KOMİSYON KONUŞMASI

SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Sayın Başkan, Plan ve Bütçe Komisyonumuzun çok kıymetli üyeleri, Sayın Bakanımız, değerli bürokrat arkadaşlar, basınımızın çok kıymetli mensupları; ben de hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.

Ekonomik büyümenin, kalkınmanın, şüphesiz itici gücü sanayi ve teknoloji. Dolayısıyla, hangi ülkeye bakarsak bakalım, sanayi artışı ekonomik büyümeyi belirliyor birçok alanda. Dolayısıyla, görüşmekte olduğumuz Bakanlığın bütçesi aslında ülkenin ekonomik performansı üzerinde en fazla etki yapacak bir alan.

Şimdi, orta gelir tuzağından Türkiye son on-on beş yıldır çok konuştu, özellikle 2013 yılı sonrası ve bu orta gelir tuzağından kurtulmanın tek yolu da Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızın ortaya koyacağı vizyon, geliştireceği stratejiler. Doğrusu, biraz önce sunumunuzda işte gösterdiğiniz bu ürünler, üretilen şeyler, elbette bunlara müteşekkiriz. Ancak dünyada gayrisafi millî hasıladan aldığımız pay, 1980'lerde aldığımız pay ile 2023'lere geldiğimizde paylar birbirine çok yakın görünüyorsa, işte yüzde 0,80 ile yüzde 1 arası gidip geliyorsak burada da şapkamızı önümüze koyup "Ya, biz daha fazla neler yapabiliriz ya da eksiklerimiz nedir?" diye düşünmeye başlamamız gerekiyor.

Elbette, sanayi ve teknoloji için, sanayi ve teknolojinin bir ülkede gelişebilmesi için, işte, genelde demokrasi, hukuk, altyapı olmadan, finansmana erişim olmadan, enerji girdi maliyetleri kontrol edilmeden... Birçok alan sanayi ve teknolojinin gelişmesi için önemli, önce bir iklime ihtiyaç var ama biraz önce arkadaşlarımız da ifade ettiler, ben biraz beşerî sermayeden bahsetmek istiyorum çünkü siz de sunumunuzda birkaç alanda bundan bahsettiniz.

Ben şöyle bakıyorum: Yani yirmi beş yıl sanayi ve teknolojinin, diyelim, sanayinin içinde bulunmuş biri olarak, fabrikalar kurmuş biri olarak şu an Türkiye'deki sanayi ve teknolojinin ana sorununun beşerî sermaye olduğunu düşünüyorum. Yani aslında bir ülkenin kalkınması, beşerî sermayeye yapmış olduğu yatırımın bir çıktısı olarak değerlendirilebilir. Dolayısıyla, bu çerçeveden baktığımızda ben beşerî sermayenin gelişmesi demek, beşerî sermaye demek aslında teknolojik ilerleme demek, yatırım demek, istihdam demek ve ülkenin daha hızlı büyümesi demek. Şimdi, biz bu alana ne kadar yatırım yapabiliyoruz? Uluslararası standartlarda bir eğitim verip o eğitimi vermiş olduğumuz gençleri yetiştirmiş olduğumuz vatan topraklarında tutabiliyor muyuz?

Şimdi, siz "Uluslararası Lider ve Genç Araştırmacılar Programı" diye bir programdan bahsettiniz. Gerçekten bu harika bir şey, ben burada yeni öğrendim bunu, bizim bilgi eksikliğimiz. "253 kişi araştırma yapmak için Türkiye'ye geldi." dediniz. Tabii, bu 253 kişi, bu program ne zaman başladı ve hedefi nedir bu programın; bu çok kıymetli. Bu programların tabii geliştirilmesi gerekir ama elimizde olanları da kaybetmeyecek bir bakış açısına ihtiyacımız var.

Şimdi, beşerî sermayenin bir ülkede kalabilmesi için iki temel kriter var. Bunlardan bir tanesi ekonomik kriterdir. Bu Plan ve Bütçe Komisyonunun duvarlarında sürekli şu ses yankılandı: Yani, "Çocuklarımız, gençlerimiz, üniversite mezunlarımız bu ülkede kendilerine bir gelecek tahayyülü kuramıyorlar, hayat kuramıyorlar çünkü ekonomik refahlarını, mutluluklarını bu ülkede sağlayamayacaklarını düşünüyorlar ve uluslararası üniversitelere gidiliyor, yurt dışına gidiliyor. Bir şekilde dışarıya giden iyi yetişmiş, eğitimli insan kaynağımız var." Dolayısıyla, ekonomik olarak refahını sağlayamadığımız iyi yetişmiş insan kaynağı bu ülkede kalmıyor.

