Komisyon Adı | : | DİJİTAL MECRALAR KOMİSYONU |
Konu | : | Dijital mecralardaki son gelişmelere, Komisyonun çalışma takviminin ve gündeminin belirlenmesine ilişkin görüşme |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 09 .05.2024 |
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Çok teşekkür ederim.
Ben de saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Şimdi, sonuca dönük çalışmalar yapabilen bir Komisyonuz. Dijital mecralarla ilgili çok önemli bir yasa çıkardık. Burada sivil toplum örgütlerinden arkadaşlarımızı dinledik, çok büyük bir demokratik olgunluk içerisinde yönetim gerçekleşti, hep beraber katkı sunduk ve o katkıların sonucunda bir yere ulaştık. Ulaştığımız yer bir kısmımızı tatmin eder, bir kısmımızı tatmin etmez, önemli olan şey birlikte üretebilme becerisini ortaya koymaktır. Ben bu üç başlık içerisinde biraz önce tek söylediğim öneriyi tekrarlıyorum, diyorum ki: Gerekirse iki ay çalışalım, gerekirse haftanın yedi günü yirmi dört saat çalışalım, gerekirse dinlenerek çalışalım, işte, bir gün bir saat uyusun arkadaşımız diğeri gelsin ama biz bir sonuç üretelim çünkü Türkiye'de özellikle trol konusunda, trolleşme konusunda, trol saldırıları konusunda, sadece dijital dünya değil, ekonomik dünyayı sarsacak olaylar yaşanıyor; şantaj, tehdit, bu tür şeyler yaşanıyor. Bütün bunları önleyebilecek şey, kimliklerle girme, başka bir yöntem; bizim bilmediğimiz, aklımıza gelmeyecek ama akademisyen dünyasında uygulamayı yapan arkadaşlar arasında aklına gelebilecek insanları da dinleyerek bir yolculukla bunu sonlandıralım. Şimdi, hastalığın ilacını biz üreteceğiz ama biz meselenin kenarından dolaşırsak hastalık yayılıyor. Bu bana da olabilir, size de olabilir, başka arkadaşlara da olabilir. Sorun toplumu korumak; toplumu koruyacak bir düzenlemeyle, üstelik de demokratik bir örnekle gereğini yerine getirebilme şansımız var.
Trolleşme konusunda çok çalışmalar var, burada çok uzman var, bunların hepsini dinleyerek burada bir sonuca ulaşmamız mümkün. Dijital telif biraz her tarafı keskin bıçak. Onu uzmanlarından, hukukçularından, birikmiş olan Türkiye aklından yararlanarak burada ele almalıyız, çalıştaylarla düzenlemeliyiz.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Öneriniz ne? Adım adım gidelim. Bir, toplantıları artık çarşamba günleri yapıyoruz, herkes hemfikir. İki, dijital telifle ilgili somut adım...
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Hayır, hayır. Başkanım, benim önerim şudur: Bir tarih koyalım, bir ay sonra dijital telif yasasını bir ay boyunca ele alacağız, haftanın beş günü toplantı yapacağız, üç günü toplantı yapacağız, sabah saat sekizde başlayacağız, gece kaçta biterse. Çağıracağımız kişileri hep beraber böyle tartışırız, konuşuruz, belirleriz; bu belirleme kapsamında iki aylık süre içerisinde biz bu konuyu yasa metni hâline dönüştüreceğiz, bu odadan arkadaşlarla birlikte biz uzlaşmayla çıkacağız.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Bir önerim var Vekilim, başka biri olsa böyle araya girmem de siz izin verirsiniz.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Estağfurullah, tabii, tabii.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Şöyle: Öyleyse biz önümüzdeki hafta ya da on beş gün sonra, bu dijital telif konusunda Kültür Bakanlığında Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nu takip eden Telif Hakları Genel Müdürlüğü var, Genel Müdürü bir çağıralım.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Tabii, bu konuda bir mahkeme var.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Fikrî ve sınai haklar.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Fikrî ve sınai hakları savunan mahkemeler var, özel ihtisas mahkemeleri var.
OKAN KONURALP (Ankara) - Öncelik troller olsun arkadaşlar.
