| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/297) ve Sayıştay tezkereleri a) Türkiye Büyük Millet Meclisi b) Sayıştay Başkanlığı c) Cumhurbaşkanlığı ç) Kamu Denetçiliği Kurumu d) Başbakanlık e) Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı f) Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği g) Diyanet İşleri Başkanlığı h) Türkiye İnsan Hakları Kurumu ı) Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü i) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 26 .01.2016 |
AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başbakan Yardımcılarım, sayın kurum ve kurullarımızın değerli başkan, müsteşar ve genel sekreterleri ve değerli bürokratlarımız, basın emekçisi arkadaşlar; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Hoş geldiniz.
Evet, Sayın Temizel'in de ifade ettiği üzere on iki saate yakın bir süredir çalışıyoruz, daha kaç saat çalışacağız bilmiyoruz. Bizi en zayıf noktamızdan, yorgunken yakaladınız. Böyle olunca da herhâlde eleştirilerimiz düşük dozda olacak, önerilerimiz de çok güçlü olmayacak gibi geliyor.
BAŞKAN - Yok, performansınız iyi, onda sıkıntı yok.
AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yine de işin içerisinde söz konusu Başbakanlık ve ona bağlı kurullar ve bu kurullardan bazıları da bizim, özellikle istihbarat ve güvenlik kurulları olunca...
Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi arkadaşlar bilirler, hep teknik konuşmalar yaptım bugüne kadar, torba yasalarla, geçici bütçeyle bir buçuk aydır burada en yoğun çalışan Komisyonuz. Neredeyse yasama faaliyeti içerisinde yer alan diğer ihtisas komisyonlarımız hiç çalışmıyor. Oranın ele alması gereken konular da buraya atlanarak getirildiği için yoğun çalışıyoruz.
Ben bugün teknik konuşma yerine, müsaade ederseniz, ülkemizin zor günlerden geçmesi, ülke ve toplum olarak zor günlerden geçiyor olmamız hasebiyle biraz bu kanayan yaraya dair görüş, düşünce, eleştiri ve önerilerimizi ifade etmek istiyorum.
Bu zor günler aslında göz göre göre geldi Sayın Bakanlarım. Çünkü, biz yaklaşık dört, beş yıldır Orta Doğu'da yaşanan toplumsal kargaşalardan ve akan kandan doğru dersler çıkaramamış ve müdahil olma biçimimiz de çok sağlıklı olmadığı için biraz, niyetimiz ne olursa olsun -ben niyetten bağımsız olarak söylüyorum- Orta Doğu'nun temel sorunlarına doğru müdahil olmama pratiğimiz ve sonuçları itibarıyla da bugün ülkemizin bir bölümünde, Allah korusun, o düzeye umarız hiç gelmez ama, o düzeye yakın bir şekilde bir kargaşayı, akan kanı ve gençlerimizin ölümünü yaşıyoruz. Bu, öyle sanıyorum ki buradaki hiçbirimizin arzu edeceği bir durum değildir. Ancak, ülkemizin belli bir bölümünde demokrasi, özgürlükler ve toplumsal barışın tahkim edildiği bir ülkede asla görülemeyecek olaylar yaşanmakta, kan akmakta, gençlerimiz ölmekte ve bir bütün olarak hepimizin bir parça toplumsal vicdanı yaralanmaktadır. Bundan hiç kimsenin mutlu olabileceğine asla inanmam veya vicdanı bundan etkilenmeyecek herhangi kimse yoktur. Sebebi ne olursa olsun, hiçbirimizin kabul edemeyeceği bir 2016 Türkiye'sine tanıklık ediyoruz. 2016 Türkiye'sinin böyle olmasını asla arzu edemem ve behemehâl bu tablodan hepimizin el birliğiyle kurtulması gerekiyor.
Bir diğer husus, benzer toplumsal meseleleri dünyada yaşayan ilk ülke biz değiliz. Herhâlde sadece son yüz yılda benzer toplumsal meseleleri yaşamış onlarca ülke vardır. Ancak, güçlü, siyasi ihtiraslardan uzak, duygularının esiri olmayan ülkeler bu meseleleri, bu gibi toplumsal meseleleri demokrasi ve özgürlüklerin çıtasını daha fazla yükselterek, diyalog ve müzakere yöntemiyle aşarken, bu basireti gösteremeyen ülkelerse en kolay yöntem olan güvenlikçi politikalara başvururlar. Üzülerek ifade edeyim ki ülkemizin de son dört, beş aydır başvurduğu yöntem sadece ve sadece bu güvenlikçi politikalardır.
