KOMİSYON KONUŞMASI

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bürokratlarımız, gazetecilerimiz; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Önümüzde bir vergi paketi var, ilk defa torba yasa değil, neredeyse bütün maddelerin vergiyle ilgili olduğu biraz daha derli toplu bir paket var. O yüzden belki sistem olarak karmaşık ama en azından bir konu üzerinde yoğunlaşabilen bir paket bu.

Yani benim temeliyle ilgili görüşüm genelde olumlu ama birkaç noktaya ben değinmek istiyorum. Bunlardan bir tanesi, muhalefetin yılmaz savunucusu Sayın İsmail Güneş'in de bahsettiği vergi reformu ihtiyacı. Şimdi, bundan yıllar önce akademisyenken Maliye Bakanlığı içerisinde Bütçe Mali Kontrol Genel Müdürlüğünde hem vergilerin hem de harcamaların tahmin edilmesiyle ilgili bir proje geliştirirken orada çok sevdiğimiz bir maliyeci abimiz "Bugün bir sene öncesinin bütçesini yok edelim, önümüzdeki dönem bütçesini yapamayız." demişti. Bizim acilen sıfır bazlı yani yeni dönemin ihtiyaçlarına göre şekillendirilmiş sıfır bazlı bir bütçe ihtiyacımız var. Biraz önce Sayın Güneş'in dediği belki vergi reformunun tamamı ama bütçe tarafında -hem harcama tarafında hem de vergi tarafında- giderek karmaşık hâle gelen; neden, ne zaman verildiği belli olmayan muafiyet ve istisnaların tamamen ayıklandığı, çok daha anlaşılır bir vergi sistemine ve bir harcama programına ihtiyacımız var. İşte, bence bu, hem muhalefet partilerinin hem de iktidar partisinin bir araya gelip üzerinde anlaşabileceği bir şey. Önümüzde bununla ilgili bir dönem var -ben geçen dönem de aynı şeyi söylemiştim- sıfır bazlı bütçe yani Türkiye'nin önümüzdeki dönem ihtiyaçlarını adresleyecek yani yaşlanan, 4'üncü sanayi devriminde teknolojik atılım yapmak zorunda kalan, büyüyen bir Türkiye'nin yeni bir bütçe anlayışına ihtiyacı var, yeni öncelikleri adreslemesi lazım. Bununla ilgili biz çalışmaya hazırız.

İkinci nokta, vergi sistemi; çok karmaşık, giderek karmaşıklaşan bir vergi sistemi var çünkü zamanında getirilen muafiyet ve istisnalar üst üste biniyor, daha sonrasında bunların bir kısmını kaldırıyorsunuz, bir kısmı kalıyor. Aklıma Einstein'ın bir cümlesi geliyor, Einstein şöyle demişti: "Dünyada anlaşılması en zor şey, vergi sistemi." Gelsin, Türkiye'ye baksın, kendi dönemindeki vergi sistemini çok daha rahat bulabilirdi. Ben Türkiye'deki vergi sisteminin ve mevzuatın çok daha anlaşılır, çok daha basit olması gerektiğini düşünüyorum, muğlak herhangi bir yerin kalmaması gerektiğini düşünüyorum.

