KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın bakanlar, değerli üyelerimiz, çok değerli bürokrat arkadaşlarım, kıymetli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın bakanlara da tekrar hayırlı olsun, Allah hayırlı hizmetler nasip etsin diyorum. Ama hayırlı olması için de bizim uyarılarımızı dikkate almanızı baştan istirham ediyorum.

Evet, yani, bakalım, biz de temennilerle başlayalım. Sayın Bakan biliyor, burada âdetimiz var, ilk bakanlara biraz avans veriyoruz ama iyi kullanmazlarsa sonra bir dahaki bütçede iki misli çıkartıyoruz. Yani siyasi ömürleri vefa ederse tabii, o arada bakan değişikliği de olabiliyor.

Onun için, tabii, öncelikle Başbakanlık ve önemli kuruluşların burada bütçeleri görüşülüyor. Ben bürokrat arkadaşların çoğunu tanıyorum ama baktım, şimdi, başbakan yardımcılarımız burada, müsteşar yardımcıları burada, Sayın Müsteşar yok, Başbakanlık Müsteşarından bahsediyorum. MİT Müsteşarımız yok. Diyanet İşleri Başkanımız zaten gelmiyor. Yani burası biraz daha teknik. Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanımızı gönderiyorlar ama hocam gelmiş, o da yoktu, baktım listede hemen, başkan yardımcısı da yok diyecektim, yetişmiş.

Yani, şimdi, senede bir sefer bütçe görüşüyoruz değerli bakanlar. Burası -tamam, işi olan ayrı ama- zaten sizlerin programına göre burada kaydır kuydur sürekli yapıyoruz, Sayın Elvan gayet iyi biliyor, bunları düzenliyoruz. Yani ona göre arkadaşlar da işini ayarlayacaklar. Biz de avare değiliz yani, biz sizin gibi bir gün de gelmiyoruz, her gün buradayız, sabahtan geceye kadar bekliyoruz. Dolayısıyla bizim de görüşmelerimiz olabilir, bizim de siyaseten gelenimiz gidenimiz olmaz mı yani? Olur. Dolayısıyla, burada arkadaşlarımızın, ilgili kurumların en üst düzeyde burada olması Plan ve Bütçe Komisyonunun hassasiyetidir. Tekraren söylemiş olalım. Tabii ki gelen arkadaşlarımız değerli. Bakanlar da dönüp müsteşarlara, müsteşarlar genel müdürlere soruyor tabii ki. Yani her konuda bilme şansları yok ama bunlarda hassasiyet gösterilmesi gerektiğini baştan söyleyelim. Bizim beklentimiz olduğunu da ifade etmiş olalım.

Burada az önce arkadaşlar torba kanundan bahsettiler ama biz, yani, o konuları kapatıyoruz, tekrar açıyorlar. Sayın Bakan, özellikle size bakıyorum, yani Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığı yapmış, torba kanunlarla ilgili bu kavgaları çok kez dinlemiş bir arkadaşımız olarak. Yani iyi ki insaflı davranmışsınız dedim, belki o kayda geçmemiştir diye söylüyorum, diyor ki: "Biz anlayışlı davranıyoruz." Ya, bu anlayışlı hâli, bir ayda 4 tane. Hakikaten şey düşüyor.

Meclis Başkanımıza da az önce ifade ettik. Siz Bakanlar Kurulu olarak, eğer bir şey gerekiyorsa bunları yapın. Burada hakikaten, daha gelmeden... Sayın Hamza Dağ ondan meşhur oldu, bana teşekkür ediyor "Kaç gündür reklamımı yaptın." diye, hâlâ ücretini ödemedi bekliyoruz. Yani şimdi, burada, Bakanlar Kurulundan çıkmış bir tasarının, 30 maddelik bir tasarıda 20 tanesini Hamza Dağ'ın imzasıyla değiştirirsek o zaman bir garabet var demektir. Ben de onun için dedim, bütün bakanlardan... Siz reformcuyum diye bakıyorsunuz Sayın Bakanım, siz reformlardan sorumlusunuz. Adam sahada çalışıyor ve bütün önergeleri yapıyor. Siz orada reformun eylem planıyla uğraşıyorsunuz. Şimdi, o zaman ben de dedim ki: Sayın Başbakana söyleyelim, bakanların hepsinin yerine Hamza'yı koysun yeter yani.

