KOMİSYON KONUŞMASI

DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Çok dikkatle Sayın Bakanın sunumunu dinledim, sunumunda temel referansın hukuk ve insan hakları olduğunu ve bundan taviz vermeyeceklerini söyledi fakat biz maalesef bunun reelde yani sosyal yaşamda, hayatta gerçekliğini göremiyoruz. Nereden göremiyoruz? Şöyle bir örnek vereceğim: Maalesef ki bölgede partimizin yapmış olduğu birçok eylem, etkinliklere valilikler tarafından yasaklar getiriliyor Sayın Bakan ve bu yasaklar öyle yasaklar ki sistematik hâle gelmiş yasaklar. Şimdi, ben yine Sayın Mehmet Emin Bilmez'i söyleyeceğim -maruz kaldığımız için söylüyorum- Van'da o dönemde hem Valiydi hem kayyımdı; 21 Kasım 2016-24 Temmuz 2022 yılları arasında kesintisiz, aralıksız eylem, etkinlik yasakları konuldu ve bu eylem, etkinlik yasaklarına da Anayasa Mahkemesi bir karar verdi, dedi ki: "Kesintisiz bir şekilde, bir eyleme dönük olarak, bir etkinliğe dönük olarak bu şekilde eylem, etkinlik yasakları koyamazsınız." Bu, Anayasa'ya da aykırı ki zaten 2911 sayılı Kanun'a zaten aykırı. Şimdi ben soruyorum size: Referans hukuksa, referans insan haklarıyla, taviz verilmeyecekse bu taviz, bu güç neye göre veriliyor? Buradaki ayrımı biz nasıl ortaya koyabiliriz?

Yine uzağa gitmeyeceğim, Kobani kumpas davasıyla ilgili, partimizin yargılandığı ve siyasetçilerine verilen dosyayla ilgili henüz daha karar açıklanmadan Şırnak'ta, Diyarbakır'da, Urfa'da, birçok ilde -bakın, daha karar olmadan- eylem, etkinlik yasakları getirildi dört gün boyunca. Amaç çok belli; Kobani kumpas davasında yargılanan siyasetçilerimize dönük olarak aslında halkın bu anlamdaki eylem, etkinlik, protesto hakkını ortaya koyması valiliklerce engellenmeye çalışılıyor.

Bir diğer örneği de vereceğim ve bununla ilgili sorumu size yönelteceğim Sayın Bakan. Bir diğer örnek ise yakın tarihte; geçtiğimiz hafta 20 Temmuz Suruç katliamının yıl dönümüydü Sayın Bakan ve Suruç katliamı gibi bir katliamın, IŞİD barbar çetesi tarafından işlenmiş, 33 düş yolcusunun yaşamını yitirdiği bir katliamın anmasının yapılması kadar, mezarı başında ailelerinin gidip o katledilen çocuklarını anması kadar doğal ne olabilir? Dinî ritüellerini yerine getirmesi kadar, orada aslında bu barbar katliamı protesto etmesi kadar doğal ne olabilir Sayın Bakan, ben soruyorum size. Fakat ne oldu? Biz Urfa'da mezarın içerisine giremedik. Gerekçe, valilik yasağı ve 2911; bir de bize hatırlatıyorlar 2911'i. Bizim partimiz, partimizin tabanı -bakın, sadece hukukçular demiyorum- artık 2911'i yaladık, yuttuk, bütün maddelerini biliyoruz. Yargılamalar yapılıyor ve sonunda beraat da ediyoruz, tazminatı da siz ödüyorsunuz, ediyoruz çünkü. Fakat bir keyfî uygulama söz konusu Sayın Bakan. Bununla ilgili Van, Diyarbakır, Hakkâri Urfa'da art arda, aylarca süren bu yasaklar hangi yasal nedene ve kritere dayanmaktadır diye size sormak istiyorum.

Yine, Sayın Bakan, kısaca, 8 mart ve 25 Kasımla ilgili de... Bunu yoğunlukla Van'da da yaşadık fakat maalesef İstanbul da dâhil olmak üzere birçok ilde 8 Mart ve 25 Kasımda -karşı aslında- eylem, etkinlik yapmak isteyen birçok kadın, Anayasa'da güvence altına alınmış olan barışçıl gösteri yürüyüşü yapma haklarına neden... Yine kolluğunuz tarafından hem aslında eylemler engellenmeye çalışılıyor hem de buna dair, anlamsız, afaki, havada yasaklama kararları veriliyor. Buna dair de sizin değerlendirmenizi merak ediyorum.

Şimdi, bir diğer sorum ise şöyle olacak Sayın Bakan: Özellikle, siz az önce kolluk şikâyet sistemlerinden bahsettiniz ve bu kolluk şikâyet sistemleri üzerinden aslında birçok şikayetin de yapılabileceğine, o sistemin de bayağı geliştiğine dair bir sunum da dinledik fakat maalesef, bölgede, özellikle kolluk biriminin kadına yönelik işlenen cinsel suçlar ve şiddetlerle ilgili bazı veriler var elimizde, ben şimdi bunları sizlerle paylaşacağım. Sadece bölge değil, bölge dışında birkaç örnek de var, ondan da bahsedeceğim. Bakın, 5 Ocak 2023 tarihinde Van'ın Saray ilçesinde iki sözleşmeli er, mülteci kadına tecavüz iddiasıyla tutuklandı. Yine 2023'te, Mardin Nusaybin'de, iki çocuğa cinsel istismarda bulunan, gözaltına alınan 2 uzman çavuşun olduğu; yine, 30 Aralık 2021'de Mardin'de 19 yaşındaki kadına uzman çavuşun tecavüzü söz konusu. Yine, 26 nisan 2023'te, Zonguldak'ta 15 yaşındaki kız çocuğuna cinsel istismarda bulundukları iddiasıyla yargılanan sanıklar Yasin A. ile uzman çavuş Tahsin B.'nin tutuksuz yargılanmasına dair devam ediyor şeyler.

