KOMİSYON KONUŞMASI

ULAŞ KARASU (Sivas) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Geçici kabulle ilgili bir açıklama yapayım. Geçici kabul aşaması ilk kabul aşamasıdır. Ondan sonra firmanın eksikliklerinde bir süre verilir ve ondan sonraki süreç tamamlanır yani bu havaalanının açılması üç beş aylık daha süreci kapsıyor gibi duruyor.

Şimdi, Türk Sivil Havacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'ni görüşüyoruz. Yine, bir torba kanunla karşı karşıyayız ne yazık ki arkadaşlar.

Öncelikle denizcilikle ilgili düzenlemelerden başlamak istiyorum, çok konu var. Teklifle, Türkiye deniz yetki alanlarında, su yollarında ve iç sularda verilecek kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetleri Bakanlık tarafından yürütülür. Bakanlık bu hizmetleri yaptırabilecek veya devredebilecek. Türk karasularında kılavuzluk ve römorkör hizmetleri yirmi yıllığına ihale edilebilecek. Daha önce Türkiye Denizcilik İşletmeleri tarafından kamu eliyle yerine getirilen bu hizmetler Türkiye Denizcilik İşletmelerinin özelleştirilmesi esnasında 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle kurulan Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğüne devredildi. Bu husus, Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü ana statüsünde yer alıyor yani esasen yasal olarak bu kamu hizmetini yapmakla yetkili ve görevli olan Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğüdür. Danıştay kararıyla da kesinleştiği ve Sayıştay raporuna konu olduğu üzere, Anayasa'ya ve yasalara aykırılıkları nedeniyle iptal edilen, 2018 ve 2020 yıllarında çıkardığınız yönetmeliklerle ve dağıttığınız izinlerle bu hizmetleri usulsüz ve tamamen hukuka aykırı olarak özel sektörle yürüttünüz. Bu böyle devam ederken şimdi böyle bir teklifi karşımıza getirmiş bulunmaktasınız.

Bugün için, Türk boğazları dâhil, bu hizmetlerin yıllık geliri yaklaşık 560 milyon dolar. Ama siz ne yapıyorsunuz? İstanbul ve Çanakkale Boğazları dışında limanları ihaleye çıkararak bu işi özelleştiriyorsunuz. Yirmi yıl ihaleye çıkmayla yani toplamda, boğazlar dâhil, 11,2 milyar doların boğazları çıkardığımızda kalan kısmını birilerinin cebine aktarmayı hedefliyorsunuz. Ama bunun içinde Çanakkale ve İstanbul Boğazları yok, elinizden gelse onları da koyardınız. Ama niçin yok? Allah, Mustafa Kemal Atatürk'ten razı olsun çünkü Montrö Sözleşmesi cumhuriyetimizin elde ettiği en önemli kazanımlardan biri, yoksa siz bu yüz yıllık boğazları da birilerine peşkeş çekecektiniz.

Bakın, teklifte açık açık yazıyor; bu teklife göre, bu hizmeti şirketlere yaptırırken ihale koşullarında rekabeti kısıtlayıcı idari, mali ve teknik hususlar ve hükümler yer almayacak. Bu kadar yüksek meblağlı bir iş için yapılacak bir ihalenin aleni, açık, şeffaf, açık artırma usulüyle yapılması gerekmez mi? Ama siz ne yapıyorsunuz? Pazarlık usulünü seçiyorsunuz. Neden? Çünkü "pazarlık usulü ihale" demek "yandaşa ihale" demek. Çünkü adrese teslim ihale vermek istiyorsunuz.

