Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
Konu | : | Denizli Milletvekili Cahit Özkan ve 133 Milletvekilinin, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2258) |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 11 .07.2024 |
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Tabii.
Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Şimdi, Anayasa'yı çiğneyici, Anayasa Mahkemesini çiğneyen olaylara karşı yaptıklarımı anlatarak başlayayım. Şimdi Anayasa Mahkemesi birçok yasa iptali kararı veriyor. Uzun yıllar boyunca bu yasa maddeleri Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına gönderildiği ve Anayasa Mahkemesi tarafından "Ya, bu Mecliste bu konuda yeni bir yasa çıksın, bu karışıklık düzeltilsin." denildiği hâlde yıllardır bekletiliyor. Üç yıldır, dört yıldır Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının beklediği yasa teklifleri var.
Şimdi, bunlarla ilgili ben bir yasa teklifi verdim...
(Uğultular)
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Ya, bir saniye arkadaşlar, gürültü geliyor ya.
Yasa teklifi verdim şurada gördüğünüz gibi. Bakın, Meclis Başkanlığı Anayasa'yı çiğneyemez, Anayasa'yı koruması gerekiyor; Anayasa Mahkemesi kendisine diyor ki: "Şu yasayı iptal ettik, Meclis Başkanlığına gönderiyoruz, Mecliste bu konuda bir yasa çıksın." Meclis Başkanının kılı kıpırdamadı, önceki dönemde de kılı kıpırdamadı, bu dönemde de. Yani önceki Başkanı da uyardım, Sayın Numan Kurtulmuş'u da uyardım. Üç dört senedir bekleyen, iptal edilmiş yasalar var.
Şimdi, bakın, bir yasa teklifi verdim. Aslında bu, Adalet Komisyonunu ilgilendiriyor. Meclis Başkanlığına sorduğumuz zaman "O zaman milletvekilleri harekete geçsin, yeni yasa teklifi sunsun." diyor. Ya, kendi başına harekete geçen kaç tane milletvekili oluyor Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarından sonra çünkü bunlar önemli kararlar. Meclis Başkanlığının bu konuda inisiyatif alması gerekiyor. Benim yasa teklifim şu: Meclis Başkanlığı ilgili komisyona yasayı doksan gün içinde çıkarma şeklinde bir görevle göndermelidir. Yasa değişikliği sadece milletvekilinin yasa teklifi vermesini değil, komisyonların da yasa teklifinde bulunulabilmesini içeriyor. Bu, önemli bir husus yani anayasal düzenin yürümesi için bir gayret gösteriyoruz değerli arkadaşlar.
Bakın, 2021 yılında Anayasa madde 14'le ilgili belirsizlikten dolayı Anayasa Mahkemesi dedi ki: "Buradaki belirsizliği düzeltin, Meclise gönderiyoruz..." Konu benimle ilgiliydi, "İşlenen suçla ilgili bir belirsizlik vardır Anayasa madde 14'te, bu konuyu düzeltin." dedi ve şu anda, bakın, aradan üç yıl geçmiş; 2 başkana da hatırlattım, bu konuda Mecliste yasa çıkarıp Anayasa madde 14'teki belirsizliği düzeltici hiçbir adım atılmadı. Ardından ben Meclise geri döndüm Anayasa Mahkemesi kararıyla ve sonrasında bu konu düzeltilmediği için, Anayasa madde 14'teki bu konu düzeltilmediği için Can Atalay içeride tutulmaya devam edildi Yargıtayın uyduruk bir kararıyla bu süreç devam ediyor; Anayasa Mahkemesine karşı bir hamle yapıldı. Aslında zamanında bu konu düzeltilseydi mesele kalmazdı.
