KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) - Sayın Bakan, Değerli Komisyon üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Millî Eğitim Bakanlığını temsilen aramızda bulunan Sayın Bakan Yardımcısı ve bürokratlara da yüce Meclisimize hoş geldiniz diyorum.

Bu bir süreçten geçirilerek önümüze getirilmiş bir teklif mutlaka ama biz de DEVA Partisi olarak bu teklif Meclise ulaştığında hem sendikalardan hem sektörün değişik paydaşlarından, en önemlisi de öğretmenlerden görüş alarak bir parti görüşü hazırlamaya çalıştık. Birkaç başlık altında partimizin görüşlerini ifade etmeye çalışacağım.

Bir "Kim hazırladı?" tartışması yaşandı. Bence bu Türk tipi başkanlık sisteminin en önemli görünen sorunlarından birine... Yani böyle Batı'da, İngilizcede bir deyim var: "Ortadaki, masadaki fil hakkında konuşamamak." Burada rahat olmalıyız, böyle bir teklif zaten Millî Eğitim Bakanlığıyla konuşulmadan, istişare edilmeden ve desteği alınmadan buraya gelmiş olsaydı yanlış olurdu. Dolayısıyla, Bakanlığın bunun hazırlanma sürecine olan katkısını ifade etmekten çekinmemek lazım ama niye itiraz ediliyor? Sayın vekiller de hatırlattığında iktidar partisi milletvekillerimiz cevap veremiyor. Başkanlık sistemi sunulduğunda bunun en önemli kazanımı olarak yürütme ve yasama arasındaki bağın kopması ifade edildi. Evet, bu bağ koptu, yürütme yasamadan koptu arkadaşlar ama yasama yürütmeden kopamadı. Biz Bakanlarımızı Meclisimizde göremiyoruz. Mesela Millî Eğitim Komisyonu ilk defa toplanıyor ve çok önemli bir teklif burada ama keşke Sayın Bakan burada bu tartışmalara nezaret edebilse ve bu tartışmalardan kendi çıkarımlarını, çalışmalarını yürütseydi. Yürütme yasamadan koptu ama yasama yürütmeden kopamıyor çünkü yapılması gereken birçok çalışma ancak arkasında bir bürokratik akıl, destek ve işleyiş olursa sonuca erebiliyor. Dolayısıyla, burada böyle bir çalışma... İlk imzacı Sayın Maviş'e de teşekkür ediyoruz, Sayın Maviş'in imzasıyla gelmiş olmakla birlikte, arkasındaki Millî Eğitim ve diğer paydaşların aklını ifade etmek ve onlara da olumlu katkıları için teşekkür etmekten çekinmemek gerekir, bunu ifade etmekten de çekinmemek gerekir.

Şimdi, sevgili arkadaşlar, yirmi iki yıllık bir iktidarın sonunda AK PARTİ'li arkadaşlarımıza bir soru sormak istiyorum: AK PARTİ'nin çok başarılı olduğu alanlar var, başarılı olduğu alanlar var ve başarısız olduğu alanlar var.

YÜCEL ARZEN HACIOĞULLARI (İstanbul) - Hangi alanlarda başarısız?

MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) - İzin verirseniz...

Yücel Bey, siz bir öncekinde de öyle yaptınız, çok provokatif bir tutumunuz var; bu tutumunuz devam ederse bizim hiç konuşmamamız daha doğru olacak.

Teşekkür ediyorum.

Şimdi, acaba Millî Eğitim ve Kültür Bakanlığının yirmi iki yıllık karnesine biz nasıl bir not verebiliriz? Bir defa, herhangi bir alanda başarı elde edebilmek için yarım, eksik ve yanlış dahi olsa o alanda bir istikrar görmemiz lazım arkadaşlar. Mesela şöyle dönüp bir bakıyorum, Millî Eğitim Bakanı 2002'den bu yana tam 9 kere değişmiş. Altı ay bakanlık yapan arkadaşımız var, bir yıl altı ay, bir yıl on ay bakanlık yapan arkadaşlarımız var. Burada ne gibi bir sorun var da ortalama iki yıl dört ayda bir bakan değişiyor? Niçin bir istikrar yok? Niçin bütçeli bakanlıklarda sekiz yıl, dokuz yıl, on yıl devam eden ve rekor kıran işler Millî Eğitim Bakanlığında ve Kültür Bakanlığında yok?

