Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278) ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ile Sayıştay tezkereleri a) Tarım ve Orman Bakanlığı b) Orman Genel Müdürlüğü c) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ç) Türkiye Su Enstitüsü d) Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 06 .11.2024 |
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonunun değerli üyeleri, değerli milletvekilleri, kamu kurum ve kuruluşlarımızın değerli bürokratları, değerli basın mensupları; konuşmama başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün çok önemli bir bakanlığı görüşüyoruz. Sayın Bakan, zaten Komisyona olan teveccühten de herhâlde bunu görüyorsunuz; Türkiye açısından da dünya açısından da çok önemli.
Bugün dünyamız artan nüfus, küresel eşitsizlikler, yetersiz, dengesiz beslenme ve açlıkla karşı karşıya. Dünya ölçeğinde uygulanan neoliberal tarım politikaları, küçük ve orta ölçekli işletmeleri tasfiye etmekte ve onların yerine çok uluslu tarım ve gıda şirketleri tarafından dayatılan endüstriyel tarım modelini öne çıkarmakta. Böylelikle hem çok uluslu şirketler tarafından üretilen, pazarlanan tohum, ilaç ve gübre gibi tarım girdilerine pazar yaratılmakta hem de tarımda tekellerin hâkimiyeti güçlendirilmektedir.
Tarım sektörüne yönelik neoliberal politikalar Türkiye'ye 1980 kararları sonrasında girmiştir ve tarımda çok ciddi bir dönüşüm yaşanmıştır ve yaşanmaya devam etmektedir. Küçük ölçekli çiftçiler gittikçe üretimden çekilirken yerini çok uluslu şirketlere, tarımsal şirketlere dayalı bir yapıya bırakmıştır. Öncesinde, IMF ve Dünya Bankasınca hazırlanan projeler; tarımda fiyat, girdi ve kredi desteklerinin kaldırılarak Doğrudan Gelir Desteği Sistemi'ne geçilmesini, tarım birliklerinin işlevsizleştirilmesini, bazı ürünlerde kota uygulamasını, bazılarında ise üretim alanlarının daraltılmasını içeriyordu. Bu projeler uygulamada tarımda hızlı çözülme, kırdan kente göç; tarımda dağıtım, pazarlama ve AR-GE etkinliklerinin yerli ve yabancı tekellere bırakılmasına, devredilmesine yol açtı. AKP iktidarları bu politikaları devam ettirdi ve neoliberal reçeteyi acımasız bir şekilde tarım ve hayvancılık alanında uyguladı.
Gıda üretiminin dünyada giderek stratejik bir önem kazandığı süreçte, Türkiye gittikçe artan ölçüde dışa bağımlı hâle geldi. Tarım sektöründe yetersiz büyüme süreci, bitkisel ve hayvansal üretimdeki artış ortalamasını nüfus artış oranının gerisinde bıraktı. Üretim düşerken ithalat patladı ve tarımda birçok üründe net ithalatçı konumuna geldik. Bugün Türkiye'de gıda egemenliğinin çok uluslu şirketlerin güdümüne girdiği, çiftçimizin zor koşullar altında ayakta kalmaya çalıştığı, üretimde kalmaya çalıştığı ve haciz ve icra kıskacında olduğu bir yapıya ne yazık ki yol açmıştır.
Diğer taraftan, gıda fiyatlarındaki artış devam ediyor; bunun tabii birçok nedeni var. Aynı zamanda, konjonktürel nedenleri de gıda enflasyonunun ortaya çıkmasına neden olmuştur ama onun yanında yanlış tarım politikaları, tarımsal üretimdeki yüksek maliyetler, dışa bağımlılık ve bu döviz kurundaki artışın bu anlamda çok ciddi olumsuz etkileri, taşıma ve lojistik maliyetleri, finansman sorunu gibi birçok sorun Türkiye'de gıda fiyatlarındaki artışın nedenleri arasındadır. Oysa AKP iktidarı, bu nedenleri ortadan kaldırmak yerine her seferinde birilerini hedef göstererek ve farklı bir seçenek ortaya atarak, uyguladıkları politikaları değiştirerek bir biçimde gıda fiyatlarının düşürüleceği ve tarım sektöründe bir ilerleme sağlanacağı yanılgısını yaratmak istiyor fakat biraz sonra makro rakamları vereceğim tarımla ilgili, ne yazık ki durum hiç de öyle değil Sayın Bakan.
