KOMİSYON KONUŞMASI

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan, değerli bürokratlar; hepinizi sevgiyle selamlıyorum.

Öncelikle, Türkiye'deki birinci sınıf tarım toprağının Türkiye topraklarının sadece yüzde 6'sı olduğunu, tarım yapılan alanın da yaklaşık yüzde 31 olduğunu söyleyerek başlamak isterim yani aslında ekilebilir, biçilebilir toprak açısından çok da zengin olmayan bir durumdayız. Erozyon, çölleşme, toprağın içindeki organik maddelerin ve mikroorganizmaların azalması dolayısıyla toprakta oluşan bozulmalar da buna ilave oluyor ve bunun yanı sıra nükleer enerji santralleri, termik santraller, yerinde ve doğru yapılmayan barajlar, siyanürle altın aramalar, bugün Cerattepe'de de olduğu gibi, doğayı katleden çeşitli maden arama sistemleri ve yöntemleri, doğayı, toprağı, havayı ve doğal olarak yaşamımızı yok etmekte ve doğal olarak sizin Bakanlığınızı da bu durum doğrudan etkilemektedir. Bence, Bakanlık, öncelikle bu tür çalışmalar yapıldığında, bu konularda toprağın, tarımın, hayvancılığın lehinde görüş bildirmeli ve bu tür çalışmalara izin vermemelidir.

Tabii, artan teknoloji, kentleşme, insanların nüfusunun artmasıyla daha çok alanda yapı yapma ihtiyacı ortaya çıktı ve tarım toprakları büyük oranda imara açılmaya çalışıldı. Son on üç, on dört yıldır bu rant daha da vahşi bir duruma geldi. Ben, aslında sizden bu rakamı da almak isterim eğer mümkünse, ne kadarlık bir tarım toprağı imara açılmıştır? Özellikle Trakya, Bursa, Balıkesir civarında ne kadar bir alan imara açılmıştır? Bunu da öğrenmek isteriz, bizim elimizdeki rakamlar çok ürkütücü.

Bir şey daha söylemek isterim: Kent içi bostanlar, benim özellikle de üzerinde çalıştığım bostanlar, mesela, şimdi, Piyalepaşa Bostanlarını kurtardık, Türkiye'deki son cami bostanıydı, Anıtlar Kuruluna onu onaylattırdık, çok şükür oraya, Beyoğlu Belediyesi artık alışveriş merkezi ve otopark yapamayacak ama Yedikule Bostanları şu anda hâlâ tehlike altında. Siz de bu konuyla ilgili bir Bakan olarak umarım, ilgileneceksiniz ve oradaki bin beş yüz yıldır işlenen tarım toprağının elden çıkmasına engel olacaksınız diye düşünüyorum.

Şimdi, ben, sizi görünce çok kıymetli akrabalarımı aradım ve tarımla ilgili bazı bilgiler aldım. "1980'li yıllarda fennî yemin çuvalı 3 bin liraydı, et 6 bin liraydı. Et ve Balık Kurumu vardı ve biz ona satabiliyorduk, bizim için bir piyasaydı." diyorlar. Şimdi, fennî yemin çuvalı 6 bin lira olmuş, eti 23 bin liradan kasaplar alıyor. Yalnız Et ve Balık Kurumu artık yok ve almıyor. Bunun çok ciddi bir sorun olduğunu çok net bir şekilde görüyoruz ve sizin ilgilenmenizi rica ediyoruz. Tarım ve kredi kooperatifleri çiftçiye kredi veriyor ama 3-4 tane kefil istiyor ve maksimum da 5 bin liraya kadar kredi veriyormuş. Bunun tabii ki hemen bir alternatifi üremiş ve bir yıl vadeli yem satan çeşitli firmalar ortaya çıkmış, onlar kefil de istemeden insanlara yem veriyorlarmış ve böylece tarım ve kredi kooperatifleri sinek avlar duruma gelmişler ve kapanma durumuyla karşı karşıyalarmış. Herhâlde bilginiz vardır ama ben tekrar uyarmış olayım buradan.

Bir de tabii, canlı hayvanla ilgili bir ciddi sıkıntı var. İthal etten bahsediyoruz artık, Türkiye'de ithal et yiyoruz hepimiz. Artık bundan vazgeçilmeli. Hep ilkokulda öğrendiğimiz noktaya geri dönüyoruz biz "tarım" denince, Türkiye kendi kendine yetebilen 7 ülkeden biriydi. Bugün niçin bu hâle geldik? Samanı, simidin üstündeki susamı niye ithal ediyoruz? Biz, kendi toprağımızı niye doğru ve yerinde değerlendirmiyoruz? Bunun için gerekli bütçe mi ayrılmıyor? Eğer bütçeniz yoksa Diyanet İşlerinin bütçesinin bir kısmını Tarım Bakanlığımıza ayıralım ve insanlarımızın sağlıkla, mutlulukla ve keyifle yaşamasını sağlayalım.

Özetle, tarım arazilerine sahip çıkalım, hayvancılıkla uğraşan çiftçilerimize sahip çıkalım, onların elindeki arsalarını, traktörlerini bankalara borçlanma yoluyla kaybetmelerinin önüne geçelim ve tarıma ve hayvancılığa gerçek anlamda sahip çıkalım ve yeşil alanların, tarım alanlarının ve nitelikli tarım alanlarının inşaat alanlarına dönüştürülmesine engel olalım, şehirleşme belli alanlarda yapılabilir ama tarım her toprakta yapılmayabilir.

Bu arada, sulu olmayan tarıma yani susuz tarıma da ihtiyaç var, bu noktada önemli teknolojik gelişmeler var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yedekci, sözlerinizi tamamlamanız için ilave süre verdim.

Buyurun lütfen.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Türkiye, susuz tarımla da daha çok ilgilenmeli ve az önce de sizin bahsettiğiniz damla sulama, bilgisayarla sulama, bu köylünün de eline gitmeli. Ben, Doğu Anadolu'yu çok iyi bilen bir kişi olarak orada kesinlikle bu sistemin uygulanmadığını ya da minimumda uygulandığını -belki haksızlık etmeyeyim- söyleyebiliriz. Bu arada, ekip biçmediği için insanlara para verdiğiniz için insanlar ekip biçmiyor çünkü ekip biçip kazanacağı kâr devletten alacağı paradan daha az oluyor. Bir hesaplama yoluna gittiğimizde, mesela, eskiden 1980'li yıllarda 3 tane inekten 1 tanesi sermaye, 1 tanesi yeme gidip 1 tanesi de çiftçiye kalırken, şimdi hiçbir şekilde, bu 3 ineğin kendi sermayesini korumadığı söyleniyor yani hayvancılık büyük ölçüde bitirilmiş durumda. Bu konuların sizin de bilginizde olduğuna eminim ama gereğini yapmadığınızı düşünüyorum. Bu, bir sorumluluktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yedekci, lütfen sözlerinizi tamamlayınız efendim.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) - Tarih, herkesten yaptıklarının ve yapmadıklarının hesabını soracaktır.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.