KOMİSYON KONUŞMASI

AYTEN KORDU (Tunceli) - Ben de bütün arkadaşları tekrar selamlıyorum.

Çevre Bakanlığının yüreğine sağlık yani bir sunum yaptılar. Dün de Enerji Bakanlığı yaptı ama ben gene yorum yapacağım sanırım. Sorular çok, soruyor vekiller, yani benzer sorular ve bizim de not aldığımız şeyler ama burada asıl, belki en çok benim tartışmam gerektiğini düşündüğüm şey şu: Yani bu kadar teknik bir tartışma yürüyemez. Yani bu kadar çevre özelinden özellikle düşünüldüğünde çevrenin sağlığı, toplumun sağlığı, bir halkın geleceği, hatta dünyanın geleceği konusuyken Çevre Bakanlığının yani bu kadar teknik bir tartışmanın, madenlerin... Dün Enerji Bakanlığı da aynı şeyi yaptı: "Madenler nasıl gider, nasıl düzeltirsek madenler çalışmaya devam eder, arada hangi kusur var da biz o kusuru düzeltelim, madenler en iyi rantı yapmaya, en iyi sermayeyi sağlamaya devam etsin." diye tartışılıyor. Bu mantaliteden tartışıldığı için aslında sorunun çok daha ciddi olan özü görünmez kılınıyor.

Şimdi, az önce sızdırmazlıktan bir tartışma açıldı mebranla ilgili. Çok açık, belli ki bu toprakların ıslahı mümkün değil. Yani bunu birçok bilim insanı söyledi, üniversite söyledi, ilgili yazarlar belirtti, kamuoyunda sık sık; altın madeni yani siyanürle işletme yapılan, ağır kimyasallarla işletme yapılan toprakların ıslah olması mümkün değil. Zaten onun işlediği süreç içerisinde buharlaşma yönteminin, bizim çok çok İliç üzerinden de ifade ettiğimiz o buharlaşma yönteminin çevreye, canlılara nasıl ciddi bir zarar verdiği sıkça söylendi. Yani, aslında topluma, doğaya hep beraber bir kanser hediye ediliyor. Yani dolayısıyla Çevre Bakanlığı bunun sorumluluğunu hiç mi hissetmiyor? Sorun ÇED raporları değil. ÇED raporları zaten çıkartılan maden yasalarıyla o kadar yumuşak hâle getirildi ki her şekilde ÇED raporu artık olumlu çıkartılıyor. Zaten onun için sürekli şunu söylüyoruz: Burada bir zihniyet sorunu var yani bir zihniyet sorunu var. Topraklarına, havasına, insanlığın geleceğine, yaşamına ilişkin bir yaklaşımda zaten mantalitede sorun var. Eğer sorun olmasaydı biz şunu tartışır mıydık bu Komisyonda diye düşünüyorum ya da Çevre Bakanlığı ya da Enerji Bakanlığı, yani kanser hediye edeceksiniz bir topluma ve geleceğe, üstelik bunu da komik rakamlar ve kitapçıklarla bastırarak ikna etmeye çalışacaksınız. Dün işte Enerji Bakanlığı göstermişti, biraz önce sayın vekil de söyledi "Orada bitki yeşertilip yeşillik çıkartılacak..." Çıkartılır, yapılır, örnekleri var. Örneği olmayan, atığın bırakıldığı da çok maden var hâlâ zehirlemeye devam eden. Dolayısıyla mesele orada bir yeşil bitki örtüsünün geri görülmesi değil ki, topraklar hastalıklı, su hastalıklı, canlılar, bizler, ekosistem olduğu gibi zehirleniyoruz. Yani sorunun orada yeşillik olarak görünmesi çok önemli bir şey değil. Dolayısıyla bir halkın, ulusun, toplumun, ülkenin -nasıl ifade ediliyorsa ben insanlığın diyorum- insanlığın geleceğini rakamlarla ölçmek ve rakamlar üzerinden, kâr üzerinden tartışmak bir insanlık suçudur. Bu insanlık suçuna hiç kimse alet olmamalıdır ama bakın, çıkarılan yasalarla, maden yasalarıyla -ki şimdi gidip ben de konuşma yapacağım, konuşmam var Mecliste- bu çıkarılan yasalarla insanlık suçu işleniyor aslında.