Tarım önemli bir sektör, stratejik bir sektör; biraz önce söylediğim gibi. 2024'te 86 milyon kişilik bir nüfusumuz var yaklaşık -bunun içine mültecileri koymadık- bir de 60 milyona yakın turisti koyduğumuz zaman, aslında yaklaşık 146 milyon kişinin gıda ihtiyacını karşılayacak bir sektörden bahsediyoruz. İhracat yaparak döviz kazandıracak, birçok insana istihdam sağlayacak tarımda -hâlâ yüzde 15'ler civarında bir istihdam var- ve sanayi sektörüne ham madde ve girdi sağlayan bir sektör. Fakat sanayi sektörü gibi değil; iklim koşulları, hava koşullarına son derece bağımlı bir sektör; bunun kuraklığı var, seli var, donu var, tarımsal hastalıklar var; bu anlamda özel olarak izlenmesi ve desteklenmesi gereken bir sektör.
Aynı zamanda, üretim ve fiyat arasında ters yönlü bir ilişki var; ürünün çok olduğu yerlerde fiyatın düştüğü -o "King Kanunu" dediğimiz tarımda- tersi olduğu zaman da arttığı bir dengesizlik var; bu yüzden dünyanın bütün ülkeleri tarımı destekliyorlar. Bakın, Avrupa Birliği bütçesinin, ortak bütçesinin üçte 1'i tarıma, tarım politikalarının ayrılıyor. Aynı zamanda, Avrupa'daki birçok ülke -Fransa, Danimarka, Hollanda, İsviçre- Amerika Birleşik Devletleri, Çin, birçok ülke çok ciddi anlamda tarıma destek veriyorlar fakat Türkiye'de baktığımız zaman bu desteğin son derece düşük olduğunu görüyoruz.
Tarımın millî gelir içindeki payı yüzde 5,5-6'lar civarında fakat baktığımız zaman, 2025 için bu oranı yüzde 4,6 olarak belirlemişsiniz; aslında orada da millî gelirin içindeki payı da bayağı bir azalıyor. İstihdam içindeki payı yüzde 14,7 olarak öngörülmüş -2025 rakamları bunlar- yani çalışanların yüzde 15'i katma değerin yüzde 5'ini üretiyor; son derece sağlıksız bir durum ve tarımda verimliliğin ne kadar az olduğunu gösteriyor. Yani diğer sektörlerin daha hızlı büyüdüğü bir yerde elbette tarımın payı göreceli, göreli olarak, nispi olarak azalır ama birçok ülkede, bu bahsettiğim ülkelerde istihdam ve katma değer arasındaki ilişki birbirine son derece yakın cereyan ediyor.
"Tarım ürünleri dış ticareti" dediniz Sayın Bakan, "106 milyar dolar dış ticaret fazlası" dediniz; ben de 2003-2024 dönemini aldım, AKP iktidarı dönemini; ihracat 337 milyar dolar, ithalat 328 milyar dolar, dış fazla sadece 9 milyar dolar. Bunu 2'ye ayırmak lazım, gıda ürünleri ve tarımsal ham maddeler. Gıda ürünlerinde belki fazla var ama tarımsal ham maddelerde Türkiye ithalatçı konumunda. Otomatikman 2'sini aslında ayırıp birlikte bakma ihtiyacı var; böyle bakınca da aslında ciddi bir ihracatçı değil, ithalatçı konumun varlığı gözüküyor.
Kayıt dışılık çok yüksek, yüzde 83-85'ler civarında; özellikle kadınlarda "ücretsiz aile işçiliği" dediğimiz mekanizma nedeniyle ciddi bir problem var.
