Komisyon Adı | : | İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU |
Konu | : | Sağlık Bakanlığı temsilcilerinin yaptığı sunumlara ilişkin görüşme |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 26 .06.2024 |
DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Kıymetli milletvekilleri, değerli bürokratlar; hepiniz hoş geldiniz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sunumu dinlerken şey hissettim yani hakikaten acaba bu hizmetlerin tamamı Türkiye'deki cezaevlerinde sunuluyor mu diye bir şeye kapıldım. Gerçekten muhteşem bir sunum hazırlamışsınız ama sadece bir hazırlık olduğunu düşünüyorum. Neden bunu düşünüyorum? Çünkü elimizdeki birazdan sizlere de sorular olarak yönelteceğimiz verilere göre çok üzülerek söylüyorum ki sunumun içerisinde yer alan birinci basamak, ikinci basamak, üçüncü basamak sağlık hizmetlerinin maalesef ki sunumda aktarıldığı şekilde işlemediğini görebiliyoruz. Bunu neye dayanarak söylüyoruz? Elbette ki elimizde olan, bununla ilgili sivil toplum kuruluşlarından, bunun üzerinde ciddi çalışmalar yapan yine Tabipler Birliğinin, ÖHD'nin, ÇHD'nin, cezaevi çalışan birçok sivil toplum kuruluşunun tarafımıza iletmiş olduğu raporlara dayanarak söylüyoruz bunu ve bu raporlarda bizim ulaşabildiğimiz kadarıyla, Türkiye'de 651'i ağır hasta olmak üzere toplamda 1.517 hasta mahpus bulunmakta.
Şimdi, bu soruyu size yöneltmek istiyorum çünkü bu bizim ulaşabildiğimiz rakamlar, hâliyle başvuru yapmayan, başvuru yapabilecek durumda olmayan birçok hasta mahpus da söz konusu yani bizim elimizde bunun verileri yok. Sizin Bakanlık olarak elinizde bu veriler var mı? Yani Türkiye'de, Türkiye hapishanelerinde ağır hasta mahpus sayısı kaç? Türkiye'de hasta mahpus sayısı kaç? Net bunun verisini bilebiliyor muyuz? Yaşları kaç, cinsiyetleri ne, tedavi görme durumları neler; bunları bilebiliyor muyuz diye sormak istiyorum.
Şimdi, bir diğeriyse, basamak basamak, birinci basamak, ikinci basamak, üçüncü basamak sağlık hizmetlerinin nasıl işletildiğine dair bir sunum dinledik fakat şunu çok net bize gelen raporlarda da görebiliyoruz: Hastaneye sevklerle ilgili çok ciddi sorunlar geliyor bize. Bununla ilgili sizlerin bir kontrol mekanizmanız var mı? Mesela, revire çıkma ve doktorla görüşme konusunda hapishanelerde mahpus sayısının artışıyla birlikte bunun günden güne daha da zorlaşan bir yerde olduğuna dair bize gelen bilgiler var. Yine, mahpusların revire çıkmak için uzun süre bekletildikleri yani hastanın hafif bir hastalığı varsa bile o revire giderken, revire başvuru yapma hâlindeki psikolojisi bile kişiyi daha da kötü, daha da travmatik hâle getirebilen bir yerde bu bize gelen başvurularda. Böyle şikâyetler sizlere geldiği zaman... Ki mahpusları çok iyi biliyoruz bu anlamda, sadece siyasi partilere değil gerek Adalet Bakanlığına gerek Sağlık Bakanlığına da defaatle başvurular yapıyorlar. Size, hastaneye sevkle ilgili sorunlarla ilgili kaç tane mektup geldi, kaç tane başvuru geldi ve bu başvuru gelen yerler nereler, siz bunlarla ilgili ne tür önlemler aldınız diye sormak istiyorum.
