KOMİSYON KONUŞMASI

AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli bürokratlar, değerli üye arkadaşlarım ve basınımızın ve Meclisimizin değerli emekçileri; hepinize iyi bir gün diliyorum ve hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Sayın Bakan, şüphesiz kadın, aile ve sosyal politikalarla ilgili yapılmak istenen bazı iyileştirme çabaları var ancak ben gerek sunumunuz gerekse hazırladığımız bilgi notu üzerinden konuşmaya geçmeden önce Türkiye'nin gerek kadın gerekse aileye bakış açısı anlamında bir zihniyet devrimine ihtiyaç duyduğunu düşünüyorum. Bu en tepeden devlet çatısından en alta kadar, toplumun en küçük hücresine kadar sirayet etmiş olan bir eril zihniyet ve cinsiyetçi bakış açısı bütün hücrelerimize sirayet etmiştir. Sorun bir zihniyet sorunudur. Sorun rakamlarda, parametrelerde kadının çok çok kötü olan ve gelişmiş ülkelerle kıyaslanmayacak kadar olan göstergelerdeki durumunu birkaç adım ileri götürme meselesinden çok çok daha derinliklidir. Ya değilse, şüphesiz benim de ülkedeki kadının durumuna dair -OECD, Avrupa Birliği ülkeleri üzerinden birazdan vereceğim rakamlarda da ifade edeceğim üzere- sorunlarda işte belli kısmi iyileştirme çabalarını küçümseme, görmezden gelme gibi bir niyetim yok ama toplum olarak kadına bakış açımızı değiştirme, toplum olarak kadını aktör hâline getirme, toplum olarak kadının adına söz ve karar yetkisini erkeklerin kullanmaması, toplum olarak kadının kendisiyle, ailesiyle, çocuğuyla, çalışma yaşamıyla bir bütün olarak sosyal, siyasal yaşamıyla ilgili kararı bizatihi kadının kendisine bırakmak meselesidir. Eğer buradan bakabilirsek emin olun, devletin ve toplumun bütün hücrelerine sirayet etmiş olan bu eril zihniyeti biraz daha aşabileceğimizi düşünüyorum.

Bakın, bir defa, yasamadan ve İç Tüzük'ümüzden, Meclis İçtüzüğü'nden kaynaklı olarak kadın bütçesini, aile bütçesini, sosyal politikalar bütçesini 40 kişilik Plan Bütçe Komisyonunda görüşüyoruz. Bu, yasal mevzuatın bize dayatmış olduğu bir zorunluluk olabilir ama burada yasal mevzuatın ve İç Tüzük'ün bir çarpıklığından söz edeyim. Şimdi, bu neden Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonuyla ortak hazırlanmaz? Plan Bütçe Komisyonumuz Sayın Bakanım, 40 kişiden oluşuyor; 1'i partimizden, 1'i Adalet Kalkınma Partisinden, 2'si de Cumhuriyet Halk Partisinden olmak üzere 40 kişinin sadece 4'ü kadın. Düşünün, 40 kişinin sadece yüzde 10'unun kadın olduğu bir Komisyon sizce nasıl bir bütçe hazırlayabilir? Ve, bu bütçe yaklaşımıyla ilgili olarak -bakın- bana kalırsa kadın politikalarıyla ilgili olarak tamamı kadınlardan müteşekkil bir komisyon kadın bütçesini hazırlamalıdır. En iyi hâliyle aile zaviyesinden bakalım olaya, ailenin yarısı kadınsa komisyonun yarısının kadın olduğu bir bileşenle hazırlanmalıdır. Bütün bunların sadece farkına varmış, bunu bilince çıkarmaya çalışan bir arkadaşınız, bir kardeşiniz olarak söylüyorum, bunun bilgisini, müktesebatını almış olmam, bunu kültür hâline getirmeye çalışıyor olmam benim çok iyi ve güçlü bir kadın bakış açısına sahip olduğum anlamına gelmez. Bunu pratize edebilmek çok çok sancılı ve sıkıntılıdır çünkü beş bin yıllık sınıflı toplumun bütün toplumlar tarihine sirayet etmiş olan eril bakış açısıyla yaşıyoruz biz. Gerçekten kadının sadece neşredilmiş metinlerde adının olması, rakamlarda durumunun düzeltiliyor olması kadının işte, yaşamda, toplumda aktör olduğu anlamına maalesef gelmiyor. Veya gönül isterdi ki sizin yanınızda oturan bütün arkadaşlarım da kadın olsun, arkanızdaki bürokrat arkadaşlarımın da kahir ekseriyeti, yüzde 70-80'i kadın olsun, bari bu Bakanlığı bütünüyle kadınlar yönetsin. Varsın buradaki erkek bürokrat arkadaşlar -asla küçümsediğim için söylemiyorum- farklı bakanlıklarda ve bürokrasilerde görev alabilirler ama bari bu Bakanlığı ve bu Bakanlığın topluma yansıma biçimlerini -icra anlamında söylüyorum- kadınlar yönetsin ve daha fazla bürokrata, daha fazla kadın çalışana, kadının istihdamda oranını artırmaya dönük çabalarınızı, çalışmalarınızı pek doğaldır ki sizin Bakanlığınızdan başlatabiliriz. Buradan bir örnek açığa çıkarabilir, bunu bütün topluma yayabiliriz.