HASAN ÖZTÜRK (Bursa) - Öncelik troller olsun.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Şimdi, bu, trol olsun yani ben bu konuda bir şey demem.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Ha, trol konusunda bir yasa yapma şeyimiz yok ki efendim.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Şöyle: Örneğin, beyefendinin önerisi var MHP'nin geçen dönemde söylediği, kimlik numarasıyla girme var. Bunlar dünyada arkadaşlar, şimdi, şöyle bakalım olaya...
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Efendim, bir soru sorabilir miyim?
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Tabii ki.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Kimlikle girdik, bir çözüm var mı efendim?
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Çözüm şu: Bana saldırıyor, 686 milyon "tweet"le karşılaşıyorum, 13 milyon tekil "tweet" görüyorum "Kim?" diye baktığımda isim yok. Peki "Bunu kim yapabilir?" diyorum, Amerika'daki şu ajans. Ajansa parayı kimin verdiğini saptıyorum, ne oldu, yani bunun benim açımdan ne önemi var? Hiçbir şey yok.
Şimdi, bir öneridir, ben diyorum ki: Daha önce yapılmış çalışmalar var Okan kardeşimin dile getirdiği, bütün bunları bir araya getirdiğimizde belki de dünyada ilki başarabilme, bu konuda bir ilki gerçekleştirebilme şansımız olur. Ha, biz bunu üç ay tartışırız, Dijitalde, arada konuşmalarımızla, görüşmelerimizle bir sonuca ulaştırırız ama biz kendimize bir sonuç koyalım, diyelim ki biz üç ay sonra, beş ay sonra bu ele aldığımız konularla ilgili bu Komisyonun bir önerisini ortaya çıkaracağız. Bunu eğer yapabilirsek bence topluma karşı sözlerimizden birini de gerçekleştirmiş oluruz. Ben öncelikler konusunu tartışma yapmak istemiyorum ama trol önceliklidir. Fikrî ve sınai eserlerde bir yol alınmış, bir noktaya gelinmiş, eksikleri gidermek gerekiyor ama trolde biz bir ilki başlatmış olacağız. Efendim, yalanla mücadele etmek kolaydır; yalanı hakikatle yüzleştirirsiniz, erir gider. Bunun yolları açıksa bunu gerçekleştirebiliriz ama trol saldırısında bunu gerçekleştirme şansınız yok.
Trol saldırısı... Şimdi bir şey anlatacağım; Nazlıcan'ım, benim kızım 15 yaşındaydı, bir yılbaşı yemeği yemek istedik, birlikte İstanbul'da bir mekâna gittik, mekân çok dolu, ben mekânın sahibini tanıyorum, arkadaşıma "Ne yapacağız?" dedim. "Gel ağabey, benim şeydeki masaya otur." dedi. Nazlıcan'ın arkası dönük, biz oturduk. Ben Nazlıcan'ı annesine, eve bıraktım, dönerken "Baba, rezaleti gördün mü?" diye telefon etti. "Hayırdır Nazlıcan, ne oldu?" dedim. "Arkamızdan fotoğraf çekmişler" dedi. "Tuncay Özkan çıtır sevgilisiyle yemekteydi." diye bir şey ve bunu hani böyle anlı şanlı bir şey yapıyor -şimdi de çok meşhur- "Ekşi Sözlük" diye bir yer yapıyor. 90'lı yılların sonunda yaşadığım bir şey. Oraya başvurdum, buraya başvurdum, Ekşi Sözlük'le bin kere kavga ettim, bir avukat hanım geldi karşıma, dedim ki: Ya, bunu düzeltsene kardeşim, kaldırsana. O benim kızım, çocuk benim çocuğum, kızım. Siz ne yapmaya çalışıyorsunuz? "Bize ne?" dedi. Ne demek "Bize ne?" dedim. "Biz bir platformuz. Birisi çekmiş, getirmiş, koymuş." dedi. Bak, ben şu anda çok etkili bir yerin başındayım, öyle bir şey yaparım ki sana dedim ama beni engelleyen şey ne? Ahlakım, kurallarım, yasaya uygunluk, hukuk zemini içerisinde olmak; onu hiçbir şey engellemiyor. O günden bugüne gelerek söylüyorum ki durumun felaketi devam ediyor.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Artarak devam ediyor.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Bunu önlemek için bizim... Biz sıradan vatandaşken örnek veriyorum. Sıradan insanların başına böyle binlerce şey geliyor, şantaja uğruyorlar. Hepimizin özel hayatı bizi ilgilendiren bir şey ama özel hayatlara müdahaleyle Anadolu'da, çeşitli yerlerde sektörler oluşmuş, buradan para kazanıyorlar. Şantajcılık meslekleri öldürüyor; gazeteciliği öldüren en önemli şey dolandırıcılar ile şantajlar. Şimdi, bunu önlemek için trol çalışması öncelik olabilir ama size yakışan, Komisyonumuza yakışan şey, bu konuda olgunlaşmış bir fikirle Meclisin karşısına çıkmaktır, partilerimize gitmektir ve ortak bir imzayla bunu Meclise getirmektir.
