Komisyon Adı | : | DİJİTAL MECRALAR KOMİSYONU |
Konu | : | Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu'nun Bakanlığın dijitalleşmeyle ilgili yaptığı çalışmalar hakkında sunumu |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 28 .05.2024 |
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Teşekkür ederim.
Efendim, hoş geldiniz. Sorularımız sert olabilir ama kırmak ya da incitmek amacıyla ya da Komisyonumuzun güzelliğini değiştirmek amacıyla bir hareketimiz yoktur. Önemli olan şey, milletin bize verdiği yetkiyle sizlere seslenebilmektir; siz de o yetkiyle bize yanıt veriyorsunuz.
Sözlerime İsrail'in bir terör devleti olduğunu söyleyerek başlamak istiyorum, döktüğü kanın durdurulmasının aciliyetini belirterek başlamak istiyorum. İsrail'in Refah'ta, Gazze'de, Filistin'in tamamında uyguladığı bu terörün bir an önce durdurulması için Bakanlığınızın, Türkiye'nin ne yapması gerekiyorsa onu yapması gerektiğini hatırlatarak başlamak istiyorum. İsrail bir soykırım uygulamaktadır; çocuklara, kadınlara dönük bir büyük saldırısı vardır. İsrail, geçmişte de nitelediğimiz gibi bir terör devleti olduğunu, bir soykırım devleti olduğunu açıkça ortaya koymuştur. İnsanlığın onu durdurması gerekir. "Biz ne yapmalıyız?" sorusunun yanıtını... İşte, biraz önce Okan Bey sordu. Biz bu soruları sizlere zorluk olsun diye sormuyoruz. Biz bu soruları sizlere mücadelelerimizi ortaklaştıralım, tepkilerimizi ortaklaştıralım, birlikte, beraberce bu işte yol alalım diye soruyoruz çünkü bu suç insanlığa karşı suçtur. Eğer yüreğinde Refah'ta öldürülen çocukların, kadınların acısını hissetmeyen bir insan varsa o, insan değildir. Eğer bir çocuğun ölümünü ırk olarak, din olarak, dil olarak, renk olarak farklılaştıran, yüreğindeki acıyı değiştiren insan varsa o, insan değildir. Biz yüreğimizdeki acıyla size soruyoruz: Ticareti kesecekseniz kesmek konusunda ne yapıyorsanız, gemilerse bandıraları konusunda... Eskiden Ermenistan ile Azerbaycan Savaşı sırasında bizden giden çikolatalar, gofretler Ermeni askerlerin üzerinde çıkmaya başlamıştı. Türkiye, Ermenistan'a çikolata, gofret gibi böyle enerji veren savaş yiyeceklerinin girişini yasakladı. Ne çıktı biliyor musunuz bizim araştırmalarımızla; ben çıkarttığım için haberi, biliyorum. Gürcistan üzerinden bizim firmalarımız dolanarak ürün satıyorlardı. Bunları engelleyebilmek için, bunlarla mücadele edebilmek için, kadınların ve çocukların yanında olabilmek için, büyük insanlık ülküsünün arkasında durabilmek için bu soruları size soruyoruz. Yoksa asla sizinle bir ayrışma içerisine girmek istemeyiz. Eğer siz o taraftaysanız o zaman başka, o zaman külahlarımızı değişiriz ama İsrail terör devletiyse, İsrail soykırım yapıyorsa, İsrail çocuklara ve kadınlara saldırıyorsa el ele vereceğiz, karşısında mücadeleye devam edeceğiz. O anlamda, ne yaptığınızı anlatırsanız çok mutlu oluruz.