İkinci ayak, sosyal ayağı; burada da tabii eğitim ve sağlık hizmetleri. Yani eğitim ve sağlık konusunda TÜİK'in en son özellikle sağlıkla ilgili, gençlerle ilgili yapmış olduğu araştırmalar tabii bizi dehşete düşürüyor.

Ben şuna inanıyorum: Türkiye'de son altı yedi yıldır, özellikle bu yeni hükûmet sistemiyle birlikte -inşallah rehabilite edilir- aklıselim herkes biliyor ki birçok konuda biz iyiye gitmiyoruz.

Arkadaşlar, Dünya Beşerî Sermaye Endeksi'nde yani bir tarafında ekonomi bir tarafında sosyal kriter olan Dünya Beşerî Sermaye Endeksi'nde Türkiye ilk 50'ye giremiyor. Dolayısıyla, biz "sanayi ve teknoloji" deyip her şeyi beşerî sermaye üzerine bina etmek istiyorsak burada bence ciddi adımlar atmamız gerekiyor.

Sanayide millîlik ve yerlilik anlayışını çok kıymetli buluyoruz. Savunma sanayimize yapılan yatırımlar, ortaya çıkan ürünler göğsümüzü kabartıyor; bu konuda müteşekkiriz. Başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere bütün ekibe teşekkür ediyoruz. Burada da savunma sanayimizdeki bu tecrübenin -çünkü böyledir- yani kurarsınız bir fabrika, orada eğer iyi sonuçlar elde ediyorsanız, bu tecrübelerinizi başka alanlara da transfer edersiniz. Dolayısıyla, ben, özellikle savunma sanayisindeki bu tecrübenin sanayi ve teknolojinin diğer alanlarına da aktarılması konusunda özel bir gayret gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Şimdi, bu TOGG'dan bahsedildi. Kişisel olarak bu ülkede fiilen yatırım yapan -portföy yatırımından bahsetmiyorum- yani gelecek, yatırım yapacak, üretim yapacak, istihdam oluşturacak, ihracat yapacak kim olursa olsun bu ülkenin kapılarını onlara açmamız gerekiyor. Dolayısıyla, ben, yabancı yatırıma karşı değilim, yabancı yatırım gelsin ama bir şeyi bizim burada TOGG konusunda ki "40 bin araç teslimatı yapıldı." dediniz... Şimdi genelde sanayide, teknolojide -Sayın Bakanımız da çok iyi bilirler- önce ortaya bir buluş koyarsınız, bir yenilik koyarsınız, ondan sonra bunu pazarlarsınız ve bunun bir marketi, pazarı oluşur, bir marka oluşur. Şimdi, bu TOGG meselesi gerçekten hepimizi heyecanlandıran bir mesele yani Devrim'den sonra Türkiye'nin bir araç markası oldu. Şimdi, ben şunu merak ediyorum: 40 bin araç var. Biz, sadece uygun finansman koşullarıyla, kamu bankalarından kredi vererek, araç kredisi vererek elbette -bu önemlidir- bunu destekleyelim yani buna karşı değilim ama ölçek ekonomisinde BYD'yle, Chery'le... Bunlar gelip Samsun'da, Manisa'da bu fabrikaları kurdukları zaman ve bunlar Avrupa Birliğine, Türkiye'nin gümrük birliği dolayısıyla Avrupa pazarına bunları açtığımızda biz bunlardan yeteri derecede "favour" alabildik mi, yeteri derecede girişte ülke ekonomisine bir katkı sağladı mı? Çünkü çok büyük teşvikler verildi. Ama daha da önemlisi 40 bin aracı sadece içeride satan bir Türkiye TOGG'u yaşatamaz. Togg'un Devrim gibi bir sonu olsun asla istemeyiz hiçbirimiz. Onun için de ben burada TOGG'un bu yüksek kapasiteli üretim yapacak özellikle Avrupa otomotiv firmalarının bile karşısında zora düştüğü Çinli üreticiler karşısında ne yapacağını bizim sizden daha fazla duymamız gerekir.