Bakın, somut örnek vereyim, bu iddialar basına da yansıdı. 2018'de yönetmeliğin yürürlüğe girmesiyle birlikte Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Geliştirme Vakfı Üyesi Hamdi Safi bir şirket kurdu ve Türkiye'nin en kazançlı liman sahasını Safi'nin ortak olduğu Anadolu Kılavuzluk AŞ aldı. Şubat 2019'da da kılavuz kaptanların ortak olduğu Deniz Kılavuzluk AŞ, 5 milyon sermayeli "Anadolu Kılavuzluk AŞ" adıyla yeni bir şirket kurdu. Şirketin ortakları arasında Hamdi Safi, Safi Yapı Sistemleri AŞ Muhasebe Müdürü Musa Şeneloğlu ve eski BELTUR Genel Müdürü Selahattin Aydın yer aldı. 3 milyon TL sermayeye denk gelen şirketin A grubu hissesi Deniz Kılavuzluk AŞ'nin üzerine kaydedilirken 2 milyon TL sermayeye denk gelen B grubu hisselerinden 1 milyon 20 bin TL Hamdi Safi, 580 bin TL Musa Şeneloğlu, 400 bin TL ise Selahattin Aydın'ın üzerine kaydedildi. Ticaret Sicili Gazetesi'nde yayımlanan şirket tüzüğünün 6 numaralı "Sermaye" başlıklı maddesinin (4)'üncü fıkrasında Türk Ticaret Kanunu'nun 478'inci maddesi uyarınca imtiyaz hakkı tanınan B grubu hisse sahiplerinin şirket kârının yüzde 75'ini, A grubu hisse sahiplerinin ise kârın yüzde 25'ini alacağı belirtildi. Deniz Kılavuzluk AŞ'nin yeni kurulan Anadolu Kılavuzluk AŞ'de A grubu hisselerin yüzde 60'ına sahip olmasına rağmen kârın yüzde 25'ini alacağı belirtilirken B grubu hisselerin yüzde 40'ına sahip olan Hamdi Safi, Selahattin Aydın ve Musa Şeneloğlu'nun ise kârın yüzde 75'ini alması dikkat çekti. Hamdi Safi ve arkadaşlarının ANKAŞ'ın yüzde 40 ortağı olmasına rağmen Türk Ticaret Kanunu'na ters düşecek şekilde gelirin yüzde 75'ini alması hâlâ kafalarda soru işareti. Ama Adalet ve Kalkınma Partili Nusret Bayraktar'ın bu ticarette rolü önemli. Bakın, bir ses kaydında Nusret Bayraktar'ın UZMAR Denizcilik Şirketi patronu Ahmet Noyan Altuğ'a "İskenderun Körfezi'nin gelirinin yarısı bize aittir. SANMAR, Marine ve diğer şirketler ödeme yaparken sizin de ödeme yapmanız gerekiyor. Ambarlı'da römorkör işini tek başına biz verdik. Nemrut Körfezi'nde kılavuzluk, İskenderun'da ise römorkör hizmetlerinin yüzde 50'sini UZMAR'a yine biz verdirdik." dediği kayıtlara geçiyor. Yani yönetmelikle bu şirkete iş verdiniz, Anayasa Mahkemesi iptal etti. Şimdi yeniden bu kanun teklifiyle bu firmaları koruma altına almak istiyorsunuz. Demek ki siz, bu düzenlemeyi kişiye özel, yandaşlarınızı korumak için, zenginliklerine zenginlik katmak için getiriyorsunuz ve yirmi yıllık ihale düzenliyorsunuz; tam da size yakışan bir tutum.

Yine, kanun teklifinin metni içinde 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu'na atıf yapılmış ama bu atıf, ihale koşulları için değil de yalnızca ceza, yasaklama ve fesih için geçerli. Nasıl, çok güzel, değil mi? Kelime oyunları yaparak kişiye özel bu maddeyi geçirmeye çalışıyorsunuz. Neden tek başına Ulaştırma Bakanı belirliyor ihale komisyonunu? Bunların yanında, bu şirketler -Allah korusun- bir doğal afette nasıl davranacaklar? Yine, bu şirketlerin yabancı ortaklarının olabileceğini, bunların da kötü niyetli olabileceklerini düşünürsek bu olayın vahameti anlaşılır olacaktır. O nedenle bu maddeyi çıkarmanız gerekmektedir bu kanun teklifinden.

