Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278) ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanun Teklifi (1/277) ile Sayıştay tezkereleri |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 30 .10.2024 |
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, değerli bürokratlar, değerli basın mensupları, kamu kuruluşlarımızın değerli temsilcileri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bütçe görüşmelerinin hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Cumhuriyetimizin 101'inci yıl dönümünü dün itibarıyla idrak ettik. Ben bütün milletimizin ve sizlerin Cumhuriyet Bayramı'nı kutluyorum. Cumhuriyetin kuruluşunda, İstiklal Savaşı'nda emeği geçen gazilerimizi, şehitlerimizi rahmetle, minnetle yâd ediyorum. Cenab-ı Allah hepsine merhametiyle muamele eylesin.
Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve değerli arkadaşlar; tabii, biz muhalefet olarak sesimizi duyurmaya çalışıyoruz; iktidara duyurmaya çalışıyoruz, vatandaşa duyurmaya çalışıyoruz. Geçmişte mesela enflasyonla ilgili "Bu enflasyon son derece hızlı azar, bu enflasyonu tutamazsınız; bak, bunu küçümsemeyin." diye 2006-2017 yıllarında benim Mecliste kaç tane konuşmam var. O zaman dikkate alınmadı ve bugün şu anda en büyük sıkıntı hâline geldi Türkiye ekonomisinde. Dolayısıyla yansıması olarak "Bugün nasıl yaparız da sesimizi size daha fazla duyururuz?" diye bir arayış içerisindeyiz. Bir de şöyle PowerPoint üzerinden bir sunumla bir konuşma yapalım diye arzu ettik.
Şimdi, ülkenin gündemi malum çok ağır; hem iç siyaset açısından hem dış politika açısından hem de ekonomik ve sosyal konular açısından ağır. Anayasa tartışmaları var, Anayasa’nın ilk 4 maddesi, Anayasa’nın değişmez denilen ilk 4 maddesi maalesef iktidar sahipleri tarafından tartışmaya açılıyor veya 40 bin kişinin katili, vatan evladının katili Abdullah Öcalan Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuşmaya davet edilebiliyor veya Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından bir kısmına Türkiye Cumhuriyeti içerisinde el yükseltilerek ayrı bir devlet vadediliyor; bütün bunları, bu siyasi ortamı yaşıyoruz. Coğrafyamızda ciddi çatışmalar var, kargaşalar var. Yani ülkede aslında baktığınızda hakikaten huzur kalmadı, adalete güven kalmadı, çeteler, mafya kol geziyor memlekette. Gençler başta olmak üzere milletin umudu kalmadı, can güvenliğimiz kalmadı. Türkiye diğer bir taraftan da bilinçli bir istilayla karşı karşıya, bu sığınmacı meselesini söylemeye çalışıyorum. Baskı, korku iklimi her tarafa hâkim olmuş, mülkiyet güvencesi kalmamış yani zengini de mutlu değil bu ülkede çünkü her an malına el konulabilir, böyle bir durum var. Kurumları çökmüş ülkenin maalesef, yani bunu çok net bir şekilde artık herkes görüyordur herhâlde. Devlet aklı zaafa uğramış. Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay birbirini tanımıyor, kavga ediyor. Deprem yaşadık, Allah bir daha vermesin, deprem yaraları hâlâ sarılamamış. Şimdi, böyle bir ortamda tabii, bütçeyi konuşmak durumundayız, parayı konuşmak durumundayız. Konuşacağız elbette ama ekonomik meseleler ile az önceki bahsettiğimiz meselelerin birbirinden bağımsız olmadığını, ikisinin birbirini çok fazla etkilediğini de aslında unutmamak gerekiyor.
Şimdi, öncelikle değerlendirmelerime geçmeden Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısının ben sunumuna ilişkin çok kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum. Şimdi, nasıl bir şey yapılıyor sunumda Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı? Aslında kendisinin de çok iyi bildiği konudur. Sonuçlar yerine hep girdiler üzerinden bir analiz yapılıyor. İşte "Şuraya şu kadar para harcadık, buraya bu kadar kaynak ayırdık, şunu yaptık, bunu yaptık." Ee, sonuç ne? Yani sonuçta ne elde ettik? Bununla ilgili bir analiz yok. Konuşmanızda sadece trafik kazalarıyla ilgili tek bir tane bir şey var. Yani bu sefer yol yapamadığınız için artık "Şu kadar yol yaptık, ilave yol yaptık." diyemediğiniz için orada bir şey söylemek gerekiyordu, biraz sonuca gitmişsiniz, "İşte şu kadar tasarruf oldu yollardan dolayı..." Mesela doğru analiz bu; doğru veya yanlış yani içeriğini tartışmıyorum ama onu söylememiz lazım. Maliye bakanları veya sizin pozisyonunuzdaki, ekonominin bir anlamda koordinasyonunu yürüten devletin güçlü pozisyonundaki insanların aslında daha az parayla nasıl daha fazla iş yaptığını anlatması lazım. Yani "Çok para harcadık." demek bence bir şey değil çünkü çok parayı hiç kimse kendi kesesinden harcamıyor; milletten vergi topluyorsunuz, o verginin karşılığında para harcıyorsunuz. Önemli olan az parayla çok iş yapmak maalesef bunu yaptığınıza ilişkin bir iddianız da yok zaten. Yani işin kötüsü zaten bu da maalesef başarılamıyor.
Şimdi, hem 17 Ekimdeki basın toplantısını hem de burada 30 Ekimde yaptığınız konuşmayı birlikte değerlendirdiğimizde; konuşmanızda aslında bir gidiyorsunuz 2002'yi alıyorsunuz.. Şimdi 2002'ye çok gidemiyorsunuz çünkü artık bugün hemen hemen bütün ekonomik göstergeler 2002'ye göre daha kötü. 2023'ü milat gibi alıyorsunuz bazı göstergelerde. Şimdi şu konuşmada Allah rızası için bir bakın, 2002'yi aldığınız 2 tane yer var: Faiz giderleri bölü millî gelir, diğeri de AB borç stoku. Yani orada, 2002'yi aldığınız yerde 2023'ten başlatın grafiği nasıl bir grafik görünüyor? 2023'ten başlattığınız grafikleri de bir 2002'den başlatın bakalım nasıl bir grafik gözüküyor? Çok fazla vaktim olmadığı için tek tek bunların grafiklerini yapıp size burada sunamadım. Yani böyle baktığınız zaman burada bir şey var yani bence tutarlılık yok. Yani kimi zaman oraya gitmek... Mesela, şimdi ben siyasetçiyim, siz siyasetçi değilsiniz artık Sayın Yılmaz, değilsiniz tabii.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ - Siyasetçiyim.
ERHAN USTA (Samsun) - Hayır değilsiniz, siz devlet insanısınız, siz üst düzey devlet görevlisisiniz, Twitter'ınızda o yazıyor zaten Twitter'ınıza bakarsanız. Dolayısıyla...
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ - "Twitter" yazıyor, biz yazmıyoruz.
ERHAN USTA (Samsun) - Neyse o zaman sizin de itirazınız yok demek ki, kullanmayın canım Twitter'ı. Ya, Anayasa'da yazıyor, Anayasa'da yazıyor. Siyasetçi değilsiniz yani siyasetçi olduğunuzu iddia ediyorsanız o ayrı bir şey, tamam, yani o zaman siyasetçi gibi davranırız. Siyasetçiye memlekette kötü davranılıyor, siyasetçi olmak çok da iyi bir şey değil zaten.
