Komisyon Adı | : | (10/983,984,985,986,987,988) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
Konu | : | Prof. Dr. Onur Erdem'in ve Doç. Dr. Sermet Sezigen'in, alanlarıyla ilgili neler yaptıkları, siyanür toksisitesi, madencilikle ilgili kimyasal riskler, İliç'te yaptıkları çalışmalar, ağır metal toksisitesi ve öneriler hakkında sunumu |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 05 .06.2024 |
KAYIHAN PALA (Bursa) - Sayın Başkan, teşekkür ederim söz verdiğiniz için. 2 öğretim üyemize de çok teşekkür ederim, çok aydınlatıcı güzel bir sunum oldu. Bu, benim de mesleki alanım, o yüzden izin verirseniz birkaç şey söylemek isterim. Bu tip olaylarla bir arada olan, zaman zaman bilirkişilik yapan da birisi olarak ilk olarak şunu söylemem gerekir ki buna kaza diyemeyiz. İliç'te, milletvekilim hatırlayacak, Çevre Bakan Yardımcımızla da bu konuyu konuşmuştuk çünkü bakın, Uluslararası Çalışma Örgütü kazayı çok net tanımlıyor. Kaza olabilmesi için öngörülememesi gerekir. Oysa burada bunun öngörüldüğüne ilişkin yıllar öncesinden sizlerin de bildiğiniz, AFAD'ın da bildiği, bizlerin de bildiği, hatta benim de içinde olduğum bazı akademisyenlerin 2020 yılında "Burada büyük bir facia olabilir." diye dile getirdiğimiz bir olay yaşanmıştır. Dolayısıyla bilimsel olarak buna kaza demeyelim çünkü bu bir öngörülen durumdur; facia diyelim, afet diyelim ama bu bir kaza değil. Dolayısıyla da hayatını kaybetmiş 9 yurttaşımızın ailelerine, sevenlerine karşı bir sorumluluğumuz var. Bu, bir kaza değil. Başlangıçta Sayın Başkan çok güzel bir açılım yaptınız, buradaki temel mesele hem İliç'te yaşanan olayın nedenlerini ortaya koymak hem de bundan sonra böyle facialar ya da kazalar olmasın diye neler yapılabileceğine vurgu yapmak. O yüzden de değerli hocam da birkaç kez söyledi; "Mutlaka Türkiye'de altın çıkarmak zorunda mıyız? Çıkaracaksak mutlaka siyanür kullanmak zorunda mıyız?" sorularına da bilimsel bir çerçevede mutlaka yanıt aranması gerekir, birazdan bu konuya ilişkin birkaç şey daha söyleyeceğim.
Şimdi değerli hocalarıma ben şöyle bir soru sormak isterim, bilmiyorum bilirkişi raporunu izleme, inceleme olanağınız oldu mu? Bakın, orada 231'inci sayfada, 232'nci sayfada bu hidrojen siyanürle ilgili açıkçası bana çok tuhaf gelen bazı açıklamalar var. Tuhaflığı şurada -aynen rapordan okuyorum- diyor ki: "Mobil hava kalitesi ölçümleri o bölgede 21 Şubat 2024 tarihinde başlamış dolayısıyla olayın üzerinden on gün geçtikten sonra hidrojen siyanür olup olmadığına dair bir veri sunulmaya çalışılmış." Birincisi bu. İkincisi, sayfa 232 -yine cümleyi aynen rapordan okuyorum- "Heyelan sonrası hava kalitesiyle ilgili ölçüm raporlarında hidrojen siyanürle ilgili sonuçlara rastlanmamıştır." Dolayısıyla bakın, burada çok ciddi bir problem var. Benim sorum size şu... Çünkü sunum sırasında bu olaydan sonra o bölgede 1 PPM'in altında bir hidrojen siyanür olduğuna ilişkin bir açıklamanız oldu. Bilirkişi raporunda ya da resmî makamlar tarafından sunulan raporda böyle bir şey yok, aksine, buna ilişkin bir bilgi olmadığı var. İkinci sorum şu: Biliyorsunuz, hidrojen siyanür yalnızca bu olaydan sonra ölçülmesi gereken bir parametre değil. Orada yalnızca bir bölgede -ben de gittim, gördüm değerli vekilimle, Bakan Yardımcımızla orada gözlem yaptık- 10 milyon metreküpün üstünde bir yığın liçi var. Dolayısıyla, bugüne kadar, uzun zamandır çalışan bir işletme olduğu için belli aralıklarla bu ölçümlerin yapılıyor olması gerekir. Biz oraya gittiğimizde firma yetkilileri bu ölçümlerin yapıldığını söylediler. "Biz ölçümleri geriye doğru görebilir miyiz?" dedik, hiçbir veriyi bizimle paylaşmadılar. Acaba siz bu verileri gördünüz mü? O bölgede bu işletme üretim sırasında bunları ölçmüş mü? Ölçtüyse durum nedir?
