KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Diyarbakır) - Sayın Başkan, ben de bu düzenlemeyle ilgili olarak yani bir avukat olarak, aynı zamanda avukatların mensubu olduğu baro örgütlenmesinden gelen bir milletvekili olarak görüşlerimi söylemek istiyorum.

180 bin avukat olduğu ifade edildi dün itibarıyla, bu kadar büyük bir sayı olduğunu ben de tahmin etmiyordum. Şimdi, meslek mensuplarıyla ilgili düzenleme yapılırken genellikle hep kötü örnekler üzerinden gidilir yani bir avukatın başarısı genellikle haber olmaz ama bir avukatın bir suça bulaşmış olması genellikle haber olur ve kamuoyunda böyle bir algı oluşur. Dolayısıyla o algı sonuçta Parlamentonun faaliyetlerine de yasa yapıcıların faaliyetlere de yansır aynı zamanda ama hepimiz biliyoruz ki avukatlık bir kamu hizmetidir. Bu hizmeti yerine getirenler bakımından da sonuçta kötüye kullananlar olabilir yani eşyanın tabiatına uygun olarak fakat esas olan, avukatlığın yargının bir parçası olması ve savunma mesleğinin mensupları olmasıdır ve yaptıkları hizmetlerin bir kamu hizmeti olmasıdır. Dolayısıyla mesleki faaliyetleri çerçevesinde verilere ulaşmak mesleki faaliyetin, aynı zamanda adalete ulaşmanın da bir parçası olarak mutlaka gereklidir. Şimdi, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu aynı zamanda avukatların gerçeğe ulaşma anlamında, mesleki faaliyetleri yürütme anlamında büyük bir engel. Dün Türkiye Barolar Birliği Başkanı burada değildi ama daha sonra sohbet ederken örnek verdi, mesela yalancı bir tanıktan örnek verdi. Duruşmada tanık dinlenecek, o tanıkla ilgili veri lazım yani alt kata inip sabıka kaydından onun işte sabıkası var mı yok mu diye sorgulanmış. Gerçek bir olaydan hareketle bunu ifade ediyorum ve veri almış, yalancı tanıklıktan suçu varmış, hükmü varmış yani tanıklık yapan şahsın. Dolayısıyla bir kanaat uyandırmak lazım yargılamada, o bilgiyi verdiği için sonuçta bir ceza mahkumiyetiyle karşı karşıya kalmış. Bakın, mesleki faaliyeti çerçevesinde yürüttüğü bir durumu burada ifade etmeye çalışıyorum. Dolayısıyla bu Komisyonda, Adalet Komisyonunda avukatlar çoğunlukta, hepimiz bu meslekten geliyoruz yani adliye koridorlarından geliyoruz, bu mesleğin nasıl yapıldığını biliyoruz. Dolayısıyla bu düzenlemede herhangi bir kötü niyet, başka bir şey yok, kötüye kullanan varsa zaten gerekli işlemler yapılır ama avukatlık mesleğinin gerçekten amacına uygun yürütülmesi bakımından böyle bir düzenleme gerekli. Biraz önce meslektaşım da ifade etti, aslında "yargı" kavramı gerçek anlamda uygulansa avukatlar da sonuçta hâkim ve savcılar gibi yargı mensubudur yani fakat maalesef uygulamada yargı mensubu olarak görünmüyorlar. Dolayısıyla böyle bir düzenlemeyi Adalet Komisyonunun yapması uygun olacak.

Bir de yani iki gündür burada çalışıyoruz, ya ne desek reddettiniz. Ya, hiç olmazsa yani sizin açınızdan da 180 bin meslek mensubu bakımından da Adalet Komisyonu şunu yaptı diyelim yani sonuçta bu yasa çerçevesinde. Dünyanın sonu değil yani şimdi her şeyi doğru yaptık da bu mu yanlış yani? Ciddi söyleyeyim yani her şeyi doğru yaptık, bu mu yanlış yani? Bir tane yanlış da avukatlık meseleyle ilgiliyse eğer şimdi orada hocalarımız karşı çıkabilir bize, "Tüzük böyle." falan filan diye. Şimdi, şöyle: Ben kendi mesleğimden biliyorum. Şimdi, savunma yapacağız, ağır ceza mahkemesindeyiz. Savcı örnek verecek, mütalaa veriyor. Yüz tane Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı var Türkiye aleyhine, yüz tane ifade özgürlüğü bakımından, hepsi aleyhe çıkmış. Ezkaza bir tane lehe çıkan bir karar var, Zana/Türkiye kararı. Ya, hangi davaya gidiyorsak "Zana/Türkiye kararında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin dediği gibi..." Yahu, ondan başka yüz tane daha karar var ya. Şimdi, bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Dolayısıyla yani işte bunun kötüye kullanılacağı noktasında bir ön kabul doğru bir ön kabul değildir. Avukatlık mesleğinin mensuplarının böyle bir düzenleme ihtiyacı vardır, mesleklerini yürütmesi bakımından.

Ayrıca Komisyon çalışmaları bakımından da hiç olmazsa yapıcı bir tartışmanın muhalefet-iktidar bakımından da buradan geçtiği noktasında şey olalım. Yani arkadaşlarımızdan gelen metin Allah'ın emri değil, kelam değil, ayet değil, hadis değil yani değişebilir. Dolayısıyla olduğu gibi geçecek diye bir şey de yok yani sonuçta. Gerçekten yasama faaliyetinin anlamlı olması bakımından da yani katkıya açık olması lazım, olumlu katkıya açık olması lazım. Sizden bu performansı bekliyoruz.