Şimdi, dolayısıyla şunu söylemeye çalışıyorum: Yani, mesela, ben burada -birazdan grafiklerimi göreceksiniz- kural bazlı gidiyorum. Nedir kural? 2002'ye gidebildiğim yerde, varsa verisi 2002'ye gidiyoruz, 2002’ye gitmiyorsa mesela hane halkı anketleri, bilmem neler orada 2006-2007 başı oradan gidiyorum. Yani ben bir şeyi gizlemeye falan çalışmıyorum, zaten gizlenecek bir şey falan yok. Elbette iyi işler yapıldı, başarılı olunan dönemler var ama özellikle son on yılda zaten her şey berbat olmuş, bunlar net bir şekilde gözüküyor. Dolayısıyla, böyle, bir kuralla gitmekte bu işlerde fayda var. İşinize geldiği zaman 2002, işinize geldiği zaman 2023 meselesinin ben doğru bir yaklaşım olduğunu düşünmüyorum işin doğrusu.
Şimdi, bir de grafiklerle ilgili, bu 17 Ekimdeki şeylerle ilgili 3 tane grafik gösterdiniz, nominal grafikleri veriyorsunuz. Arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı üst taraftakiler sizin grafikleriniz zaten amblemleriniz de var orada. Aslında içeriğin ne olduğunun hiçbir önemi yok biliyor musunuz, bu grafikler bilmiyorum neyi gösteriyor size? 2002'den itibaren nominal TL olarak bir kısım rakamlar veriyorsunuz eğitim harcaması, sağlık harcaması filan, diğerleri de sosyal harcamalar. Ya, bu kadar yüksek enflasyonun olduğu bir memlekette yani nominal TL olarak bu rakamı vermenin ne anlamı olabilir?
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Bütçe içindeki payı da veriyor ama.
ERHAN USTA (Samsun) - Ha, bak grafik bu. Vatandaşa gösterilen…
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Oranları da veriyor ama.
ERHAN USTA (Samsun) - Onu da sen konuşmanda verirsin tamam mı? Grafik bu, ya grafik bu kardeşim. Şimdi, buna yorum getirmeye çalışma. Burada sadece yapılacak tek iş var özür dilemek.
Şimdi, altında ben de grafik veriyorum, madem nominal TL grafikle gidiyoruz. Ya, arkadaşlar, bakın, neredeyse 2002'ler hiçbir grafikte gözükmüyor, yok hükmünde. Öyle mi? Değil. 2002'ye göre siz mesela -bizim alttaki yazılar küçük çıkmış faiz giderleri trilyon TL olarak- görüyor musunuz nasıl patlatmışsınız faizi 2002'de? E, niye o zaman eğitim harcamalarında bütçe içindeki payını vermiyorsun da nominalini veriyorsun?
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Bütçe içindeki payı.
ERHAN USTA (Samsun) - Ya, bu grafiği ben uydurdum mu? Allah Allah! Ya, takip etmiyorsun, konuşuyorsun gereksiz savunma.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Güneş, siz oransal verin.
ERHAN USTA (Samsun) - Şimdi, “Sen geldiğinde oransal ver.” diyor, verebiliyorsan ver bir tane rakam ya?
Şimdi, tahsil edilen vergiler. Milletin anasını ağlatmışsınız kardeşim ya. Şuna bak: 2002'de neredeyse, 2002 Hükûmeti hiç vergi almadan memleketi yönetmiş -sizin grafiğe göre, sizin tarzda grafik yapıyorum ben- ama siz gelmişsiniz bakın nasıl ortadaki grafik altta, ortada değil.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ - Metinde genelde oran kullandık.
ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, muhtemelen sesim ulaştı, sizin 17 Ekimdeki bu grafiklerinizden sonra ben sosyal medyada ciddi bir eleştiri yaptım. Siz görmezdiyseniz bile muhtemelen arkadaşlar falan gördü bunu grafiklerinizde kaldırdınız veya olmadıysa da doğruyu buldunuz ama 17 Ekim grafiğiniz bu. Bütün televizyonlar sizin bu grafiklerinizi verdi.
Şimdi bakın yanda ne var? Trilyon TL olarak bütçe açığı en sonda. Ya, patlatmışız bütçe açığını. Oysa biz biliyoruz ki bu Hükûmet bütçe açığı konusunda başarılı, en azından belli bir döneme kadar. Anlatabildim mi? Dolayısıyla, bu tür grafikler vermenin yani sizin kredibiliteniz açısından da memlekete bir faydası da yok, kredibiliteniz açısından da size herhangi bir faydasının olduğunu düşünmüyorum.
Şimdi, peki “Parayı harcadık.” diyorsunuz. Ya, ben çok merak ediyorum, bu kadar para harcadınız da hakikaten ne başardınız bu ülkede? İşte, bunu söylemeniz lazım. Birazdan ben bunların mümkün olduğu kadar size grafiklerini vereceğim. Yani bu kadar parayı harcadınız, çok ciddi kaynak harcadınız da yoksulluğu mu azalttınız? Bu memlekette yoksulluğu mu azalttınız? Eğitimin kalitesini mi artırdınız? Gençler ülkeden kaçmaktan vaz mı geçti? Kadın cinayetlerini mi azalttınız? Basın hürriyetini mi artırdınız? Uyuşturucu bağımlılığını mı azalttınız? Trafik kazalarını mı önlediniz? İşsizliği mi azalttınız? Gelir dağılımını mı düzelttiniz? Vergide adaleti mi sağladınız? Okullar temizlenemiyor, okullara sabun koyabildiniz mi bu kadar para harcadınız da madem? Okullarda sabun yok, okullarda temizlikçi yok. Kırk yıl önce bizim kavuştuğumuz imkânlarımız bugün ilköğretimdeki, ortaöğretimdeki çocuklarımızda yok; bizim müstahdemlerimiz vardı, sobayı yakardı, tertemizdi bizim okulumuz, binamız eski olabilir. Tabii, siz her şeyi inşaattan ibaret sandığınız için okul binasını yaptınız, içerisinde eğitim kalmadı; hastane yaptınız, içerisinde sağlık kalmadı; adliye binaları yaptınız, içerisinde adalet kalmadı. Bina yapmak çünkü binada bir rant var, bina yapmak kârlı bir iş, herkes açısından kârlı bir iş. Bina yapıldı ama içerisine sabun koyamıyorsun. Bu kadar para harcadınız, öğretmenler geçinemiyor, öğrencilerin karnı aç bu memlekette ya. Yenidoğan çetesi gibi çetelerin oluşmasına engel mi oldunuz? Paralar belli ki yenidoğan çetesine, stent çetesine gitmiş sağlık harcamalarında. Üretimin teknoloji seviyesini mi artırdınız? Çiftçi toprağını terk etti. Çiftçiyi toprağına geri mi döndürebildiniz? Bunların hiçbirisi maalesef yapılamadı.