Türkiye'de Kürt meselesi bağlamında son otuz yıldır, hiçbirimizin arzu etmeyeceği bir biçimde, silahlı süreçler işin içine girmiştir. Cumhuriyet tarihi boyunca çatışmalı, aynı bugünkü yaşadığımız sıkıntıların ve son otuz yıldır devam eden çatışmalı süreçler kendisinden önceki 26 Kürt isyanında olduğu üzere 27'nci kez tezahür etmiş ve hâlâ bugün kapanamayan bir kanayan yara olarak önümüzde durmaktadır. Şüphesiz, 1993 yılından bugüne kadar değişik dönemlerde toplam 9 defa silahların sustuğu, kanın akmadığı, ölümlerin yaşanmadığı uzun veya kısa süreli dönemler yaşanmıştır. Bunlar yaşanırken, açık ya da örtülü, Kürt silahlı muhalefetiyle farklı hükûmetler tarafından diyaloglar kurulmuş, en son olarak da 2013 Ocak ayından 2015 Temmuz ayına kadar iki buçuk yıllık süre boyunca devam eden ve adına ne dersek diyelim ama toplumun kahir ekseriyeti tarafından "çözüm süreci" olarak adlandırılan bir süreç yaşanmıştır. Her kim ki, gerek son iki buçuk yıllık süreçteki çözüm sürecine gerekse ondan önceki silahların ve ölümlerin durduğu, silahların sustuğu, ölümlerin durduğu sürece katkı sunmuşsa Allah ondan razı olsun. Ancak, bölgede kırk yılı aşkın süre yaşamış bir kardeşiniz olarak, bu silahların ve ölümlerin susturulduğu, durduğu dönemlerin kıymetini en iyi bölge halkı bilebilir, bir de ateşin ocağına düştüğü batıdaki ailelerimiz bilebilir. Bu temelde, son otuz yılın yirmi beş yılını bizzat üniversite öğrencisi, akademisyen, eğitimci bir sosyal bilimci olarak gözlemlemiş biri olarak söyleyeyim: Hiçbir zaman son iki buçuk, üç aydaki kadar, Sayın Bakan, kötü bir toplumsal psikoloji bu ülkeye hâkim olmadı. Şüphesiz bir güvenlikçi refleks geliştirilebilinir, kamu otoritesini tahkim etmek için devlet refleksiyle belli tedbirler geliştirilebilinir ama şundan emin olunuz ki Sayın Bakan veya Sayın Bakanlar, bölge halkı iki buçuk, üç yıl öncesine göre devlete dair aidiyet ve sahiplenme duygusunu artırmış asla değildir, bunu özellikle ifade etmek isterim. Bu temelde, hiçbir zaman, otuz yılın hiçbir diliminde sokakta ölülerin, yaralıların beklediği ve bu kadar yoğun bir biçimde sivillerin öldürüldüğü döneme tanıklık etmedik. Bu, sadece öldürülen insanların ölümüne sebep olmuyor, hepimizden birer parça, insani değer yargılarımızı, geleneksel ve toplumsal değer yargılarımızdan değerleri alıp götürmektedir. Bu temelde, enerjisini, 64'üncü Hükûmetin enerjisini daha fazla mevcut yöntem dışında, güvenlikçi politikalar dışında çözüm arayan noktalara yoğunlaştırmasını temenni ediyorum.
Burada daha önce dört yıl görev yaptığım için Üst Kurul üyesi olarak RTÜK'e dair bazı sorularım ve bilgilendirmelerim olacak. Ondan önce, sadece bir defa MİT'le ilgili bir soruya özellikle cevap bekliyorum, o sorum da şu: Özellikle, 9 Ocak günü Fransa'da öldürülen 3 Kürt kadın siyasetçinin dava dosyası tamamlanmış durumdadır ve mahkemeye sunulmuştur. Mahkeme tarafından kabul edilen dosyada tek tutuklu olan Ömer Güney'in MİT'le ilişkisinin olduğu Fransız yargısı tarafından dava dosyasından neşredilmiştir. Bu konuda Millî İstihbarat Teşkilatı süreçten ne kadar haberdardır veya ne kadar müdahildir?
