Başkan, beni sevindiren tek bir şey var: Sizin tavrınız. Sizin gerçekten adil, demokrat bir şekilde, hiç kimsenin sözünü kesmeden sonuna kadar götürmesine müsaade etmenizi takdir ettim. Bu anlamda sadece size teşekkür ediyorum yoksa iktidar partisine bu anlamda tahammül etmemeleri nedeniyle teşekkür etmiyorum ve kınıyorum kendilerini ve dediğim gibi burada söyleyeceğimiz sözlerin hiçbirinin dikkate alınmayacağını da bilerek, cevap verilmeyeceğini de bilerek ben partimizin bu konuya, 10'uncu maddeye dair yaklaşımını böyle uzun uzun anlatmaktansa zaten tamamı kayda geçsin diye olduğu gibi okuyacağım çünkü amacım burada artık kayda geçsin çünkü tarih bir gün geldiğinde bu Mecliste, bu Adalet Komisyonunda bu 10'uncu maddeyle ilgili yapılan düzenlemedeki amacı çok net bir şekilde ortaya çıkaracak ve o gün geldiğinde en azından bizlerde Meclis tutanağında neler söylediğimizi çok rahat bir şekilde görebiliriz. Ben bu anlamda kendi düşüncelerimden ziyade partimizin bu noktadaki yaklaşımını da ortaya koyacağım. O yüzden elimden geldiğince okuyarak gideceğim, not alınmasını istiyorum çünkü belki Sezgin Başkan ya da muhtemelen Sibel Başkan -öyle görüyorum- söz alacak, ilerleyen süreçte yine karşılıklı biz konuşuruz, yine biz tartışırız, biz kayda geçiririz.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Baro başkanları dayanışması oluyor burada şimdi, baro başkanları dayanışması, anlaşıldı yani.
BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Evet, buyurun.
ZÜLKÜF UÇAR (Van) - Şimdi, yapılan kanun teklifiyle Anayasa Mahkemesinin ilgili iptal kararı uyarınca Türk Ceza Kanunu'nun 220/6 fıkrası iptal edilmesi gerekmekteyken onun yerine fıkranın ilk cümlesinde değişiklik yapılmıştır. İlk fıkrada yer alan "Ayrıca örgüte üye olmak suçundan da cezalandırılır." şeklindeki ibare "Ayrıca iki yıl altı aydan altı yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır." şeklinde değiştirilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 14/11/2017 tarihli Işıkırık Türkiye Kararı'nda Türk Ceza Kanunu'nun 220'nci maddesinin (6)'ncı fıkrasının lafzının ve yerel mahkemeler tarafından yorumlanıp uygulanış biçiminin çok geniş olduğuna, bu nedenle öngörülebilir olmadığına ve kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine karar vermiştir. Bu değişiklik Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Işıkırık kararında bahsi geçen değerlendirmelerle uyumlu olarak düzenlenmiş müstakil bir ceza maddesi değildir, ayrıca kanuna gelen eleştirilerin tamamını karşılayan bir değişiklik yapılmamıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararında Venedik Komisyonunun 11-12 Mart 2016 tarihli Türk Ceza Kanunu'nun 216, 299, 301 ve 314'üncü maddelerine ilişkin uzman görüşüne ve Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserliğinin 2011, 2012 ve 2015 tarihlerinde Türkiye hakkında yayımladığı görüşlerine yer vererek Türk Ceza Kanunu'nun 220'nci maddesinin (6)'ncı fıkrasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin toplantı ve gösteri özgürlüklerini düzenleyen 11'inci maddesi bağlamında kanun tarafından öngörülebilir olma şartını taşımadığına karar vermiştir. Mahkemeye göre Türkiye'deki mahkemeler 220/6'ncı maddesindeki "üyelik" kavramını çok geniş yorumlamakta, başvuruda olduğu gibi sadece bir eyleme katılmış olmayı, zafer işareti yapıp slogan atmayı "örgüt adına hareket etti" şeklinde yorumlamaya ve o kişiyi gerçek örgüt üyesi gibi cezalandırmaya yeterli görmektedir. Örgüt adına suç işlemekle kastedilen eylemlerin belirli, öngörülebilir ve somut olması gerekirken söz konusu eylemlerin ne olduğuna açıklık getirecek bir kanun değişikliği yapılmamıştır. Hangi eylem ve ifadelerin bu madde kapsamında uygulama alanı bulacağı belirsizliğini korumaktadır. Değişiklikle yapılan, sadece örgüt adına suç işlendiğinin kabulü hâlinde örgüt üyesi gibi cezalandırmayı değil ayrı bir ceza miktarı belirtilmesi yönündedir ancak Anayasa madde 38'de cezaların kanuniliğinden önce suçların kanuniliği korunmaktadır. Suçun kanuniliği ilkesi bu kapsamda yargılanan eylemlerin yasada suç olarak tanımlanmasını gerektirmektedir. 