KOMİSYON KONUŞMASI

ŞENOL SUNAT (Manisa) - Sayın Başkan, Değerli Bakanlık yetkilileri, Komisyon üyeleri, sayın basın mensupları; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Evet, eğitimin niteliğini, kalitesi ve gücünü doğrudan etkileyen en önemli faktörlerden biri şüphesiz ki öğretmendir çünkü öğretmenler eğitim sistemi içinde politika ve stratejileri uygulayan, uygulama sonuçlarını gözlemleyen ve aksayan yönlerinin tespitini yapma imkânına sahip olan temel unsurlardır. Diğer bir ifadeyle, öğretmenler, bir ülkede belirlenen eğitim politikalarını uygulayan ve anlamlı kılan en temel taşlardır. Şimdi, değerli milletvekilleri, tabii, bu arada, iyi bir politikanız varsa, politikalarınız yanlış değilse öğretmenler bu politikaları uygulayacaklardır; bunun aksine, öğretmenler politikalar bozuksa ne yapacaktır?

Evet, Öğretmenlik Meslek Kanunu'nun amacı ne olmalıdır? Birçok arkadaşımız da eğitim camiasından geliyordur, ilgilidir en azından Millî Eğitim Komisyonunda olmuş olmalarıdan dolayı. Bir kere, Öğretmenlik Meslek Kanunu'nda öğretmene saygınlık kazandırmak, öğretmenlerin özlük haklarını iyileştirmek, öğretmenlerin mesleki gelişimini düzenlemek; kısaca öğretmenlik adına ciddi iyileştirmeler ve kazanımlardır Öğretmenlik Meslek Kanunu.

Şimdi soruyorum size Değerli Komisyon üyeleri: Nasıl bir öğretmen yetiştirmek istiyoruz? Yeniliklere, gelişime, değişime açık, hayat boyu öğrenen bir öğretmen mi; alanında başarılı, güven veren, millî ve evrensel değerler sistemini içselleştirmiş, lider öğretmen mi; her öğrencinin öğrenebileceğinin, vazgeçilecek hiçbir çocuğun olmadığının bilincinde, mesleğine adanmış öğretmen mi yoksa evlatlarımızı -hani, o ismi koydunuz ya- Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli'yle ortaya koyduğunuz kendi ideolojinize uygun kimlik inşasına yönlendirecek, beyin yıkayacak öğretmen yapısını mı oluşturmaya çalışıyorsunuz? Bakın, eğer böyle bir amacınız varsa başaramazsınız, vazgeçin bundan.

Evet, bu taslak metin Bakan tarafından, Sayın Maviş, iki ay önce açıklandı. Biraz önce de sayın hatiplerin söylemiş olduğu gibi "Grup Başkan Vekilleri bunu imzalatacak." dendi ve konuyla ilgili kanunda olmayan şeyler de anlatıldı. Size de soracağım onları ve kanun teklifi... Ama şimdi, sizin bu kanun teklifini vermiş olmanız mümkün değil. Bu sadece Millî Eğitimle ilgili bir kanun teklifinde olmuyor, her kanun teklifinde maalesef Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu şekilde milletvekillerinin eline kanun teklifleri veriliyor. Hatta öyle şeyler yaşadık ki milletvekillerinin kanun teklifi maddelerini bile anlamakta zorluk çektikleri olan konular oldu bugüne kadar.

Şimdi, Nazım Bey, yani her ne kadar sizin de görüşünüzün alındığını söylemiştiniz ben size sormak istiyorum: Stajyer öğretmenleri yani eğitim fakültelerinde staj yapmış veya pedagojik formasyon alan kişileri yetiştiren öğretmenlerle veya alan öğrencilerle hiç görüştünüz mü? Aksaklık nerede diye hiç araştırma yaptınız mı? Yani Millî Eğitim Bakanlığı mevcut öğretmenlik uygulaması sonuçlarını hiç değerlendirdi mi? Okul uygulama öğretmenleriyle eksikliklerin ne olduğunu hiç tartıştınız mı bu Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi'ni hazırlarken?