Denizde Can ve Mal Koruma Hakkında Kanun'a da bir madde ekleniyor, bu maddeyi önemsiyorum ancak burada şu hatırlatmayı yapmak ve bazı soruları da sormak istiyorum. Bu konuda soru önergesi verdim ancak, ne yazık ki, her zamanki gibi tatmin edici bir cevap alamadım. Arkadaşlar, gemi adamları son derece zor şartlarda çalışıyorlar. Bakın, bazı örnekler vermek istiyorum: Batuhan A gemisi batalı ve 6 denizci hayatını kaybedeli tam yüz on bir gün oldu. M/V Kafkametler gemisi batalı ve 12 denizci hayatını kaybedeli yüz doksan dokuz gün oldu. Kerç Boğazı'nda "M/T Candy" ve "M/T Maestro" isimli 2 gemi arasında kaçak LPG transferi sırasında yaşanan patlamada 20 denizci hayatını kaybedeli bin dokuz yüz altmış iki gün oldu. M/V Bilal Bal gemisi batalı ve 9 denizci hayatını kaybedeli iki bin dört yüz sekiz gün oldu. M/V Reina 1 gemisi batalı ve 8 denizci hayatını kaybedeli dört bin altı yüz on üç gün oldu. Daha nice toplu denizci katliamlarının yanı sıra genç bir mühendis olan Yiğit Acar'dan tam altı yüz otuz sekiz gündür, Uğur Kır'dan bin altmış dokuz gündür, Can Evren'den bin doksan gündür ailesi, yakınları haber alamıyor. Aynı şekilde birçok denizci ya kayboldu ya da iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.

Bakın, Yiğit Acar'ın ailesi bana ulaştı ve "Oğlumuz kaybolduktan sonra geminin ilk durağı olan Portekiz'de polis tarafından yapılan soruşturma ve geminin aranmasıyla ilgili evraklar da savcılığa ulaşmadı. Bu evraklar elimizde olsa soruşturmanın seyrini etkileyecek bilgiler olacak." dedi. Ancak çalışmaya başladığı geminin Türkiye'ye geldiğinde DNA'larının eşleştirilmesi için çocuklarının kamarasında yapılan incelemede DNA'nın yetersiz olduğu bilgisi kendilerine verildi. Bir düşünün arkadaşlar, empati kurun, en iyi okullarda okuttuğunuz, henüz 24 yaşında ve ilk işine başladıktan sonra kaybolan bir evladınız var. Bu gencimize ne oldu? Türkiye Cumhuriyeti devleti vatandaşı bir genç kayboldu ama kimse bilgi alamıyor, yetkililer suskun. Sayın Bakan Yardımcımızdan bu gencin akıbetiyle ilgili bilgi almak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Orman Kanunu'na eklenecek bazı maddelerle düzenlemeler yapıyorsunuz. Örneğin, kara yollarına yük aktarma tesislerinin kurulabilmesinin yolunu açıyorsunuz. Evet, depremde bunun zorunlu bir ihtiyaç olduğunu gördük ama bu yük aktarma tesislerini kim işletecek? Karayollarının bunu işletmek için kapasitesi, insan kaynağı var mı yoksa bu aktarma tesisleri de daha sonra işletmesi için üçüncü kişilere verilecek mi?

Havaalanlarına geliyorum. Yine, devlet ormanları içinde kalan havaalanlarında yap-işlet-devret modelinde olanlar dâhil yapılacak tesislerden de hiçbir kira alınmaması düzenleniyor. Yine, havaalanı izin alanı içerisinde kalan tesislerin yap-işlet-devret modeli esas alınarak yaptırılması hâlinde izin sahibinin talebi üzerine yüklenici görevli şirket adına üst hakkı tesis edilebilecek, izinler izin sahibi adına devam edecek. Adına üst hakkı tesis edilen yüklenici görevli şirketten ağaçlandırma bedeli dışında kira dâhil başkaca hiçbir bedel alınmayacak. Yani bu düzenlemeyle, bütçede tam bir kara delik oluşturan yap-işlet-devret havaalanlarının işletmecilerine yapılan kıyaklar yetmezmiş gibi yeni kıyaklar sağlıyorsunuz. Minareyi çalmışlar, siz şimdi buna kılıf hazırlıyorsunuz; oh, ne âlâ! Nedir bu memleketin yap-işlet-devret modellerinden çektiği? "Milletin cebinden bir kuruş para çıkmayacak." dediniz ama bu vatandaş, 2017 yılından 2023 yılına kadar tam 16,8 milyar doları bu projeleriniz için ödedi. Şimdi de 2026 yılına kadar tam 16 milyar doları bu projeler için ödemek zorundayız. "Her ile bir havaalanı" diyerek milletin parasını âdeta havalara saçtınız. Kuş uçmayan, kervan geçmeyen bu havalimanlarından Zafer Havalimanı'nda yolcu garantiniz hedefinden tam yüzde 96 saptı, güncel kurla 220 milyon TL ödeme yapıldı. Bu yılın ilk dört ayındaki yüzde 97'lik sapmanın bedeli de yine vatandaşın cebinden ödendi, güncel kurla tam 78 milyon TL vatandaşın cebinden çıktı. Bir de bunun kara yolları, köprüler bölümü var.