Değerli Hocam, burada çok önemli bir konuya parmak bastınız, fayda-zarar ilişkisinden söz ettiniz. Ben de size katılıyorum ancak burada faydanın kim için olduğuna bakmamız gerekir. Benim için fayda o bölgede yaşayan insanlardır, Türkiye'de yaşayan insanlardır, şirketler değil. Dolayısıyla şirketlerin önümüze koymaya çalıştığı ve bilimsel olarak geçerlilikleri kanıtlanmamış iddialar yerine o bölgedeki insanı, orada çalışacakları koruyacak bir perspektife ihtiyaç var; faydaya buradan bakmak gerektiği kanısındayım. Bu bağlamda da Komisyonun şunu da tartışması gerektiğini düşünüyorum: Bu tip facialar neden yalnızca Afrika ülkelerinde, Asya'nın bazı ülkelerinde ya da Türkiye'de oluyor? Şirketin asıl sahibi biliyorsunuz Kanada sermayesi. Kanada'da böyle bir faciadan söz etmek mümkün değil. Oysa, değerli hocalarım, sizin de bilginiz dâhilindedir, toprağın yapısı açısından Türkiye'de altın bulunma ihtimali ile Kanada'yı karşılaştıran makalelere baktığımızda Türkiye altın açısından daha zengin değil ama Türkiye'de altın üretmenin insan maliyeti -üzülerek ve utanarak söylüyorum- daha ucuz olduğu için böyle yapılıyor. O zaman, bizim burada başlangıçtaki soruya dönmemiz lazım: Biz bu ülkede gerçekten bu şekilde altın çıkarmaya devam mı etmeliyiz; devam edeceksek de yöntem bu mu olmalı?
Çok önemli bir noktaya vurgu yaptınız Hocam, çok teşekkür ederim. Çünkü siyanür dışında sanki ciddi bir risk yokmuş gibi bir tartışma yürütülüyor. Oysa, orta ve uzun erimde ağır metal kirlilikleri çok büyük önem taşıyor. Üstelik, yalnızca bu facia sonrasında değil, bir maden işletilmeye başladığı andan itibaren bunun ölçülmesi gerekir. Yine, Komisyon üyelerine bilgi olsun diye aktarmak isterim: Bakın, 1940 yılında Balıkesir'in Balya ilçesindeki ağırlıkla kurşun çıkaran maden kapatılmıştır, 2000'li yılların ortalarına kadar. Üstünden altmış yıldan uzun bir zaman geçtiği hâlde -bilmiyorum içimizde Balya'yı gören var mı- Balya'nın hem yer üstü sularında hem de yer altı sularında hâlen o ağır metal kirliliğinin sürdüğü bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır. Dolayısıyla "ağır metal" deyip geçmemek gerekir -birazdan başka noktalara da değineceğim- çok önemli bir sorun alanıdır.