İkincisi, "dijital kötülük" diye bir kavram var. Kızımla konuşurken -o, akademisyen- "dijital kötülük" kavramı üzerine sohbet ederken aklıma bir şey geldi; yanınızdaki beyefendiler bu konuda bizi aydınlatırlarsa mutlu olurum. Depremde insanların bant genişliğini daraltmak ne? Altta, enkazın altında sinyal göndererek "Buradayım." diyecek insanın verisini kesmek ne? Bu, "dijital kötülük"tür. Yazık, çok üzüldüm; kendi insanımıza karşı yaptınız. Kapınıza geldik, içeri almadınız; sorduk "Niye yapıyorsunuz?" diye, yanıt vermediniz. Yetişemeyebilirsiniz, eksik kalabilirsiniz ama kalan bir insanın hayatını bir değersizlik içerisinde yok etmeye çalışmanın anlamı ne? O bantları niçin daralttınız, o deprem enkazının altında kalan insanları niye çaresiz bıraktınız? "Eleştiriler geliyor." Gelsin, ne olur? Gelsin, efendim, ne olur; insan hayatından daha mı değerlidir? "Dijital kötülük"ün vücut bulmuş hâlisiniz. O bant daraltma işleminden bu yana size başka türlü bakamıyorum. Ama size şunu hatırlatmak isterim: Bunlar tarihin hafızasıdır, unutulmaz asla. Depremde, enkaz altındaki adamın bant genişliğini daraltıp haberleşmesini engellemek ne demek? Bunu biz yapsak biz alçağız. Siz bu dijital kötülüğün ne yazık ki esiri oldunuz. Yanınızdaki arkadaşlar buralara geliyorlar, gülüyorlar ama kapısına gittiğimizde içeri almıyor. Neden, niye almıyor, neden bilgi vermiyor? Niye daralttın arkadaş, depremde enkaz altında insanlar feryat ederken, yer bildirmeye çalışırken, niye? Hayır, yanıt yok. "Bakacağım, edeceğim..." Cak cak cak... İnsanlar öldü; dijital kötülük budur, kendi ulusuna karşı yapılmış bir kötülüktür. Ben bunu kabullenemiyorum, biz bunu kabullenemiyoruz; biz bunu asla unutmayacağız, asla unutmayacağız.
Dijital mecralarla ilgili söylediğiniz her şey çok güzel. Yetersiz efendim, yetersiz; bant genişliği yetersiz, fiyatlar tavan, dünyanın en kötü internetini bize kullandırıyorsunuz. "Biz onu yaptık, bunu yaptık." Yapmadınız efendim, yetiştiremediniz, olmadı. "4 vermeyelim, 4.5 verelim." E, ne oldu? Millet 6'da, 7'de; biz neredeyiz? 5 ne demek? Ben onu Amerika'ya gittiğimiz zaman görüyorum, Çin'in videolarını izlediğim zaman görüyorum. Bütün bunların tamamını Türkiye Büyük Millet Meclisine gelip bir hayal satarak ortadan kaldıramazsınız. Eksik nedir efendim? Yasal destek istiyorsanız yasal destek verelim. Mali açığınız varsa, Plan ve Bütçede teklif edin "Arkadaşlar, biz internet altyapısında şu kadar paraya ihtiyaç duyuyoruz." deyin, gelin, verelim. Bu "dijitalleşme" dediğimiz şey, bu gürültüyü, eğer bunu yönetemezsek bu gürültü bizi yönetecek. İşte, Sayın Başkan burada bu işin en bilgili insanlarından birisi.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Estağfurullah.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Her şeyi konuşuyoruz burada. Bize deyin ki: "Ey muhalefet! Biz şu şu şu konularda sizden destek istiyoruz. Paramız yoktu, tamamlayamadık; elemanımız yoktu, yapamadık." E, yapalım. Fiyatları tavan, hizmeti taban bir anlayışın esiri olmuş durumdayız. Bunu ne kadar sürdüreceksiniz daha? Buralara gelip masal anlatmakla olmuyor efendim. Yapmanız gereken şey yardım istemekse yardım isteyin, yardım edeceğiz, "Olanağımız yok." diyorsanız, bütçeden olanak istiyorsanız sizi destekleyeceğiz, "Bize şu lazım." diyorsanız, orada sizin yanınızda olacağız.