Bakın, ben yasa teklifinde Meclis Başkanlığının komisyonlara yasa teklifi verebilmesiyle ilgili bir teklif sunuyorum, sadece vekiller değil, komisyon da yani Adalet Komisyonu üyeleri ve Başkanları da bundan memnun olmalı çünkü anayasal sistemin krize uğradığı anda bu krizi aşacak bir teklifte bulunuyoruz. Şimdi, bunları yapmıyoruz ve sonra işimize gelen birtakım maddeleri alıp iptal edilmiş maddeleri getiriyoruz buraya yeni yasa teklifleri olarak önümüze sürülüyor, vekiller bundan mağdur oluyor, kadınlar bundan mağdur oluyor.
Bakın, mesela, şirketlere çökme maddesi. Şimdi, bu, OHAL sürecinde binlerce insanın milyonlarca liralık mal varlığına çöküldü, çok uyduruk gerekçelerle çöküldü ve bu mesele devam ettirilmek isteniyor; olacak bir iş değil arkadaşlar yani Anayasa Mahkemesi iptal ediyor, tekrar önümüze getiriyorsunuz; yağma ve talana yol açacak bir madde.
Şimdi -geçtiğimiz gün beni ziyaret etti, hapisten çıkmış- Hacı Boydak, Kayserili -çoğunuz tanır- bir hayırsever işadamı. Bana anlattı: "Benim malım yağma, talan edildi, bütün mal varlığıma el konuldu, beş parasız bırakıldım; zamanında büyük bir iş adamıydım. Ben Hristiyan'a da yardım ettim ve cemevlerine de yardım ettim; devletin valileri geldi, benden yardım istedi, onlara da yardım ettim; Deyrulzafaran Manastırı'nın bütün yataklarını ben verdim, cemevlerinin bütün ihtiyaçlarını ben verdim; devlet kurumları, valiler benden yardım istedi, onlara verdim -o zamanki adıyla- cemaate de bir şeyler verdim diye hop bütün mallarıma el konuldu, bizi zindanlara attılar." Şimdi, Kayseri'ye gidip "Ya, bu Boydak nasıl birisidir?" diye sorsanız ben şahsen aleyhinde konuşan tek bir kişi görmedim; hayırsever bir işadamı, herkese yardım eden bir işadamı. Şimdi, bu adam birisine yardım etmiş ve bu grupla da iktidar kavga etmiş, bir sürü iş olmuş "Vay, sen buraya niye yardım ettin? Senin bütün mallarına çökeceğiz." Şimdi, arkadaşlar, el insaf yani, el insaf diyorum! Bu, büyük bir zulmü açan bir şeydir, daha da başka bir sürü malına, varlığına el konuluyor ve yağma, talan ediliyor; arsalarına el konuluyor ve oralarda büyük talanlar ediliyor. Alman firması PORTAŞ'la yaptığı ortaklıktan oluşan arsaya kayyım el koymuş ve arsadaki fabrika yok edilerek gayrimenkule döndürülmüş, inanılmaz bir rant ortaya çıkmış. Şimdi, bunlar üzücüdür arkadaşlar yani hayırsever bir işadamının bir gerekçe göstererek bütün malına çökmek, bütün mal varlığına çökmek, onu perişan etmek; bunlar kötü bir gelenek, biz bunları 6-7 Eylülde gördük, Ermenilere yapılanlarda gördük, Alevilere yapılanlarda gördük, 15 Temmuzda gördük, şimdi gördük, sığınmacılara yapılırken gördük. İnsanın malını mülkünü yağma, talan etme geleneği bitmeli artık bu ülkede ve o yüzden bu maddeye şiddetle karşıyız. Olacak bir şey değil, büyük bir yağma ve talanın önünü açar.