(Oturum Başkanlığına Başkan Süreyya Sadi Bilgiç geçti)

BAŞKAN - Ya Hamza Dağ olmasaydı ne yapacaktınız Sayın Günal?

MEHMET GÜNAL (Antalya) - O zaman ama görüntü böyle oluyor işin şey tarafı. Sizden çıkan bir kanun daha bize gelmeden yarısından çoğu değişiyorsa bunda bir garabet var demektir. O zaman oturun, size şimdi Sayın Meclis Başkanına söylediğim şeyi öneriyorum, Reformlardan Sorumlu Sayın Başbakan Yardımcımız, Sayın Elvan, Değerli Kardeşim, yani oturun, gerçekten ne çıkarılması gerekiyorsa... Eylem planlarını falan bırakın. Sürekli eylem planı çıkıyor. Geçen sene de tartıştık, biliyorsunuz yani kalkınma planı çıkalı dördüncü yıl olacak. 2013, üç yıl bitiyor mayısta. Hâlâ biz eylem planıyla uğraşıyoruz. Gelin, siyasi kısır çekişmeleri bırakın, alınması gereken ne önlem varsa... Arkadaşlarımız arada -eskiler biliyor- örnek veriyorlar, Ticaret Kanunu'nda, Borçlar Kanunu'nda olduğu gibi bunlar çıkar. Yani Mecliste kalkıp... Ondan gündüz -bakma Sayın Gizligider- ondan söyledik, sabaha kadar oyalayan biz değiliz, sabah sekiz buçuğa kadar tıraş olmadan bizi tutan iktidarın baskısı. Uzlaşma olduğu zaman da 1.500 sayfalık kanunları da buradan çıkardık. Yani sadece bölümlerini konuşarak çıkardık. Niye? Eksiği yok muydu? Vardı ama asgari uzlaşma.

BAŞKAN - Birer tane kitap dağıtsana, daha kolay olur ya. Kitapları dağıt, konuşmaya gerek yok.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Para verin, alın. Telif hakkı diye bir şey var. Şu anda burada sayın ekonomiden sorumlu başbakan yardımcılarımız var. Bak, birisi iktisatçı. Hocamız bilir, telif haklarıyla ilgili konular var. Öyle herkese de veremeyiz ama kardeşim ilgilendi, ona vereceğim yani.

Hakikaten, ucuza geliyor. Baklava bir şey yok ki Sayın Bakanım, onu zaten dağıtıyorlar da kitapta telif hakkı... Çok emek var, siz benden daha iyi bilirsiniz, ben doçentim, siz profesörsünüz yani telif hakkını siz daha iyi bilirsiniz.

