KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 23'üncü maddeden başlayan ve 32'nci maddeye kadar devam eden düzenlemeler tazminat komisyonuna ilişkin düzenlemeler. Bunlara ilişkin olarak, genel olarak görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Şimdi, bu yasanın önümüze gelmesinin nedenlerinden bir tanesi de sonuçta Anayasa Mahkemesinin verdiği kararlar, o kararlarda ortaya koyduğu sorunlar ve yasama organı tarafından da bunun giderilmesi gerektiği yolundaki görüşleri aynı zamanda; o nedenle önümüzde. Sonuçta bireysel başvuru yolunu 2012 yılında kabul ettik ve Anayasa Mahkemesine doğrudan doğruya başvuru hakkına yurttaşlarımız kavuştular. Eğer iç hukuk yolları yetkili değilse, herhangi bir hak ihlali konusunda doğrudan doğruya başvurma hakları var. Tabii, Anayasa Mahkemesine bireysel şikâyet, bireysel başvuru yolu da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuruların yoğunluğu nedeniyle anayasa değişikliğiyle mevzuatımıza katıldı, yaklaşık on iki yıllık da bir deneyime sahibiz. Şimdi, mesele şu: Bu yasanın öncelikle, böyle bir tazminata ilişkin yasanın, düzenlemenin yani bir torba kanunla değil, ayrı gelmesi lazımdı. Neden ayrı gelmesi lazımdı? Şimdi, biz sadece komisyonun görevleri, komisyonunun yapısı, komisyona gidecek başvurularla ilgili bir düzenlemeyi görüşüyoruz yani bir zorunluluğu yerine getirmek amacıyla bu düzenlemeyi tartışıyoruz fakat bundan önce bizim aynı yasayla beraber tartışmamız gereken mesele komisyona gitmeden yargının etkinliği konusunda da düzenlemeler yapmak. Yani neden makul sürede yargılama olmuyor? Neden insanlar makul sürede tahliye oldular, özgürlüğünden yoksun bırakılıyorlar? Buna ilişkin bir düzenlemenin, buna ilişkin bir tartışmanın yapılması lazım ki Anayasa Mahkemesine bu dosyalar gitmesin veya işte, böyle bir komisyona ihtiyaç duyulmasın ama biz önleyici bir düzenlemeyi, önleyici uygulamaları burada konuşmuyoruz, onu bakanlığa bırakmışız, bakanlık ne yapıyor ne yapmıyor... İşte, sonuçta yapamadığı için de Adalet ve Kalkınma Partisinin yirmi iki yılında bütün bunlar yapılamadığı için de sekizinci yargı paketi ya da işte bir sürü düzenleme yapıldı şimdiye kadar. Bu düzenlemenin kendisi de bakın, bütün bu sorunları gidermez. Şunu ifade edeceğim: Bir sefer, bizim tazminat komisyonuna devrettiğimiz yetkiler doğrudan doğruya yani yargı kurumlarının çözmesi gereken uyuşmazlıklar, makul süreye ilişkin uyuşmazlıklar yani bu yargı yetkisini kullanma noktasında olmayan kurullara ya da komisyonlara devredilemez. Şimdi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 13'üncü maddesi ve Anayasa'nın 40'ıncı maddesindeki kritere bakıldığında yani etkili iç hukuk yollarına başvuru yolu açıldığında bunun mutlaka bir yargısal makam olması gerekmiyor yani mutlaka. Yargısal makamlar dışında da kurullar etkili olabilirler. Hem Anayasa Mahkemesinin kararlarında da bu var, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarında da bu var ama bizim devrettiğimiz yetkilerin yargı mercilerinin çözmesi gereken konular olmaması lazım. Şimdi, bir kurul kurulacak, 9 kişiden oluşacak, 3 kişilik komisyon olarak da çalışabilecek ve makul süredeki yargılamaya ilişkin itirazları, adli yargıda, idari yargıda ve ceza yargılamasındaki itirazları veya tazminat taleplerini görüşecek. Şimdi, "adli yargı" dediğiniz zaman bunun içerisine Yargıtaydaki uzunluk da girer, makul sürede eğer olmamışsa. Şimdi, oradaki hâkimler ya da hâkim değil de görevlendirilmiş memurlar, hâkim sıfatına sahipler ama memurlar Yargıtay önündeki bir sürenin gerçekten ya da Danıştay önündeki bir sürenin makul olup olmadığına nasıl karar verecekler? Yani bir taraftan yüksek yargıçların önünde olan işte, bir makul sürede çözülmeyen bir iddia var, diğer taraftan da Adalet Bakanlığının atadığı, başkanını atadığı, üyelerini atadığı bir kurul bu konuda bir karar verecek. Yani dolayısıyla bu eşyanın tabiatına aykırı bir durum. Dolayısıyla böyle komisyonlar oluştururken yargının çözmesi gereken konuların devredilmemesi lazım. Bunu dün de Türkiye Barolar Birliği Başkanı ifade etti, Anayasa'nın 9'uncu maddesine çok açık bir biçimde aykırılık teşkil eder.

