KOMİSYON KONUŞMASI

İBRAHİM AKIN (İzmir) - Değerli Başkan, sevgili Komisyon üyeleri; ben de hepinizi selamlıyorum.

Şimdi, öncelikle, yani sabahtan bu yana yürüttüğümüz tartışma, gerçekten, birinci basamak olarak değerlendirdiğimizde bir usul tartışması yapılmıştı. Usul tartışması, aslına bakarsanız, yaşadığımız, özellikle yasama ve yürütme arasındaki ilişki bakımından esası ilgilendiren bir durum. Bu esası ilgilendiren durum hakkında eğer sessiz kalırsak doğru sonuçlara ulaşamayacağımızı düşünüyorum, o nedenle şöyle bir şey söyleyeyim, yaşadığım pratikten de hareketle söyleyeyim: Birincisi, biz; bilimsel, demokratik, katılımcı, ana dilde eğitim istiyoruz. Eğer bilimsel, demokratik, katılımcı, ana dilde eğitim istiyorsak bunun tartışmasını da bunun yasama sürecindeki pratiğini de ona göre yapmamız lazım. Ama şu anda herkesin itiraz ettiği bir durum var ki usul bakımından, pratik bakımından, muhatapları bakımından, hiçbir katılımcılık söz konusu değil; hatta biz sadece eğitim kurumlarının ve sendikaların değil, aynı zamanda bunun muhatabı olan öğrencilerimizin de bu süreç içerisinde görüşlerinin alınması gerektiğini düşünüyoruz ama maalesef o konuyla ilgili o safhaya gelemiyoruz.

Şimdi, özellikle iktidar ortakları ve vekilleri ısrarla söylüyorlar bunların yapıldığını ama şimdi benim yaklaşık bir yıllık bir vekil pratiğim var, bizim yaşadığımız pratik... Aslında gelen yasa tekliflerinin neredeyse tamamının aynı şekilde geçtiğine dair bir pratik yaşıyoruz. Yani vekillerin buradaki tartışması, emekleri, birikimleri, maalesef değerlendirilmiyor. Dolayısıyla toplum karşısında, bu vekillerin bu kadar emeklerinin, bu kadar harcanan emeğinin yok sayılma pratiğinin karşılığında, siz toplumla buluştuğunuzda, toplumda "Ya, siz orada ne yapıyorsunuz?" diye sorduklarında ne cevap veriyorsunuz? Mesela, ben bunun cevabına, kendi şahsım adına, sadece topluma kendi görüşlerimizi iletme vasıtası hâline gelmiş bir Meclis pratiğiyle karşı karşıya olduğumuzu gördüğümü söylüyorum. Bu acı bir şey aslına bakarsanız yani bu, yasama sürecine aslında ne iktidar vekillerinin ne muhalefet vekillerinin katılımcı olmadığını somut olarak gösteren durum.

Bakın, 3 tane soru önergesi verdim ben Yusuf Tekin'e. Yusuf Tekin öyle bir pratik içerisinde, ki araştırdık, kendi hayatında bence çok hızlı bir şekilde basamakları yükselerek akademik kariyerine ulaşmış bir vatandaş ama pratik olarak şu andaki durumu da onun pratiğini gösteriyor. Siz de Bakanlık yaptınız Başkan, şu andaki bizim yürüttüğümüz bu tartışma sırasında -vekilin söylediği- Millî Eğitim Bakanlığının sosyal medya grubunda tartışmalarımızın hepsi sayfa sayfa yayınlanmış durumda yani aslında bizim şu andaki tartışmalarımız, Komisyonun değerlendirmesi hikâye. Pratik olarak bu arkadaşımız önüne koyduğu işi yapmaya çalışıyor, hatta size şöyle söyleyeyim: Aslında yaptığı işi yasallaştırmamız için talimat verilmiş bir işi yapıyoruz gibi görünüyor.