Şimdi, bu gelen taslağın genel gerekçesinde iktidarda geçen yirmi iki yıldır nitelikli öğretmen yetiştiremediğinizi itiraf ediyorsunuz. Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi diye getirdiğiniz nedir bakalım? Bu taslağa aslında öğretmenlere mobbing kanunu diyebiliriz. Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi öğretmenliğin yararına ve saygınlığının artırılmasına yönelik değil; tam aksine, öğretmenlik mesleğini tehdit edici ve özellikle sınırları belirlenmemiş, kervan yolda dizilir mantığıyla muğlak birçok ifadeyi içeren, bir akademi vasıtasıyla öğretmen atamalarını baskı altına alma hedefiyle hazırlanmış bir taslaktır. Bu taslak metin, bir meslek kanunu değildir; meslek kanunu adı altında akademi dayatmasıdır, meslek kanunu adı altında ceza dayatmasıdır, meslek kanunu adı altında öğretmen atamalarının tamamen kontrol altına alınmasıdır.

Bakın, Türk Silahlı Kuvvetleri Kanunu 204 maddeden, Yükseköğretim Kanunu 66 maddeden oluşmaktadır. Ülkenin en büyük meslek grubunu oluşturan öğretmenlerle ilgili meslek kanununun da adaylık sürecinden emekliliğe, özlük haklarından disiplin hükümlerine kadar tüm süreçleri kapsaması beklenir ama Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi bu hâliyle, aday öğretmenlik, öğretmenliğe atanma ve daha çok Millî Eğitim Akademisinin kuruluşu gibi sığ bir alana sıkışmış görünmektedir. Sonradan yamalı bohça hâline dönmemesi için bu konuşmalarımız ve görüşmelerimiz de fırsat bilinerek kanun kapsamlı olarak düzenlenmeli, öğretmenlerin ve yöneticilerin talepleri karşılanır hâle getirilmelidir. Bu yüzden, değerli Komisyon üyelerim, kanun teklifini veren değerli milletvekili arkadaşlarım; çekin bu teklifi. Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi'nde öğretmenlik etik ilkelerine yer yok, mesleki gelişim muğlak, ödül sistemi hakkında yeterli madde yok. Öğretmenlerin kazanımları nedir diye baktığımızda hiçbir şey yok.

Sayın milletvekilleri, bu taslak kanun teklifi sistematik açısından da çok problemli. Millî Eğitim Akademisinin kuruluşu 26'ncı maddede, fakat 8'inci maddede akademiden bahsediliyor. Yani "Millî Eğitim Akademisinin Kuruluşu ve Görevleri" başlığının mevzuattaki yerinin 7'nci maddeden sonra olması gerekirken 26'ncı maddeye getirilmiş. Öğretmenlik meslek kanunu görevdeki öğretmenler için değil, çoğunlukla atama bekleyen öğretmenler için hazırlanmış. Akademiye alınacak öğretmenler için sayfalar dolusu akademi maddesi var. Akademinin kuruluşu, disiplin hükümleri, hazırlık ve benzeri; bu da akademinin aslında yeni atanacak öğretmenleri baskı altına almak için yaptığını göstermektedir.

Şimdi, 17 sayfalık Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi'nde mesleki gelişime 0,33 sayfa ayrılmış, o da çok muğlak, o da çok enteresan; Bakanlıkça mesleki gelişimin yapılacağı ifade ediliyor. Disiplin hükümlerine tam 4,5 sayfa yani 13,5 kat sayfa ayrılmış. 17 sayfa Öğretmenlik Mesleği Kanun Teklifi'ni hazırlayıp ellide 1 oranında mesleki gelişimden bahsetmek ve onu da muğlak bir şekilde ele almak öğretmenlik meslek kanununun nasıl bir baskı aracı olarak kullanılacağını göstermektedir. Meslek kanunu değil de yani neredeyse ceza kanunu niteliğinde bir kanun hazırlanmıştır maalesef.

Millî Eğitim Bakanlığı, hizmette olan yani görevde olan öğretmenlerin mesleki gelişimine yeterli oranda önem vermemektedir. Kurulmakta olan akademinin bu işlevi yerine getirmesi gerekirken bununla ilgili hükümler madde 19'da yoktur. Yani Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi'nin içinde maalesef bunlar yoktur, muğlak ya da çok muğlak şekilde birkaç ifadeyle geçiştirilmiştir. Mesleki gelişim önemlidir ve mesleki gelişimin nasıl yapılacağı, neleri kapsayacağı, yöntemi, kredisi, kapsamı, süresi, kişiye özelliği vurgulanarak ortaya konmalıdır.