İkinci konu: "Neden?" diye sordunuz ya... Çok özür dileyerek, ak saçıma ve meslek kıdemime bağışlayın yoksa sizin bilgi ve birikiminize, diğer arkadaşlarımızın bilgi ve birikimine... Elbette ki haşa, hepiniz benden çok daha iyi biliyorsunuz. "Google'da ne aranıyor?" sorusu yani biz Google'da ne arıyoruz? Mısır, Hindistan ve Türkiye "seks" arıyor; Google'ın kendi verileri var, internete girdiğinizde görebilirsiniz. Türk insanı günlük olarak ne arıyor? Dolar kaç para veya diğer şeyler. Burada birkaç kere anlatmak istedim; televizyonun yöneticisiyim, reyting yarışları korkunç, nasıl bir formülle bayağılaşmadan, ilkelleşmeden sağlayabilirim? Çalışmalar yaptırdım, anketler yaptırdım, insanların ortak özellikleri neler, ortaklaştığı noktalar ne; boğazda 50 bin dolar aylıkla oturan, ona göre yaşayan adam ile Ümraniye'nin çöplüğünde gününü öldürüp yaşamaya çalışan zavallı kişi arasındaki benzerlik nedir? Bu konuda çok çalışma yaptım, üç benzer nokta çıktı. Ekonomik açıdan sefalete düşürdüğümüz, elimizi uzatmadığımız, çöpte yaşamak zorunda kalan -ve çöp patladı biliyorsunuz, onlarca insan öldü- o insan ile boğazda yaşayan insan arasındaki benzerlikler nedir? Üç nokta çıktı. Bir: Siyasete olağanüstü ilgililer çünkü siyaseti bir paylaşma aracı olarak görüyorlar, bir paylaşım aracı olarak görüyorlar ve burada birisi sermayesini korumak için, diğeri de pay alabilmek için olağanüstü ilgi gösteriyor, siyaset haberlerine ilgi gösteriyor. İki: Erotik yayınlara bayılıyorlar; birisi zenginliğinin getirdiği azgınlıkla, diğeri yaşama tutunma arzusuyla. Üç: Spor, futbol... Kimlik, aidiyet; başka bir şeye ait olduğunu söyleyemediği için "Beşiktaşlıyım." diyor "Galatasaraylıyım." diyor "Fenerbahçeliyim." diyor "Trabzonluyum." diyor "Göztepeliyim." diyor, bunlar üzerinden düşünüyorlar. Peki, bütün bu veriler bizim elimizde. Televole programları yapılıyor, ben de kanalın yöneticisiyim. Millî İstihbarat Teşkilatından Müsteşar Bey aradılar, dediler ki: "Sizi, bütün Türkiye'deki medya gruplarını toplantıya çağırıyoruz ama öncelikle sizi çağırıyoruz." Gittim, geldim Ankara'ya, dediler ki: "Biz, bu Televole programından çok rahatsızız. Batman'da 60 kadın bu programlara özendikleri için intihar etti." 60 kadın, toplu intihar, bir salgın hâlinde. Bunu nasıl önleyeceğiz? "Bu programlara bir düzen getirmek zorundasınız. Bu, rejimin temelini sarsıyor." 90'lı yıllardan bahsediyorum.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - 98 miydi?
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - 98 veya 97.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - 99'da Şenkal Bey'in bir açıklaması oldu zaten hatırlıyorsanız.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Şenkal Bey'in Başkanlığında bütün gruplar çağrıldı, bütün medya grupları gittik ama Televole programını biz yapıyoruz yani bizim kurumumuz yapıyor, geldim. Hatırlar mısınız, Televole programlarının içerisine şehir tanıtımları konuldu o zaman, 67 ildi galiba.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Önce yurt dışına -buradaki hazırunun belki şeyi yetişmez- bir yere gittiler, Rio Karnavalı'na gittiler, bir samba... Ondan sonra Afrika'yı bir gezdiler, oralar bitti, Türkiye'ye geldiler.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Şimdi, Türkiye'de de illeri tanıtma ve işte, siyaset, oralara siyasi magazin koyma işlemi bundan sonra gerçekleşti. Magazinin sosyal ve siyasal boyutları korkunçtur. Bütün bu süreçlerin iyi analiz edilmesi gerekir. İnsanlar bir adamı niye izler?
