Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | Afyonkarahisar Milletvekili Ali Özkaya ve Samsun Milletvekili Ersan Aksu ile 120 Milletvekilinin Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1812) |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 28 .11.2023 |
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli hazırun, şimdi, öncelikle tabii ki burada maddeler üzerine ayrı ayrı, ayrıntılı konuşacağız ama geneli üzerine ve biraz da usul üzerine kısaca bir şeyler söylemek istiyorum. Bir torba yasa sorunumuz var, bu konuda sürekli olarak "Torba yasaları bir daha görüşmeyeceğiz." ya da "Bir daha torba yasayla karşılaşmayacağız." gibi sözler verilse de yine her seferinde yeni bir torba yasa karşımıza geliyor. 22'nci Dönemde 570 yasa yapılmış, bunun sadece 2 tanesi torba yasaymış; nereden nereye, şimdi yasaların yüzde 70'i torba yasa. Siz "Uyarlama." dediniz, bence bu uyarlama değil çuvallama çünkü artık torba değil çuval yasalar görüşüyoruz; dolayısıyla çuvallıyoruz da ve her gelen torba yasayla beraber yeni Anayasa ihlalleri oluyor ve o torba yasanın içinde bir önceki Anayasa ihlallerinin ortadan kaldırılması gündeme geliyor. Dolayısıyla kafalarımızın ne kadar karışık olduğu ortada. Bunu tabii, kibarlık olsun diye söylüyorum, aslında iktidarın kafası karışık, bizim değil. Torba yasayla bunların olmayacağı çok net hatta bu torba yasanın 18'inci ve 19'uncu maddesi aslında ne dediğimizi çok iyi açıklıyor. Seçim kanunuyla ilgili bir şey var içinde, düşünebiliyor musunuz? Bu kadar ekonomik meseleler konuşuluyor; içinde, işte, vergisi var, "o"su var, "bu"su var ama içine arada 2 tane madde gelmiş, Seçim Kanunu. Seçim Kanunu'nun ne alakası var burada? Bu Komisyonda ne işi var bunun ve bunun komisyonu yok mu? Dolayısıyla da bu başlı başına ne kadar ciddi sorunların olduğunu bize gösteriyor.
Burada, deyim yerindeyse, bir kurnazlık var; buna yasama kurnazlığı diyoruz biz. Dolayısıyla bu yasama kurnazlığı tek başına hareket de etmiyor, bir de buna eklenmiş bir bürokrasi kurnazlığı var, maalesef var çünkü bürokrasi de bu türden bir yürütme karşısında ne yapması gerektiğini bence çok iyi biliyor; aynı yasama kurnazlığında olduğu gibi bürokrasi de ne var ne yok bu çuvalın içine doldurmayı artık maharet sayıyor ve bunu da ustaca yapıyor, deyim yerindeyse, ustaca yapıyor. Dolayısıyla baktığımızda, hepsi sanki bütün bu içinde yaşadığımız sorunları aşmaya yönelik çözümlermiş gibi gözükmekle beraber, aslında günü kurtarmaya yönelik ve işi kotarmaya yönelik bir anlayışın bu yasaya sirayet ettiğini söyleyebiliriz. Oysa yasama, "yasama" dediğiniz şeyin yani "Meclis" dediğiniz şeyin, "kuvvetler ayrılığı" dediğimiz meselenin, "demokrasi" dediğimiz meselenin tam da burada vücut bulması gerekiyor; bunu ısrarla dile getirmeye devam edeceğiz, esas sorumluluğu hatırlatmaya devam edeceğiz. Burada bir yasama faaliyeti, burada yasamaya dair müzakereci bir anlayış, demokrasinin belki de en temel vasfı olan o müzakerenin burada hayata geçirilemediği bir yerde bu tür torbaların gelip âdeta "Biz yaptık oldu." mantığıyla bu hâlde önümüze serilmesi kabul edilemez. Hem müzakere -yasamanın o vasfı olan müzakere- ortadan kalkıyor hem de denetleme ortadan kalkıyor çünkü denetleme müzakereye içkindir, müzakerenin olmadığı yerde hiçbir denetim mekanizması gerçek anlamda bir denetlemeyi sağlayamaz, o yüzden de sizin bir yasa üzerinde sürdürdüğünüz müzakereler kendi içinde onun nasıl denetleneceğini de barındırır; oysa burada bunlar yok. Ne oluyor? Ancak ve ancak Anayasa Mahkemesine giderse yasa, oradan dönerse işte o zaman "Gereğini yapalım." gibi bir düzenlemeyle karşı karşıya geliyoruz.