Yine, hastaneye sevklerdeki ringlerin koşullarına da değinmek gerekiyor. Yine böyle çok muazzam, hakikaten Avrupa'nın bile üst standartlarında bir sağlık hizmeti veriliyormuş gibi bir sunum dinledik fakat bunun böyle olmadığını çok iyi biliyoruz. Neye dayanarak biliyoruz? Ringlerdeki kötü koşullarda hastaneye tedaviyle giden, hatta ringlerde yaz aylarında o sıcakta hastalığın daha da katlandığını, kalp krizlerinin geçirildiğini bilen bir yerdeyiz; bunu da sormak istiyorum, bu ringlerdeki durumu.
Bir diğeri ise ağız içi arama dayatması. Bundan haberdar mı Bakanlığınız, bunu da merak ediyorum. Yani mahpusların muayenelerine dair başlıca sıkıntılarından biri de sevk sırasında ağız içi arama dayatması olması ve insanlık onuruna aykırı bir şekilde ağız içi aramayı dayatması ve mahpusların ayakkabılarını çıkarıp yere vurmalarını talep etmesi gibi uygulamalar nedeniyle hasta mahpuslar çoğu zaman hastaneye sevk dahi edilmek istemiyorlar. Neden? Çünkü zaten bir rahatsızlıkları var, zaten bir tedaviye ihtiyaçları var fakat bu kişilerin hastaneye sevki sırasında onlara uygulanan muayene tedavi edilmeme kararına kadar dönüşebiliyor. O kadar ki orada da aslında işkenceye varan ağır muamelelerle karşı karşıya geldiklerini görebiliyoruz. Örnekleri de var, zaman almasın diye şey yapmak istemiyorum; raporumuz hazır, bunu da sunacağız sizlere.
Yine, az önce mahpus koğuşlarından bahsedildi -hani oradaki düzen- hatta bir kısım resimler de gösterildi. 2011 yılında Adalet Bakanlığı, yine İçişleri Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı tarafından -sizin de sunumunuzda kısmen bahsettiğiniz- imzalanan üçlü protokol kapsamında hastanelerde mahpuslar için bir bekleme odası, muhafazalı muayene odası ve mahpus koğuşlarının bulunması gerekmektedir ki sunumda da zaten bunun üzerine konuştuk. Fakat bu düzenlemeye karşın birçok hastanede hâlâ bekleme odaları, muhafazalı muayene odaları ve mahpus koğuşlarının olmadığı bilinmekte. Bununla ilgili bir çalışmanız var mı? Ne kadar sürede, ne kadar hastanede bu muayene odalarını bitirmeyi düşünüyorsunuz? Oranın koşullarına dair bir bilginiz var mı? Yani o mahpusların hastanede kaldığı yerleri, hiç Bakanlık olarak doğrudan ziyaret ettiniz mi? Biz, ettiğimiz için biliyoruz yani daha önceki meslek hayatımızda oradaki kalma koşullarının ne hâlde olduğunu görebildik; cezaevinde kalsa belki çok daha sağlıklı bir şekilde, rutininde atlatabilir, o kadar kötü koşullarda. Peki, sizler, kaç tane... Mesela, şu an, Türkiye'de mahpus koğuşu olmayan kaç tane hastane var sevk yapılan bunu da sormak istiyorum.
Bir diğeri ise yıllardır bitmek tükenmek bilmeyen, her fırsatta aslında bunu dile getirmemize rağmen ısrarlı bir şekilde uygulaması olan kelepçeli muayene. Biliyorsunuz, İstanbul Protokolü'ne de aykırı olan fakat ısrarla "hekimin güvenliği" adı altında, aslında tamamen keyfî, ters kelepçeyle bile, yatakta kelepçeyle bile hâlen kelepçeli muayeneler var. Bakanlığınızın bundan haberi var mı? Bu tarz durumlarda kelepçeli muayene edilmemesiyle ilgili ne tür tedbirler alıyorsunuz? İstanbul Protokolü'ne uyulmadan, göz göre göre hakkın ihlal edildiği, aslında bir işkencenin uygulandığı bir gerçeklik varken Bakanlığınız bu konuda ne tür tedbirler alıyor diye sormak istiyorum.