Bakın, Sayın Başkan çok güzel bir şey söyledi, dedi ki: "Mecraların sözde değil özde temsilcilerinin burada olmasını istiyoruz." X arka kapıdan dolanmaktadır, X Türkiye'ye adam falan göndermiyor, Amerika'da bir yetkilisini Türkiye sorumlusu atamış, adres, posta kutusu, Sarı Çizmeli Mehmet Ağa, X buraya gelmez, X size yalan söylüyor; siz de bu yalanı bilerek kabul ediyorsunuz. Bakın, sizin söyleyemediğinizi biz söyleyelim: X buraya gelmezse, Türkiye Cumhuriyeti'nin hukukuna, adaletine, Türk insanına, Türkiye Büyük Millet Meclisine saygısını sunmazsa, gelip burada bilgi vermezse kapatın efendim, niye açık tutuyorsunuz? Madem bu kadar başarılı altyapı hizmetleriniz var, onlardan birini koyun yerine. "Sizi tanımıyorum." diyen bir anlayışı siz ne diye burada tutuyorsunuz? Sizi kandırmasına, size yalan söylemesine neden izin veriyorsunuz? Türkiye direktörü Amerika'daki adam, adres de posta kutusu; dün de öyle yaptı, bugün de öyle. Hadi getirin de otursun şurada konuşalım. Hani TikTok'u dövüyoruz ya, ağzını burnunu kırıyoruz ya; hadi getirin. Her konuşmamızda bir "TikTok" diyoruz. X ondan daha mı aşağı kalıyor; aile, çıplaklık, diğer unsurlarda daha mı aşağı kalıyor? Elimizdeki kuşu sıkmaya devam ediyoruz, öldüreceğiz; damdaki kuş, o bize küfretmeye devam edebilir. X'in bu yalanlarından uzaklaşalım lütfen. Gerçek neyse, sözde değil özde temsilciliğiyle, Ticaret Kanunu'nun gerekleriyle, Türkiye Büyük Millet Meclisine saygısıyla, Türk milletine saygısıyla gelip burada işini görecekse görsün, görmeyecekse kesin bandını, kapatalım gitsin.
Dijital kötülük konusunda sizi bir noktada da uyarıp konuşmamı sonlandıracağım. Eğer biz burada birbirimizi kandırarak, her şeye "iyi" diyerek, sorularımızı yanıtsız bırakarak bir yolculuk yaparsak bu yolculuğun sonu millet için felaket olur. Siz bizim düşmanımız, siz bizim kabul etmediğimiz bir insan falan değilsiniz; biz sizi kabul ediyoruz. Biz size diyoruz ki: Eksiğinizi söyleyin, tamamlayalım. Nedir, sıkıntı ne? Hangi noksanınız varsa giderelim. Bu dijital konusu dünyanın geleceği, siz de bizi düşman hukukuna maruz bırakmayın. Yanınızdaki 2 beyefendi yıllardır bu tutumu sürdürüyorlar, yanınızdaki 2 beyefendi Türk milletinin seçtiği vekillere bilgi vermezler.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Vekilim, ya, kişiselleştirmeyelim.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Hayır, kişiselleştirelim.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Sizin tarzınız bu değil ki.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Hayır, kapısına gittiğimiz...
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Gündem değişecek.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - ...dijital kötülüğün sembolü olan 2 beyefendiye sesleniyorum: Yaptığınız iş devlet görevidir, yaptığınız işi ya doğru düzgün yapacaksınız ya gelip buralarda böyle bizim yüzümüze gülerek, eksik bilgiler vererek gitmeyeceksiniz ya da kapınıza geldiğimizde Türkiye Cumhuriyeti'nin milletvekilini kapıdan içeri sokmamak, bilgi vermemek gibi bir durum içine girmeyeceksiniz; bunlar kabul edilemez şeylerdir. Ben burada keyfimden sormuyorum ki bu soruları! Gazeteci olarak bıraksanız beni derinizi yüzerim "soru sorma hakkı" derim. Gazeteci olarak Bilgi Teknolojileri Başkanlığının önüne gideceğim de beni almayacaksınız, neler yaparım! Milletvekili olarak bir siyasi olgunlukla kapınıza geliyorum "Bu konuda bilgi istiyorum." diyorum, görüşmeyi dahi kabul etmiyorsunuz. Bu ne demektir?
Ben yaptığımız her şeyin millet adına olduğunu bilerek, o hassasiyetle sesleniyorum, diyorum ki: Eksik varsa tamamlayalım, el ele verelim ama önce birbirimize karşı olan sorumluluklarımızı, saygımızı ve dijital mecralar üzerinden dünyayla yarışabileceğimiz olgunluğu buradan oluşturarak çıkalım.
Saygılar sunuyorum efendim.