Kayyım mantığı devam ediyor, Hakkâri Belediyemizdeki olay ortada. Belediye Başkanı seçilmiş diye anında Yargıtayda cezası onanan, Belediye Meclisinin seçeceği bir Başkan yerine, kayyım atayarak hareket eden bir mantık. Her alanda böyle bir anayasal düzen yerine, kayyım ve KHK düzeni oluşturan bir mantıkla karşı karşıyayız.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, aslında o denli adaletsizlik var ki ve şu anda biz şu yasayı konuşuyoruz ya, şu yasadan önce ne gelir sizce? Bence, insan canı gelir. Bakın, şu anda cezaevlerinde açlık grevleri var Sayın Başkanım ve insanlar ölmek üzere. Tutuklu olduğu hâlde yüksek güvenlikli cezaevlerine gönderilip ağırlaştırılmış müebbet mahpusların hücresinde tutulan mahpuslar var, olacak bir iş değil. Bakın, size onların mektuplarından örnek okuyayım, belki yarın öbür gün bu insanlar ölecek. 250'nci gününü bulan Nurettin Kaya var, Bolu F Tipi Cezaevinde. Cemil Kurt diyor ki: "Yirmi gün hücre cezası verilmesinin koşulları kanunda belirtilmiştir. Kanunda belirtilmeyen, açıkça düzenlenmeyen hiçbir şey aleyhe yorumlanamaz, hücre cezaları genellenemez. Biz bunu anlatmaya çalışıyoruz." Yine, Cemil Kurt "Bizlere yaşatılan ağır tecrit buz dağının görünen kısmıdır. Adalet Bakanlığının bilinçli olarak yaptığı bu işkenceyi son vermesi için bizlerin sesi olun." diyor. Mehmet Güvel, bakın, 78 yaşındaki bir mahpus -bir mektubunu okumak isterim çünkü bu insanlar ölmek üzere- "Mezar gibi olan bir hapishaneden yazıyorum. Oktay Kelebek ve Cem Dursun açlık grevinde, bir saldırı nedeniyle tutuklanıp birçok hapishaneye dağıtıldık. Fabrika açılmazken her yere tecrit hapishanesi açıldı. Betondan tabutlardayız, ufacık hücrenin içinde kameralarla izleniyoruz, parmağımızı bile camdan dışarı çıkaramıyoruz, gökyüzünü bir avuç görebiliyoruz, sessizliğin hâkim olduğu bir tabuttayız; 78 yaşındayım, yüzde 80 engelliyim, prostat kanseriyim, gece 7-8 kez tuvalete kalkıyorum, her an düşüp sakatlanabilirim, her saniye ömrümden çalınıyor. Hapishaneler biz hasta tutsaklar için sessiz ölüm demektir, sesimizi duyurun." diyor. Bakın, ya, bu insan ağırlaştırılmış müebbet mahkûmu değil, tutuklu arkadaşlar.
Devam ediyorum, bakın, çok vahim hadiseler var. Kemal Gün -o da 78 yaşında- "Hastayım, prostat kanseriyim, haksız yere tutuklandım. Ağırlaştırılmış müebbetlerin konulduğu hücrelere konduk. Suçum yok, zulüm görüyorum, havalandırması olmayan bir hücredeyim, bu hukuksuzluğu, zulmü duyunuz, duyurunuz." diyor. Şimdi, bunlar dururken biz neyi konuşuyoruz?
Bitmedi, bakın, yine devam ediyorum, çok vahim mektuplar var cezaevlerinden dikkatinizi çekerim. Bakın, Cem Dursun, Buca Yüksek Güvenlikli Cezaevinde -ben o cezaevlerini de gördüm, kuyu dibi hapishaneler- "Kuyu dibi hapishanelerdeyiz, gökyüzünü görebilmek için iyice demir parmaklıklara yapışmak gerekiyor ki tükenmez kalemin dahi geçmediği tel örgülerle kaplı camın önü sadece bir avuç gökyüzünü görebiliyorsunuz. Güneş mi, onu sadece ikinci katın hizasında görebiliyorsunuz. Yağan yağmura elinizi uzatıp damlalara dokunamıyorsunuz, güneşin sıcaklığını elinizle hissedemiyorsunuz yani diri diri sizi bir tabutun içine koyuyorlar, betondan bir tabut." diyor. Ya, Sayın Başkanım, bu insanlar tutuklu ve bu insanı ağırlaştırılmış müebbet mahpusun konulduğu hücreye koymuşlar. Adam açlık grevinde, kimse sesini duymuyor, Adalet Bakanının umurunda değil. 250'nci günlere ulaşan var, yarın öbür gün ölecek belki bu insanlar, kimsenin umurunda değil. Şimdi, Adalet Komisyonunda bu neden konuşulmaz? Yargı paketi niye bunu konuşmaz? Niye "Bu konuları çözelim." diye konuşmaz. Çoğunuz hukukçusunuz arkadaşlar, bu tür durumlarda müvekkilleriniz olmuştur, olacak bir iş midir bu? Bu insanlar yarın öbür gün ölebilir. Çok vahim durumlar var.
