KOMİSYON KONUŞMASI

AYTEN KORDU (Tunceli) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Öncelikle, TMMOB'dan buraya gelen bütün odadaki tüm meslek odalarına sundukları sunum için teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. Emeklerine sağlık.

Şimdiye kadar Komisyon süresi boyunca dinlediklerimiz hep sürdürülebilir bir madenciliğin nasıl olacağı şeklindeydi, hatta bazen o kadar ileri git ki tartışmalar "Altının hayatımızda ne kadar ihtiyaç olduğu; beyaz eşyadan elimizde kullandığımız telefonlara kadar altının mutlaka olması gerektiğini, hatta siyanürün hiç zarar vermediğini, siyanürün zamanla vücuttan kendisini arttığını, zararlı bir şey olmadığını" söyleyerek geçti. Hatta bazen içinden şey dedim: "Bize birazdan siyanür mü takdim edecekler acaba 'Bakın, hiçbir şey yapmıyor; için, buyurun.'" diye. Dolayısıyla, biz tüm toplantılarda şunu belirttik yani başından beri bir yaklaşım sahibiydik, bunu tekrar söylüyorum: Siyanürlü ağır kimyasallarla yapılan işlemlerin ve altın madenlerinin geleceğe karşı büyük bir insanlık suçu olduğunu, bir ekokırım suçu olduğunu, bu madenlerin mutlaka kapatılması gerektiğini ve bunun sömürge madenciliği olduğunu çok başından beri söyledik. Neden? Çünkü Türk Tabipler Birliği, TMMOB, ekolojist hareketler, bunlarla ilgili çalışma yürüten pek çok uzman bunla ilgili zaman zaman açıklamalar yapıyordu ve tehlikelere işaret ediyordu. Dolayısıyla, Komisyonun da çalışmalarında bütün bakış açılarına kendisini açması gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda Cumhur Vekil biraz açtı yaklaşım olarak, o anlamda teşekkür ederim, Komisyon TMMOB'u çağırdı. Çünkü biz dilekçe vermiştik, TMMOB'un, Türk Tabipler Birliğinin, Bağımsız Maden İşçileri Sendikasının, avukat Mehmet Horuş'un mutlaka dinlenmesi gerektiğini, Savaş Karabulut gibi... Bazılarından sanırım yazılı alınmış ama Türk Tabipler Birliği neden dinlenmedi, yazılımı istendi, bu konuda Komisyon bilgi verirse sevinirim. Sanırım Türk Tabipler Birliğinden ve Bağımsız Maden İşçileri Sendikasından yazılı istendiğini duydum. Yine, Savaş Karabulut, kendisi Gebze Teknik Üniversitesinde jeofizik mühendisiydi, onu da dinlenmesini istemiştik, onlardan yazılımı istendi, bilgi verirse Komisyon iyi olur. Özellikle Türk Tabipleri Birliğin ve Bağımsız MADEN-İŞ Sendikasının mutlaka burada, Komisyona bir sunum yapması gerektiğini ben düşünüyorum. Bunu da Komisyonun yürütmesinin, yönetiminin de dikkate alması gerektiğini düşünüyorum, yazılı kalmamalı bence ve burada Komisyona sunum yapabilmeliler TMMOB gibi.