Sayın Elvan, gerçekten, şimdi bir Anayasa Komisyonu kuruldu mu? Çalışıyor. Yapısal reformlarla ilgili bir komisyon kuralım o zaman. Yani neyse çıkması gereken, eylem planına koyduklarınıza da bakalım. Nasıl ki koalisyon görüşmeleri sırasında oturdunuz... Dün Sayın Bakan yanlış verdi gerçi burada da "MHP'nin taahhütleri şu kadar." diye Sayın Ağbal'la biraz tartıştık. Biz onları söyleriz size, daha düşük maliyetli yaparız. Onun 191 dediğine biz 73 demiştik. Yani uzlaştıklarımızı çıkarırsak yarıya da düşürürüz, acil olanlara bakarız. Bir oturalım, gerçekten bu ülke için bir şey yapmak istiyorsanız, değerli arkadaşlar, sizler de... Bunu söylediğimiz zaman karşıdan hemen bir tepki geliyor. Doğru olanları, acil olanları hemen çıkaralım. Niye? Bizim üretim ekonomisine geçmemiz lazım. Bizim yatırım yapmamız lazım. Üç gündür konuşuyoruz. Bütçeye baktık, geneline baktık. "İşte, yatırımlar azalıyor. Tasarrufu arttıracağım." Ya, nasıl arttıracaksın? "Asgari ücreti 1.300 yaptım -Sayın Bakan onu söylemiş, sorduk ama- oradan biraz para gelecek." Ya, o adam zaten borcunu ödeyemiyor, asgari ücretli nereden tasarruf yapacak? Onu daha yüksek gelirlilerden tasarruf ettireceğiz. Tasarruf deyince aklımıza bir şey gelmiş, herkes bireysel emeklilik sisteminden bahsediyor. Ya, yok, o adam... Benim 75 liram yoksa senin 25 liran için 75'i nereden bulacağım Sayın Bakanım? Benim elimde zaten yatırım yapacak para yok ki. Vatandaş olarak söylüyorum. Gelir artmadan, Hocam, Değerli Bakanım, yani tasarruf gelirin bir fonksiyonudur, birinci söylediğimiz şey bu değil mi? Benim gelirimi siz arttırmıyorsunuz, "Tasarruf yap."

İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Keynesyen görüşe göre.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Ya, işte, sen ona bari karışma. Dur ya, kürsü artık Sayın Bilgiç'te, bir dur yani.

İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Milletvekili olarak söylüyorum.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Hakikaten, bunları, oturun, gelin, eylem planlarıyla falan uğraşmayalım. Sayın Bakanım kaçıncı plan oldu dönüşüm programlarını yaza yaza, yaza yaza, seçimden önce? Herkes artık bunu biliyor. Eyleme geçelim. Bunun için de gelin, gerçekten acil olanlara, öncelikli olanlara, kaynak gerektirenlere bakalım, mevzuat gerektirenlere bakalım. Yapılması gerekenler varsa, bizim kamuoyu oluşturma anlamında yapacağımız bir şey varsa biz de destek olalım.

Biz MHP olarak her zaman bu konularda yapıcı, yol gösterici, uzlaşmacı olduk. İşin şey tarafını yaparız. Eksik varsa yine söyleyeceğiz, onda alınma yok. Ha, bize göre doğru değilse onu da söyleyeceğiz ama en azından bir şeyleri başlatıp yatırıma doğru, üretime doğru kaydırmazsak hâlâ reform lafını ederiz. Reform demek iki tane düzenleme değil sadece. Köklü olarak ne yapılması gerekiyorsa alt düzenlemeleriyle beraber, bütçesiyle beraber, bunların teşvik sistemiyle beraber gözden geçirilmesi lazım.

Onun için, gelin, bunları yapalım diyorum. Size buradayken hatırlatıyorum. Ama bunlar da torba kanunlarla olmaz. Onun için onu söylüyoruz. İlgili komisyonlardan da hızlıca geçiririz, bir ön kurul oturur, bunu bir eleme yapar. Hep beraber ortak olanları hızlıca geçiririz, diğerlerini de, peyderpey yine arkadan gelir, önem sırasına göre bakarız. Benim size naçizane tavsiyem, yapıcı olarak, budur.

Şimdi, bunu söylemişken, bu Diyanet İşleri Başkanlığı konusu önemli. Yani hepsi önemli de, niye önemli diyorum? Yani, şimdi, bir hutbeyi dinlemeye başlıyorsunuz. Hoca efendi, nasıl oluyorsa, bu hutbeler eskiden böyle tekdüze veriliyordu, kendiliğinden mi yapıyor, soruyorum, başka camilerde de benzer şeyler konuşuluyor. Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluş kanunu, arkadaşlar biliyorlar, ben önceki dönemde de Diyanet İşleri Başkanlığı Kanunu'nda alt komisyon üyesi olduğum için a'dan z'ye hepsini hıfzetmiştim.

