KOMİSYON KONUŞMASI

TAHSİN OCAKLI (Rize) - Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, Komisyon Başkanımız ve milletvekillerimizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında birkaç dakika daha geç konuşsaydım çok iyi olacakmış yani şimdi muhtemelen iştahınız kaçabilir Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, onun için dedim bunu.

Evet, şimdi sürem on dakika değil mi Başkanım?

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Yirmi dakika ama hepsini kullanmak zorunda değilsiniz.

TAHSİN OCAKLI (Rize) - Ben söyleyebileceklerimi söyleyince bırakacağım zaten.

Önce 29 Ekimi kutlayalım. Dün gerçekten Türkiye'nin her yerinde, yakışır bir biçimde Cumhuriyet Bayramı kutlaması yapıldı. Vatandaşlarımızı da katılınları da herkesi de gerçekten tebrik etmek lazım. Cumhuriyet çok uzun yıllar olsun, bizimle olsun. 29 Ekimi bize armağan edenler, korkusuzlar, kahramanlar bu ülkeyi kurarken korkusuz oldukları için gerçekten de bu ülkeyi kurdular ve ülkeyi kuranlar bizi İkinci Dünya Savaşı'na sokmayarak da aslında bu ülkenin önünü açmak açısından çok büyük bir adım attılar.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde miydi, dışarıda mıydı, tam olarak hatırlayamadım ama -onun çok bir önemi yok- Sayın Cumhurbaşkanı çıktı, dedi ki: “İsrail bizi tehdit ediyor. Dolayısıyla, bu tehdide karşılık savunmamızı güçlendirecek bir bütçe oluşturmamız gerekiyor.” “Savunma Sanayii Destekleme Fonu” adı altında yeni bir vergi dilimi oluşturarak Türkiye'de vatandaşların üstüne ayrıca bir yük getirmeye çalıştınız.

Biliyorsunuz, Plan ve Bütçe Komisyonu, Genel Kurula gitmeden önce kanun tekliflerinin uzlaşılması üzerine oluşturulmuş olan bir Komisyon. O görüşmeler yapılırken ne yazık ki daha biz fikrimizi dahi söyleyemeden yeterince incelenmediği gerekçesiyle, muhtemelen Sayın Cumhurbaşkanı tarafından gelen bir telefonla, Komisyonun, Parlamentonun görüşleri hiç önemli olmadan o teklif geri çekildi. Burada ben Mehmet Muş Başkanımı da koruyorum, bu arada yani sadece kendimizi değil. Bizim de hiçbir fikrimiz olmadan, yeterince hazırlanmamış olduğu iddia edilerek iptal edilen bir teklif doğrusu, işte bugünkü sistemin bize dayattığı tek adam rejiminin yansıması ve karşılığı olarak önümüze geliyor.

Türkiye'nin yeni bir anayasa tartışması var. Bu anayasa tartışmasına ihtiyaç var ama Türkiye'nin demokratikleşmesine de ihtiyaç var. Ne yazık ki Meclis kürsüsünden Sayın Bahçeli’nin çağrısıyla başlayan Öcalan’ın bu kürsüden terörün durdurulmasına yönelik talebi Erdoğan tarafından da yeni bir açılım olarak ifade edilmiş ama işin demokratik kısmı hiç ele alınmadan -işin doğrusu- sadece seçimde yeniden görev alabilme adına düzenleme yapılan veya çalışma yapılan bir projeden ibarettir, yoksa Türkiye'nin demokratikleştirilmesi değildir mesele. Bunu nereden söyleyebilirim? Sayın Cumhurbaşkanım, değerli milletvekilleri; yeni bir anayasayı yapmak için önce var olan Anayasa’da bizim amir hükümlerimize uymamız gerekiyor. Daha Meclise iadesi yapılmamış olan, cezaevinde tutuklu bulunan bir milletvekilimiz varken yeni bir anayasanın teklif edilmesi doğrusu başka şeyleri düşündürüyor bize.

Şimdi, ne yazık ki bu merkezî yönetim bütçesinin halk nezdinde bir karşılığı yok yani bu bütçe halk için değil, bu bütçe sermaye için yapılmış bir bütçedir. Üzülerek söylüyorum, kamu-özel iş birliği projeleriyle köprüler, hastaneler ve otoyollar için, cari açığı meydana getiren firmalara olan borçları yerine getirebilmek için âdeta bu bütçe hazırlanmış durumda. 2025'te yaklaşık olarak 14,3 milyar TL bunun için ayrılmış, müteahhitlere ayrılmış. Bütçede dikkat çekici bir yer daha var: Bütçe aslında bir faiz bütçesi yani Türkiye'de çalışan bütün herkesin maaşlarının yarısı kadar bir faiz ödüyoruz. 15 milyondu sanıyorum, böyle bir rakam olması lazım. Türkiye’de bütün çalışanların maaşlarının yarısına falan tekabül ediyor ödediğimiz faiz miktarı, 1 trilyon 590 milyon olması gerekiyor. Dolayısıyla 15 milyon insana ödenen maaşın yarısı kadar bir bütçeyi, dolayısıyla faizi ödemiş oluyoruz.