Şimdi, bunlardan bir kısmını şöyle mümkün olduğu kadar... Tabii, temel problem şu: Şimdi, şöyle veya böyle bunun da analizini yapacağız; büyümeyle ilgili belli ölçüde bir performans var, bunu emsal ülkelerle mukayese edip onu göstereceğiz ama özellikle son üç beş yılda büyümenin bölüşümü veya büyüyen pastanın bölüşümüyle ilgili çok ciddi sorun var. Şimdi, bunları mümkün olduğu kadar şöyle analiz etmeye çalışacağım: Şimdi, biz bu grafikte neyi veriyoruz? Sol blok nominal dolar, sağ blok da reel dolar olarak veriliyor. Şimdi, burada başka yıllar da var, 2013'ü bilerek aldık, millî gelirin, kişi başı gelirin en yüksek olduğu seviye sizin iktidarınız döneminde. Kişi başı gelir nominal dolar olarak -2023'ü saymazsak- 12.594 dolara geldi; 2022'de -Türkiye ortalamasını söylüyorum- 10.665 dolara düşmüş, bu yıl da bunun 13.243 dolara çıktığını görüyoruz bu Türk lirasının değerlenmesi meselesinde nsonra.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ - Geçen yıl.
ERHAN USTA (Samsun) - 2023'te, evet.
Şimdi, Sayın Yılmaz, 2022'de bunların yüzde 20'lik dilimler itibarıyla dağılımı var. 2023 dağılımını biz kendimiz yaptık, 2022'yi sabit tutarak yaptık, hani o artış var ya çünkü 10 binden 13 bine de çıktığı için o artışı gösterelim. Bakalım hangi gruplarda o artış olmuş.
Şimdi, dikkat edin, en düşük yüzde 20'lik grupta 3.911 dolardan -bu dağılımın doğru olduğu varsayımıyla, muhtemelen bozuldu bu- 4.072 dolara, hemen hemen aynı yani en düşük yüzde 20'lik dilimin bu memlekette nominal dolarla 4 bin dolar kişi başı geliri var. 2'nci gruba bakıyorsunuz, düşmüş bakın, 2013'e göre 2'nci grubun kişi başı geliri dolar cinsinden düşmüş; 3'üncü grubun düşmüş; 4'üncü grup aynı kalmış ama en yüksek, en zengin yüzde 20'lik kesim aslında sizin "Türkiye'de millî geliri artırdık." dediğiniz millî gelir artışı, en yüksek kesimin millî gelir artışı. Diğer kesimlerin gelirlerinde -bu da ortalamalar itibarıyla yani yüzde 20'lik dilimlerin ortalaması- yani ilk 17 milyonun, 2'nci 17 milyonun, 3'üncü 17 milyonun, 4'üncü 17 milyonun gelirinde dolar cinsinden bir artış yok, nominal dolar cinsinden ama en yüksek 17 milyonun -yüzde 20'nin kabaca 17 milyon kişiye denk geldiğini varsayarak söylüyorum- gelirini artırmışsınız. İşte, vatandaş o yüzden feryat ediyor "Ya 'Büyüme var.' diyorsunuz, biz niye büyümüyoruz?" diye.
Şimdi, tabii, bunu bir de on yıllık... Hele hele son dönemlerde dolar enflasyonlarını filan da düşünürsek, buna nominal dolardan bakmanın da yanlışını herhâlde takdir ederseniz, hani bir iki yıla bakılabilir. Şimdi, o düzeltmeyi yaptığınızda, Amerikan enflasyonuyla bunu deflate ettiğinizde, aslında 2013'te sizin 12.594 dolar dediğiniz -Türkiye ortalaması için söylüyorum- kişi başı gelirin 2023'te 10.139 dolara düştüğü hesap ediliyor, görüyoruz bunu 2013 yılı fiyatlarıyla aldığımızda. Yani o günkü 100 doların değeri bugünkü 100 dolarla aynı olmadığı için o enflasyondan arındırdığımızda, aslında 2013'ün yüzde 20 altında, biraz daha fazla altında bir şey var, toplamda kayıp var. Buna dilimler itibarıyla baktığımızda, aslında, ilk dilimdeki kayıp dolar cinsinden yüzde 20; son on yılda reel dolar cinsinden ilk dilimdeki insanların geliri yüzde 20 azalmış, orta direk kalmamış. "Orta direk" diye tabir ettiğimiz 2'nci, 3'üncü ve 4'üncü dilimlerdeki ortalama artış yüzde 24; reel olarak baktığımızda en üst dilimdeki artış bunlara göre daha az, yüzde 14,7.
Şimdi, zaten bunu ve benzerini aslında Gini katsayısında görüyoruz; bu da yine Türkiye İstatistik Kurumunun, hepsinin altına da mümkün olduğu kadar kaynakları yazıldı. Gini katsayısı, bu çubuk yukarıya doğru büyüdüğü zaman adaletsizlik artar, aşağıya doğru gittiği zaman, malum, adaletsizlik azalır ve gelir dağılımındaki adaletsizlik. 2007; 2006'sı var, 2006 bu istatistiklerde "outlier" yani 2007'ye göre hepsinde çok radikal değişiklikler var, ilk yıl olduğu için orada o yüzden almıyoruz onu, alsanız da hiçbir şeyi değiştirmiyor zaten. Şimdi, bakın, 2007'den sonra aslında 2014'e kadar şöyle kabaca baktığımızda Gini katsayısı düşmüş yani gelirin daha adil bölüşümüne ilişkin Türkiye'de birtakım meseleler olmuş ama 2014 sonrasında gelirin adil bölüşümü diye bir şey kalmamış ve giderek adaletsizleşmiş. Şu anda, gelinen seviyedeki Gini katsayısı bu senenin başladığı yıldaki Gini katsayısının üzerinde yani çok daha adaletsiz ve maalesef yukarı doğru bir trent olarak bu adaletsizlik artıyor.
Bakın, bu düzelir mi bundan sonra?
Şimdi, bu gelirin dağılımı... Genel Ekonomik Hedefler kitabında gördüm, 10'uncu sayfaya bakarsanız, burada vergilerin vasıtalı ve vasıtasız diye ayrımına baktığınızda -çok enteresan, 2022'yi vermişsiniz- vasıtasızlar yani vergilerin millî gelir içerisindeki payı 5,9. "2025te 6,3'e çıkacak." diyorsunuz, 0,4 puan artış var, güzel. Ama, adaletsiz dediğimiz vasıtalı vergileride "9,7'den -zaten yüksek vergiler öbürüne göre, neredeyse 2 katı- 11,7'ye çıkacak." diyorsunuz. Aslında, iki türlü gelirin bölüşümünde adaletsizlik var yani daha doğrusu vatandaşın mali durumunda adaletsizlik var diyelim. Bir, geliri daha adaletsiz bölüştürüyorsunuz; iki, kendi gelir politikanızı veya vatandaşın harcamaları üzerinden de adaleti ıskalıyorsunuz, daha adaletsiz tavırlar yapıyorsunuz. Dolayısıyla, millet aslında bu yüzden feryat ediyor, ne kadar farkındasınız bilmiyorum.