Şimdi, işin bu tarafı ayrı. Bizim derdimiz hutbelerin tekdüze olması değil, siyaseten birtakım mesajların, devletin birliğiyle bütünlüğüyle ilgili mesaj vermek ayrıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Siz bugün akşam az konuşacaktınız.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Yarısını zaten İbrahim'le Hamza'ya ayırdım.

ERHAN USTA (Samsun) - Bu vakte kadar konuşmadı ya, onun için.

BAŞKAN - Yok, bana söz verdi, "Bu akşam hiç konuşmayacağım." dedi, Sayın Usta.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Sohbet ediyoruz şu anda.

BAŞKAN - Peki, buyurun.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Teşekkür ederim.

Öyle bir şey konuşmuyorum, görüyorsun, ne bağırıyorum ne çağırıyorum, yani bir şey yok.

BAŞKAN - Ben de alışmadım zaten. Uyudum burada o yüzden.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Bu konu önemli. Onun için yumuşak üslupla söylemem gerekiyor. Bir vaizle, hutbeyle ilgili olduğu için ben de böyle vaaz eder gibi sakin konuşuyorum ki arkadaşlar bir şey olmasın diye.

Sayın bakanlarım, gerçekten, çok fazla siyaseten... Hani başka kurumlarda da tasvip etmiyoruz, kaymakamlara, valilere kızıyoruz ama camide oldu mu canımız daha çok sıkılıyor, gerçekten sıkılıyor. Yani oralar bizim toplumsal uzlaşma noktamız, hepimizin eşit olduğu, safa durduğumuz zaman kimsenin bir farkının olmadığı ibadetlerimizden bir tanesi. Yani çıkışında gerçi oluyor bazen, siyaset yapılıyor ama en azından içeride hiç olmazsa çok istisnai durumlar hariç çok bir şey olmuyor.

Dolayısıyla, vatandaşın birliğini beraberliğini temin edeceğimiz ortamlarda biraz daha siyasetten uzak duralım. Seçim dönemi de gelince daha da, açıkçası, ayağa düşüyor. Ben üzülüyorum. Niye? Atatürk bu kurumu kurarken Genelkurmay Başkanlığıyla beraber aynı dönemde, aynı kanunlarla kurmuş ve protokolde kendisinden sonra birinci sıraya koymuş. Bakın, Genelkurmay Başkanından daha önde. Maaşını 5 lira fazla vermiş ki ona önem verdiğini belli etmek için. Böyle bir kurum. Neden? O, dini öğretsinler, birtakım, bu dogmalardan, galatımeşhurlardan, hurafelerden arındırsınlar ki bunu devlet eliyle anlatalım, bu Başkanlık bizim için önemlidir. Din eğitimini sağlıklı bir şekilde verelim diye. Şimdi hele hele böylesine yozlaşma kültürünün, küreselleşmenin hâkim olmaya başladığı ortamda en ihtiyacımız olan güzide kurumlardan birisi. Biz gerçekten onları gördükçe üzülüyoruz. Bunlarla ilgili hususlara biraz daha dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Hakikaten bazı kötü şeylerle gündeme gelirse üzülüyoruz. Yani ister doğru, iste yanlış, tartışma konusu bile yapılması Diyanet İşleri Başkanlığının yıpratıcı bir şey. Din görevlilerimizi de... Yani zaten siyasetle uğraşan, Hükûmete gelip hizmet etmek isteyen bir sürü bürokrat var, bırakın onları, onlar bari en azından toplumsal orta noktayı bulan unsurlar olarak kalsınlar. Orayı bari yozlaştırmayalım.