Ben kendi eğitim hayatımın tamamını sadece devlet okullarında okudum, 3 çocuğum var, 3'ü de sadece devlet okullarında okudu ve okuyorlar. Doğrusu, millî eğitim sistemine çok güvendiğim için değil, çocuklarımın sosyal hayattan kopmaması, bir fanusa girmemesi için devlet okullarını tercih ediyorum. Memnunum da ilk oğlum İstanbul Hukuktan mezun oldu, ikinci kızım Cerrahpaşa Tıpta okuyor; o zaman Millî Eğitimin de hakkını yemeyelim yani oradan aldıkları eğitimle gelmişler, bu başarılı okullardan da mezun olmuşlar. Türkiye'de derece yapan okullar arasında üniversiteye kabulde, liseye kabulde birçok millî eğitim mezunu öğrencimiz var. Dolayısıyla, makul bir yerden yaklaşmamız lazım ama bugün biz "Çocuğumu Millî Eğitime teslim ederim ve gözümü kapatırım, onun eğitimini ister değerler eğitimi boyutuyla ister maddi eğitim boyutuyla herhangi bir şekilde desteklemem." diyemiyorsak o zaman burada bir başarı hikâyesinden bahsedemeyiz. Tabii ki uluslararası derecelerdeki Türkiye'nin hâli, yükselen ve çoğunlukla düşen grafiği de zaten bir ölçü.

Diğer açıdan, Kültür Bakanlığına bakalım. Niye bu iki Bakanlığı seçtim? Şimdi, en çok ifade edilen şey ne? Yerli ve millî bir iktidar, yerli ve millî bir anlayış. Yerli ve millî bir anlayışın arka planı ne? Değerler eğitimi. Şimdi, itiraz ediliyor hangi veri var diye. En az 10 tane araştırma var ki elimizde, son on yılda ateizm, deizm ve inançsızlık yüzde 10'lara varan rakamlarda artmıştır. Yirmi iki yıllık bir iktidarın sonucunda AK PARTİ eğer artan ateizm, deizm ve inançsızlık karşısında kendi Millî Eğitim Bakanlık süreçlerini, kendi Kültür Bakanlığı süreçlerini başarılı addediyorsa -sayın vekillerimiz buradan, sağdan soldan laf atma yoluyla, tabiatına uygun itirazlarda bulunuyorlar- o zaman bir diyeceğim yoktur.

Kültür Bakanlığında durum ne olmuş arkadaşlar? Millî Eğitimden farklı değil, yirmi iki yılda 10 kere Kültür Bakanı değişmiş. On ay Kültür Bakanlığı yapan arkadaşımız var. 2 Kültür Bakanımız beş yılı devirmiş; birisi Sayın Ertuğrul Günay, bir diğeri görevdeki Mehmet Nuri Ersoy. Çok iddialı, kültür politikalarına dair arka planı olan Sayın Mahir Ünal bile dokuz ay Bakanlık yapabilmiş Kültür Bakanlığında.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Onu masa yedi, masa.

MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) - Niçin bir Ulaştırma Bakanlığındaki, bir Enerji Bakanlığındaki hatta bir Sağlık Bakanlığındaki bakan istikrarını AK PARTİ, Millî Eğitim ve Kültür Bakanlığında gösterememiştir?

TİKA'nın, Vakıflar Genel Müdürlüğünün ve dahi birçok kültürel unsurun büyük bir güçle cumhuriyet tarihinde ilk defa Kültür Bakanlığına bağlandığı bir dönemde siz Kültür değil Turizm Bakanı atamayı tercih etmişsiniz ve Sayın Turizm Bakanının en büyük becerisi plaj turizmini canlandırmak ve güçlendirmek. Turizm Geliştirme Fonu'nun faaliyetlerine bakınız, Bakanlığın faaliyetlerine bakınız.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Kendi de gelişti, bayağı güzel gelişti.

MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) - Veli Bey, kendi özel ticari işlerini ben burada ifade etmiş olmayayım.

Dolayısıyla, arkadaşlar, bugün açıklanmış -Sayın Cumhurbaşkanının da birçok konuşmasında ifade ettiği üzere- önümüzdeki veriler Kültür ve Millî Eğitim Bakanlığı açısından maalesef başarılı bir yirmi iki yıla tekabül etmiyor.