Kendi kendine yeterlilik hemen hemen hububatta, bakliyatta, yağlı tohumlarda, kırmızı ette kalmamış; sebze ve meyvede bir kendi kendine yeterlilik var, üretim fazlası var. TÜİK'in rakamlarını vereyim size: Yurt içi üretimde talebin ne kadar karşılandığına baktığımızda oranlar buğdayda yüzde 95,9; değişiyor ama yüzde 100'ün altında; daha düşüktü, bu sene azıcık yükselmiş gözüküyor. Arpada yüzde 91,4; mısırda yüzde 85,8; pirinçte yüzde 74,3; ayçiçeğinde yüzde 51,3; soyada yüzde 5,2. Bakın, bunların hiçbirinde Türkiye kendi kendine yeterli değil, hepsinde ithalatçı konumunda.
Girdi fiyatları artıyor, hep söylüyorsunuz, hani bir karşılaştırma da yapılıyor "İşte, biz geldiğimizde böyleydi; AKP döneminde, şimdi nasıl?" diye. Ben söyleyeyim: Mazot 2002 yılında 1 lira 10 kuruşmuş, şu anda 44 lira yani baktığımız zaman tam 40 kat artmış. Üre ton başına 237 liraymış, 14.300 lira olmuş. DAP 354 liraymış, 23.750 lira olmuş. Artışlar 60-70 kat ama ne yazık ki ürün fiyatları ortalama yüzde 30-35'ler, bazı ürünlerde yüzde 40'lar seviyesinde. Bu da şunu gösteriyor aslında: Ürün fiyatlarının girdi fiyatlarının altında olmuş olması, çiftçiyi gittikçe yoksullaştırıyor.
Bunları tartışabiliriz Sayın Bakan, zaten tartışalım diye söylüyorum. Bu rakamların hepsi devletin resmî rakamları yani itirazlarınızı duymak isteriz eğer varsa ama yok çünkü devletin resmî... Ama biz TÜİK'e güvenmiyoruz, TÜİK'in birçok istatistiğine; eğer tabii siz de güvenmiyorsanız onu ayrıca da bir konuşma ihtiyacımız olur. Fakat ilginç olan şu: Üreticinin kazanmadığı, tüketicinin de pahalıya yediği bir süreç var. Üreticiden tüketiciye gelen zincirde aradaki fiyat farklarına yani ekonomik terimle ticari marjlara anlaşılıyor ki ticaret kesimi, halciler, süpermarketler el koymuş, öyle gözüküyor.
Yoksulluk artıyor ve kırdan kente göç artıyor. Planlama yok, geçen sene de bunu konuşmuştuk. Bu sene baktım, bayağı bu konuya yer ayırmışsınız; zaten 2 kere vurguladınız, sonrasında yeniden tekrar bunu şey yaptınız. Planlama çok önemli bir konu yani tarımsal planlama, bu anlamda da ciddi bir katkının yapılmasını isteriz.
Kuraklıkla ilgili konu çok önemli bir konu. Baktığımız zaman, Türkiye'nin en verimli havzalarında geçmişte 3 metre, 5 metre, 10 metreden su çıkarken -İzmir'den örnek vereyim- Bakırçay Havzası'ndan, Küçük Menderes Havzası'nda 350-400 metreye düşmüş su. Yani bu çok ciddi bir problem; bununla baş edilmesi, ürün deseninin buna göre ayarlanması önemli. Geçen sene de konuşmuştuk, siz benim soruma verdiğiniz bir cevapta "Ulusal su verimliliği seferberliği, bir eylem planı, strateji ve eylem planı var." demiştiniz; yani nedir, bunda bir aşama kaydedildi mi, onları da öğrenmek isteriz.
Tarımsal destekler son derece yetersiz; bakın, mazot desteğini söyleyeyim sadece: Bu sene toplam 135 milyar liralık bir tarımsal destekle…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun Sayın Türeli.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Mazot desteği bunun içinde 20,1 milyar lira. Ben de bir hesap yaptım; çiftçi bir yılda yaklaşık 3-3,5 milyar litre mazot kullanıyor, 3-3,5 buçuk milyar ama 3 milyar olarak alayım. Buradan aldım, bir hesap yaptım. Şu anda 44 lira mazotun fiyatı, litre fiyatıyla çarptım. TÜPRAŞ çıkışı 20 lira 27 kuruş, üzerine 17 lira 93 kuruşluk bir vergi geliyor ve onun dışında, işte sonrasında da akaryakıt bayilerinin kârları ve taşıma ücretleriyle artıyor zaten. Buradan bir hesap yaptım; 53,8 milyar liralık bir vergi var çiftçinin kullandığı mazot üzerinde. Yani Sayın Bakan, siz 20 milyar lira mazot desteği veriyorsunuz, çiftçinin kullandığı mazottan 54 milyar lira vergi alıyorsunuz. Böyle bir şey nasıl olabilir? Bu, aklın alacağı bir şey değil yani bunu biz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Türeli, toparlayın, açtım mikrofonunuzu.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Teşekkür ederim.