Ben burada bir şeyin altını çizmek istiyorum. Bakınız, geçtiğimiz yıl 2024/7 sayılı Sayın Cumhurbaşkanımızın bir Tasarruf Genelgesi tebliği çıktı ve orada "Gerek görülmedikçe -ki itfaiye, emniyet, bazı konular hariç- kamuda yeni araç alınmayacak." denildi ama biz şu anda Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşmelere başlarken binlerce aracın kamuya alınacağını duyduk. Eyvallah, ihtiyaç olmuştur, bütçe açığımızda küçük bir daralma olmuştur yani açılabilir, bu bir şey değil, ayet değil bunlar. Ben mesela şuna inanıyorum; bir yönetici bir markaya eğer kendisi sahip çıkarsa -ki o yöneticinin adı şu anda sizlersiniz, Türkiye Cumhuriyeti devletidir- mesela şunu diyebilirsek bence bir adım atarız: "Türkiye'de kamu kuruluşlarında Togg dışında bir araç kullanılmayacaktır." Bak, önemli bir şey söylüyorum; ülkenin yöneticileri, idarecileri... Yani siz şimdi Çin'e gidin, orada Çin marka arabaya binen devlet başkanını görürsünüz. Otuz yıl Japonlarla çalıştım, Japonya'da bütün idareciler Japon marka arabaya biner, başka bir arabaya binmiyorlar. Şimdi, Togg'u önce kendi yöneticilerimiz, bu ülkeyi idare eden insanlar o markaya sahip çıkar, kullanırlarsa... Bence burada sizin de öncü olmanız gerekiyor; bu konu önemli.

Şimdi, ben, bunu Millî Eğitim Bakanlığımızda daha çok söyleyeceğim ama sizi bulmuşken, eski hukuka da dayanarak şunun altını çizmek isterim: Bakın, jeneratör fabrikası kurdum, kompresör fabrikası kurdum, transpalet fabrikası kurdum, eldiven fabrikası kurdum bu ülkede; yüzlerce teknik liseyle anlaşma yapmaya çalıştım, 10 öğrenci, 20 öğrenci bulup çok iyi şartlarda, birkaç üniversite bitirmiş kişiden daha fazla maaş verdik, yurt dışından buraya teknik elemanlar getirdik. Türkiye'de bir ara eleman problemi var ve bizim eğitim modelimiz sanayinin ve iş dünyasının ihtiyaç duyduğu insan kaynağını yetiştirmiyor; diplomalı işsizler, mutsuz gençler yetiştiriyoruz. Ya, bu ülkede şunu sorgulamalıyız; şundan dolayı söylüyorum: Ben artık teknoloji liselerinin gündeme gelmesi gerektiğini düşünüyorum yani 20 yaşına gelmiş, tornavida tutmayı bilmeyen bir adamı sanayiye sokup "Sen bunu öğren." deme şansımız yok. Dolayısıyla bu konuda da sizin... Özellikle "OSB'ler çok kuruldu." dediniz. Bu OSB'ler elbette kurulsun, bunlar bir ihtiyaçtır ama ben, artık başka bir şeye ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Yani Almanya'nın ve Japonya'nın sanayi hamlelerini mutlaka bütün arkadaşlarımız incelemiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrası bunlar nasıl gelişti, bu ülkeler? Türkiye'nin sanayi şehirlerine ihtiyacı var.

Bakın, bunu yarın Çevre ve Şehircilik Bakanlığında da ifade edeceğim ama sizi ilgilendiren bir konu olduğu için burada özellikle ifade ediyorum. İstanbul merkezini bizim desantralize etmemiz gerekiyor ve İstanbul'un sanayi şirketlerini İstanbul'un dışına almamız gerekiyor. Bunun için de bizim sanayi şehirleri kurmamız gerekiyor ve bazı şehirlerin o sanayi kollarında marka şehirlere dönüşmesi lazım. Bu da AK PARTİ'nin aslında "marka şehir" konseptine çok uygun bir yaklaşımdır ama sanayide marka şehir konusunu henüz biz gerçekleştiremedik.

Şimdi, burada özellikle Türkiye Tech Visa Programı dediniz ve bilişimde bazı insanları buraya çekmekten bahsettiniz. Ben de şu soruyu sorayım: Tersine beyin göçü konusunda... Ya, şunu kabul edelim: Şu anda, Türkiye'de son on yıldır, maalesef, 2002-2016, 2017 yıllarına kadar çektiğimiz o insan kaynağının bir bölümünü kaybettik; üniversitelerimize gelen öğretim görevlilerimizin bir kısmı geldikleri üniversitelere geri döndü. Bu konuda acaba bizim... Sadece ülkeye gelsin anlamında söylemiyorum yani MIT'de hoca olabilir veya bir yerde, sanayide üst düzey yönetici olabilir; bu ülkeye gelmese de bulunduğu yerden bu ülkenin sanayisi ve teknolojisi için üretim yapacak, fikir beyan edecek bizim büyük bir konsepte ihtiyacımız var, illa gelmeleri gerekmiyor; dolayısıyla bunun da altını çizeyim.