Bu biomembranların kullanılması, taşıma olanağı elbette tartışılabilir ama orayı görenler bilecekler, toplamında 20 milyon metreküpten daha fazla bir liçin olduğu alandan söz ediyoruz. Yani, bugün yapmaya başlasanız, günde 500 kamyonla burayı taşımaya kalksanız çok uzun yıllar boyunca sürecek bir düzenleme faaliyetinden söz ediyoruz. O yüzden de böylesi madenlerin çalışmasına devam etmesi konusunda karar alınacağı zaman bunların çevreye yarattığı riskler, orada yaşayan insanlara yarattığı riskler mutlaka göz önüne alınmalı.
Değerli Hocam, bu ağır metallerle ilgili yine bilirkişi raporuna baktığımızda, bakın -sayfa 233 ve 234- 9 noktadan alınan örneklerin tamamında ağır metal kirlilikleri var ve saydığınız kirliliklerin tamamı var; cıva başta olmak üzere, arsenik başta olmak üzere. Siz az önce söylediniz, arsenik insanda kanser yapar ama ben size başka bir özelliğini söyleyeyim: Aynı zamanda diyabet, şeker hastalığının oluşmasında da katkısı olan ağır metallerden bir tanesidir. Türkiye'deki şeker hastalığındaki yükselmeye bakacak olursak, bunun bile ilişkisi olabileceğine ilişkin iddialar var, incelenmesinde büyük yarar olduğu kanısındayım.
Şimdi, siyanürle ilgili belki daha sonra Cavit Hocam anlatacaktır, orta ve uzun erimli bazı ekolojik etkiler de var, onları da tartışmamız gerekir ama ağır metale özellikle vurgu yapmak isterim. Romanyada yirmi yıl sonra yapılan ölçümlerde hâlen etkinin sürdüğüne ilişkin -siz de biliyorsunuz- makaleler var. Bakın, yirmi yıldan söz ediyorum. İyimser ihtimalle İliç'te iki yüz yıl daha etkisini sürdürecek, ben size söyleyeyim; iyimser ihtimalle. O bölgeyi görenler ne demek istediğimi anlayacaklardır.
Konuşmamı çok uzatmak istemiyorum ancak şu konuda da size bir soru sormak isterim. Bilmiyorum siz rastladınız mı bölgede olduğunuz için, ben rastlamadığım için soruyorum: Çevrede yaşayanların bugüne kadar madenden etkilenimine ilişkin herhangi bir araştırma, herhangi bir çalışma var mı; özellikle ağır metal etkilenimleri söz konusu olduğunda? Bir örnek olsun diye soruyorum: Örneğin, çocuklarda kan kurşun düzeyi bakılmış mı? Ya da başka etkiler görülmüş mü? Çünkü çok yakınında insanlar yaşıyor ve değerli Komisyon üyeleri de farkındadır, burası aynı zamanda Aşağı Fırat Havzası'nın sulama alanı nedeniyle etkisinin 50 kilometrenin üstüne gitme ihtimali de olan bir yer. Çalışanların çalışan sağlığı ve güvenliği konusunda ne tip bir uygulamadan geçtiklerine ilişkin bize bilgi verilmedi, bilmiyorum sizde var mı? Örneğin, zaman zaman onlarda da daha ağır metal etkilenimine ilişkin herhangi bir ölçüm yapılmış mı? Ben görmedim.
Bunları değerlendirerek "Bu süreçte neden böyle bir facia yaşandı?" sorusuna yanıt aramalıyız ve yine bunları değerlendirerek mevcut madenler ve olası maden izinleri söz konusu olduğunda böyle olaylar yaşanmasın, kimse üzülmesin, kimse etkilenmesin diye çaba harcamalıyız.
Sözlerimi şöyle bitireyim: Niye çocuklarda kan kurşunu örneğini verdim biliyor musunuz? Çünkü kurşun eğer çocuklarda birikmeye başlarsa zekâ geriliğinden konsantrasyon güçlüğüne kadar bir dizi sorun yumağı olabilir; dünya da bunun örnekleri var. Biz o bölgede yaşayan insanların sağlığını incelemeden, yalnızca şirketler kâr etsin diye bu sürece bakacak olursak hepimiz insanlığımızdan utanırız. O yüzden ben bunu çok önemsiyorum.
Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.