Onun ötesinde, burada çalışanlarla ilgili Türk DİYANET VAKIF-SEN'den arkadaşlarımızın talepleri var. Özellikle, Başkan yardımcılarımız burada, bu atama ve yer değiştirme yönetmeliğindeki uygulamaların çok adil olmadığını, az önce söylediğim siyasi kaygının yanında, buna bağlı olarak yandaş sendikayla ilgili kayırmalar olduğunu söylüyorlar. Tabii, gidilen yerde de birazcık daha benim söylediğim çizgide olan din görevlilerine de bu sefer müftülerden bazısı geliyor.

Sayın Başkanım, buradan uyarıyorum, ben Antalya Müftüsüyle yakında bir birime girip kavga edeceğim. Şimdiye kadar hiçbir şey söylemedim ama bana gelen şikâyet yüzü geçti. Yemin ederek söylüyorum. "Hocam, bir git." Ben dedim bu saatten sonra gidersem artık kavga edeceğim. Yani bu kadar siyasileşmenin bir anlamı yok. Görevini yapacak. O şundandır, bu bundandır dedin mi, dinen görevini yapıyorsa, imamlık görevini yapıyorsa, vaizlik görevini yapıyorsa yani kimin ne yaptığından size nedir? Bir ahlaka mugayir bir şey yoksa siyaseten o benden, şu senden dersek tam tersine birleştirici unsur olması gereken diyanet teşkilatında bunlara lütfen izin vermeyin. Ben özellikle söylüyorum. Size de şimdiye kadar intikal ettirmedim, kendisine de söylemedim. Ama bana gelen şikâyetler çok somut. Onun için biraz daha en azından bu müftüleri çağırdığınız zaman bu konulardan biraz uzak durmalarını, bir şey yoksa siyasi davranmamalarını kendilerine eğer telkin ederseniz çok seviniriz.

Bu din görevlilerinin lojmanlarla ilgili de sıkıntıları varmış. Yeni düzenlemeden sonra Diyanet Vakfına devredilince geriye yönelik falan tahakkuklar çıkıyormuş Sayın Başkanım. Siz konuyu daha iyi bildiğiniz için ben uzun uzadıya söylemiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Artı bir de çok eski bir şey vardı, hâlâ devam ediyormuş. Ben onu bir önceki şeyde çözdünüz zannediyordum. Şube müdürlüklerine geçişle ilgili uzmanlardan sınavlı geçiş, kariyer uzmanlığından vardı hatırlarsanız. Hâlâ o tip sorunlar, eskiden kalan uzmanların devam ettiği söyleniyor ama bilmiyorum ben mi yanlış hatırlıyorum çünkü o zaman Sayın Bakanla bir görüşme yapıp geçici bütçeyi bulmuştuk ama hâlâ kalanlar geçmişten var mı, onu tam ben de soramadım. Size de soramadım. O konuda bizi bilgilendirebilirseniz sevinirim.

Bir de şöyle bir şey oluyor Sayın Başkanım. Geriye dönerek artık bakanlar değil, başkan, Din İşleri Yüksek Kuruluna değil de başkan yardımcımıza söyleyeceğiz idari konular onlarda olduğu için. Bu para toplamanın da bir standarda ulaştırılması gerekiyor çünkü çok sürekli olunca ve de belli bir çerçevede olmadığı zaman izinsiz, kurallara uyulmadığı zaman da hem cami cemaatinde bir bıkkınlık oluşturuyor, bazen de güvensizlik oluşturabiliyor. O zaman yapılacak hayrın da bir şeyi kalmıyor. İnşallah bu konularda biraz daha dikkat edilirse Diyanet İşleri Başkanlığımızı da bu yıpranmadan kurtarmış oluruz diyorum. Daha bu yozlaşmayı önlememizde etkin bir kurum olarak, ilkokuldan itibaren hatta, bu manevi eğitimi verebilecek, yaz kurslarında, bir kurumumuz. Onun için, ona biraz daha titizlik gösterelim diyorum, hepinize teşekkür ediyorum.

Bütçelerin hayırlı olmasını diliyorum.