Bakan Yardımcısına sormak istiyorum: Otoyol üzerinde A, B, C, D tipi olarak standardize edilen hizmet tesisleri, park ve servis alanları hizmet veriyor. Yap-işlet-devret yöntemiyle işletilen otoyollar üzerindeki park ve servis alanlarının tiplerine göre sayısı kaçtır? Bu tesisler hangi tarihlerde faaliyete geçmiştir? Bu tesislerin kamuya devri hangi tarihlerde yapılacaktır? Bu tesisler hangi şirketler tarafından işletilmektedir? Kira sözleşmeleri hangi para cinsine göre yapılmıştır? Devletimizin her bir yıl ayrı ayrı gösterilmek üzere bugüne kadar bu tesislerden elde ettiği kira gelirleri ne kadardır? Bu soruların yanıtı önemli neden? Çünkü örneğin, Osmangazi Köprüsü'nü devasa kârla işleten şirketin Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu üzerindeki 25 benzin istasyonu, 33 restoran ve 33 alışveriş merkezi için hazineye tek kuruş kira ödemediğini biliyoruz. Bunu ben değil devletin raporları söylüyor. Bunların cevaplarını lütfen istiyoruz Sayın Bakan Yardımcımızdan.

Burada Sivil Havacılık Genel Müdürlüğüne ayrı bir parantez açmak istiyorum. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğüyle ilgili 5 ayrı madde var ama hiçbiri buradaki kötü kokuları gidermiyor. Bakın, raporlara da yansıdığı şekilde paylaşmak istiyorum. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünde "kurumsal dönüşüm modeli" adı altında bir model uygulanıyor. Elbette değişim ve dönüşüm çağın gerektirdiği unsurlar ancak sorun şurada: Genel Müdürlük, TÜRKSAT üzerinden Solvera isimli şirketten hizmet alıyor; mevzuata aykırı şekilde personel temin edildiği ifade ediliyor. Alınan personel sayısı belli olmamakla birlikte 2023 faaliyet raporundaki hizmet alımı tutarına bakıldığında 101 milyon 503 bin gibi çok uçuk bir rakamın hizmet alımına ayrıldığı görülüyor. Yine, bu kişilerin havacılık deneyimlerinin olmadığı, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünde kullanılan sistemlere erişim yetkisi verildiği gibi son derece kritik iddialar var. Örneğin, bu sistemler arasında devletin resmî yazışmalarının yapıldığı "belgenet.shgm.gov.tr" ve ulusal denetimlerin gerçekleştirildiği "otomasyon.shgm.gov.tr" gibi kritik sistemler bulunuyor. Bu iddiaların doğru olup olmadığı konusunda bilgi talep ediyoruz. Verdiğimiz önergelerde kamuoyuna da yansıyan bu iddialarla ilgili herhangi bir hukuki denetim, soruşturma yapıldı mı? Yine, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü bir banka değil, hastane değil ama çağrı merkezi var. Önceki yıl bunun için tam 7,5 milyon, geçen yıl ise 17 milyon para harcanmış. Taşıt kiralama için 10,6 milyon TL harcanmış. Yine, sınıflandırmaya girmeyen "diğer hizmet alımları" adı altında bir kalem var. Bu harcama kalemine 2021 yılına göre tam yüzde 813 artarak 39 milyon 718 bin lira ödeme yapılmış.