Şimdi, eş değer hane halkı kullanılabilir fert gelir dağılımı diye baktığımızda da aslında benzer şeyi görüyorsunuz. Şimdi, biliyorsunuz, bu emekli, dul ve yetimler çok ciddi feryat ediyor. Bu da yine Türkiye İstatistik Kurumunun gelir dağılımı tesislerinden alınmış bir tablodur, bu da 2006'dan başlıyor. Emekli, dul ve yetim aylığı alanların toplam hane halkı fert geliri dağılımındaki payı 2006'da yüzde 16,9'muş, bu belli bir oranda artmış. Bu 2020'deki yüzde 21,5'in çok anlamlı olduğunu düşünmüyorum ama şu anda geldiğimiz seviyede bu yüzde 15,6'ya düşmüş Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım. Yani anlatabiliyor muyum? Böyle en azından artırıyorsunuz, bilmem ne ama hakikaten emekliler çok perişan durumda. Türkiye İstatistik Kurumu rakamları, kendimiz uyduruyor falan değiliz. Türkiye İstatistik Kurumu diyor ki: Emeklilerin gelirden aldığı pay yani bu senenin başladığı 2006 yılından daha berbat. 16,9'dan 15,6'ya düşmüş, emeklilerin feryadını duymanız lazım. Şimdi, bunları niye söylüyorum? Tabii, bunları önümüzdeki politikalara ışık tutması açısından söylüyorum. Şimdi "ıncomes policy" gelirler politikası diyorsunuz, ondan sonra, efendim, hedef enflasyon üzerinden milletin, işçinin, memurun, emeklinin maaşını artırma gayreti içerisine düşmüşsünüz. Merkez Bankası Başkanının söylemesini ben yadırgamam, o söyleyebilir çünkü orada bir şeyi var kendisinin yani tarafı var o anlamda ama vatandaş bu kadar mağdurken yani siz şimdi hedef enflasyona göre... Hedef enflasyonu da ne kadar realize ettiğiniz ortada yani ne kadar sapma olduğunu... Bu yıldaki sapmalara bir bakın; hedeflediğiniz ile en son geldiğiniz noktadaki duruma. Dolayısıyla, hiçbir şekilde hedef enflasyon üzerinden bir gayret içerisine girmeyin. Şimdi birazdan da bunlara devam edeceğiz yani bu feryat daha da yükselecek. İşler bozuluyor, işler kötü, ciddi yani toplamda kötüleşiyor ama bundan daha da kötü olan, bölüşümle ilgili bir problem var, bunu görmek lazım. Çünkü uygulanan son dönem politikalar... Orhan Bey burada yok, ama ona vakit ayırmayacağım. Ciddi bir servet transferi oldu bu ülkede ya, serveti aldınız bir taraftan, milletten topladığınız parayı bir kesime aktardınız, bunun illaki yandaş olması gerekmiyor, önemli bir kısmı yandaştı, büyük firmalar var bunun içerisinde, ucuz kredi... TÜİK enflasyonunun yüzde 85 olduğu dönemde bu ülkede yüzde 9'la, 10'la oluk oluk kredi dağıtıldı belli kesime; bu servet transferi değil de ne? Bu insanlar aldığını, bir kısmını girdiye bağlayanlar yüzde 150, yüzde 200 aldı yani yüzde 9'la finanse ettiği mal yüzde 200 arttı. Sonra, konut kredileriyle yani konuttan, rant üzerinden ciddi bir servet transferi oldu, bunları görmek lazım. Şimdi, dolayısıyla bu tarafın... Eğer bir artış varsa oradan atıyor ama vatandaşın geliri artmıyor.
Şimdi, cumhuriyet bize imkânlar sundu değil mi? Hepimiz belli bir yaştayız, buralara geldik. Köylü çocuğuyuz, efendim esnaf çocuğuyuz, işçi çocuğuyuz, belki anamız babamız okuma bilmiyor, hepimizin belli şeyleri var ama bugün siz ülkeyi yönetiyorsunuz. Biz iyi kötü milletvekiliyiz, arkadaşlarımız bürokrat ama şu grafiğe lütfen bakın. Bu, yine Türkiye İstatistik Kurumunun yani fırsat eşitliği sağlayamıyor bugün Türkiye. Şu alt taraftan baktığımız şey annesinin eğitim durumuna göre çocukların eğitim durumu yani özetle şunu söylüyor: Ailenin eğitim durumu çok belirleyici. Şöyle bakıyorsunuz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Açtım mikrofonu Sayın Usta, buyurun.
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Lise altı eğitimli ise, çocuklarının önemli kısmı yani yüzde 56'sı lise altı eğitimli olarak kalıyor. İşte, annesinin eğitim yüksek ise çocukların da eğitim durum yükseliyor. Dolayısıyla fırsat eşitliği konusunda biraz daha gayret edilmesi gerekiyor.
Şimdi, asgari ücret meselesi de yine benzer; çok kısa 2 tane grafik vereceğim. Niye asgari ücret Türkiye'de bu kadar konuşuluyor? Çünkü asgari ücret bizde yaygın ücret oldu arkadaşlar. İşte, şu grafiğin sağ tarafında ülkelerin mukayesesi var. Bakın, üstteki 2 tanesi de Türkiye; farklı 2 metodolojiden, farklı 2 kaynaktan alınmış rakamlardır ama alt taraftaki ülkelere bakın -rakamının ne olduğunun bir önemi yok- yani asgari ücret biz de ne kadar yaygın, başka ülkelerde nasıl? Yani bizde artık ortalama yaygın bir ücret hâline gelmiş, dolayısıyla herkesin gözü kulağı asgari ücrette. Şimdi, Ocak 2023'ten itibaren şu asgari ücret ile açlık sınırı ilişkisine bir bakın Allah aşkına ya. Ya, tespit ettiğimiz asgari ücret, daha tespit edildiği dönemde -neredeyse- açlık sınırının altında bu ülkede yani bu vatandaş ne yapacak? İşte, bu yılın başında bir iki ay açlık sınırının üzerinde kalmış, yılın tamamında -dokuz ayında- açlık sınırının altında kalmış. Şu anda eğer konuşulan yüzde 25 artış olursa ocak ayında -verildiği ayda- daha milletin cebine girmeden o para açlık sınırının altında kalacak. O yüzden, asgari ücretin doğru düzgün artırılması memleket açısından son derece önemli.
Şimdi "İstihdamı artırdık." diyorsunuz. Türkiye İstatistik Kurumunun işte rakamı; atıl iş gücü. Şimdi, dar tanımlı işsizlik var ama... Tamam "AB standartlarına uygun yapıyoruz, ediyoruz." falan filan diyorlar ama Türkiye'nin çok özel koşulları var. Yani bu ülkede aşırı umutsuzluktan dolayı insanların iş bulma ümidi kalmadığı için artık iş aramıyor insanlar. İşe en fazla onun ihtiyacı var ama "Bulamıyorum da aramıyorum da." diyor. "Aramıyor musun sen?" diyor TÜİK "Ben seni işsiz yazmıyorum o zaman, seni iş gücünün dışına atıyorum." diyor veya haftada bir saat çalışıyor, "Ben seni istihdamda gösteriyorum." diyor. Şimdi, bunları TÜİK kendisi düzelttiği zaman, işte, atıl iş gücü oranıyla karşılaşıyoruz. Grafik bu; Ocak 2014'te başlıyor bu verinin ilki yani mesela Mayıs 2018'e kadar bir düşüş trendi var yani atıl iş gücümüz veya geniş tanımlı işsizliğimiz düşmüş ama ondan sonraki trendi görüyor musunuz Sayın Yılmaz? Yani ondan sonra 14,5'lara düşmüş atıl iş gücü oranı, bugün 27'lerde. Senenin başlarında yüzde 20'lerin altındayken şu anda 30'lara yaklaşan bir şey var. Dolayısıyla, hiç kimse bana "Bu mamlekette işsizlik düştü." filan demesin veya istihdam artışının ne olduğunu söylemesin. Ya, nüfusla birlikte ölçülür istihdam artışı. Nüfusta her yıl 1 milyon kişi iş gücüne katılıyorsa bir ülkede elbette istihdamı artıracaksınız ama esas olan gösterge bu işte, bu göstergeyi düzelttiğimiz anda "Biz istihdamla ilgili başarılıyız." diyebilirsiniz.