Şimdi, bununla ilgili biz size şu verileri de sormak istiyoruz: Bunlarla ilgili elinizde veriler var mı? Bu kişilerle ilgili idari soruşturmalar başlatılıyor mu? Bu kişiler bu gücü, bu hakkı, böylesi bir durumu nasıl kendisinde görebiliyor? Siz, mesela, sunumunuzda çok kıymetli bir cümle kullandınız, dediniz ki: "Kolluğun, hakları ihlal eden değil, koruyan bir birim olması gerekiyor." Fakat maalesef, bakın, çok üzülerek söylüyorum; bu tablolar bizim hoşumuza gitmiyor, bunu söylemekten keyif almıyoruz; tam tersine, bu tablolar bizim canımızı acıttığı için, sizin dediğiniz gibi, kolluğun, hakları koruyan bir mekanizma olmasına rağmen hakları korumayı geçtik, tecavüz vakalarından bahsediyoruz, istismar vakalarından bahsediyoruz ve bunu yapan, polis, jandarma, er. Bunların hiçbiri kabul edilebilir değil. Bununla ilgili değerlendirmenizi merak ediyorum.

Son olarak, Sayın Bakan, siz az önce yine bir cümle kullandınız, dediniz ki: "İnsan haklarını inkâr etmek, insanlığı inkâr etmektir." Evet, Sayın Bakan, bölgede özellikle partimize, parti tabanımıza, muhalif kesimlere karşı insanlık inkâr ediliyor ve biz de onurlu yaşamı savunanlar olarak bunun mücadelesini veriyoruz. Bununla ilgili, az önce Sayın Milletvekilimiz karıştırmış olacaktır diyorum -burada değil ama- galiba karıştırmış olacaktır ki Cumartesi Anneleriyle ilgili aslında bir yumuşamadan, bir durumdan bahsetti. Biz böyle olduğunu düşünmüyoruz; sadece biz değil, Cumartesi Anneleri de bununla ilgili böyle düşünüyor ve sizin buraya geleceğinizi öğrenmeleriyle birlikte bu durumu bize bizatihi ilettiler ve size sormamızı istediler. Buna dair sorumu soracağım. Şimdi, bin dokuz haftadır Cumartesi Anneleri Galatasaray Meydanı'nda kayıpların bulunması ve faillerin yargılanması için bir eylem gerçekleştiriyor gözaltında kaybedilenlerle ilgili. Şimdi, bununla ilgili olarak siz de çok iyi biliyorsunuz ki 700'üncü haftadan sonra Soylu'nun akıl almayan, hukukla bağdaşmayan, keyfî tutum ve açıklamasından kaynaklı Galatasaray Meydanı Cumartesi Annelerine kapatıldı. Daha sonra, hatırlıyorsunuz, ki bizatihi bu soruyu da ben size sormuştum, Bütçede sormuştuk bu soruyu sizlere, siz de demiştiniz ki: "Yaşadıkları, mağduriyettir. En kısa zamanda çözüm üreteceğiz." Ve ondan sonraki buluşmada, evet, doğru, anneler Galatasaray Meydanına gidebildiler fakat o Galatasaray Meydanı hâlen polis bariyerleriyle kapalı ve oraya gidecek annelerin, ailelerin sayısını da 10 kişiyle sınırladınız. Buna dair olarak, aslında, Cumartesi Annelerinin sözlü ve yazılı randevu taleplerine neden sessiz kalıyor Bakanlığınız? Çünkü ısrarla size yazılı ve sözlü başvurular yapmışlar ve bununla ilgili cevap bekliyorlar.

Yine, bu konuda sizin az önce söylemiş olduğunuz duruma da referans vererek söylüyorum; temel referans, hukuk ve insan haklarıysa eğer Anayasa Mahkemesinin kararına rağmen neden Galatasaray Meydanı bütün Cumartesi Annelerine ve halka açılmayıp her cumartesi toplanmaları 10 kişiyle sınırlı tutulmaktadır ve polis ablukası ve müdahaleler devam etmektedir diye soruyorum Sayın Bakan size.

Yine aynı şekilde, gözaltında kaybedilenlerle ilgili Bakanlığınızın bir çalışması var mıdır diye soruyorum Sayın Bakanım.

BAŞKAN DERYA YANIK - Dilan Hanım, toparlayalım lütfen.

DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Teşekkür ederim, umarım bu sorulara dair cevaplarınızı verirsiniz çünkü gerçekten Cumartesi Anneleri bu konuda 5 kez size başvuru yapmışlar ve bununla ilgili sizden randevu talepleri var.