Ya, o kadar enteresan, maddeler üzerinde böyle ayrı ayrı durmak istemiyorum ama öğretmenleri akademiye alıyorsunuz, KPSS'den başarılı olanları yani, atanacak olan öğretmenleri hizmet içi eğitime alıyorsunuz ama on - on dört ay -bu da böyle muğlak bir ifade- bir kısımda üç dönem, bir kısımda dört dönem olacağı ifade ediliyor. Eğitim fakültelerinden gelenlerin üç dönem, diğer fakültelerden gelenlerin dört dönem eğitime alınacağı söyleniyor ve bunlara da 14 bin lira bir harçlık verileceği. Peki, bu çocuklar nerede kalacak, ev mi tutacak, yurtlar mı olacak? Bunlar yok, hiçbir açıklık yok bu konuda.

Şimdi, görüldüğü kadarıyla bu taslaktaki akademi eğitim fakültelerine paralel bir yapılanma içerisinde. Önümüzdeki süreçte öğretmen yetiştirme işini herhâlde devralmayı düşünüyorsunuz. Bu taslakla getirilen akademi, eğitim fakültesi mezunlarına asla ve asla uygulanmamalıdır. Zaten formasyon ve alan eğitimiyle mezun olan diploma sahibi öğretmenlere yeniden eğitim vermenin bir anlamı da yoktur. 34'üncü maddeden bahsetti bazı vekiller. Her madde geldiğinde görüşeceğiz mutlaka ama 34'üncü madde gerçekten Anayasa'ya aykırı. Zaten denetim sisteminizin iflas ettiği bir düzende, siz, bir de öğretmenleri müfettişlerle denetleyip görevlerini bir başka alana şey yapabileceksiniz yani genel idare alanına yönlendirebileceksiniz. Böyle bir şeyin söz konusu olması mümkün değil.

Yine, kariyer basamaklarıyla ilgili sadece sınavı kaldırıyorsunuz; uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik ünvanları hâlen durmakta. Yine bir teklifimiz olacaktır, uzman öğretmenlik ve kıdemli uzman öğretmenlik olmalı, başöğretmenlik de olmamalı. Bunun da gerekçelerini madde geldiğinde ifade edeceğim. Sadece yirmi yılını dolduranlara başöğretmenlik verilmesi gündemde. Uzman öğretmenlik gibi ünvanların yetki ve sorumlulukları bulunmamaktadır bildiğiniz gibi, sadece tazminat ödemek için verilmektedir. Lisansüstü eğitime dair hiçbir şey yok bu kanun teklifinde. Şimdi, son yıllarda Millî Eğitim Bakanlığı lisansüstü eğitimi teşvik etmekten imtina etmektedir. Neden? Hâlbuki asıl kariyer basamağı lisansüstü eğitimdir ve öğretmenlerin bilim uzmanı, doktor ünvanlarıyla meslektaşlarından daha iyi bir konuma taşınmaları sağlanmalıdır.

Yine, Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi, öğretmenlere şiddetle ilgili maddeler içermektedir, evet, şiddete ceza getirmektedir. En olumlu bulduğumuz madde de bu maddedir.