Şimdi, elbette bazı sorularım olacak. Aslında odalardan arkadaşlar açıklarken bizi biraz aydınlattılar ama ben tekrar tekrar, bazı soruları tekrar sormak istiyorum. Gerçekten altın madenciliği gibi bir şey bilimsel yürütülebilir mi, böyle bir şey var mı yani? Bilimsel yürütme ne demek? Yani bu işin daha bilimsel yapılması, daha teknolojiyle beraber yapılması diye bir şey söz konusu mudur? Elbette ki bu anlamda bilimsel yaklaşım önemli veri olarak ama böyle bir şey mümkün mü? Yani böyle bir şey var mı yani? Gerçekten, işte, İliç'le ilgili sunumu her açtığında Komisyon Başkanı da "Önce insan sonra çevre." diyor. İşte, esasını anlatıyor, sonra "madencilik" diyor ama biz hem yasalara baktığımızda, değişiklik yapılan maden yasalarına baktığımızda ve Komisyonun da -ki kısmen fikriyatını sürdürdüğü o sürdürülebilirlik üzerinden yapılan söylemlerde- sanki önce maden en son insan gibi görüyor, fiiliyatta ve realitede hayatımızda biraz böyle yaşanıyor çünkü halk sağlığı konusunda burada uzmanlar zaman zaman açıklama yaptılar. Kimi üniversiteden gelen hocalar ve kurumlardan bazıları zaman zaman eksikleri ifade ettiler, yaşanan sıkıntıları da ifade ettiler ama büyük anlamda, büyük oranda hep olumlandı yani "Madenler bir ihtiyaçtır." "Altın madeni mutlaka Türkiye'nin kalkınması için olmalıdır." "İşte, oradan şu kadar gelir elde ediliyor dolayısıyla altın ve siyanür dediğiniz şey birçok yerde kullanılıyor, bu yaşamın temel ihtiyacıdır." Hatta kadınların takısına kadar muhabbet bir ara gitmişti. Burada ilk defa TMMOB gerçekten bu konuda -ben kendim de okumalarından gördüğüm- daha objektif, en azından hem toplumun geleceğini hem tonlarca suyun, toprağın, toprağının toprak olmaktan çıktığı... Çevre köylerdeki insanların kendi beyanlarında ileri ki süreçlerde hastalıkların daha arttığını söylediği beyanlar var. Şimdi, elbette ki biz neyin üzerinde duruyoruz? Hocam da söyledi, isminizi unuttum Sayın Vekilim...

OĞUZ ÜÇÜNCÜ (İstanbul) - Oğuz.

AYTEN KORDU (Tunceli) - Oğuz Bey söyledi. Bazen şöyle bir şey var: Mesela şuradan örnek verelim. TMMOB'den birçok arkadaş bu konuyla bire bir ilgili oldukları hâlde -ki biz sürekli komisyonlarda söylüyoruz mutlaka herkesin gelebilmesi açısından- İliç'e ekolojist gruplar dâhil birçok grup sokulmadı, ilk konuşmalarımda bunları söylemiştim. Burada odalar bile gerekli bilgiyi alamıyor, odalar bile yere girip inceleme yapamıyor yani bu işin uzmanları bile oralara girip ne bilgi alabiliyor ne inceleme yapabiliyor ne doğru veri elde edebiliyor. Şimdi, böyle işleyen bir politikada... Baştan hep tartışıyorduk ya "Meseleyi politikleştirmeyin." diye biz de hep başından beri söyledik "Mesele siyasal ve politiktir aslında." diye, o yüzden oradan sürdürüyorum. Bilginin alınamadığı yerde, biz gerçekten orada... İşte, bağımsız heyetler zaten çalışma yapamıyorlar, ilgili birimlerin, halk sağlıkların orada yaptığı çalışmalarda gerçekten geçmişten bugüne dönük -Balya'yı örnek vermiştik mesela, onun yansımaları konusunda da ilk başta örnek vermiştim- o zamandan bu zamana yapılan orada hastalıklar nedir, ne kadar ilerledi, böyle bir raporlama var mı? Biz bilgi edinemiyoruz, yok öyle bir şey yani bir bilgi, bir veri yok bizim elimizde yani sunulan bir veri de paylaşılmıyor, varsa da bizimle paylaşılmıyor. Burada yürütülen şirketlerin büyük oranda çoğu yabancı şirketler. Yarın biz Eşme'ye gideceğiz "TÜPRAG" deniyor ama Anagold'un yüzde 100 uzantısı olduğu açık söyleniyor. Şimdi, yarın Eşme'ye gideceğiz, ben mesela soruyorum: Biz nerede köyü dinledik? Hiçbir yerde köyü dinlemedik, sadece İliç'te aileleri ziyaret ettik, yaşamını yitirenlerin ailesini ama hiçbir gittiğimiz yerde -İvrindi'de bile- halk dinlenmedi yani. Gerçekten hangi sıkıntılar var biliniyor mu? Onun için ben burada tekrar ifade etmek istiyorum, yarın biz Eşme'ye gideceğiz. Mutlaka Eşme'de... İnay köyünün önünden geçiyoruz zaten. İnay köyünün bizlere özel talebi var Komisyondan, "Bizleri dinlemiyorsunuz, buraya geliyorsunuz, komisyonlar gidiyor yerlerine, hiçbir şekilde halkı dinlemiyorsunuz." diyorlar. İnay köylüleri sadece bir çaylarını içmemizi istiyorlar ve onların yaşadıklarını dinlemenizi istiyorlar, bunu rica da ediyorlar; onun için ben yarınki organizede Eşme'ye gittiğimizde mutlaka İnay gibi -orada altı yedi köy var gerçi- Gedikli köyü gibi köyler sularının bittiğini, hangi hastalıkların çıktığını, hayvanların nasıl sakat doğduğunu kendileri bizzat Komisyona kendi durumlarını anlatmak istiyorlar; bunun da Komisyon tarafından mutlaka dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum. Sadece yarın için değil, gittiğimiz her maden sahası incelemesinde mutlaka çevre köyleri dinlememiz gerektiğini düşünüyorum.