Şimdi, önümüzde bir meslek kanunu var. Doğrusu "meslek kanunu" deyince herkesin beklentisi; dört başı mamur, âdeta beşikten mezara, mesleğe kabulden son güne kadar bütün boyutları ihata eden bir teklifin gelmesiydi ama kabul edelim ki bu teklif daha çok mesleğe kabule odaklanmış bir tekliftir ve mesleğe kabule de disiplin merkezli ve odaklı olarak yaklaşmış bir tekliftir. Özellikle öğretmenlerden bu konuda ciddi itirazlar var; bunların bu süreçte gerek Bakanlık bürokrasisi gerekse de teklif sahibi arkadaşlarımız tarafından -Sayın Mehmet Bey'in de Saadet Partisi Milletvekilimizin de ifade ettiği gibi- değerlendirilmesini istirham ediyoruz.

Arkadaşlar, öğretmen odaları toplantıları yaptınız, büyük işler oldu gerçekten. Ben merak ediyorum -bilmiyorum, usul olarak Bakanlık bürokratlarımız burada söz alıp izahat yapıyor mu ama- öğretmen odası toplantılarınızda öne çıkan 10 başlığın kaçı bu kanunda var? Öğretmenler bakıyor, Bakan Bey alışık olunmadık bir şey yaptı, geldi öğretmen odamıza misafir oldu, bizi dinledi; çok şükür, Allah razı olsun ama bir yandan da kanuna bunun kaçı işlendi diye de bakıyorlar.

Şimdi, Millî Eğitim Komisyonu ilk defa toplanıyor. Ben Millî Eğitim Bakanlığımızın... Tabii ki Anayasa Mahkemesinin iptalinden kaynaklanan bir baskı da var ama bir kanun teklifini buraya -Millî Eğitim Bakanlığı destekli diyelim- bir milletvekilimiz getirecekse ben bunun doğrusu, birincisi, uzunca bir süredir kopmuş ve bir tespihin taneleri gibi her biri bir köşeye dağılmış olan ve bu teklifin de arka plandaki en önemli sorun olan Yükseköğretim linki ile Millî Eğitim linkini birbirine bağlayacak bir teklifin gelmesini isterdim. Arkadaşlar, şu anda Yükseköğretim ile Millî Eğitim arasında bir bağ yok. Ne ilk üniversitelere kabul kotaları açısından bir bağ var ne verilen eğitim ne de mezunların gidişatı açısından bir bağ var. Bunu niye getiriyoruz? Arzı disipline etmeye çalışıyoruz değil mi? "Atanamayan öğretmen" kavramı niye var? Adam mezun olmuş, atanamadığı için var. Oysa üniversitelerin kotaları ilk günden bu yana doğru bir şekilde yönetilmiş olsaydı bugün -örnek veriyorum- 100 bin değil de 10 bin atanamayan öğretmenden bahsediyor olacaktık. BİM'e giderken, A101'e giderken, kurye kapımıza bir ürün getirdiğinde eğitim mezunu gencecik çocuklarla karşılaşmayacaktık; dolayısıyla bu linki yerine oturtmamız gerekiyor.

İkinci kanun teklifini ne beklerdim? Sayın Şamlıoğlu'nun büyük emek vererek uzunca bir süredir hazırladığı mesleki eğitimle ilgili beklerdim. Sanayinin ihtiyaçları ile -ister KOBİ olsun ister büyük sanayi olsun- Millî Eğitim arasındaki link kopmuştur arkadaşlar; bunun bir an önce tesis edilmesi lazım. İlköğretimden başlayarak üniversiteden mezuniyete kadar -gerekirse lisede tamamlanarak, herkes üniversite okumak zorunda değil- mesleki eğitimin yeniden formüle edilmesi lazım. Ben önemli çalışmaların olduğunu biliyorum ancak bunların yasal güvenceye kavuşturulması gerekir. Neyi kastediyorum? MESEM'ler bana göre büyük bir facia. Sayın Tekin göreve başladıktan sonra çok kritik, olumlu müdahaleler yaptı; bunların gözden geçirilerek artırılacağına inanıyorum ama MESEM'leri tamamen ele almayan, ilk, orta, lisede mesleki eğitimi ele almayan bir yaklaşım kanuni bir güvenceye sahip olmadıkça başarılı olamaz.