Bir diğer husus, Sayın Başbakan Yardımcımız Numan Kurtulmuş'a sormak istiyorum: Sayısal yayıncılığa alabildiğine, karasal sayısal yayıncılığa hâkimim. Üst Kurul üyesiyken, ihale şartnamesinin ve yönetmeliğinin hazırlanmasından iptal edilen ihaleye kadar her sürecine hâkimim. Bir defa, sizin bugün dile getirmiş olduğunuz husus ilk defa cereyan etmiyor. Daha önce ihale yapıldı, iptal edildi, bunun üzerine mevcut, bugünkü Cumhurbaşkanımızı bütün üst kurul üyeleri olarak Çankaya Köşkünde ziyaret ettik, bunun bir an önce çıkarılacağı hususunda belli ortaklaşmalar yaşadık ama bugüne kadar hâlâ yeni bir ihaleyle ilgili gelişme yok. Bir diğer husus Sayın Bakanım, o da şu: Bu ihaleyi yapma yetkisinin yani karasal sayısal yayıncılık ihale yapma yetkisinin RTÜK'ten alınarak Başbakanlığa bağlı başka bir kurula...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
(Oturum Başkanlığına Başkan Vekili İbrahim Mustafa Turhan geçti)
BAŞKAN - Sayın Yıldırım, on dakika süreniz doldu. Size sözlerinizi tamamlamanız için ilave süre veriyorum.
Buyurun lütfen.
AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ediyorum.
...verileceği gündeminizde midir Sayın Bakanım? Çünkü, böyle bir durum yaygınca tartışılmaktadır.
İkinci bir husus: RTÜK bürokrasisinde ve çalışanlarında son iki aydır yani siz, özellikle basın-yayın kurumlarıyla, RTÜK'le ilgili sorumluluğu devraldıktan sonra ciddi personel ve bürokrat değişimi söz konusudur. Yani, bir iktidar değişmedi, bir darbe olmadı, bu kadar personel yerlerinin ve bürokratların yerlerinin değiştirilmesine sebep olan nedir anlayabilmiş değiliz.
Bir diğer husus: Muhalif basın üzerinde, gerek yayınlar gerekse seçimle ilgili kararlarla ilgili RTÜK'te üç, dört ay öncesine göre kıskaca alınmış muhalif yayıncı kuruluşlar söz konusudur. Burada, özellikle Kürt meselesiyle ilgili yayınlara ağırlık veren -ben öyle sanıyorum ki Sayın Bakan bilginiz yoktur- kanallara cezalar yağdırılmaktadır. Örneğin, İMC TV, Jiyan TV, Azadi TV ve Gün TV'yle ilgili neredeyse her ay birkaç tane dosya düzenlenmekte ve bunlardan biri de 8/1-b maddesinden düzenlenmektedir. 8/1-b maddesi nedir Sayın Bakanım? İki veya üç defa daha aynı maddeden ihlal yapılması durumunda RTÜK tarihinde bir ilk yaşanacak, yayıncı kuruluşların lisansları iptal edilecektir. Herhâlde bu sansürcü, baskıcı anlayışı 2016 Türkiye'sinde ne sizin, ne bizim kabul etmemiz mümkün değildir. Bunlardan ne kadar haberdarsınız çok bilmiyorum ve bu konu üzerinde de eğer bilgi alır ve bizi bilgilendirirseniz sevinirim.
Bir diğer husus Sayın Bakanım: Medya okuryazarlığı dersiyle ilgili, evet, benim de üye olduğum dönemde çabalarım oldu ama bu konuda zorunlu ders hâline getirilmesini istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yıldırım, tekrar ilave süre veriyorum sözlerinizi tamamlamanız için.
Buyurun lütfen.
AHMET YILDIRIM (Muş) - Çok teşekkür ediyorum, sağ olun.
Sayın Bakan, medya okuryazarlığı dersini zorunlu hâle getirmeyi düşünüyor musunuz? Çünkü, ben de eğitim fakültesi öğretim üyeliği yaptım yıllarca, böyle bir çabam oldu, talebim oldu. Yine, partimizin bizden önce ve bu dönemde, bizim 24 ve 26'ncı Dönemde zorunlu hâle getirilmesi için kanun teklifimiz var. Ayrıca, bu konuda formasyon almış sayısızca iletişim fakültesi mezunu var. Yani, bu konuda öğretmen ihtiyacının sağlanması hususunda da bir sorun yaşanmayacaktır.
Söylenebilecek çok şey var. Daha fazla diğer konuşmacı arkadaşların zamanını almamak için uzatmıyorum. Soru-cevap bölümünde bir, iki soru daha sorabilirim.
Dinlediğiniz için ve sabrınız için teşekkür ediyorum.