Şimdi, bu torba yasanın bir önemli karakteri de yetki meselesi. Giderek bir yetki devrinin hızlandığını, yetki devrinin artık, deyim yerindeyse, bütün bu yasama faaliyetini aşkın bir hâle geldiğini görüyoruz. Şimdi mesela bir örnek verelim: Burada Hazine ve Maliye Bakanlığı bütçesi görüşülürken "Kurumlar vergisinin efektif vergi yükü kaç?" diye sorduk ve o sırada bayağı da tartışmalar oldu, "Yüzde 30 vergi alıyoruz kurumlardan." dendi; "İşte, biz sermayeden yana değiliz, sermayeyi vergilendiriyoruz." dedi. Biz de sorduk Bakana, Bakan dedi ki: "Bu yüzde 30 değil efektif vergi yükü yüzde 11." Yani bu, sermayeden yana bir aklın aslında koymuş olduğu vergi yasalarının ne kadar içinin boş olduğunu da bize gösteriyor ve burada yine kurumlar vergisinde çeşitli istisnaların, muafiyetlerin uygulanacağı bir tablo geliyor yani sermaye doymuyor, siz ne yapsanız doymayacak çünkü bu kârlılık, bu kâr arsızlığı, bu rant arsızlığı artık durumu öyle vahim bir hâle getirmiş ki işte, siz giderek yetkileri arttırarak, giderek indirimler, istisnalar gibi yollar açarak bunu tatmin etmeye çalışıyorsunuz; bunu siz tatmin etmeye çalıştıkça durum daha vahim hâle geliyor. Mesela sayısız vergiye dair düzenleme var burada. Şimdi, "vergi" dediğiniz şey toplumsal ahlakın, toplumsal vicdanın, toplumsal barışın belki de en önemli belirleyici güçlerinden biri, vergi bu kadar önemli bir şey. Şimdi, bizim vergi mevzuatı zaten içinden çıkılmaz bir hâlde ama vergi mevzuatının üzerinde yapılan her türlü değişiklik sermayenin o kârlılık hırsına âdeta destek veriyor.
Şimdi, durum böyle olunca bizim toplumda yaşadığımız, hepimizi rahatsız eden sahneler giderek daha sıklıkla karşımıza çıkıyor. İşte, inanılmaz fonlar... İsim vermek istemiyorum, kimseyi suçlamak da istemiyorum ama toplumun üzerinde büyük bir hassasiyetle, büyük bir keyifle, büyük bir oydaşmayla buluştuğu futbol gibi bir yerden çıkan, altından çıkan şey işte bu bahsettiğimiz gayriahlaki ilişkiler. Bir fon meselesinin nerelere kadar geldiğini görüyoruz ya da daha öncesinde bir aile üzerinden yürüyen, o kozmetik sektörü üzerinden yürüyen bir facianın nerelere kadar ulaştığını görüyoruz, arkasındaki kirlilikleri görüyoruz. Neden? Demek ki bu ülkenin vergi yasaları toplumsal ahlak, toplumsal vicdan, toplumsal barışın güçlenmesine ve toplumun kendi kendini denetlemesine yol açacak bir vergi anlayışı değil tam tersine bu meselelerin giderek çoğaldığı bir toplumsal yaşama neden oluyor. O yüzden vergi önemli ama Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi vergiden kaçan bir sistem; Cumhurbaşkanı hükûmet sistemi yetkileri tek elde toplayıp âdeta vergileri de bu anlayışla dizayn eden, gerçek anlamda bir vergi düzeninin, vergi yapısının oluşmasını engelleyen bir sistem. Bu, kişilerden bağımsız; dünyanın neresinde böyle bir uydurma sistem hayata geçirseniz karşılaşacağınız sonuç bu olur. Vergi dediğimiz meselede bu kadar savrulmamızın ve de bu hâllere düşmemizin en temel nedeni tam da burada, ortada bir kargaşa var çünkü. Bir kere, kurumlar arasında bir kargaşa var, o kadar kargaşa var ki işte, torba yasadaki maddelere baktığınızda yani bu yasada yan yana gelmeyecek her şey yan yana çok rahat gelebiliyor ve yeniden kargaşa kargaşayı üretebiliyor ve burada bu kurumsal kargaşa aslında bize yeni bir krizin de kapısını açıyor, o da kurumsal kriz. Bir süre sonra devletin kurumları bir yanıyla işlevlerini yitirirken bir yanıyla bizatihi kriz üreten mekânlara dönüşecek, zaten öyle de oluyor. Mesela herhangi bir alanda bir düzenleme yapılıyor, hemen ardından gelen yasa âdeta o düzenlemeyi boşa düşürecek şekilde karşımıza çıkıyor. Örnek mi? İşte, uzun süre burada bütçeyi konuştuk, günlerce; ondan öncesi kalkınma, orta vadeli plan... Şimdi, orada sergilenen