Şimdi, var mı Sayın Bakan? Ben söylüyorum, bir sunum yaptınız, en son sayfalarda çevre dışında, teknik dışında ara ara insan sağlığını geçirdiğiniz -herhâlde onu da Maden Tetkik Arama Yönetmeliği'nde geçirdiniz- oralarda böyle serpiştirdiğiniz, çevre ve insan sağlığının tedbirini konuştunuz. Bir maden, ÇED raporlarıyla, ruhsatlarıyla altın işletmeciliği -özellikle altının yani ağır kimyasallarla işlenmesinden bahsediyorum- böyle bir maden çalışması ki çok yaygın bir şekilde var. Örnekler de verebilirim Gümüşhane gibi, Balya gibi zaten çok örnek veriyoruz. Mazıdağı gibi, Ağrı Dağı gibi, Kaz Dağları gibi birçok yerde maden çalışması var -özellikle altın madeninden bahsediyorum- pek çok maden var toplumu zehirleyen ama İliç üzerinden, altın madenciliği üzerinden konuştuğum için söylüyorum.

Şimdi, bu madenler açılacak, ruhsat verilecek, bütün ÇED raporları verilecek, hatta her kaza üzerinden, her hasar üzerinden, her zehirlenme üzerinden bir ara verilecek, ceza kesilecek yani ondan sonra tekrar işte "Yönetmeliğe uygun hâle getirdik." deyip işletme tekrar açılacak. Şimdi, ÇED raporlarının bu toplumda ya da bizde -ben soruyorum- var mı güvenilirliği? Yani ÇED raporları verilirken bangır bangır herkesin bağırdığı "İliç yıkılacak, çökecek, zehirlenecek; bütün doğa, toplum çöküyor." derken -ben soruyorum- Çevre Bakanlığı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN ATAY USLU - Buyurun.

AYTEN KORDU (Tunceli) - ...neden ÇED raporlarını verdi? Çevre Bakanlığı bu konuda sorumludur, Enerji Bakanlığı bu konuda sorumludur, yarın sosyal bakanlık gelecek Çalışma Bakanlığı, bu işten sorumludur, bakanlıklar bu işten sorumludur, şirket kadar sorumludur dolayısıyla Millet Meclisi bile bu işten sorumludur. Çünkü bu yasaları çıkaran, işte, ellerini kaldırıp çoğunlukla, üzerinden demokrasiyi de linç eden iktidarın sorumluluğundadır. Dolayısıyla, burada işin mantalitesinde bir sorun var. Biz onun için şunu söylüyoruz: Altın işletmeciliği yapan, siyanürle çalışan madenler kapatılmalıdır, bu bir insanlık suçudur. Bunun halka, topluma, toprağa, havaya, suya, bizlere bir getirisi yok. Biz geleceğimize ve yaşam alanlarımıza, ekosistemlerimize kanser ve ölüm hediye ediyoruz, ölüm yaratıyoruz. Bunun karşılığı, fiyatı, ücreti, getirisi, devlet katkısı diye bir yaklaşımı olamaz. Onun için zihniyet formatında bir sorun var. O yüzden de bunu çok açık söylüyoruz, sömürgeciliktir bu, maden sömürgeciliğidir, üstelik Kürt bölgelerinde, bizim bölgelerimizde insanı da sömürmedir, hem insanı sömürmedir hem toprağı sömürmedir hem o coğrafyayı sömürmedir, sömürge madenciliğidir. Dolayısıyla, yerel veya genel, Çevre Bakanlığı bu işten direkt sorumludur. Bu kadar toplumun, doğanın, suyun, canlının... Bakın, son dönemlerde medyada söyleniyor, Keban Barajı'nda yoğun martı ölümleri var, araştırılıyor mu? Çevre Bakanlığının sorumluluğundadır. Peki, o çevrede Anagold şirketi gibi altın madeni şirketleri, insanları açlıkla terbiye eden bir iktidarın, insanları işsizleştiren bir iktidarın, onun üzerinden Anagold şirketinin gidip, insanlara para teklif edip "Yaşamlarınızı düzelteceğiz." deyip belli meblağlarda teklif yapıp, sonra da sözleşmelerine "Eğer vazgeçerseniz hepsini faiziyle geri alırız." diyen bir şirketin sözleşmesine bu ülke müsaade ediyor, bu yasalar müsaade ediyor. Şimdi, bu sömürgecilik değil midir, bu sömürgeciliğe ortak olmak değil midir? Buradan bakmak gerekiyor ve Çevre Bakanlığı da bence, başta Enerji Bakanlığı ve Çevre Bakanlığı olmak üzere bire bir bu işten sorumludur ve suçludur. Bu konuda aynı zamanda bu Komisyonun yaklaşım ve çalışma tarzı buna göre olmalıdır. Yoksa teknik olarak "ÇED raporunu şöyle düzeltelim, ÇED raporunu böyle verelim..." Çok basit yani veriliyor özel ÇED raporu şirketlere, oralardan raporlar olumlu bir şekilde çıkıyor; ne vadediliyor, ne oluyor, onu da bilmiyoruz, o da ayrı tartışma. Ben hani orayı yoruma açıp tartışma süreçlerine girmek istemiyorum, o da ayrı tartışmadır. Çünkü ÇED raporları üzerinden toplumda çok yaygınca bir kanı var; rüşvet döndüğü, bu konuda herkesin para yediği, herkesin bu işten nemalandığı konusunda çok yaygın bir kanı da var. Bütün bu kirliliğe rağmen, bütün bu belirlemelere rağmen ÇED raporlarının olumlu verilmesi de insana gerçekten "Evet, bu var." diye getiriyor.