Sayın Komisyon üyeleri, bir eğitim fakültesinde yıllarca öğretmen yetiştirmiş birisi olarak sizlere hitap ediyorum. Eğer gerçekten nitelikli öğretmen yetiştireceksek, bu ülkeye, bu ülkenin çocuklarına nitelikli öğretmenlerle eğitim vermek istiyorsak, öğretmen liselerini açmak zorundayız. Nüfusu 1 milyonu aşan illerde... Öğretmen lisesi isterseniz demeyelim adına, eğitim bilimleri listesi diyelim. Bu liseler yatılı ve gündüzlü olabilir, bu liselere fen, sosyal bilgiler, matematik, Türkçe ve yabancı dil başarısında en az yüzde 10'luk dilime giren öğrenciler yerleşsin. Eğitim fakültelerine girişte eğitim bilimleri liselerinden mezun olanlara kontenjan ve ek puan verilerek öncelik tanınsın. Bu öğrencilere burs ve sosyal imkânlarla destek verilsin. Eğitim fakültelerinin kontenjanlarını azaltalım Değerli Komisyon üyeleri. 100'den fazla zannediyorum, Sayın Özer, eğitim fakültesi var. Bu kadar çok eğitim fakültesini açmanın ne anlamı var? Millî Eğitim Bakanlığı ile YÖK niye bir araya gelip de bunları düzenlemiyor? Niye aynı hükûmetin bürokratları birbiriyle anlaşamıyor? Köklü eğitim fakülteleri kalsın ama eğitim fakültelerini yok etmeyin, bu "Millî Eğitim Akademisi" adı altında kurduğunuz ve tek bir merkezden yönetilecek yapıyla Türkiye'nin öğretmen yetiştirme kaderini bozmayın.

Şimdi, Sayın Nazım Maviş, bu taslağın gerekçesinde, konuşmanızda da var, taslağınızda da var diyorsunuz ki: "Türkiye'de sadece eğitim fakülteleri 6 alanda öğretmen yetiştirme işini yapıyor." Doğru değil. Ben eğitim fakültelerinde yıllarca hocalık yaptığım için söylüyorum. Gazi Eğitim Fakültesinde 8 bölüm vardır, 28 ana bilim dalı vardır ve 28 alanda öğretmen yetişir. Bunun gibi köklü üniversitelerin eğitim fakültelerinde alan sayısı fazladır. Eğitim fakültelerinin bölümlerini, eğitim politikalarına ve çağın gerektirdiği yeniliklere uygun olarak yeniden yapılandırmalıyız ve öğretmen yetiştirme programlarının niteliğini güvence altına almalıyız ve eğitim fakültelerine girişte taban puan yükseltilerek bu programı başarılı öğrencilerin tercih etmesini sağlamalıyız. Bir zaman eğitim fakülteleri bu hâle gelmişti; en başarılı öğrenciler Gazi Eğitime, Marmaraya, Atatürk Eğitim Fakültesine gidiyordu, sonra da o kadar çok eğitim fakültesi açıldı ve öğretmenlikte her sene mezun olan sayı arttıkça bu şeylerin de değeri düştü.

Eğitim fakültelerinin, Değerli Komisyon üyeleri, eğitim öğretim süreçlerini teori-pratik dengesini göz önünde bulundurarak yapılandırmak durumundayız. Her eğitim fakültesinde her kademede en az bir uygulama okulu açmalıyız. Eğitim fakültelerinde temel aktör olan öğretim elemanlarının yeterliliklerini arttıran düzenlemeleri de hayata geçirmeliyiz. Ancak böyle nitelikli öğretmen yetiştireceğiz. Eğitim fakülteleri öğrencilerinin lisans eğitimi aşamasında eğitim bilimi uzmanı olarak yetiştirilmeleri amacıyla eğitim bilimleri alanında yani eğitim yönetimi, program geliştirme, ölçme, değerlendirme gibi çift dal eğitimi almalarını sağlamalıyız. Ha, bunları niye söylüyorum? Yıllardır bunların yapılması gerekirken yapılmadığı için söylüyorum. Öğretmen akademileri, kimse karşı değil öğretmen akademilerine ama buradaki amaç aşmış, farklı bir yöne doğru gidiyor.

Öğretmen akademileri, Sayın Maviş, görevdeki öğretmenlere meslek gelişimi, akredite, sertifika programları, dijital beceri, uzaktan eğitim teknolojilerinin etkin kullanımı ve öğretmenlik mesleğiyle ilgili konularda hizmet içi eğitim için olmalı. Bir de öğretmen akademilerinde mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarında öğretmen olmak isteyen ve başvuru kriterlerine uygun adayların pedagojik formasyon almaları sağlanmalı. Yani söylemek istediğim, en büyük sıkıntı, eğitim fakültelerinde yetişen öğretmenler normal liselerde alan derslerine giriyor, bir sıkıntı yok ama mesleki ve teknik ortaöğretimde öğretmen sıkıntısı çekiliyor. Bu öğretmenlerin yetişmesi için işte öğretmen akademileri, Millî Eğitim Akademisi görev yapmalı. Öğretmen akademilerinde alan yeterliliği üst düzeyde olan öğretim elemanları, usta öğreticiler ve mesleğinde başarılı olan öğretmenler görevlendirilmeli.