Yani bu, anlaşılabilir bir iş değil. O yüzden uzun zamandır biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak söylüyoruz, diyoruz ki: Çiftçinin ve hayvancının tarımsal amaçla kullandığı mazottan vergi alınmamalı, vergi kaldırılmalı. 20 milyar vereceksiniz, 54 milyar alacaksınız; ondan sonra da diyeceksiniz ki: “Biz çiftçiyi destekliyoruz.” Tarımsal destekleme politikaları, Tarım Kanunu’nun 21'inci maddesi tarımsal desteklemelerin millî gelirin yüzde 1’inden az olamayacağını hükme bağlamış. Hiçbir sene, 2007'den bugüne kadar yüzde 1 olmamış. Şimdi, bazen tarım bakanları -en son Cumhurbaşkanı Yardımcısı da söyledi- Maliye Bakanı da geliyor, tarımsal yatırımları, kredi sübvansiyonları, bunların hepsini de içine katarak rakamı daha yüksek gösteriyor ama bu doğru değil. Buradaki bahsedilen, tarımsal desteklemedir, bir cari transfer. Bazı seneler binde 5, binde 6’lar olmuş. En son geçen sene ve bu senenin rakamlarını söyleyeyim: Binde 2,2; binde 2,2'lik…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Türeli, bir daha uzatıyorum, lütfen toparlayın.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Teşekkür ederim.
2007-2025 arası dönemde çiftçiye verilmesi gereken destek toplam -hepsini topladım alt alta- yani her yılı kendi cari fiyatlarıyla topladığım zaman 493 milyar liralık bir destek vermişsiniz oysa vermeniz gereken destek 1 trilyon 867 milyar lira olmalıydı. Buna göre, çiftçiye yaptığınız eksik ödeme 1 trilyon 374 milyar lira. Fakat bunlar cari, biraz önce de söylediğim gibi, her yılın cari fiyatıyla toplanmış yani 2007 yılındaki 3,5 milyarı gene 3,5 milyar sayarsanız bu çıkıyor oysa bu rakamları enflasyona, bugüne getirmek lazım. Ben bunu getirdim, tarımsal üretici fiyatlarıyla bugüne çektim; çiftçinin alacağı 2,9 trilyon. Yani bu para bir biçimde; hadi, bu para da değil, bu paranın dörtte 1'i çiftçiye verilmiş olsaydı Türkiye bugün tarımda dünyanın en önde gelen ülkelerinden biriydi, bugün içinde bulunduğumuz sıkıntılar olmamıştı. Bu anlamda da dediğim gibi yani tarımın bu kadar…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Türeli, teşekkür ediyorum.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Son bir konu daha var.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Toparlayın lütfen. Çok konu var ama arkadaşlar bekliyor.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Tabii, tabii.
Bu, aynı zamanda da çok ciddi bir personel, bir beşerî sermayenin de olması gerektiğini ortaya koyuyor.
Şimdi, bakın, Tarım ve Orman Bakanlığından atama bekleyenler var: Ziraat mühendisleri, gıda mühendisleri, veterinerler, su ürünleri mühendisleri, balıkçılık teknolojisi mühendisleri, biyologlar… İnanın, her gün mailler geliyor, size de geliyordur, mail kutularımıza yüzlerce mail, mesaj yağıyor; bunların hepsi atama bekliyorlar. Çünkü bir biçimde eğer doğru politikalar uygulayacaksınız, bir taraftan kaynak aktaracaksınız, bir taraftan da ona uygun bir insan gücü planlaması olacak. Bunlar sizden bu bütçe konuşmasında müjde bekliyorlar. Bu konuda cevap verirseniz teşekkür ederim.
Aslında söylenecek konu çok ama zamanımız bitti.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Türeli, teşekkür ediyorum.