Bakın, bir iki mektupla da bitireceğim. Yine, bakın, Halil Yakut -bu kişi de bir depremzede- "Depremzedeyim, depreme gelenlerin bize yardım ettiği sırada çektiği iki fotoğraf nedeniyle örgüt üyesi olarak 6 Şubat saldırıları sonrasında inanılmaz bir şekilde tutuklandım. Yetmedi, Silivri Hapishanesinden Kırşehir'e sürgüne gönderildim -bir de sürgün ediliyor bu kişiler- tutuklu olmama rağmen tekli hücrede tek başıma tutuluyorum. İnsan yüzü yok, insan sesi yok, havalandırma yok, kapılar otomatik açılıp kapanıyor. Hücreye konulan bir megafonla iletişim kurabiliyorum infaz koruma memuruyla. Geceleri ışığı açarak taciz ediyorlar. Depremde bizi betondan mezarlara gömenler, şimdi de beni betondan bir mezara kapattılar." diyor; Halil Yakut, Kırşehir Cezaevi'nde.
Arkadaşlar, bu insanlar ölsün mü? Bakın, yasa, şu, bu hepsi ayrı bir şey; bu insanlar ölüme doğru yaklaşıyor diyorum ya. Lütfen Adalet Bakanlığı yetkilileri bunu not alsınlar yani biz mi sadece bunu duyuracağız? Bu sesleri duymuyorlar mı? Kulaklarını tıkamış Adalet Bakanlığı yetkilileri. Bu cezaevlerine gidiyoruz, bu insanların bir deri bir kemik kalmış hâllerini görüyoruz, Adalet Bakanının umurunda değil. Bu denli siyasi kararlarla nereye gideceksiniz ben anlamıyorum değerli arkadaşlar. Ağır bir şekilde bu tecritler devam ediyor.
Bakın, Adalet Komisyonu buna müdahale etmeli, yarın öbür gün bu insanlar ölürse, iki yüz, iki yüz ellinci günü bulan açlık grevlerinde bir deri bir kemik kalmış insanlar... Hani, düşünün, dosyaya hâkim olmanıza gerek yok, yüzde 1.500 bu kişileri sevmeyebilirsiniz de işte, "Bir sol gruptur, atalım bunu içeri." demişler; ya, adam tutuklu, iddianamesi bile hazır değil, ağırlaştırılmış müebbet mahkûm hücresinde. Adalet Bakanlığı yetkilileri buyursunlar konuşsunlar, ben kendilerine en başta soruyorum, buyursunlar, açıklama yapsınlar. Burada biz soru önergeleriyle soruyoruz, cevap vermiyorlar, bunun cevabını bekliyorum.
BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Sayın Gergerlioğlu...
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Bitiriyorum efendim.
Her şeyin üstünde insan vardır, insan canı vardır, bu meselenin bir an evvel halledilmesi gerektiğini söylüyorum. Hukuka, Anayasa'ya dönülmesi ve yargı paketlerinde bu hususların göz önünde bulundurulması gerektiğini düşünüyor, teşekkür ediyorum.