Soru önergemizin bir tanesinde çok somut bir durum var. Bakın, bu ülkede yaşıyoruz, herkesin görüşüne saygımız var ama herkesin görüşüne saygımız olduğu gibi, bizim çocuklarımız için bize karşı düşmanlık siyaseti yapan bazılarının da temsilci olmasını kabul etmemiz mümkün değil. Bir öğretmenin, özellikle son zamanlarda şaibeli hâle gelmiş bir Ülkü Ocakları Derneğinin Başkanı olması ve aynı yerde öğretmenlik yapması doğal mıdır, doğru mudur? Mümkün müdür böyle bir şey? İtiraz ediyoruz, böyle bir şey yapılamaz diyoruz, tarihte görülmemiştir diyoruz ve buna Millî Eğitim Bakanımız cevap vermiyor, savunuyor. Bakın, buradan da söylüyorum: Torbalı'da yani İzmir'in Torbalı'sında Ülkü Ocakları Başkanı vatandaş aynı zamanda bizim çocuklarımıza eğitim veren bir öğretmen. Buradan ısrarla söylüyorum, bunun kabul edilmesi mümkün değil. Şu anda bizim çocuklarımızın böylesi bir durum karşısında okula gitmeyi istemeleri de mümkün değil. Bu kadar açık, bu kadar siyasi bir tutum alınması bence kabul edilemez.

Zaten şu anda yapılmakta olan yasa teklifi de -bizim gördüğümüz- politik olarak analiz edildiğinde yirmi iki yıllık iktidar sürecinde kültürel olarak da eğitim olarak da başarılı olamamış bir iktidarın kendine yeni bir hamle hazırlamasının bir parçası olarak gözüküyor ve pratik olarak da şöyle gelişiyor durum: Yani bu yaşadığımız pratikten gördüğümüz kadarıyla mülakat sistemi de yeterli olmadı, tasnif etmek de ayıklamak da kendi kadrosunu yaratmak da yetmedi, artık şimdi akademi üzerinden yapılmaya çalışılıyor. Bu, önümüzdeki dönemde çok daha ciddi toplumsal yaraların oluşmasına ve bu toplumun birlikte yaşamasını sağlayacak öğretmenlerin verdiğiniz uhrevi görevleri yerine getirememesine sebep olacak bir durum. Öğretmenlik mesleği hakkında yapılan her türlü güzellemeler çok iyi olabilir ama bu güzellemeler hayatın pratiği içerisinde bu toplumu daha fazla ayrıştırıcı, daha fazla kutuplaştırıcı bir siyasal pratiğe doğru sürüklenmesine sebep oluyor.

İnanın, ülke ekonomik olarak da siyasal olarak da ve aynı zamanda her alanda da bir çürümeyle karşı karşıya, değerler anlamında da çürümeyle karşı karşıya. Bu çürümeyi önleyebilecek ortaklık sağlanmadığı sürece hangi fikirde olursanız olun, birini yok sayarak, ötekini düşman ederek bu toplumu yönetemezsiniz ve Millî Eğitim de bunun başında gelir, öğretmenlik mesleği de bunun başında gelir. Eğer siz çocuklar üzerinde bu kadar ayırımcı siyaseti örgütlemeye kalkarsanız, çocukların başına eğitim bilimine sahip olan insanları değil din öğretmenlerini göndermeye kalkarsanız ve oraya siyasi kimliğiyle açık insanları göndermeye kalkarsanız orada zaten eğitim yapılamaz hâle gelir. O nedenle, bu yasa teklifi fiilen ortaklaşmadığı sürece, katılımcı olmadığı sürece, farklı görüşlerin ortaklaşmasını sağlamadığı sürece olmayacaktır; "olacaktır." diyorsanız bu pratikte siz de Başkan olarak, bu Komisyon olarak bu yasa teklifi üzerindeki her türlü öneriyi dikkate alan, değerlendiren bir sonuç üretelim ve ilk kez Millî Eğitim Komisyonu toplandığına göre, burada eğer bir değişim yapmak istiyorsak yani o iddia edilen anormal hayatımızı kabul ediyor, normalleşmeye gitmek istiyorsanız önce millî eğitim yasasının düzenlenmesi için, eğitimle ilgili, öğretmenlik yasasıyla ilgili düzenleme için gerçekten karşılıklı görüşlerin dikkate alındığı, katılımcılığın sağlandığı bir süreçten geçelim. Aksi takdirde, bütün o güzel sözler hikâye hâline gelecektir, gerçeği yansıtmayacaktır; pratiğimiz aynamızdır, aynaya bakıp kendi durumumuzu görelim diye düşünüyorum. Bu konuyla ilgili gerçekten biraz daha açık, samimi olmakta fayda var. En azından, bırakın kişisel onurumuzu, aynı zamanda bir milletvekili olarak onurumuzu korumak istiyorsak ona uygun davranmakta fayda var diye düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.