Yanlış politikalar Türkiye'yi çok ciddi bir barınma, konut krizi içerisine soktu değerli arkadaşlar. Şimdi, bu grafikte de harcama türleri itibarıyla hane halkı tüketimi içerisinde, bakın, şu kırmızı olan konut; konutun payı hane halkı tüketimde en yüksek. Bu, Türkiye ortalaması. Bunun payı yüzde 20'lik dilimler itibarıyla baktığınızda yüzde 35'e kadar çıkıyor yani tüketimin yüzde 35'inin biz konut kira meselesine gittiğini görüyoruz efendim. Şimdi, bu kadar önemli. Sağ tarafta da kira artışları var. Bakın, hiç ülkenin de ne olduğunu görmeye gerek yok; soldaki malumunuz olduğu üzere Türkiye. Ha, bir şey daha söyleyeyim: Şimdi, OECD artık birçok istatistiğinde "Türkiye hariç" -yirmi yıl öncesine döndü- diye gösterge vermeye başladı yani çok büyük bir başarı elde etti hakikaten Hükûmet; anlatabiliyor muyum? Çünkü diyor ki OECD: "Ya, Türkiye'nin datası benim datamı bozuyor, OECD ortalamasını verdiğim zaman anlamsız bir şey çıkıyor." Geçmişte de böyleydi, sizden önceki dönemde de böyleydi, siz bunu düzeltmiştiniz ama şu anda önceki döneme tekrar geldik. OECD rakamlarına, raporlarına bakabilirsiniz "Türkiye hariç olarak" birçok veriyi vermeye başladı. Bu, bizim açımızdan çok kötü.
Burada da işte öyle, kira; görüyor musunuz? Türkiye'deki kira artışına bir bakın, diğer ülkelerdeki kira artışlarına bakın. Dolayısıyla, Türkiye çok ciddi bir barınma krizi yaşıyor.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Ben en son İspanya'ya gittiğimde orada da çok artmıştı.
ERHAN USTA (Samsun) - Sen bu ülkede yaşamıyorsun, sen başka bir yerden gelmişsin.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Orada da aynı şekilde diyorlar.
ERHAN USTA (Samsun) - Öyle, öyle, tabii, yalan söylüyor, rakamlar yalan söylüyor.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - İspanyollar da yalan söylüyor.
ERHAN USTA (Samsun) - Tabii, onlar da yalan söylüyor.
AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Önemli olan kiranın gelir içerisindeki payı, artması değil.
ERHAN USTA (Samsun) - Uluslararası kuruluşların, OECD'nin...
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - İspanya'da...
ERHAN USTA (Samsun) - Ya, dur, beni kesme, bir beni kesme!
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - İspanya'da asgari ücret...
ERHAN USTA (Samsun) - Seni ilk uyduyla uzaya göndermemiz lazım, geldiğin gezegene.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - "2.800 euro kira var." diyorlar 1+1 için.
ERHAN USTA (Samsun) - Şimdi, kredi değerlendirme kuruluşlarının...
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Güneş, size söz vereceğim.
ERHAN USTA (Samsun) - Bir an evvel ver de Başkanım...
Şimdi, Türkiye'nin notları...
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Usta, buyurun.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Yani hiç dünyaya çıkmadıkları için...
ERHAN USTA (Samsun) - Ya, dur Allah aşkına!
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Ankara'dan dışarı çıkmadıkları için...
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Size söz vereceğim Sayın Güneş.
ERHAN USTA (Samsun) - Tabii, tabii.
AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Gelirimiz artarsa...
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Değerli arkadaşlar, karşılıklı tartışmalara girmeyelim lütfen.
Buyurun.
ERHAN USTA (Samsun) - Şimdi, dünyada bizimle ilgili iyi bir şey söylendiği zaman öyle bir abartıyor ki A Haber başta olmak üzere Sayın Cumhurbaşkanı, bütün Kabine, buradaki arkadaşlar "İşte, bak, Fitch notumuzu yükseltti, Moodys şunu yaptı." bilmem ne diye, kötü yaptıkları zaman “Fitch, Fitchliğini yaptı.” diyorlar -ayıp bir şey söylemedim değil mi yani aynısını tekrarladım, Zafer Çağlayan demişti, başka anlamda kullanıyorlar onu- ondan sonra “Şu böyle yaptı, bu böyle yaptı.” falan filan, “Bunlar dış güç, bunlar dış güç.” falan filan…
Şimdi, arkadaşlar, şurası -2002’den başlıyor tabii ki- 3 tane kredi derecelendirme kuruluşunun Türkiye’ye verdiği not, en üstteki çizgi de yatırım yapılabilir seviye. Türkiye nerelerde? İşte, 2014-15’lerde bazı kuruluşlara göre yatırım yapılabilir seviyeyi açıklamış, o zaman size iyi not verdiğini görüyorsunuz; siz muhtemelen o zaman dış güçlerle bir irtibat hâlindeydiniz, onlarla birlikte hareket ediyordunuz, ne zaman ki yerli ve millî olmaya başladınız, dış güçler notumuzu düşürmeye başladı sizin mantığınıza göre, böyle bir şey yok tabii yani bunları herkes biliyor, bu raporlar yazılıp ediliyor değerli arkadaşlar. Bakın, çöp, çöp; Türkiye’nin kredi notu çöp. Getirdiniz mi? Getirdiniz. Çok güzel işler yapıldı mı? Yapıldı. Bizim de emeğimiz var ya, emeğimiz var, alın terimiz var; o alın teri heba edildi, sinirlendiğimiz şey veya üzüldüğümüz nokta o zaten.
Şimdi, son dönemde bir iki puan, şu pembeyle gösterdiğimiz alan… Ya, buna sevinir olduk, maalesef buna sevinir olduk. Buralar hâlâ çöp değerli arkadaşlar. Bunun üzerinden büyük bir kıyamet kopuyor şimdi. Dolayısıyla, para harcıyorsunuz, harcıyorsunuz ama sonuç yok, sonuç yok.
Şimdi, uluslararası endekslere bakalım, bunlara da hızlı hızlı gidelim. Kural şu: Bu endeksin ilk çıktığı yılı koyuyoruz, son verisini koyuyoruz, eğer arada bir iyileşme olduysa en iyiyi koyuyoruz bir de. Şimdi, Küresel Barış Endeksi’nde -teknik açıklamaya zaten gerek yok- 128’inci sıradaymışız 2014’te, 2024’te 139’a kötüleşmişiz. Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde -hiç iyileşmemişiz bunda da- endeks ilk çıktığında 59’daymışız, 59’dan 117’e kötüleşmişiz; kaç basamak olduğunu siz hesap edin. Yolsuzluk Endeksi’nde 53’üncü sıradan 115’inci sıraya kötüleşmişiz, düşmüşüz. Özgürlük Endeksi’nde 105’teymişiz 2013’te, 2017’de 100’e yükselmişiz, şu anda 146’ya düşmüşüz. Küresel Rekabet Endeksi’nde 2013’te 44’üncü sıradaymışız, 61’inci sıraya düşmüşüz. Birleşmiş Milletler Mutluluk Raporu’nda 69’uncu sıradaymışız, 98’e gerilemişiz. Efendim, Legatum Refah Endeksi’nde 2011’de 66’ncı sıradaymışız, 95’inci sıraya kötüleşmişiz. Küresel Finans Merkezleri Endeksi’nde… Bu, İstanbul için bir endekstir; çok gayretimiz var burada. İstanbul ilk kez 2009’da girdi bu endeksin içerisine, bizim açımızdan 2009 yılı ilk yılı. Gayret edildi, çalışıldı, edildi, Türkiye iyi işler yaptı; İstanbul ilk kez 2009’da girdiği Küresel Finans Merkezleri Endeksi’nde 72’nci sıradayken -orada ben koordinatör yardımcılığı yaptım uzun bir süre- 42’ye kadar yükselttik. Artık biz işi bıraktık, ondan mıdır; siz mi işleri kötü yaptınız, ondan mıdır; şu anda geldiğimiz nokta 104’üncü sıradır.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Kesinlikle ondandır.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Niye bıraktınız? Suçlu sizsiniz.