Şimdi, Sayın Bakan, örneğin bu özellikle gelir dağılımı endeksi açısından OECD ülkeleri arasında durumu giderek en hızlı düzelen ülke olduğumuzu, 0,44'ten 0,39'a endeksimizin geliştiğini söylediniz ama şunu da herhâlde iyi biliyorsunuz ki hâlâ 0,39 OECD içerisinde gelir dağılımı açısından en sıkıntılı noktada olan ülke konumundan bizi kurtarmamaktadır. Örneğin, OECD'den söz açmışken ben de OECD'den bazı rakamlar vereyim. Türkiye 2011 yılında, özellikle, hani kadın meselesine Sağlık Bakanlığıyla ortak eğilim... Başta siz olmak üzere hepimizin eğilmesi gereken bir nokta. Türkiye'de 2011 yılında 20 ila 69 yaş grubundaki kadınların sadece yüzde 15,5'i rahim ağzı kanseri taramasından geçiriliyorken bu oran OECD ülkelerinde yüzde 59,6'dır veya -aynı durum- 50-69 yaş grubundaki kadınların sadece yüzde 27,3'ü meme kanseri taramasından geçiriliyorken bu oran OECD ülkelerinde yüzde 62'dir. Yani, kadının sağlığı açısından ayrılan bütçe ve realize edilen çalışmalar açısından da problemlerin olduğunu göz ardı etmeyelim.

Bir diğer husus -OECD açısından söylüyorum- OECD ülkeleri içerisinde kadının istihdamının ortalaması yüzde 65 ama ülkemizde hâlâ yüzde 31. Sadece toplam kadınlar içerisinde çalışabilir durumda olan kadınlar açısından bu oranı veriyorum.

Yine, Sayın Bakan, özellikle, siz ifade ettiniz ama bu kadın sığınma evleriyle ilgili bir hususa dikkat çekmek istiyorum. Bakın, Avrupa Parlamentosunun 1998'de çıkardığı bir tavsiye kararı var Sayın Bakan. 1998 Avrupa Parlamentosu tavsiye kararında her 7.500 kişilik nüfus için 1 kişilik sığınak yeri olmalı kadın açısından, sığınma evleri açısından söylüyorum, 7.500 kişiye 1 kişi, Avrupa Parlamentosunun tavsiye kararı veya yine takip eden dönemde İstanbul Sözleşmesi, yeterli sayıda uygun ve kolayca ulaşılabilir sığınağın hazırlanmasını sağlamak üzere gereken yasal ve diğer tedbirleri almakla da Türkiye'yi yükümlü kılmıştır. 7.500'e 1, o da 1998. Eminim ki değişen dünya koşulları ve kadının sosyal, siyasal çalışma yaşamına katılımını da göz önünde bulundurursak belki de bunun 5 binde 1'e düşmesi lazım. Buna mukabil, 27 Temmuz 2015 tarihli Mor Çatı Derneğinin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına sormuş olduğu bir bilgi edinme hakkı çerçevesinde verdiğiniz bir cevap var. O dönem için ülkemizdeki sığınak sayısı 132 -siz bugün 135 diye ifade ettiniz, o günden bugüne 3 eklenmiş olabilir- kapasite ise 3.402'dir. O günkü ortalama üzerinden söylüyorum, her 23 bin kişilik nüfus için sığınma evlerinde 1 kişilik yer var yani Avrupa Parlamentosunun tavsiye kararıyla bizim yasasını çıkarmakla yükümlü olduğumuz İstanbul Sözleşmesi'nin neredeyse 3 katından daha fazla sayıda bir kişiye sığınak yeri düşeceği gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

BAŞKAN - Sayın Yıldırım...