Şimdi, vergi paketine baktığımız zaman -biraz önce Sayın Usta da söyledi- 220 milyar TL'lik bir vergi geliri elde edilmesi gerekiyor. Bu, önemsiz bir miktar değil ama geçen hafta burada torba yasada tartıştığımız bir şey vardı, hatırlıyorsunuz, Çinli bir şirketin 100 bin tane gümrüksüz aracı buraya getirebilmesi. Bununla beraber -size hemen hesapları da gösterebilirim- bizim vazgeçtiğimiz vergi geliri 4 milyar doların üstünde. Neden? Çünkü 100 bin tane araç buraya herhangi bir şekilde vergi ödemeden gelecek ve Çinli şirket burada 500-600 milyon dolar kâr edecek, belki Türk üreticiler daha ucuza araba alacaklar ama burada bizim vazgeçeceğimiz iki tane şey var: 4 milyar dolarlık bir vergi geliri, artı Togg yani bizim yerli ve millî otomobilimiz. Şunu söylemek istiyorum: Burada, değerli milletvekillerimiz Bakanlıkla da görüşerek detaylı bir paket hazırlamışlar. Bu paketin temeline benim bir itirazım yok, ekleyeceğim şeyler var ama, öbür taraftan da belki de işte, herkese çok önemsiz gözükebilecek olan bir kanun teklifiyle biz 4 milyar dolarlık bir vergi gelirinden vazgeçiyoruz. 4 milyar dolarlık vergi gelirinden vazgeçtiğimiz gibi, aynı zamanda -çok samimiyetle söylüyorum- bizim göz bebeğimiz olması gereken, korumamız gereken, bizim bütün Türk tüketicilere, Türkiye'deki tüketicilere satılmasını teşvik etmemiz gereken Togg'u da baltalamış oluyoruz. Yani bir bakımdan, bir yerden siz bin bir uğraşla bir vergi paketi hazırlıyorsunuz, 220 milyar; öbür taraftan, Çinli bir şirkete 100 bin tane gümrüksüz araç ithal etme izni veriyorsunuz, onun boyutu 150 milyar TL. Şimdi, burada bence bizim bütüncül bir anlayışa ihtiyacımız var. Benim temel itirazım yani sizin döneminizdeki bu bütçeleme anlayışına temel itirazım budur. Bakanlıklar, bence birbirleriyle uygun bir şekilde, doğru bir diyalog geliştiremiyor. Bunu gerçekten dostane bir eleştiri olarak alın. Mesela, geçen hafta buraya Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı gelip Çinli şirketin burada yatırım yapması durumunda verilecek olan vergi avantajlarından bahsetti fakat bana göre Hazine ve Maliye Bakanlığının fikri alınmamıştı, fikri alınsa 4 milyar dolardan vazgeçecek durumda değillerdi herhâlde.

Bugün bir başka konu var, serbest bölge; buradaki 25 ve 36'ncı maddeler. Serbest bölge, bana göre çok heyecan verici bir gelişme, bütün dünyada zamanında faydalı oldu, bizde de faydalı oldu. Serbest bölgeleri biz önümüzdeki dönemin ihtiyaçlarına göre nasıl şekillendirmeliyiz, gerçek faaliyet alanlarından kopmaması için neler yapmalıyız diye düşünmemiz gerekiyor. Serbest bölgelerde şöyle bir şey var: Siz, kırk beş yıllığına yap-işlet-devret modeliyle bir şirketi serbest bölgeye dâhil edersiniz, ondan sonra, kırk beş yıllığına bunlar inşaat maliyetlerini üstlenirler, burada satarlar, ayrı bir bölge olduğu için de hem Türkiye'ye hem de yurt dışında yaptıkları ihracat gibi olur. Biz, bu şirketleri serbest bölgeye çekerken çok önemli bir amaçla çektik, doğrudan yabancı yatırım. Buraya şirketler gelsinler, burada yatırımlarını yapsınlar, istihdam sağlasınlar ve burada bir üretim kabiliyeti kazanalım ve bu şirketleri çekerken şöyle bir şey söylediniz: Gelin, kurumlar vergisinden muaf olun. Şimdi, önümüzdeki vergi paketinde sizler hem yurt içi satışlarında hem de yurt dışına satışlarda kurumlar vergisi getiriyorsunuz. Yani bu -hepimizin bildiği bir tabir var- maç oynanırken kurallarını değiştirmek gibi. Şimdi, burada kazanacağınız vergi geliri çok cüzi bir miktar ama kaybedeceğimiz çok şey var. Neden? Çünkü gerçekten, biz Türkiye'ye kaliteli bir doğrudan yabancı yatırım çekmek istiyorsak o zaman mevzuatımızın şeffaf, vereceğimiz sözlerin iktidar partisinden bağımsız ya da bakandan bağımsız olarak hep aynı olması lazım. Yani bizim öngörülebilirlik, şeffaflık kriterlerine bağlı kalmamız gerekiyor. O yüzden, benim bu kanun teklifindeki 25 ve 36'ncı maddelerin, serbest bölgelerle ilgili olan maddelerin, doğrudan yabancı yatırımları çekmek için, Türkiye'nin bu konuda öngörülebilirliğini, şeffaflığını artırmak için mutlaka revize edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Birkaç nokta daha var, bu EYT meselesi ve emekli maaşları. Ben hiç buna girmeyecektim ama dediğim gibi, muhalefet partisi sözcüsü gibi konuşan İsmail Bey girdiği zaman ben de bu konuya bir katkı yapmak istedim. Birincisi, ben EYT tarafında muhalefet tarafının biraz aykırı seslerinden birisiydim, en temel yanlış, insanların 38 yaşında ve 43 yaşında emekli edilmesiyle başlandı. 1980l'i yıllarda Sosyal Sigortalar Kurumuna enflasyonun çok altında hazine bonoları satıldı, ilk darbe orada vuruldu, daha sonradan erken emeklilik ve daha sonrasında da sizin döneminizde ve sizin çıkardığınız -burada siz çıkardınız- EYT. Bununla beraber de sosyal güvenlik sistemi hakikaten sürdürülemez bir noktaya geldi ama hâlâ bununla beraber, burada öngördüğünüz 33 milyar TL; bu kadar fazla yoksulluğun, açlığın kol gezdiği bir yerde daha fazla bir kaynak aktarılarak artırılabilirdi. Bugün emekli maaşlarında iki tane şeyi düşünmemiz gerekiyor; bir, nesiller arası adalet. Hep aynı şeyi söylüyorum, benim babam 43 yaşında emekli olduğu için benim oğlum 70 yaşında belki emekli olacak ve babamın şu anda aldığı emekli maaşından daha düşük maaş alacak. Bu sorumluluk hepimizin yani burada sadece tek bir partiyi, tek bir şeyi suçlamamak gerekiyor, hepimizin. İkincisi, bizim sosyal güvenlik sisteminde gelecek olan, çığ gibi büyüyen bir kriz var. Burada yapmamız gereken şey de çok basit: Bizim çalışan sayısını artırmamız lazım. Şimdi, çalışan sayısına baktığımız zaman -sizler her ne kadar TÜİK'e göre işsizlik oranlarının düştüğünü söyleseniz de- orada istediğimiz ivmeyi görmüyoruz. Çalışan sayısının toplam nüfusuna baktığımız zaman, bizim Avrupa Birliği ortalamasına gelmemiz için 7-7,5 milyon, Çin'in ortalamasına gelmemiz için 9,5 milyon ek istihdam yaratmamız lazım yani bizim çalışan sayısını attırmamız lazım. Önümüzdeki dönem vergi reformunun yanında bizim konuşmamız gereken -sizin üzerinde çalışacağınız kanun tekliflerinden bir tanesi bu olabilir, bizler de destek veririz- güvenceli, esnek istihdam modelleridir. Bakın, bugün burada önümüzdeki beş sene içerisinde, on sene içerisinde seçim döneminde siz emekli vatandaşlarımıza cömert davransanız bile sosyal güvenlik sistemi, maalesef, emekli maaşının açlık sınırının altında olmasına devam ettiği bir sistem olacak. O zaman bizim burada yeni bir şey konuşmamız lazım, biraz ezber bozmamamız lazım. O ezber bozacağımız noktalardan bir tanesi güvenceli, esnek istihdam; esnek istihdam değil, güvenceli esnek istihdam. Burada bizim bu tür modelleri konuşup Türkiye'nin bu içine düştüğü sosyal güvenlik sistemi bunalımından bir an önce kurtulması gerekir diyorum.