220/6'da ise hangi suçların bu madde bağlamında yargılanacağına açıklık getirilmemiştir, ayrıca neden böyle bir hükme ihtiyaç duyulduğu da gerekçede yer almamaktadır. Bir kişi bir suç işlediğinde zaten Türk Ceza Kanunu ve ilgili mevzuatlarda karşılığı olan cezaya hükmedilmektedir. Buna ek olarak ayrıca cezalandırma yapmanın bir yolu aranmış, Anayasa ve temel evrensel ceza hukuku ilkelerine aykırı amorf yasa getirilmiştir. Yasada yapılan değişiklikle kanunun yapısal sorunu olan bu hukuksal ihtiyaç ve hukuki gerekçeden yoksun olma devam etmektedir. Bu nedenle değişikliğe rağmen ilgili maddenin suçun kanuniliği ilkesini ihlal etmeye devam ettiği açıktır. Kanun yapma tekniği bakımından ve hukuki belirlilik açısından bakıldığında, kanunda 220'nci maddede örgüt üyesi olma başlığı altında kişileri ağır derecede yaftalayan ve güvencesiz kılan (6)'ncı fıkranın bu madde kapsamından tamamen çıkarılması gerekmektedir. Kişiler örgüt üyesidir veya değildir, buna rağmen örgüt adına suç işlediği varsayılan kişinin yargılandığı maddenin üyelik suçunu düzenleyen kanun kapsamında yer almaması gerekmektedir. Bu hâliyle yapılacak değişiklik yeni mağduriyetler yaratmaya devam edecektir. Yalnızca belirli bir ceza öngörülmesi, kanun kalitesi anlamında nitelikli, genel, somut ve açık bir kanun yapıldığı anlamına gelmemektedir. Türkiye mahkemelerindeki uygulamada geniş olarak yorumlanan ve "örgüt adına suç işleme" kavramının daraltılması sınırlandırılması ve kamu otoritesinin belli suçlarda daha ağır yaptırım uygulama ihtiyacına neyin sebep olduğunu göstermesi bakımından yetersizdir. Örgüt üyeliğiyle ilgili aşağı yukarı somut kriterler belirlenmiştir. İlgili kanun bu kapsamda değerlendirilmeyen suçlarda "örgüt adına suç işleme" göndermesiyle benzeri ağırlıkla cezalandırma yetkisini yapılan değişikliklerle de korumaktadır. Eğer yasa tamamen iptal edilmiyorsa bile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi kararlarındaki değerlendirmeler esas alınarak, tıpkı örgüt üyeliği kriterleri gibi örgüt adına işlenen suçlar için de bazı kriterlerin belirlenmesi, hangi suçların, hangi bağlamlarda somut duruma göre organik bağ tespiti yöntemiyle bu kapsama alınacağı açıkça yazılmak zorundadır. Aksi hâlde yapılan değişiklik uygulamada hiçbir olumlu değişiklik yaratmamaktadır ve değişikliğe dayanak gösterilen Anayasa Mahkemesi kararının da gereğini taşımayacaktır. Takdir yetkisinin geniş anlamda kanun uygulayıcılarda kalmaya devam etmesi keyfî şekilde bu madde kapsamında ek cezalar verilmesine devam edileceğinin göstergesidir. Ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararlarındaki hukuki amaca ulaşılabilmesi için yalnızca 220/6 değil, 220/7 fıkrasının da kaldırılması gerekmektedir. Aksi hâlde düzenleme kâğıt üstünde kalacak, kanunun lafzı ve ruhuyla hukuki belirlilik ve açıklık ilkesini sağlayamaması kuvvetle muhtemel olacaktır. Basit bir ifade ve eylem sonucunda kişiler, eylemin kanunda tanımlanmış cezası haricinde ek bir cezayla karşı karşıya kalarak mağdur olma hâlleri devam edecektir. Bu nedenlerle ilgili fıkraların tamamen iptal edilmesi gerektiğini düşünmekteyiz ve son olarak, umuyoruz ki en azından 10'uncu maddede iktidar partisi tarafından bir tartışma yürütülür, bir fikir ileri sürülür.
Teşekkür ederim.