ERHAN USTA (Samsun) - Şimdi, İnsani Özgürlük Endeksi’nde 2008’de 83’üncü sıradaymışız, bir miktar iyileşme olmuş ve 76’ya gelmişiz, sonra 128’e düşmüşüz. Ekonomik Özgürlük Endeksi aynı şekilde berbat, hepsi çöp. The Heritage için -biri de Fraser Institute’ymüş- orada da… Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 2008’de 102’nci sıradaymışız, 2024’te 158’inci sıraya gelmişiz. Bunlar tesadüf mü acaba yani bunlar hakikaten bu ülkede bizim iyiliğimizi istemediği için mi bunu yapıyor? “Niye o zaman geçmişte iyi olduğumuz zamanlar iyi yazdılar da şimdi kötü yazıyorlar, kendimizde hiç mi kabahat yok?” diye bakmanız lazım. Para harcamak demek ki bir şey değil, önemli olan harcadığınız parayla bir sonuç elde etmek; maalesef o sonuçları elde edebiliyor değilsiniz.
Şimdi, biraz da kısmen makroya girmek istiyorum. Türkiye’nin GSYH sıralaması… Bu çok kullanılıyor, elbette kullanılması da belli bir ölçüde doğru. Siz, Türkiye’yi devraldığınızda Türkiye 21’inci sıradaydı, dünya ekonomileri içerisindeki sıralaması 21’di; tabii, bir program işliyordu, Türk lirası değer kazanıyordu ve Türkiye 2004’te çok hızlı bir şekilde 17’nci sıraya yükseldi, uzun bir süre öyle gitti, bir ara düştü ama 16’ya kadar yükseltildi yani Türkiye’yi 21’den aldınız 16’ya kadar yükselttiniz fakat -dikkat edin- 2014-2015’lerden sonra Türkiye tekrar 20’nci sıralara kadar geriledi, son dönemde de yine bu biraz… Tabii, burada kur etkisi fazla olduğu için bunları birebir şey almak çok doğru değil ama yani 19, 18, 2024’te de 17 olacağını tahmin ediyoruz, daha olmuş değil, 18 diyelim kesinleşen yıl olarak. Ya, az gittik, uz gittik, bir arpa boyu yol gittik mi? İşte, bütün hikâye bu. Bunun “kişi başı”sına baktığınız zaman berbat yani siz bu iktidara geldiğinizde de Türkiye zaten 89’uncu sıradaymış, daha önce daha iyi şeyleri yakalamış ama 2001 kriziyle, kriz sonrasında 89…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Usta, Sayın Güneş böldüğü için konuşmanızı açıyorum.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Verelim efendim, haksızlık olmasın.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Toparlayalım lütfen.
Buyurun.
ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Güneş’inkini ayrıca kullanacağız Başkanım, bunu normale kullanıyoruz.
Şimdi, 2002'de 89'uncu sırada, işte, 74’lere kadar yükseltmişiz yani kötü, 74 de kötü. Türkiye'ye yakışır mı ya? Yani kişi başı gelirde dünyada 74'üncü ülke olduk diye övünecek hâlimiz yok ama arkadaşlar, geldiğimiz noktada, 2019'da 94'e kadar kötüleşmişiz, şimdi bir miktar toparlamayla geldiğimiz sıra 86'ncı sıra. Yirmi iki yıllık iktidar, dünya kadar para harcamış, dünya kadar vergi toplamış ama kişi başı gelir sıralamasında hemen krizin üzerine gelen yıl olduğu için 89'uncu basamakta aldığı Türkiye'yi 3 basamak ancak çıkartabilmiş yirmi iki yılda. Yani kriz olmamış olsaydı 70'lerde devralmış olacaktı, o da ayrı bir şey.
Şimdi, büyüme performansı açısından fena değil diyoruz gene diğerlerine bakarak, nispeten. Şimdi, burada hep şunu söylerim ben: Kendimizi mukayese edeceksek gelişmekte olan ülkelerle mukayese edeceğiz, değil mi? Kendi sınıfımız o. Dünyayla mukayese etmenin de bir anlamı yok çünkü çok gelişmiş ülkeler var veya hiçbir gelişme kapasitesi olmayan ülkeler var. Dolayısıyla bizim sınıfımız burası. Şimdi, burada AK PARTİ'li yirmi bir yıl, AK PARTİ’siz yirmi bir yıl var. Daha doğrusu, AK PARTİ öncesi yirmi bir yıl diye yapılmış bu. Şimdi, değerli arkadaşlar, ilk blok, daha doğrusu maviler gelişmekte olan ülkeleri gösteriyor. Şimdi, 1982-2002 döneminde gelişmekte olan ülkeler ortalama yirmi bir yılda yüzde 3,7 oranında büyümüş, Türkiye yüzde 4 büyümüş, bakın, sizden önceki yirmi bir yılda yani gelişmekte olan emsal ülkelerin yüzde 0,3 puan üzerinde büyümüşüz. Şimdi, AK PARTİ hükûmetleri döneminde gelişmekte olan ülkelerin büyümesi de Türkiye'nin büyümesi de artmış; ikisini de yuvarlarsak, tek “digit” söylersek yüzde 5,4. Geçmişte 0,3 puan daha yüksek büyüdüğümüz gelişmekte olan ülkeler ortalamasıyla şu anda aynı seviye yani demek ki gelişmekte olan ülkeler bizimle aralarındaki farkı maalesef kapatmış. Dolayısıyla rakip ülkelerle baktığımızda onların büyüme performansı bizimkinden daha iyi.
Şimdi, son bir çalışması çıktı Zafer Yükseler’in, eskiden benim Daire Başkanımdı, Genel Müdürlük yapmış, sonra Merkez Bankasına geçmiş, çok değerli bir iktisatçıdır, Zafer ağabeyin bir çalışmasını aldım, onu koydum, kendisine de teşekkür ediyoruz. Şimdi, 2003-2025 döneminde Türkiye'nin ekonomik performansını değerlendirmiş. Kiminle? BRICS ülkelerinin de dâhil olduğu 15 ülkeyle, bizim her zaman mukayese edilmemizin normal olduğu ülkelerle. Değerli arkadaşlar, kişi başı gelir açısından üst kısma bakalım, tablonun üst kısmında en sağ bloka bakalım, 15 ülke yani mukayese etmemiz gereken 15 ülkenin bu dönemde, 2003-2025 döneminde kişi başı geliri 4,9 kat artmış, artırmışlar, güzel bir performans. BRICS ülkeleri -hani biz BRICS’e gireceğiz diyoruz ya- orijinal BRICS, 5 tane ülke açısından bu, baktığımızda onlar bu dönemde kişi başı gelirlerini 6,6 katına çıkarmışlar. Türkiye ne kadar çıkarmış? 3,3 kata. Değerli arkadaşlar, elbette bir artış var ama emsal ülkelerle… Çünkü bu trend bütün dünyada vardı, bunu görün yani öyle kerameti kendimizden de bilmeyelim. 90’lı yıllar dünyada bizim gibi ülkelere kaynağın az girdiği yıllar, dolayısıyla büyüyemediği yıllar gelişmekte olan ülkelerin ama 2000 sonrası oluk oluk para aktı gelişmekte olan ülkelere, biz de bundan faydalandık ama başkaları bizden daha fazla faydalanmış.