TEKNOFEST'ler bence hepimizin gururu, bu konuda müteşekkiriz. Milyonlarca gencimiz buraya katıldı, dolayısıyla gençlerimizin teknolojiye, bilime olan ilgisini artıran bir şey; bunu tabii ki destekliyoruz, alkışlıyoruz.

Şimdi, gelişmiş ülkelerde sanayinin gayrisafi millî hasıla içindeki payı yüzde 30'ları buluyor. Şimdi, normalde imalat sanayimizin gayrisafi millî hasıla içindeki payı neredeyse üç aşağı beş yukarı gidip geliyor. Son on yıl içerisinde böyle bir durum var. Türkiye'de en önemli sorun, siz son beş yılı ve son yirmi iki yılı karşılaştırmalı olarak verdiniz -2023'teki ekonomik program ki ekonomik programın çok önemli, başarılı olduğu alanlar da var- ama ben sanayi politikaları ve ülkenin kalkınma politikaları konusunda yeni ekonomik programın sanayiye iyi gelmediğini düşünüyorum. Yani parasal sıkılaştırma enflasyonu kontrol etmek için elbette önemli. Devletin harcama politikaları ve sanayi ve kalkınma politikalarıyla ilgili çok önemli sorunlar yaşanıyor. Türkiye'de hizmetler sektörü inanılmaz büyüdü, tarımda inanılmaz bir kayıp var ve en son geldiğimiz noktada maalesef imalat sanayimizde de benzer sorunlar yaşıyoruz.

Yapay zekâyla ilgili konu üzerinde çok durdunuz. Yapay zekâ konusu önümüzdeki 2030'a kadar, yanlış hatırlamıyorsam, 700 milyar dolar ile 1 trilyon dolar arasında dünyada bir rakamsal büyüklüğe ulaşacak. Dolayısıyla, siz sunumda çok yer verdiniz. Ben sadece şöyle bir temennide bulunayım: İnşallah bu hedeflerin hepsi gerçekleştirilir çünkü yapay zekâyı kaçıran bir Türkiye birçok şeyi kaçırmış olacak. İnşallah bunlar gerçekleşmiş olur.

Tabii, Bakanlığınızın adı Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, kalkınmayla ilgili, kalkınma ajanslarıyla ilgili çok şey söylediniz ama ben kalkınma meselesinin ayrıca ele alınması gereken bir mesele olduğunu düşünüyorum. Çünkü Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının bağlı kuruluşlarla birlikte alanı o kadar genişledik ki bu ülkenin, Türkiye'nin gerçekten bir kalkınma bakanlığına ihtiyacı var. Mesela teşvik sistemi, bahsettiniz, birçok destek sağlanmış ama ben teşvik sisteminin bile gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bölgesel teşviklerdeki katma değeri yüksek ürünlerle ilgili, yüksek teknoloji ürünleriyle ilgili birtakım adımlar atılmıştı ama bölgesel kalkınma hedeflerine bakan ve bütün bu işleri yapan bir Bakanlığın bu yükü kaldırdığını düşünmüyorum. Dolayısıyla, Anadolu'ya daha fazla kalkınmanın taşınması için buna ihtiyaç var.

Şimdi, sanayi üretimine ağustos ayı verileriyle -siz son dört beş yılı karşılaştırdınız- en son baktığımızda yüzde 5,3'lük TÜİK verilerine göre bir düşüş var. Tabii, sanayinin büyümeye olacak katkısı önümüzdeki dönem ne olacak? Şimdi, en son ekonomik hedeflere ve büyümeye baktığımızda 2025 yılı için yüzde 4'lük bir ekonomik büyüme öngörülüyor. Sanayinin büyüme hızı bu yıl yüzde 2,5 olarak gerçekleşecek. Önümüzdeki yıl büyüme hızı sanayinin 2 katına çıkartılıyor. Şimdi, PMI verilerine bakıyoruz, işte, üretim ve hizmette aldığımız veriler düşme eğiliminde yani daha az ürün ve hizmet alacaklarını söylüyorlar satın alma yöneticileri. İmalat sektöründeki daralmaya bakıyoruz, son altı yedi yıldaki en büyük daralmayı yaşıyoruz. E, böyle bir noktada biz sanayideki büyümemizi nasıl 2025'te yüzde 80 artıracağız? Bu çok önemli bir şey çünkü yükün bir bölümü sizin üzerinize bırakılmış durumda. Kaldı ki 2024'ün ilk yarısında imalat sanayisindeki istihdam da yüzde 1'den fazla düştü. Böyle bir sorunumuz da var. Ben tekrar edeyim, bu sıkı para politikası üretim ve sanayi tarafına çok iyi gelmedi. İnşallah bu politikalar biraz daha buraları rahatlatacak şekilde düzeltilmiş olur.