AHMET YILDIRIM (Muş) - Süre bitti mi ya? Ben daha beş dakika var diye...

BAŞKAN - Vallahi efendim, Sayın Yıldırım, biliyorsunuz zaman ile hız arasında Einstein'ın ortaya koyduğu bir izafiyet bağıntısı var. Onun için zamanın geçişi farklı algılanabiliyor. Ben sözlerinizi tamamlamanız için size ek süre veriyorum.

AHMET YILDIRIM (Muş) - Size zahmet...

BAŞKAN - Estağfurullah.

Size ek süre veriyorum.

AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, bize dağıtılan 2016 için öngörülmüş bütçede 19 milyar 748 milyon 501 bin lira ama bunun ne kadarı kadına dönük şiddeti önlemeye ayrılacak, ne kadarı çocuk politikalarında kullanılacak, ne kadarı yoksullukla mücadele ayrımı... Yok. Yani, bunların özellikle tasnifini yapabilmeliyiz.

Bir diğeri, özellikle, Sayın Bakan, sosyal yardımlar hususunda, sosyal yardımların seçimler öncesinde artarak -siyasi iktidar kodlu olarak söylüyorum- parti yardımları olarak dağıtıldığı algısını toplumda güçlendirecek çalışmalar yapılıyor. Bakın, bir örnek vereyim kendi seçim çevremden. Bunu seçim çevrem yani Muş il müdürünüzle de konuştum: Muş'ta sosyal yardım alan kadın, yoksul, engelli, 6 bin küsur kişinin tamamının cep telefonları AKP Muş İl Başkanlığında ve seçime on beş gün kala habire SMS'ler atılıyor. Sanki bu yardımların devamının bu partiye oy vermekle ve bu siyasi partinin tek başına iktidar olmasıyla alakalı olduğuna dair size gösterebileceğim, iletebileceğim mesajlar var. Bunu il müdürünüze de ilettim. Bakın, güçsüzün, yoksulun, engellinin özellikle gizliliği, kimliklerinin ifşa edilmemesi, herkes tarafından kullanılmaması Anayasa ve yasalarca güvence altına alınmıştır Sayın Bakanım. Böyle parti il teşkilatlarında dolaşılarak bu yardımların bir partiyle sadece ilişkilendirilerek...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, sözlerinizi tamamlamanız için ilave süre veriyorum.

AHMET YILDIRIM (Muş) - Toparlayacağım.

...kullanılması gerçekten dezavantajlı, toplumsal kesimlerimiz açısından onur kırıcı bir duruma tekabül etmektedir. Bu hususlarda alabildiğine dikkatli olmamız gerektiğini düşünüyorum ve il müdürünüzün buna dönük bir cevabı olamamıştır. Siz bunları gözünüz gibi korumalısınız, hatta il müdürü bile bunları bilmemeli Sayın Bakanım. Sadece il müdürlüğünün ilgili departmanı veya şube müdürlüğü bilebilir bu isimleri, bunların iletişim bilgilerini. Biz burada engelliyi, güçsüzü, yoksulu, çocuğu, kadını, toplumsal olarak hepimizin -kendimi de işin içine katarak söylüyorum- ortaklığıyla bu hâle düşürülmüşlüğünü bir seçim malzemesi olarak kullanamayız.

Söylenebilecek çok husus var ama şununla bitireyim Sayın Bakanım. İŞKUR eğitimine katılan yüz binlerce engelli var. Evet, bu çalışmalar önemli yani çalışma yaşamına katılabilmelerini kolaylaştıracak eğitimleri biliyorsunuz engelliler İŞKUR'dan alıyor. Ama eğitim alan sayı ile istihdam edilen sayı arasında ciddi bir orantısızlık vardır. Çalışma yaşamına katılması için eğitim verdiğimiz engelli sayısıyla çalışma yaşamına kattığımız, istihdam ettiğimiz sayı arasında ciddi bir orantısızlık vardır.

Zamanı aştığım için affınıza sığınıyorum. Herkese çalışmalarında başarılar diliyorum.