tablo, Cumhurbaşkanı yardımcısının, bakanların, iktidar partisinin ortaya koymuş olduğu tablo ve ardından gelen bu yasa; bu ikisini yan yana koyduğunuzda o tablonun ne kadar hayalî bir tablo olduğu ortaya çıkıyor çünkü eğer öyle olmasaydı, orada konulan hedefler güçlü hedefler, sağlıklı hedefler ve o hedeflere ulaşacak olan araçlar gerçekten ekonomik krizi de siyasi de krizi de çözebilecek araçlar olsaydı bizim önümüzde böyle bir torba yasa olmazdı. Her türlü yetkiyi Cumhurbaşkanına veren, her türlü artış yetkisini veren bir torba yasaya ihtiyaç olmazdı çünkü güçlü bir bütçeniz vardır ve o her şeyi hallederdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Demek ki halledemeyecek, halledemeyeceğini zaten söyledik; öyle bir bütçe açığıyla hiçbir şeyi halledemezsiniz, öyle bir faiz ödemesiyle hiçbir şeyi halledemezsiniz. Döviz ihtiyacının bu kadar yüksek olduğu bir yerde, döviz projeksiyonlarının bile olmadığı bir planla, bir bütçeyle hiçbir şeyi halledemeyeceğiniz için torba yasanın içinde âdeta "Nereden bulabilirim?" kaygısıyla hazırlanmış bir sürü madde var. Örneğin, kur korumalı mevduat... İşte "Kur koruma mevduattan nasıl döneceğiz?" Kur korumalı mevduatta ciddi bir çözülme olduğu söyleniyor, bu ciddi çözülmenin yüzde oranı hiç verilmiyor. 3,5 trilyona varmış olan bir kur korumalı yükünün içinde 600 milyar liralık bir çözülme var ama nereden baksanız 3 trilyon liraya yakın inanılmaz bir fon hâlâ orada duruyor. O kur korumalı mevduatın çözüldüğünde nereye gittiği de aslında tartışmalı. Şimdi, bunlar çözüldüğünde acaba dövize mi gidiyor yoksa başka bir yere mi gidiyor; bunu da bilemiyoruz. Dolayısıyla burada döviz meselesi, faiz meselesi, bütçe açığı meselesi kritik meseleler fakat bunlarla mücadele edebilecek, krizi önleyebilecek, istikrarı sağlayabilecek bir bütçe olmadığı için de zaten biz bu torba yasayla karşı karşıyayız; alelacele gelmesinden belli zaten, mesela beklemeye ömrü yok. Olay o kadar sıkışık, kriz o kadar zorlayıcı ki beklemeye ömrü yok. Yani bu bütçenin Komisyondan geçip Genel Kurula giderken araya sıkıştırılması kadar acayip bir şey olamaz. Bu acayipliğin nedeni işte aslında içinde yaşadığımız kriz.
Yine, torba yasaya baktığınızda, şimdi, "Türkiye'ye getirilmesi kaydıyla 50'den 80'e çıksın..." diyor ya... Şimdi "Bu, kara para değil." Diyorsunuz; ya, kara para olmasa zaten gelir ya da hesabı tutulur; bu, böyle geliyorsa kayıt dışı bir iştir. Kayıt dışında ısrar, kara paraya götürür ve dolayısıyla burada yine biraz önce söylediğimiz döviz meselesi -ki bizim cari açık meselemizden kaynaklı bu- cari açık meselesi kendini dayatmaya devam ediyor.
Bahis meselesi... Mesela bahislerde, biz burada şunu çok iyi biliyoruz ki bu Kıbrıs'taki kumar meselesi, bir de yasa dışı bahis meselesi var. Türkiye'de, işte, Millî Piyango özelleştirildi, ona bağlı gelişen inanılmaz bir kara para dünyası var; bu konularda denetime ihtiyaç var. Burada, işte, deniyor ki "İkramiye oranları yükseltilsin." ve böylece belki yasal bahis yoluyla bir denetim gelebilir aklı olabilir ama şu var: Toplumun duygu hâline burada bir bakmak lazım, toplum mütemadiyen bahis oynuyor. Bahis sitelerine baktığınızda, orada dönen kaynağa baktığınızda gerçekten ürkmemiz gerekiyor. Ya, böyle gayriahlaki bir şey nasıl kontrolden çıkartılır ve denetim altına alınmaz, bununla neden mücadele edilmez? Bununla mücadeleyi mafya kendi içinde yapıyor, birbirlerini infaz ediyorlar; o zaman haberimiz oluyor "Hah, demek ki bu bahis işiymiş." diyoruz ve bütün bu film Kıbrıs'ta dönüyor. Biz burada Kıbrıs üzerine hamaset yapıyoruz ama Kıbrıs'ın derdine çözüm bulamıyoruz. Kıbrıs halkı bundan rahatsız ama biz bu konuda bir adım atmak yerine âdeta bu tür meseleler üzerinde palyatif çözümlerle durmaya çalışıyoruz.