Bakınız, basit bir örnek vereceğim -mutlaka Sayın Bakan da ilgili arkadaşlarımız da biliyor- OSB'lerde ve dışında kurulan mesleki teknik liseler var; kanunda buralar için öğretmen yetiştirme maliyetinin 1,5'una kadar destek verilebileceği söyleniyor. Bu okullar -yanlış hatırlamıyorsam-Sayın Bakan Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürüyken açıldığında 4,7 asgari ücret mukabilinde destek sağlanıyordu. Devlete güvenerek "Devlette devamlılık esastır." diye bu okulları açan arkadaşlar şu anda 0,97 asgari ücret oranında destek alıyor. Bu işi nasıl sürdürecekler ve biz mesleki eğitimi nereye oturtacağız? Dolayısıyla, Millî Eğitim ile Yükseköğretim arasındaki linki kalıcı bir şekilde onarmayan, mesleki eğitimle, sektörlerle Millî Eğitim arasındaki linki öncelemeyen bir anlayışın da bu noktada ben yanlış olduğunu düşünüyorum.

Kanun teklifine gelirsek: Kanun teklifiyle ilgili olarak burada ifade edilen Anayasa'ya aykırılık iddialarını lütfen ciddiye alınız. Lütfen, bu kanun teklifi görüşmeleri esnasında gerekirse Anayasa Mahkemesi uzmanlarından da destek talep ederek bu kanun teklifinin bir kere daha Anayasa Mahkemesi duvarına çarpmayacak bir şekilde ilgili noktalarının düzeltilmesini sağlayınız.

Şimdi, bu kanun çıktığında... Ben Sayın Maviş'e sormak istiyorum: Sizce bu kanunla ilgili tartışmaları gören bir genç, dört yıllık ana eğitimden sonra iki yıllık tezsiz yüksek lisans benzeri bir süreyle toplam altı yıllık eğitim. Bu, eğitim fakültelerinin cazibesini artıracak mıdır azaltacak mıdır? Benim gözlemim ve bana gelen ilk sinyaller azaltacağı yönünde. Yani eğitim fakültelerine giden öğrenci kalitesini artıracak tedbirler almak gerekirken... Burada böyle bir cazibe var mı? Maaşlarıyla, fazla mesai ücretleriyle, onurlu bir hayat yaşamalarıyla "Ben öğretmenim." diye göğsünü gere gere gezebilecek bir meslekten bahsedebiliyor muyuz? Hayır. Bahsedemiyorsak bu teklif, eğitim fakültelerine girecek öğrenci kalitesini aşağı çekebilir; bu da uzun vadede başka bir sorun yaratacaktır.

Millî Eğitim Akademisi doğru bir yaklaşım olabilir, buna kategorik olarak karşı değiliz ama pratik ile teorik eğitim arasındaki bağın yine eğitim fakültelerinde 1'inci sınıftan itibaren kurulması gerektiğine inanıyoruz. Bunun dünyadaki başarılı örnekleri incelendi mi? Eğer incelendiyse Nazım Hocam, siz bize buradaki modelin dünyadaki hangi ülkede veya ülkelerde başarıyla uygulandığına dair bir izahatta bulunabilir misiniz?

Bu teklifle ilgili olarak ben birkaç konuya daha değinip sözlerimi toparlayacağım.

Öğretmenliği düz bir memuriyetten çıkarıp hâkimlik, savcılık benzeri, gerçekten toplumsal itibarı yüksek ve öğretmen olmanın yokluktan değil, o mesleğe kabul heyecanı, isteği ve arzusuyla yarışmalı hâle geleceği bir noktaya getirmek zorundayız.

Tabii, bir de eğitim gündemi var. Bu eğitim gündeminde de birkaç konuya değinip sözlerimi tamamlayacağım. Birincisi, mülakatın zaten kaldırılacağı ifade edilmişti, bugün gelinen nokta çok farklı bir nokta. Norm fazlası öğretmenler sorunumuz var, birçok ilde öğretmen bulunamazken birçok ilde de norm fazlası öğretmen var; bununla ilgili bir çalışma yapılması düşünülüyor mu?