Bir diğeri ise hasta-doktor mahremiyeti, bu da bizim için önemli bir durum. Şimdi, bu mahremiyetin artık kalmadığını da görebiliyoruz, neye göre kalmadığını da biliyoruz? Çünkü yeni bir uygulama duyuyoruz, bundan haberdar mısınız bilmiyorum, "SEGBİS'le muayene" diye bir şey duymaya başladık. Diyor ki: "Sizi hastaneye götürmemize gerek yok, aciliyetiniz var mı yok mu bilmiyoruz; biz SEGBİS sistemini açarız, oradan doktor on-line sizi görür, ona göre bir karar verir." Bize böyle bir başvuru geldiği için şu an bunu soruyorum. Bu uygulamadan haberdar mısınız? Uzaktan muayene, ondan bahsediyoruz. Böyle bir uygulama var mı? Bize gelen başvurular bu ve bunda hatta yasal bir prosedüre uyulacağına dair de hani bir çerçevesinin çizileceğine dair de bilgiler alıyoruz ki bu da hakikaten hasta-hekim mahremiyetini de ihlal eden bir şey. Aynı zamanda hekim, kişiye dokunmadan, tedavisini yapmadan, uzaktan görerek nasıl muayene edecek, bununla ilgili de meraklarımız var.
Son olarak şunu ifade etmek istiyorum: Az önce, sunumunuzda, Türkiye'deki cezaevlerindeki sağlık hizmetlerinin aslında ne kadar dört dörtlük olduğunu -hiçbir aksama olmaksızın tüm sağlığa erişimle- ilgili uzun uzun duyduk. Peki, ben soruyorum o zaman: Yıldırım Han, Şırnak T Tipi Kapalı Cezaevindeydi ve kanser hastası olan Han, durumu ağırlaşınca hastaneye kaldırıldı ve iki hafta içerisinde yaşamını yitirdi. Yine İsmet Çardak, 28 Şubatta tahliye edildi ve on beş gün geçtikten sonra yaşamını yitirdi. Hamdin Ördek, Giresun Cezaevindeydi, yine -bununla ilgili de organ yetmezliğinden kaynaklı- cezaevinde yeteri kadar tedaviye erişemediği için yaşamını yitirdi. Bu liste -size sunacağız bunu- uzayıp gidiyor. Yani bunlar cezaevinde bir sağlık hizmetine erişemediği için yaşamını yitiren kişiler ve bunlar sadece bir kısmı. Bunların sayısından haberdar mısınız diye soruyorum.
Ve tahliye ve tedavi bekleyen hasta mahpuslar kısmında ise yine Abdulkadir Kuday... Bununla ilgili defalarca önerge vermemize rağmen, ailenin bununla ilgili birçok başvurusu olmasına rağmen maalesef ki hâlen yine ATK tarafından tahliyesinin sağlanmaması bir tarafa, onun dışında yine etkin bir sağlık hizmetine erişemediğini ifade etmek istiyoruz.
Makbule Özer'in benim için ayrı bir yeri vardır çünkü dosyasının da avukatlığını üstleniyordum. Makbule anne hem sağlığa erişemedi hem resmen İnfaz Yasası'ndan kaynaklı olarak... Evet, sizin alanınıza girmese bile bizim için önemli olan hâlen Makbule annenin şu an cezaevinde olmuş olması ve etkin bir sağlık hizmetine erişememiş olması. Bundan haberdar mısınız? 82 yaşında kendisi ve hâlen cezaevinde.
Hanife Arslan, Abdulalim Kaya, Mehmet Elçe diye sıralayıp gideceğimiz bir sürü listemiz var, bunu size sunacağız. Fakat bu kişiler hasta mahpuslar, tedaviye erişmeleri söz konusu değil ve cezaevinden ölüleri çıkacak. Bakanlığınızın bunlarla ilgili bir girişimi var mı? Gerek ATK'yle gerek Adalet Bakanlığıyla İnfaz Kanunu üzerinden... Çünkü sizi de ilgilendiren bir şey, bir sağlık hakkına erişimin de engellenmesi söz konusu içerideki koşullardan kaynaklı. Bunu da sorup bitiriyorum.
Teşekkürler.