Şimdi, diğer göstergeler açısından baktığımızda, 15 ülke arasında Türkiye GSYH büyümesinde 3’üncü sırada, güzel bir performans yani her şeye rağmen, aradaki fark kapanıyor ama TÜFE enflasyonunda 15 ülke içinde 15'inciyiz, en kötüsü, 15'inciyiz. İşsizlik oranında 14 ülke içinde -bir tane eksik alınmış orada- 13’üncüyüz, sondan birinciyiz. Cari işlemler dengesinde -son dönemde düzelttiğinizi söylüyorsunuz, oraya çok fazla vaktim kalmayacak, Ticaret Bakanlığı bütçesinde inşallah konuşacağız- 14'üncüyüz 15 ülke içinde, cari işlemler dengesi performansında, en kötü, sondan birinci. Bütçe dengesinde 15 ülke içinde 7’nciyiz. Bunların totali olan Makroekonomik Performans Endeksi’nde de 14 ülke içinde 13'üncü sıradayız. Bütün mesele bu. Zafer Yükseler’in çalışması, kendi blokunda var; itiraz edenler kendisiyle de iletişime geçebilirler. Çok değerli bir bürokrattır, hesaplarında kitaplarında hiçbir hata olmaz, zaten siyasetçi falan da değil yani nihayetinde bunu bir teknisyen olarak yapıyor.
Şimdi, enflasyon, başımızın belası enflasyon… Türkiye enflasyondan çok çekti değerli arkadaşlar ve dolayısıyla 1999 yılında bir enflasyonla mücadele programı başlattı, o programın temeli enflasyonla mücadelededir, “Dezenflasyon Programı” diye geçer. O program çalışmaya başladı, arada bir kriz yedik, aslında 2000 yılında enflasyon yüzde 39’du, krizde yüzde 68,5 oldu. Yıllık enflasyon, TÜFE enflasyonu bu ama 2000 yılında program yürürlüğe konuldu, 2002'de yani siz Türkiye'yi TÜFE olarak yüzde 29,7 enflasyonla devraldınız. Şunu çok iyi başarıyorsunuz: İnsanların böyle hani hep geçmiş duygularına ateş ediyorsunuz ya...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Usta, Sayın Temurci de geldi, diğer arkadaşlarımız da var.
ERHAN USTA (Samsun) - O biraz nefeslensin.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - O nefeslendi. Bana telefon açtı, "Ben nefeslendim." dedi.
Buyurun, toparlayın.
ERHAN USTA (Samsun) - Çok sürmüyecek Başkanım. Faydalı olacağını düşünüyorum.
Şimdi, yüzde 29,7'yle aldık. Bak, bir yay gibi olmuş, 6'lara kadar düşürmüşsünüz, Türkiye iyi işler başardı, onu söylüyoruz zaten ama geldiğimiz noktaya bir bakın arkadaşlar ya! Yani bu ne? Bu, başka bir şey filan değil, şimdi sakın "Ukrayna mukrayna filan!" demeyin. Birazdan şey vereceğim, çok mahcup olursunuz. "Savaş vardı, bilmem ne vardı, falan filan." demeyin, tamam mı? Çok mahcup olursunuz. Bu kendi yanlışlarımız, kendi yaptığımız. Şimdi, onlara Erdoğan'ın "Nas var, sana ne oluyor, bana ne oluyor", "Faiz sebep, enflasyon sonuç", "Ya bu Merkez Bankası Başkanı laf dinlemiyor, onu değiştirdik biz, bilmem ne" meseleleridir bu işi buraya getiren, "Enflasyon 2 puan yüksek olsa ne olur?" diyen bürokratlardır, "Enflasyon 2 puan yüksek olsa ne olur?" diyen bakanlardır işi bu noktaya getiren. Bakın, aldığınızdan çok daha kötü bir noktaya getirdinz, şu anda millet kan kusuyor. Yani başka ülkelerle mukayese ettiğinizde, işte 2022 yılda Türkiye en kötü enflasyon olan -diğer grafiğe geçelim arkadaşlar- 6'ncı ülkeymiş. Şimdi 64,77'yle 2023'te 7'nci en kötü performans veya eğer yüksek enflasyon olması iyiyse iyi performans diyelim. Şimdi de en yüksek enflasyon olan 6'ncı ülke.
Şimdi, bu grafikte de hani dünyada gelişmekte olan ülke Türkiye, Rusya, Ukrayna'yı gösteriyoruz. Bakın, şurada kırmızı olan biziz arkadaşlar. Hiç çok detayına bakmaya bile gerek yok yani aşağılarda yüzde 10'ların altında bir enflasyon var dünyada da gelişmekte olan ülkelerde de efendim, ya savaş eden Rusya, Ukrayna'da enflasyon artmıyor veya çok az artıyor, bizde metinlerinize bakın, Hükûmetin metinlerine bakın: "Rusya-Ukrayna savaşı çıktı efendim, o yüzden kur arttı, enflasyon arttı." Ya onun kuru, onun enflasyonu artmıyor, savaşanın artmıyor da seninki niye artıyor? Bu, aslında çok ciddi, önemli bir tespit biliyor musunuz? Yani onlar bahane olarak uyduruyorlar da bu nedir biliyor musun? Yani benim ekonomik bünyem bu kadar zayıf ki, ben bu ülkeyi o kadar kötü yönettim ki, o kadar çok problemim var ki savaşana bir şey olmuyor, bana burada bir şey oluyor. Yani pencere açılıyor, hafif bir cereyan oluyor, biz yataklara düşüyoruz. Ya, adam karakışta, efendim, atletle geziyor, bir şey olmuyor, ondan sonra biz burada şey yapıyoruz, hasta oluyoruz, budur o. Yani kimse "Rusya, Ukrayna falan filan." demesin. Bu sunumu isteyen arkadaşlara verebiliriz, detaylarına bakabilirler. Orada sarı olan Rusya, hemen üzerindeki açık mavi olan da Ukrayna. Yani oralarda yüzde 8-10'luk enflasyon varken Türkiye'de enflasyonlar 60-70-80'lerde.
Şimdi "Büyüdük, büyüdük." diyoruz. Neye rağmen, nasıl büyüdük? Bakın, sizden önceki yirmi bir yılda Türkiye 4,2 büyüdü demiştik, 4 diyelim, tamam mı? Ama bunu millî geliri sadece 0,6'lık bir cari açığıyla yani dış kaynak kullanımıyla yani tasarruf kullanımıyla yapıyor. Şimdi, büyümek için ne? Finansman ihtiyacınız var. Finansman nedir? Tasarruftur. Kendi tasarrufunuz yetmiyorsa dış tasarruf kullanırsınız yani dış tasarrufu iyi kullanırsanız iyi işler yaparsınız. Ben cari açık mutlak olarak kötüdür diyemiyorum. Cari açık, o kaynak iyi kullanılmadığı zaman... O kaynağı otomobil yapımında kullanıyorsanız, kötüdür; konut yapımında kullanıyorsunuz, kötüdür; yolsuzluğa, arsızlığa, hırsızlığa gidiyorsa kötüdür ama onu fabrika yapmak için, teknoloji geliştirmek için kullanıyorsanız iyidir, misliyle bunu öder.