Bir başka mesele, yine baktığımızda, sınıfsal karakter... Biz çok önemsiyoruz bunu çünkü emekten yana, toplumun mağdur kesimlerinden yana bir gelişme var mı, yasa bu anlamda bir katkı getiriyor mu yoksa başka bir şey mi? Vallaha gördüğümüz şey aynı. Biz burada bütçede uzun uzun toplumun yoksulluğunu gösterdik hatta bir sürü harita gösterdik, bu haritaları nitelendirirken buranın Kürt illeri olduğunu söyledik; her seferinde buna itirazlar geldi ama bir yoksulluk haritasıydı ve ayrımcılığın sonunda ülkenin bir bölgesinin böyle nitelendirilmesinin nedeninin tam da işte bu meseleler olduğunu söyledik. Bu ayrımcılık o kadar ciddi boyutlara ulaşmış ki dolayısıyla yoksulluk, işsizlik, göç gibi, şiddet gibi birçok mesele burada... Fakat bütçe kompozisyonu da bize şunu gösterdi ki... Hatta Ulaştırma Bakanlığının -belki de en iyi harita orada ortaya çıktı- bölgede bir tane projesinin olmaması meselesi bize şunu gösterdi: Toplumun geniş bir kesimi; Kürtler, emekçiler, mülteciler, kadınlar, çocuklar bütçe hakkından mahrum bırakılmış...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Toparlıyorum.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Tekrar açıyorum Sayın Temelli.
Buyurun lütfen.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - ...ama bu bilinçli bir şekilde, ısrarlı bir şekilde devam ettiriliyor. Yoksulluk sorunu ciddi bir sorun. Biz, bugün, yasa yapacaksak öncelikle Türkiye'nin en önemli sorunlarına çözüm üreten yasalar yapmalıyız yoksa zenginin zenginliğine zenginlik katması için, servet sahiplerinin servet dağlarını büyütmesi için yasa yapamayız; bizim önceliğimiz yoksullar olmalı.
Bakın, çok ilginç bir şey yaşadık dün. Burada, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı bize, bütçe üzerine, Türkiye'nin sorunlarının çözülmesi konusunda inanılmaz güzellemeler yaptı fakat dün bir açıklama yaptı, dinlemişsinizdir tabii. Enflasyonla mücadelede asgari ücretten bahsetti, emeklilikten bahsetti ve şöyle bağladı, dedi ki: "Enflasyonla mücadelede herkes fedakârlık yapmalı." Yani bu, şu anlama geliyor: "Biz yoksullukla mücadele etmeyeceğiz, yoksulluğu yönetmeye devam edeceğiz; asgari ücretle yaşayanlar o asgari yaşamlara mahkûm olmaya devam edecek, kötü durumda olan emeklilerin durumunda bir iyileşme beklemeyin. neden? Çünkü enflasyon var, enflasyonla mücadele ediyoruz, siz de fedakârlık yapın." Peki, neden hep emekliler, emekçiler fedakârlık yapıyor? Neden bu bankalar hiç fedakârlık yapmıyor? Neden hâlâ biz banka sermayesini güçlendiriyoruz? Siz, burada, o yetkiyi arttırdık, işte şu kadar alacağız, bu kadar alacağız... Böyle bir şeyle, böyle bir palyatif çözümle gerçek anlamda bir vergi adaletini sağlayacak bir vergileme yapamazsınız. Gelir vergisi oranlarını düzenlemeden, vergi denetimini gerçek anlamda sağlamadan, sermaye ve serveti vergilemeden bu tür çözümlerle yol almak mümkün değil. Dolayısıyla dönüp baktığımızda bütün göstergeler, bütün makro ekonomik göstergeler, finansal göstergeler aslında bize çok önemli uyarı mesajları veriyor. Hatta bu uyarı mesajları çok önceden başlamasına rağmen şunu gördük ki: Strateji Başkanlığı bütçeyi hazırlarken bu uyarıların hiçbirini dikkate almamış, tek dikkate aldığı şey yerel seçimler olmuş ve bir seçim ekonomisi aklıyla bir bütçe hazırlanmış, o bütçenin getirmiş olduğu devasa kriz ve açıklara şimdi yama yapma derdinde olan bir torba yasa var; bununla yol almak mümkün değil. Bu, krizi daha da derinleştirecektir, maddelere geçince daha ayrıntılı bir şekilde de ortaya koyacağımız gibi, buradan bir çözüm değil ekonomik anlamda da siyasi anlamda da çözümsüzlük çıkacaktır.
Teşekkür ederim.