Yine başka bir düzenlemeyle, Bakanlık havaalanları ve seyrüsefer yardımcı cihazlarının etrafında havacılık emniyetini tehlikeye düşürebilecek yapı, bina, ağaç, direk gibi tesisleri ilgili mahallin en büyük mülki idare amiri aracılığıyla kaydırtabilecek. Peki, buradan sormak istiyorum: Yapımı yıllarca süren -gerekli araştırmalar yapılmamış- ki Sabiha Gökçen Havalimanının ikinci pistinin batısındaki Nasrullah Camisi'ni pisti yaparken hiç görmediniz mi arkadaşlar? Hatırlayın, test uçuşlarında bu caminin uçakların güvenli inişine engel teşkil ettiği tespit edildi. Sonra ne yaptınız? Millet görmeden caminin minaresini tıraşladınız. İşte bu, sizin öngörüsüzlüğünüzün en güzel örneğidir.

Bir de bu konu açılmışken hatırlatmak isterim, milyon dolarlık pistlerini kırdığınız, ısrarla ve inatla millet bahçesine dönüştürdüğünüz Atatürk Havalimanı'nın yanı başında yıllardır boş olan yaklaşık 60 dönümlük arazi geçtiğimiz günlerde Çevre Bakanlığı tarafından rezerv alan ilan edildi. Bu alanın konut ve ticari birim inşaatına açıldığı iddia ediliyor. Bunda ve diğer havaalanlarında son durum nedir? Bununla ilgili bilgi almak istiyoruz.

Değerli arkadaşlar, teklifin 26'ncı maddesinde hava trafik kontrollerinin ücret gruplarında değişiklik yapılması teklif ediliyor. Yıllardır çözüm bekleyen sorunların âdeta çığ gibi büyüdüğü Devlet Hava Meydanlarında çeşitli ünvanlarda görev yapan birçok arkadaşımız özlük ve sosyal haklarında birtakım iyileştirmelerin yapılmasını sabırsızlıkla bekliyor. Maliyetleri tamamen EUROCONTROL tarafından karşılanan, ülkemizin bütçesine ve hazinesine külfet yaratmayan bir ücret var. Ülkemizin geçen yıl hava seyrüsefer hizmetleri kapsamında hava sahasının kullanımından sağladığı gelir yaklaşık 12,2 milyar, 2022 yılında bu tutar 4 milyar 287 milyon; böylece artış yıllık yüzde 184'ü bulmuş. Türkiye, Millî Maliyet Tabanının Büyüklüğü Endeksi'ne göre 2023'te EUROCONTROL üyesi 41 ülke içinde 6'ncı sırada yer alıyor. Bunlar, tabii, güzel gelişmeler ancak üzerinde konuştuğumuz düzenleme daha önce alınması gereken ancak bu bugün hayata geçirilebilecek bir düzenleme. O nedenle, bu konuya da açıklık getirmemiz gerekiyor, bu düzenlemenin daha önce yapılması gerekiyordu. Bugüne kadar EUROCONTROL'den ülkemize gelen para ne kadardır? Bu para hangi yatırım veya hizmetler için harcanmıştır? Bu bilgiyi paylaşmanızı rica ediyorum. Yine, bu düzenlemenin tüm Devlet Hava Meydanları çalışanlarını kapsayacak şekilde uygulanması gerekmektedir. Ayrıca, Sayıştay Başkanlığının tavsiyeleri doğrultusunda, hava trafik kontrolörlerimizin özlük haklarının emsal ülke standartlarına çıkarılması maksadıyla seyrüsefer tazminatı ödemelerinde hava trafik kontrolörlerimizin kurum bünyesinde görev yapan, önem ve itibar bakımından denk meslek grubu olan pilotlarla birlikte ayrı bir klasmanda tutularak tazminat oranlarında gerekli güncellemelerin yapılması talebini iletiyorum. Kontrolörlerimiz, bu değişiklikle ülke ekonomisine yaklaşık 1,5 milyar TL ilave kaynak girdisi sağlanacağını, bu girdinin de yaklaşık 500 milyonunun hazineye vergi olarak kaydedileceğini belirtiyorlar.

Sorularımızın cevabını alabilirsek memnun olurum arkadaşlar.

Teşekkür ediyorum.