Şimdi, bir konuya daha değinmek istiyorum, sözünüzü keserken orada söyledim: Şimdi, ÇED raporlarında halkın görüşünün alınması başka bir şey, halka bilgi verilmesi başka bir şey. Bu iki mantalite arasında fark var. Önceden ÇED raporlarında şu vardı: Halk çağrılıyordu, bir tartışma yürütülüyordu, bir değerlendirme yapılıyordu. Şimdi öyle yok, geliyor komisyon, çağrı yapıyor, "Ben seni bilgilendiriyorum, kabul etmek zorundasın." diyor. Bu yaklaşım halka dayatılıyor. Dolayısıyla, bu konuda pek çok yerde altın madenciliği ve buna benzer kimyasal işlemlerle yapılan ocaklar çevresinde halk çok yoğun tepki gösteriyor. Ne yapıyorsunuz? Askeri koyuyorsunuz başına. Ne yapıyorsunuz? Gözaltı yapıyorsunuz. Ne yapıyorsunuz? Soruşturma açıyorsunuz. Bu bir zihniyet sorunu değil midir? Bu bir zihniyet sorunudur işte. Dolayısıyla, bu zihniyet sorunu yasalardan başlıyor, buradan başlıyor. Onun için biz "ekokırım suçu" diyoruz buna. Bu suçtur, ekokırım suçudur ve Çevre Bakanlığı da bundan bire bir sorumlu bakanlığın kendisidir. Dolayısıyla, bu yasalara Mecliste yol vererek bu Komisyon eğer raporlama sonucunda ve sürecinde bunları bu zihniyet formatında doğru koymazsa burada teknik olarak belirlenecek bazı ölçümler, bazı sorunlar orasından burasından düzeltilerek çözülecek sorunlar değil. Mantalitesinde bu işin sorun var çünkü, zihniyetinde sorun var, yaklaşımında sorun var, suç işleniyor burada. Dolayısıyla, buradan ele alarak ben Komisyonun sonuçları çıkarması gerektiğini düşünüyorum. Çevre Bakanı da bundan direkt sorumludur. Dolayısıyla, Çevre Bakanına somut bir sorum da yine şöyle olacak: Maden ocaklarının kapatılmasının yetkisi tam olarak kime aittir? Dün Enerji Bakanlığına sorduk "Yetki bizde değil." dedi. Siz iptal ettiniz ruhsatı, biz dedik ki: "Peki, maden ocağının ruhsatı iptal edildi mi?" Edilmedi. Ben Çevre Bakanlığına soruyorum: Sizin yetkiniz var mı? Bu ruhsat kime aittir? Ruhsat etme yetkisi hangi bakanlığa, hangi birime aittir? O muğlak olarak ortada duruyor. Dolayısıyla, bu konuda somut bir sorun var yine.

Yine, kendi il bölgemden, Dersim'den sizi görmüşken sormak istiyorum çünkü soru önergelerimize bu konuda çok somut...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN ATAY USLU - Sayın Vekilim, şöyle...

AYTEN KORDU (Tunceli) - Çok kısa, hemen bitiyorum, biliyorum uzadı, haklısınız.

BAŞKAN ATAY USLU - Yok, hani ikinci tura kalsın gerekirse diyecektim.

AYTEN KORDU (Tunceli) - Dersim'de son yirmi iki yılda ÇED raporu verilen kaç tane maden ocağı var ve Dersim-Erzincan havzası bölgesinde bu maden ocaklarının türleri nelerdir? Biz bir türlü bu konuda bilgi alamıyoruz. Soru önergelerine verilen cevaplar o kadar komik ki yani buna ilişkin burada somut bir şey istiyoruz. Yine Dersim, Erzincan ve Bingöl bölgesinde bu ay itibarıyla ÇED raporu verilen, başvurusu olup değerlendirilen kaç tane talep var, bunu öğrenmek istiyoruz. Bingöl dahi şu an sondaj borularıyla delinmiş durumda. Yine Şırnak'ta bölgede bu konuda çok ciddi çalışmalar yürütülüyor, buna ilişkin birçok örneği daha sonraki konuşmada verebilirim ama özellikle...

BAŞKAN ATAY USLU - Bence ikinci turda tekrar bunları kayda geçirerek tekrar sorabilirsiniz.

AYTEN KORDU (Tunceli) - Tamam, teşekkür ederim, sonra yine söz alırım.