Şimdi, evet hocam, biraz önce bir "tweet"e bir mail atılmış, ben ona da cevap vereceğim, Hocam da kısmen öyle bir şey söyledi; ona, Oğuz Bey'e cevap vereceğim yani düşüncemi paylaşmak istiyorum çünkü onun için ben Komisyon şey yaparken dedim "Farklı farklı düşünüyoruz yani bu konuda Komisyon bir bütün düşünmüyoruz."

Şimdi şeyden bahsediliyor: "Binlerce insan orada geçimini sağlıyor." "Binlerce insana istihdam kapısı açılıyor." Ya, geleceği yok eden bir yerde istihdam kapısından bahsedilebilir mi? Yani geleceğin çocukları kanserli doğacak, anneler sakat çocuklar doğuracak, meralar, ormanlar, tarım mahvolacak. Bunun hiçbir garantisi de yok membrandan bahsediliyor; şu, bu kırk yıllık, elli yıllık ama...

OĞUZ ÜÇÜNCÜ (İstanbul) - Vekilim, özür dilerim, yalnız kastımı anladınız yani. Ben, oradaki insanların bize ifade ettiği şeyi, onların bakış açısını diyorum.

AYTEN KORDU (Tunceli) - Tabii tabii, doğru, haklısınız.

Ha, ben şunu ifade etmek istiyorum: Şimdi meraların yok edildiği, tarımın yok edildiği, hayvancılığın yok edildiği yerde insanları sözleşmeler yaparak, üstelik de "Vazgeçerseniz, tazminatla bunu geri alacağız." diyerek, insanları madenlere bağlarsanız; orada geçim kaynakları tamamen öldürülürse tabii ki insanlar "Madenler kapatılmasın." demeye başlayacak, bu zaten politik olarak sağlanıyor, bu zemin sağlanıyor; bundan bahsediyorum. Şimdi, evet, Eşme halkı ya da İliç halkındaki insanları siz de gördünüz, orada konuşurken işçiler söylemedi mi, "Borçlandık, kredi aldık, araba aldık, bir sürü borcumuz var, nasıl ödeyeceğimizi bilmiyoruz, mağduruz." demedi mi? Söyledi. İşte, baştan yaratılan politikalar sonucu belirliyor yani. Orada hayvancılığı öldürdük, tarımı öldürdük değil mi hep beraber politikalarla? Maden sahasını açtık, işçiler oraya bağlandı. E, ne yapacak? İşçiler tabii, diyecek ki: "Ben geçinemiyorum, yaşam sorunum var benim, geçim sorunum var, maden açılsın." Buna zorlayan bir politika var zaten ortada. Bu politik hatta bir gidiş, yanlış var zaten. Maden yasalarını da bunun üzerinden eleştirmiyor muyuz şerhi koyarken? Sermayedarların önünü açıyor, peşkeş çekiliyor demiyor muyuz? Sömürge madenciliği, yabancı şirketlere verilerek hangi gelecek, hangi kalkınma sağlanıyor sorularını hep beraber bazen sormuyor muyuz? Kaldı ki, İliç gibi bir yerde, bu felaket yaşanmadan önce vekiller dâhil Parlamentoda defalarca bağıra bağıra söylemedik