Evet, saygın öğretmense amaç yani saygın öğretmenlikse amaç kadrolu öğretmenlik kurumsallaşmalı, sözleşmeli ve ücretli öğretmen uygulamaları kaldırılarak çalışma barışı sağlanmalı. Türkiye'de öğretmenlik mesleğine özgü ve performans ve ödüllendirmeye dayalı bir kariyer ve ilerleme sistemi maalesef yok. Öğretmenlerimizin sosyal haklarını ve kariyer basamaklarını yeniden düzenlemek zorundayız.

Uzman öğretmenlik, başöğretmenlik konusunda dediğimize gelindi, imtihan kalktı, bence iyi de oldu ama biraz önce de ifade ettiğim gibi, başöğretmenlik yerine kıdemli uzman öğretmenlik diyebiliriz ve en önemli konulardan biri şube müdürleri, Millî Eğitim müdür muavinleri, il Millî Eğitim müdür muavinleri, ilçe Millî Eğitim müdürleri, müfettişler, eğitim uzmanları, bunlar maalesef bu kariyer basamaklarından faydalanamıyorlar yani uzman öğretmen ve başöğretmen -sizin deyiminizle başöğretmen- özlük haklarından yararlanamıyorlar. Bu büyük bir haksızlık. O yüzden müfettişleri de imtihanlara soktuğunuza hiç... 750 kişilik müfettişlik imtihanı açılıyor, 450 kişi bile başvurmuyor çünkü özlük hakları öğretmenlere göre daha düşük durumda.

Yine, lisansüstü eğitim yapmaya hak kazanan öğretmenler için Bakanlık YÖK koordinasyonunda gerekli tedbirleri almak durumunda. Öğretmen atamalarında aile bütünlüğü göz önünde bulundurulmalı. Kalkınmada öncelikli bölgelerde görev yapan öğretmenlerimizi ek imkânlarla desteklemek zorundayız. Öğretmenlerimize ödenen eğitim öğretim tazminatını bir maaş olarak ödemeliyiz eski Sayın Bakanım. Özel sektör öğretmenlerini de bu ülkenin öğretmenleri dışında görmeyiniz ve taban aylıklarının resmî okullardakinin altında olmaması için bir önerge de verdim, o konu geldiğinde görüşeceğiz ama denetim sistemi -ki burada müfettişlik birçok yerde geçiyor- üzerinde mutlaka ve mutlaka durmak zorundayız yani denetim sistemi kontrol ve değerlendirmeyle sınırlı kalmamalı, iyileştirme ve geliştirme süreçlerini de kapsamalıdır. Okulların kendi öz denetimlerini de yapmaları sağlanmalıdır. Yani müfettişlerin mesleki yardım ve rehberlik rolleri etkin hâle getirilmelidir ama bu kadar büyük sayıda, 1 milyon 200 bin öğretmenin olduğu ve sadece resmî devlet okullarının değil, eğitimle ilgili diğer birçok konuların denetleneceği ülkemizde müfettişlik yapısının çok iyi değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Maddeler geldiğinde ayrı ayrı mutlaka konuşacağız. Ben önerilerimi sıraladım, biraz da olması gerekenleri sıraladım. Aynı şekilde, böyle yamalı bohça gibi bir daha gitsin, bir daha gelsin... Biraz önce Anayasa'ya aykırı olduğu söylendi bazı maddelerin ki buna katılıyorum, doğru ama Sayın Maviş de dedi ki: "Anayasa Mahkemesi uygun görür veya görmez." Hâlbuki burada bu meseleyi tartışıp değerlendirebilmeliydik biz milletvekilleri olarak.

Söylemek istediğim; tabii ki millî eğitim her şeyden önemli, doğru şeyler çıkaralım burada. Birbirimizle bir polemik içine girmenin bir anlamı olduğunu düşünmüyorum; görüşlerimizi ifade edeceğiz, bu görüşlere göre de değerlendirmede bulunacağız diyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.