Bütçeyle ilgili... Zamanım çok azaldı. Tabii en fazla artırılan bütçelerin başında, yüzde 57,6 arttırılmış bir bütçemiz var, 124,5 milyar TL. Şimdi, Türkiye'nin kalkınması, büyümesi, sanayisi ve teknolojisi için sorumluluk verdiğimiz bir Bakanlığa 14,7 trilyonluk bütçenin binde 8,5'unu ayırmışız yani yüzde 1'ini değil. Elbette, biz, yapılan projelere herkesten çok seviniyoruz ama bir ülke faize toplam bütçesinin yüzde 13'ten fazlasını ayırıp Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına yüzde 1'inden azını ayırırsa biz "Bu ülkede kimi nasıl büyütüyoruz?" sorusunu burada çok sorarız.

Onun için, buradan yine hareketle, TÜBİTAK'la ilgili... TÜBİTAK Başkanımız da burada. Hakikaten en son kriptolarla ilgili olarak da bir sorumluluk aldınız, Allah kolaylık versin. 2025 yılı için 46 milyar bütçe ayırmışız; genel bütçenin binde 3'ü, faize ayrılan paranın kırk ikide 1'i. Yani, hakikaten teknolojik bağımlılıktan kurtulmak için bu bütçeler yeterli midir, onu artık sizlerin takdirine sunuyorum.

Daha ilginci, Sayın Bakanım, çok önemli bir Bakanlık, büyük bir etki alanı var; 2022 ve 2023 bütçelerinize bakarsanız, genelde mesela 2023'te 2 milyarın üzerinde bir bütçe ödeneğini kullanmamışsınız, bir önceki yıl 600 milyonun üzerinde kullanılmayan ödenek var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Buyurun.

SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Toparlıyorum efendim.

Dolayısıyla, bunlar da biraz farklı bir durum.

En son bir şey söyleyerek bitireyim; yatırımlar meselesi. Şimdi, 2024 yılı Haziran sonu itibarıyla söylüyorum, yatırımları teşvik amacıyla kurum, işletme ve hane halkına yapılan sermaye transferleri yaklaşık 783 milyon. Peki, bütçede ne öngörülmüş? 4 milyar TL'nin üzerinde yani haziran sonuna gelmişiz, yatırımlara verilecek 4 milyar TL'nin yüzde 19'unu şey yapmışız; bu ilginç.

Bir diğer ilginç taraf da cari transferler yani direkt yatırımları ilgilendirmeyen şeyde de -yıl sonu itibarıyla bakıyorum- bunların mevcut bütçedeki oranını yüzde 71 artırmışız. Bunlar direkt yatırımlara etki yapan bir şey değil. Dolayısıyla bunu da ifade edeyim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Buyurun.

SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Son bir şey, TAREKS. Bunu Ticaret Bakanlığımızda da konuşacağız ama özellikle TSE yetkililerimiz burada. Ben yıllarca Gebze'de TSE'nin içinde yaşadım desem yanlış olmaz yani hatta Avrupa Birliği CE, Makina Direktifleri, bunların tercümelerinde de bulundum. Ya, şu anda TSE'de bir eleman ve bir ofis yetersizliği mi var, bilemiyorum; bu TAREKS'le birlikte -yani özellikle biliyorsunuz bu dış ticarette risk esaslı bir kontrol sistemi getirildi- şu anda on beş yirmi gün süreler uzadı ve TAREKS'te bir ürünün laboratuvar deneyi için 30-40 bin lirayı bulan maliyetler var ve bu mesele çok uzadı. Düşünün, ATR'yle Avrupa'dan gelen ürünler bile bu kapsama alınıyor yani TAREKS kapsamına Avrupa Birliği üyesi ülkelerden gelen ürünler de giriyor. Biz bu konuda son dönemde özellikle dış ticaretten gelen biri olduğumuz için çok fazla şikâyet alıyoruz; bunu da size aktarayım.

Bu vesileyle, 2025 yılı bütçemizin Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımıza hayırlar getirmesini, bereketli olmasını diliyor, heyeti saygıyla selamlıyorum.

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sayın Temurci, teşekkür ederim.