Şimdi, 2013'te çıkan yasayı 2-3 kere değişti, eklemeler yapıldı. Şimdi, tümden değiştiriyoruz gerçekten ve işin esasını, yargı yetkisini Adalet ve Kalkınma Partisinin de siyasal tercihlerinden kaynaklı nedenlerle yargının elinden alarak başka kurumlara devrediyoruz. Bakın, ben bu konuda bir çalışma yapmıştım, çalışmanın bir kısmı da buna ilişkindi, doktora tezim buna ilişkindi. Şimdi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de bu tür komisyonların oluşumunda 5 kriter arıyor: Kurumsal etkinlik, yetkiler ve usuli garantiler bakımından etkinlik, esas ve öz bakımdan etkinlik, çare bulmaya yönelik yetkinlik ve maddi yetkinlik. Şimdi, bu kriterlerin detayı çalışmada var, size sunacağım ama bu 5 kriterle bu Komisyonun çalışmalarını değerlendirdiğinizde ya da bu mevzuatı değerlendirdiğinizde hiçbirisi neredeyse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ortaya koyduğu kriterlere uymuyor. Yani şimdi, düşünün, mesela ben bir somut örnek vereyim size, kendi davandan örnek vereyim: 2 yaşında yani bundan yirmi iki yıl önce 2 yaşında bir bebeğin yanlış tedavisi sonucunda felç kalmasından dolayı Diyarbakır'da dava açtım yirmi iki yıl önce. O dava hâlen Danıştayda derdest. 24 yaşına geldi, yatağa muhtaç, bakıma muhtaç, birisinin bakımına muhtaç; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitti, karar çıktı, geldi, bireysel başvuru yolu açıldı, oraya da gitti, başka bir karar çıktı yargının uygulamasından dolayı; yaklaşık 2 yıldır Danıştayda bekliyorum. Kız 2 yaşından gelmiş 24 yaşına, henüz daha çözülmemiş. Şimdi, buradaki makul süreye bu atadığınız yani atanacak bu üst kurul nasıl karar verecek, hangi ölçülere göre karar verecek? Doğrudan doğruya yargının çözmesi gereken bir konu bu, doğrudan doğruya. Dolayısıyla yani bu çerçeve doğru bir çerçeve değil yani 23'ten başlanan, 32'ye kadar devam eden çerçeve doğru bir çerçeve değil, doğru düzenlemeler değil.

Türkiye Barolar Birliğinin Profesör Doktor Selin Esen'e hazırlattığı bir öneri var, dün de sizlere sunuldu aynı zamanda. O öneride yani bütün bu meselenin ayrı bir ihtisas mahkemesi tarafından görülmesi gerektiği konusunda esaslı bir görüş de var. Dolayısıyla yargı yetkisinin devredilmemesi ve oluşturulacak bu iç hukuk yolunun etkinliği bakımından, kurumsal etkinliği bakımından, kurumsal güvenceleri bakımından, bağımsızlığı ve tarafsızlığı bakımından... Yani biz yargı etkisini hiçbir güvencesi olmayan memurlara bırakacağız. Böyle bir şey yok, böyle bir iç hukuk yolu olamaz yani. Bu zarar tespit komisyonu falan değil, doğrudan doğruya yargının uygulamasından kaynaklanan, yargının karar vermemesinden kaynaklanan bir durumu yani yargıçları biz Adalet Bakanının atadığı memurlara şey yapacağız, ölçtüreceğiz, denetleyeceğiz yani. Sonuçta bu karar aynı zamanda bir denetleme olacak. Neden denetleme olacak? Çünkü davanın karmaşıklığı, süresi, tarafların yoğunluğu falan diye bakacaklar. Dolayısıyla yüksek yargıçları, diyelim ki hani Yargıtayın işte 5. Ceza Dairesini denetleyecek. Onun önünde üç sene kalmışsa vatandaş diyebilir ki: "Kardeşim bu üç sene makul bir süre değildir." Başvurabilir. Nereye başvuracak? Bu Komisyona başvuracak. Veya Danıştay; 5 tane orada yüksek yargıç var, bu Komisyona başvuracak, diyecek ki "Danıştaydan beş yıla kadardır benim şeyim sonuçlanmadı, davam sonuçlanmadı, makul süre aşıldı." diyecek. Kim bakacak? Bunlar bakacak. Kimi denetleyecek? 5 tane orada yüksek yargıcı denetleyecek. Diyecek ki: "Evet, siz zamanında işte bu daire olarak bu kararı vermediniz." Bakın, böyle sorunlar karşımıza gelecek. Dolayısıyla yani bunların iyi düşünülmesi lazım, dolayısıyla yasak savma, zorunluluk nedenleriyle bunların böyle alelacele önümüze getirilmemesi lazım, çok tartışılması lazım, belki bilimsel konferanslar yapılması lazım bunların oluşumu açısından, akademiden, değişik çevrelerden, barolardan uzun süreli tartışılıp yani gerçekten de herkesin mutabık kaldığı bir komisyon oluşması lazım veya bir yargı yolunun açılması lazım. Bu nedenle 23'ten 32'nci maddeye kadar devam eden başlıklara, yani partim adıma da söyleyebilirim, karşıyız. Yani bu şekildeki düzenlemeler Anayasa'ya da aykırıdır ve amaçlanan adil yargılamanın güvencelerini de karşılayacak etkinlikte değildir.

Teşekkür ediyorum.

Ayrıca şu doktora tezimden bu konuya ilişkin bir bölümü de kayıtlara geçmesi açısından sizlere veriyorum.