mi? "Orada ciddi bir felaket yaşanacak, orada akma yaşanacak, uzmanlar bunu söylüyorlar." diye bağıra bağıra önergeler vermedik mi? Çoğu partiden verdi arkadaşlar biliyorum yani biz de dâhil DEM PARTİ olarak. Hangisi dinlendi, hangisi dikkate alındı? Alınmadı. Dolayısıyla ya Eşme için şu an söyleniyor değil mi, başka madenler için söyleniyor. Aynı zihniyet, aynı yaklaşım söz konusu. Şimdi, dolayısıyla, biz Araştırma Komisyonu olarak, elbette ki şey diyor arkadaşlar: "Biz bir yargılama Komisyonu değiliz, biz Araştırma Komisyonuyuz." Doğru ama biz Araştırma Komisyonluğu yaparken sadece teknik belirlemeleri yapmayacağız ki bu teknik belirlemelerde "insanlık suçu" dediğimiz şeyin ne olduğunu açmak zorundayız bu Komisyonda. Nedir gerçekten? Ben insanlık suçu diyorum, en azından biz diyoruz, belki herkes bu ifadeyi kullanmayabilir çünkü sonuçta sürdürülebilir madenciliği onaylayan var yani sürdürülmesi gerektiğine inanan arkadaşlarımız var, vekiller var; sürdürülmesi gerektiğini bunların yaşamda... Altın bir spekülasyon aracı olmaktan çıkarılsın bakalım, altın bu kadar önemli mi, altın madenciliği bu kadar önemli mi? Dolayısıyla, politik ve siyasal olarak bunlara özellikle işaret ediyoruz ki hani orada yatan siyasal ve politik sebeplerin ne olduğu bilinsin diye. Ben soracağım soruyu zaten sordum, gerçekten çukurlar dolduruluyor, "Membranın kırk yıllık ömrü var." deniyor, çok da önemli değil, kırk yıl sonra zaten sızacak Balya'da olduğu gibi. Belki otuz yıl sonra kanser hayatımıza nüksedecek, o zaman diyecekler ki: "Ya, niye acaba köyümüzde bu kadar kanser arttı?" Şu an söylüyor bazı köylüler "Anlamadık, niye bu kadar kanser arttı bizde?" diyor. Dersim'de de öyle mesela çok fazla kanser hastası var. Biz "Onkoloji hastanesi kurulsun." diye de bir öneri de yaptık ama nüfus şeyine takılıyor sürekli. Dolayısıyla birçok yerde kanserin çeşitlerinin çok arttığı... Aslında hiç öyle istatistiğe gerek yok, herkes çevresine ve akrabalarına baksın ne kadar kanserin arttığını görür etrafında, mutlaka herkesin ailesinde ve yakınında bir kanser hastası var. Bunların sebeplerinden bir tanesidir diye düşünüyorum. Ve son olarak da tekrar yarın gittiğimiz yerde mutlaka köylülerin dinlenmesi gerektiğini, buna özen gösterilmesi gerektiğini söylemek istiyorum.

Bazı şeyler vardı ama diğer vekillerimiz söylediler teşekkür ediyorum tekrar TMMOB'deki arkadaşlara ve Komisyonumuza.