Son olarak, noterlerle ilgili bir madde vardı, ilgisiz bir madde ama hep şunu söylüyorum: Türkiye'de noter kurumunun bu kadar önemli olmasının tek bir sebebi vardır, devletin vatandaşına güvenmemesi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Buyurun.

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Yurt dışı tecrübesi olanlar bilir, oraya gittiğiniz zaman çalıştığınız kurumda herhangi birisi noterdir ve önüne gelen evrakı herhangi bir ücret talep etmeden, rahatlıkla "Evet, bu doğrudur." deyip imzalayabilir, tasdik edebilir. Neden? Çünkü yurt dışında devlet vatandaşına güvenir, vatandaş vatandaşa güvenir, şirket devlete güvenir ve noter makamına ihtiyaç yoktur. Dolayısıyla, burada noterle ilgili mevzuatın bu kadar fazla olmasının -noterler devasa bir vergi ödüyorlar ama- çok büyük kazançlarının olmasının temel bir sebebi şu: Bizim ülkemizde, maalesef -yine, partilerden bağımsız olarak söylüyorum ki- ne devlet, vatandaşına ne devlet, kurumlara ne de kurumlar, devlete güvendiği için bu tür devasa ve iyi işlemeyen bir noter makamına sahibiz. Umarım, yakın zamanda bu konuyla da ilgili -özellikle blok zincir teknolojisindeki çok heyecan verici gelişmelerle beraber- hem noterlik makamını işlevsiz hâle getirebiliriz, çok daha güvenli, çok daha iyi, çok daha hızlı isteyen işleyen bir sisteme sahip olabiliriz hem de aynı zamanda, biraz önce Sayın Güneş'in bahsettiği gibi, dijital parayı konuşup kayıt dışı ekonomiyle daha teknik yollardan mücadele edebiliriz diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.