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Peki, ben öyleyse hatırlatmak için sorayım: Şenkal Atasagun Müsteşar ne dedi o zaman? Tarihî bir söz söyledi biliyorsunuz, hatırlar mısınız? Dedi ki: "Televole, Türkiye için bir ulusal güvenlik sorunu, PKK terör örgütünden daha tehlikelidir."
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Evet, bu görüşlerini bize de aktardı.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Açıkladı yani onu.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Evet, bizimle görüşmelerinden sonra bunu anlattı. Bütün gruplar, Türkiye'deki bütün medya yöneticileri, CEO'lar, CFO'lar ve patronlar katıldık; gelemeyen patron yerine patron vekilini gönderdi. Hep beraber katıldık ve bunun değerlendirmesini yaptık, konuştuk.
Şimdi, ortaya konulan şeyler üzerine bazı düzenlemeler yaptık, hep beraber gerçekleştirdik. Bugün hafızanızda kalan şeyler Sayın Necmettin Erbakan'ın -Allah rahmet eylesin, rahmetle anıyorum- o hani kürsüdeki sözleri, Sayın Süleyman Demirel'in -Allah rahmet eylesin, rahmetle anıyorum- kürsüdeki sözleri, hani birbirleriyle ilgili atışmalar falan yani siyasi magazin kavramı Türkiye'ye böyle geldi.
Sorunlarımızı çözmede devlet aklı, vatandaş aklı, hep beraber, birlikte -Türkiye Büyük Millet Meclisi hepsinin üstünde- oturur, bunlarla ilgili ortaklaşabiliriz ama bununla ilgili bir çalışma yapmak zorundayız. Bizim savrukluğumuz, dağınıklığımız şudur: Biz bir konuya değiniyoruz ve gidiyoruz. 1962 yılında bir Fransız Türkoloğun kitabını okumuştum -adını hatırlayamadım şimdi, beni bağışlayın ne olur, birazdan söylerim- Türk'ü tanımlıyor, Türk kimliği üzerine söylüyor "Türk bir adama on yıl boyunca bakar, on yıl sonra bir gün gelir vurur." diyor. "Niye vurdun kardeşim adamı?" "Ben anlamadı." diyor. "Bir şey söylemedin ki yani adama yanlış yapıyorsun, doğru yapıyorsun..." diyor "Ama beni anlamadı; ben ona baktım, baktım, anlamadı." diyor. Kültürel özelliklerimiz var. Eksiğini söylemediğiniz kişi kendisini çok başka bir adam olarak görebiliyor ya da ona bir katkı sunmadığınız insan, eksiğini tamamlamayabiliyor. Arama sonuçları bize Türk insanının ne eksiği olduğunu, neyi tamamlamaya çalıştığını gösteriyor. Bununla ilgili biz burada çare üretebiliriz. Bu bize bir yol gösterir ama öncelikle şeffaf, açık bir düzen yaratmak zorundayız. Hepimizin aleyhine, Türk toplumundaki her bir bireyin aleyhine olağanüstü bir saldırı var, olağanüstü bir hakaret var, olağanüstü yalan var ama bununla ilgili bir koruma duvarı yok. Şimdi, medyada, söylediniz... Hani, biz diyoruz ki: "Gazetecilik tehdit altında." Adam geliyor "Bu haberi böyle yayınlayacağım; parayı verirsen yayınlarım, parayı vermezsen yayınlamam." diyor. Televizyona çıkmak için para vermek zorundasın.
LEVENT UYSAL (Mersin) - Yayını kaldırmak için para istiyor.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Para istiyor. Bunun...
LEVENT UYSAL (Mersin) - Mersin'de önemli bir iş adamı... Özür dilerim.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Estağfurullah.
LEVENT UYSAL (Mersin) - Gerçekten çok önemli.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Bir dakika, kayıtlara girmesi bakımından...
Müsaade ederseniz söz vereyim.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Estağfurullah, ne demek.