Arkadaşlar, öğrenciler bir özel üniversiteye kayıt oluyor, birinci yıl 39 bin lira ücret ödüyor -üniversitenin ismi elimde var, YÖK temsilcimiz isterse paylaşabilirim- bu yıl talep edilen para 233 bin lira. Üç yıl içerisinde 4 kat, 5 kat artış var. Özel okullarla ilgili bir yönetmelik var, biliyorum; o da bence yeterince uygulanmıyor ama özel yurtlar... Benim kızımın kaldığı yurt ilk yıl 3 bin lira, ikinci yıl 9 bin lira talep etti. Özel yurtlar, özel okullar ve özel üniversitelerle ilgili, memur maaşına mı endekslenir, TEFE TÜFE'ye mi endekslenir ama bir şekilde böyle önü açık ve vahşi fiyat artışlarının önüne geçmek zorundayız.

Farklı dil ve lehçelerle ilgili atamaların yetersiz olduğu ifade edildi. Bu hak tanındığından bu yana toplam -yanlış hatırlamıyorsam- 130 öğretmen atanmış, bunun da 50'si branş değiştirmiş. Eğitim süreçleriyle ilgili sorunlar var, örneğin Muş'ta formasyon alamıyorlar çünkü orada atanmış tek bir öğretmen bile olmadığı için. Hem eğitim süreçlerinin hem eğitim sonrası atama süreçlerinin daha sağlıklı bir şekilde ele alınması gerekir.

Son sözüm de -Sayın Bakana da bunu arz etmiştim- mevsimlik tarım işçilerinin durumuyla ilgili olarak ilki 2010 yılında Sayın Ömer Dinçer zamanında çıkarılmış çok güzel bir Başbakanlık genelgesi var. 2017 yılında bu genelge -gerçekten bir muhalefet vekilinin titizliğiyle söylüyorum- neredeyse dört başı mamur bir şekilde yayınlanmıştı ama uygulanmamıştı. Sonra ne oldu arkadaşlar? 2018'de başkanlık sistemine geçtik, bu genelge unutuldu, unutuldu, güncellenmedi, yenilenmedi. Israrlı takiplerimizle -Sayın Tekin'in de katkısı olduğunu biliyorum çünkü kaç kez kendisine sunduk- iki ay önce bu genelge başkanlık sistemine uygun bir şekilde yayınlandı ama hâlâ uygulanmıyor. Bakanlık temsilcilerinden ricamız, mevsimlik tarım işçilerinin genelgede size ayrılan görevlerini hayata geçirmenizdir, başka bir şey istemiyoruz. Sezon açıldı, bu çocuklar ve bu ailelerle ilgili olarak -merak eden arkadaşlarımız o genelgeyi bulup okuyabilir- bu genelgenin gereğinin hayata geçirilmesini talep ediyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN MAHMUT ÖZER - Çok teşekkür ederim.

Tabii, talihsiz bir ifade kullandınız "MESEM'ler bu ülkede büyük facia." dediniz.

MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) - Evet, ben gerçekten buna inanıyorum, talihsiz görmüyorum yani aksini savunabilirim.

SEVDA KARACA DEMİR (Gaziantep) - Eksik söyledi, facianın önde gideni.

BAŞKAN MAHMUT ÖZER - Almanya "dual" mesleki eğitim yaptığı zaman baş tacı, tüm ülkelere örnek teşkil ediyor. "Dual" ne demek? İkili. Yani iş yeri ve okul temelli mesleki eğitimi Türkiye "MESEM" adı altında yaptığı zaman "Kahrolsun Türkiye'deki MESEM!" Böyle bir şey yok ya.

YILMAZ HUN (Iğdır) - Orada iş güvenliği var.

MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) - Başkanım, modelin kendisine değil, uygulamadaki sorunlarına işaret ediyorum.

BAŞKAN MAHMUT ÖZER - Uygulamadaki sorun ayrı bir konu, MESEM'in teorik dizaynı ayrı bir konudur.

MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) - Başkanım, okullar ile işverenler arasında...

BAŞKAN MAHMUT ÖZER - Her kanun, her düzenleme sahaya indiği zaman sosyolojik olarak insanımızın kalitesi ve ahlakıyla ilişkili bir şekilde sahaya iner.

KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) - Denetim yapacaksınız o zaman.

BAŞKAN MAHMUT ÖZER - Dolayısıyla, Çalışma Bakanlığı gerekli denetimi yapar ama MESEM'e "facia" diyemezsiniz. MESEM, bu ülkenin çırak, kalfa ve ustaları yetiştirmeyle ilgili tek enstrümanıdır. Eğer MESEM'ler olmazsa Türkiye'de çırak da yetişemez, kalfa da yetişemez, usta da yetişemez. Türkiye'de yıllardan beri mesleki eğitimle ilgili yapılan en büyük hata, tüm sorunların mesleki eğitimle ilgili yeterlilikleri göz ardı ederek mesleki teknik Anadolu liselerinden karşılanmaya çalışılmasıdır. Mesleki teknik Anadolu liseleri MESEM'lerin alternatifi değildir. MESEM'ler, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin mesleki eğitim insan kaynağı ihtiyacını karşılayan Türkiye'nin önündeki tek enstrümandır; bu bir.

KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) - Çocukları çalıştırmadan da yapabilirsiniz bunu.

BAŞKAN MAHMUT ÖZER - İkincisi, yıllardan beri bir kesim ısrarla MESEM'le ilgili kirletme operasyonu olarak çocuk işçiliğini ön plana çıkarıyor. MESEM, tam tersine tüm dünyada mesleki eğitim çocuk işçiliğine karşı kullanılan en güçlü enstrümandır. Çocuk işçiliği ayrı bir şeydir, çocuk işçiliği potansiyeli olan bir öğrenciyi, bir genci, bir garibanı sistemin içerisine, eğitim sisteminin içerisine dâhil etmek apayrı bir şeydir.

KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) - O gariban çocukları okutsunlar, çalıştırmasınlar.

BAŞKAN MAHMUT ÖZER - Onun için MESEM konusunda sahada yapılan kirlilikler, istismarlar, iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili önlem alınmadan o çocukların eğitimiyle ilgili yapılan yanlışlıklar düzenlenmesi ve kontrol edilmesi gereken şeylerdir. Dolayısıyla MESEM, facia değil, bu ülkenin çıkış noktalarının en önemlilerinden bir tanesidir. Onun için geçen dönemde...

KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) - Çalıştırmadan da meslek edindirebilirsiniz.

MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) - Ben bir cevap hakkımı kullanabilir miyim?

BAŞKAN MAHMUT ÖZER - Almanya "dual" mesleki eğitimi yaptığı zaman çocuk işçiliği olmuyor, UNICEF tarafından, OECD tarafından dünyanın en "top" mesleki eğitim veren ülkesi oluyor; Türkiye yaptığı zaman çocuk işçiliği oluyor, facia oluyor, istismar oluyor, başka şey oluyor.

MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) - Sayın Bakanım...

BAŞKAN MAHMUT ÖZER - Kendi ülkemize saygı duyalım lütfen ya.

Çok teşekkür ediyorum.

MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) - Sayın Başkanım, bir dakikayı geçmeyen cevap hakkı rica ediyorum, sadece bir dakika.

BAŞKAN MAHMUT ÖZER - Buyurun.

MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) - Sayın Bakanım, öncelikle çok teşekkür ediyorum. Bütün konuşmamda sizin zaviyenizden tek facia cümlenin o olmasına memnun oldum.

İkinci olarak MESEM'ler doğrudur, ben buraya keşke bir mesleki eğitim kanunu gelseydi dedim. MESEM'ler doğrudur, MESEM'ler...

BAŞKAN MAHMUT ÖZER - Geldi, geldi; hatırlamıyorsunuz.

MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) - MESEM'ler doğrudur, MESEM Projesi doğrudur... Özür diliyorum, cümlemi düzeltiyorum...

BAŞKAN MAHMUT ÖZER - MESEM'lerle ilgili 25 Aralık 2021'de 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu geldi ve geçti.

MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) - Sayın Başkanım... Sayın Bakanım...

BAŞKAN MAHMUT ÖZER - Haberiniz yok ya!

MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) - Sayın Bakanım, cümlemi düzeltiyorum, MESEM'in uygulaması bir faciadır, bir an önce müdahale edilmelidir.

Teşekkür ederim.