Şimdi, bakın, sizin döneminizde büyüme 4'ten, 5,4'e çıkıyor ama buna gelişmekte olan ülkelerle baktığımızda performansımız kötü ama kendi başına baktığımızda evet ama bunu eskiden sizden öncekiler 0,6'lık bir cari açıkla yaparken siz bunu 3,8'lik bir cari açıkla yapmışsınız, bugünkü sıkıntıların temelinde de bu var. "Cari açığın düştüğü-arttığı dönemler" diye bir grafiğimiz var. Sadece büyüme... Türkiye'de cari açık hikâyesi şudur arkadaşlar: Büyümenin azaldığı, Türkiye'nin daraldığı veya büyümenin yavaşladığı dönemlerde cari açığımız düşer. Bunun yapısal olarak dönüştürülebilmesi için başka şeylere ihtiyaç var. Sanayinizi dönüştürmeniz lazım, tarımınızı dönüştürmeniz lazım. Bu tartışmaları daha önce de burada yaptık. İşte 2021'de üç ay cari fazla verince, Türkiye cari fazla verecek diye bakanlar hep bir ağızdan koro eşliğinde söylediler, hemen akabinde Türkiye tarihinin en yüksek cari açıklarını verdi ve bunu söyledim ben. Ya, bırakın üç ayı dedim, on dört ay boyunca Türkiye'nin cari fazla verdiği dönemler olmuş ama yapısal dönüşüm yapmadığınız için siz tekrar büyümeye başladığınızda, ekonominiz biraz bir büyüme trendine girdiğinde cari açığınız artıyor. Şimdi, burada da o. Hikâyem şu andaki bu ama arkadaşlar çok güveniyor olacak ki -şimdi yıllık olarak tabii inceleme imkânımız olmadı- 81'inci sayfasındaki 2005 yılının programının makroekonomik amacında cari açık meselesini artık koymamışlar yani Türkiye cari açık meselesini düzeltti. Programın makroekonomik amacında cari açığın düzeltilmesi diye bir meseleyi arkadaşlar koymamışlar. Buna ben çok üzülürüm. Siyasetçi der, işte "Cari fazla veriyoruz, şöyle, böyle." Ama bürokrat da buna inanırsa eyvah, eyvah hâlimize o zaman. Bu, çok üzücü bir şey olur. Türkiye'nin cari açığındaki şu andaki bir düzelmede yapısal hiçbir şey yok. Ha, finansman açısından bizi rahatlatıyor mu, rahatlatıyor; o ayrı bir "case" ama cari açığın kalıcı olarak düşürülebilmesi için başka şey yapmanız gerekiyor.
Şimdi, dünya ticaretinden aldığı payda hep ihracatı söylüyoruz ya, ithalatı söyleyen yok değerli arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Usta, şimdi şöyle yapalım: Ticaret Bakanı da gelecek, Maliye Bakanı var, biraz da oraya şey yapalım. Hakikaten, yeteri kadar süre de kullandırdım, bu geneli üzerinde olduğu için yaptım.
ERHAN USTA (Samsun) - Anladım, bütçeyle ilgili kısımları anlatmayacağım.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Ama şimdi diğer arkadaşlarımız da bekliyor, yemek arasına gideceğim.
Buyurun lütfen, toparlayın sözünüzü.
ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkan, bütün arkadaşlardan da hakikaten özür diliyorum ama yani bunları "Bir faydamız olabilir mi?" diye heyecanla anlatmaya çalışıyorum. Bilmiyorum, oturduk, hazırlık yaptık yani yurt dışındaydım, gece yarısı geldim, sabaha karşı geldim, oturup bunları anlatmaya çalışıyoruz. Amacımız siyaset falan yapmak değil, bir şeye bir faydamız olur diye düşünüyoruz.
Şimdi, bütçe kısmı var, onu artık Hazine ve Maliye Bakanına saklayacağız, oraya hiç girmeyeceğim. Onu çok gerekirse söyleriz; arkadaşların bir kısmı, bürokratlar burada olacaklar, eğer bizim mesajımızı almak isterlerse alırlar.
Şimdi, üstteki mavi ithalattan alınan pay, alttaki ihracattan alınan pay arkadaşlar. "Türkiye ihracattan şu kadar pay aldı." güzel, alıyoruz dünya ihracatından pay, ya ithalatından daha fazla pay alıyoruz eğer bu iyi bir şeyse ve makas açılıyor dikkat ederseniz, sadece kısaca böyle söylüyorum.
Yüksek teknoloji, yüksek-orta teknolojide hiçbir gelişme kaydedememişiz, yükseklerin ucu zaten çok düşük; 3,9 civarında. Aldığınız dönemden daha kötü ama yüksek-orta teknolojide de yani ihracat, ithalatı da ortada. Burada maalesef çok fazla bir düzelme, bir şey yok. Dolayısıyla para harcamışız ama üretimimizin, ihracatımızın teknoloji seviyesinde hiçbir şey yapamamışız.
Son slayt olarak da o zaman şunu gösterelim, diğer hususlara girmeyelim. Ya, mali disiplin, mali disiplin diyoruz; arkadaşlar, bu sol blok program tanımlı -daha doğrusu program tanımlı dediğimiz IMF tanımlı birincil denge- yani buradan bir defalık gelirler, faizler, harcamaların bazıları çıkartılıyor; kalıcı, asıl gelir gider üzerinden yapılmış denge; öbürü de sadece faiz dışarı alınarak yapılmış denge. Bakın, analitik bütçeye 2006'da geçildiği için oradan itibaren veriyoruz bunları; 2016, 2017'ye, Türkiye, program tanımlı veya normal faiz dışı anlamında fazlalar vermiş ama ondan sonra mali disiplininde ciddi bir bozulma var. Son dönemdeki bozulmanın detaylarını Maliye Bakanlığında konuşacağız yani Maliye Bakanlığı bütçesinde. Bakın, iddia ediyorum, tasarruf yok; deprem hariç tamamen bir uydurmaca, o depremi hariç tuttuğumuz zaman bakın ne oluyor, onların analizlerini yapacağız. Siz arkadaşlara talimat verirseniz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERHAN USTA (Samsun) - Hemen bir dakikada toparlıyorum Başkanım.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ediyorum Sayın Usta.
ERHAN USTA (Samsun) - Bir dakikada toparlıyorum, teşekkür ederim.
Yani ben iddia olarak ortaya koyayım, lütfen siz de analiz edin. Mesela "yanlış politikaların bedeli, maliyeti" diye bir tablo yaptık. O tabloyu mesela arkadaşlar bir kontrol etsin, hakikaten bir hatamız varsa görelim ama hatamız yoksa da "Ya, bu politikaları nasıl düzeltirsek nerelerde bir düzelme olur?" diye o gözle bakılmasının ben Türkiye açısından faydalı olacağını düşünüyorum.
Sonuç olarak, özetle, bütçe hayırlı olsun ancak ben bu bütçenin Türkiye'nin meselelerini çözmekte son derece yetersiz bir bütçe olduğunu özetle söylemek istiyorum.
Sabrınız için, dikkatiniz için hepinize çok teşekkür ediyorum.