Değerli milletvekilleri, mesela, Ulaştırma Bakanlığının bütçesinde bir kalem var, diyor ki: “Hane halkına ve işletmelere transfer.” Ben de şimdi buradan Türkiye'deki hanelerde yaşayan vatandaşlarımıza soruyorum: Sizin hanelerinize herhangi bir transfer olmuş mu? Yok, tam tersine, muhtemelen ağır vergi yükleriyle daha fazla yükünüz ağırlaştı ama bu transfer meselesiyle ilgili de 14 milyar 385 milyon ayrılmış; yine, bunlar da müteahhitlerin cebine gidiyor. Hazine yardımından müteahhitler için 138 milyar liralık bir destek gerekecek.

Şimdi, Türkiye'nin sorunu yoksulluktur, işsizliktir; bu bütçede onlara dair ne yazık ki herhangi bir şey yok ama Türkiye için önemli bir tehlikeyi fırsat bulmuşken bir daha tekrar ediyorum: Özellikle vahşi madencilik meselesiyle ilgili Türkiye'de çok uluslu şirketlere ön açılarak âdeta Türkiye'nin bir sömürge Afrika ülkesi gibi ucuz iş gücüyle çalıştırılmaya yönelik hazırlığı yapılıyor. Şimdi, bakın, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde, Rize'de yüzde 70, Artvin’de yüzde 71, Giresun’da yüzde 65, Samsun’da benzeri biçimde maden sahası olarak ilan edilmiş, ruhsat verilmiş yerler var. Bir ilin yüzde 70’ine nasıl olur da ruhsat verebilirsiniz? Bunların arasında elbette ki taş ocağı madenciliği rehabilitasyonu yapılmak kaydıyla kabul edilebilir bir şeydir ama “dördüncü grup madencilik faaliyeti” dediğimiz yani Avrupa Birliği ülkelerinin, siyanür yoluyla altının ayrıştırılmasını sağlayan düzenlemeyi yasak ettiği bir durumu Türkiye'de ticaretini yapan firmalara biz serbest bırakacağız; bu olacak bir şey değildir.

Yine, buradaki kayırmacılığın bir başka bedelini de Zonguldak ilimizde adrese teslim ihaleyle yapılan, 3,68 milyara bir firmaya ihale edilen ama 456 milyarlık bir rezervi olan bakır madeni işletmesini adrese teslim vermektir; bu şuna benziyor: Bir Cumhurbaşkanı Yardımcılığı makamı için bir şartname oluşturursunuz, işte, başı “C”yle başlayıp sonu “Y”yle bitecek ya da Bütçe Komisyonu Başkanlığı için başı “M”yle başlayıp sonu “Ş”yle bitecek, hatta yetmezse, olmazsa, şehri de “S”yle başlayacak dersiniz, adrese teslim kimlikler belli olur yardımcılıklar için. İhaleler, Türkiye'de âdeta böyle teslim ediliyor, ne yazık ki böyle teslim ediyorsunuz ve buradan dolayı doğan açıklar, bizim karşılayamadığımız, Kuzey Marmara Otoyolu’ndaki gibi, Türkiye'nin bütün araçlarını sürsek karşılayamayacağımız açıklar gibi açıkların olmasına karşılık bütçede doğan yükü ne yazık ki, birçok milletvekili arkadaşımın örnek verdiği gibi, belki de toplumun yüzde 80'i ödüyor; yüzde 20'si fırsat eşitliğinden yararlanarak zengin olduğu hâlde adaletsiz vergi sistemiyle aynı duruma getiriliyor.

Şimdi, burada yapılması gereken şey, bu bütçenin biraz daha kamu yararı alır hâle getirilmesini sağlamaya yönelik düzenleme yapmak lazım; mesela, bu bütçede neler yok diye baktığımızda, bizim gerçekten de bugünlerde hepimizin gündeminde olup kabul ettiği -aslında birçoğunuz bunu kabul ediyorsunuz muhtemelen- kadınlara, çocuklara yönelik şiddet ve taciz eylemlerinin büyüdüğü, bunların gazetelerde yer aldığı, iş cinayetlerinin arttığı, yüksek enflasyon ve hayat pahalılığının sürdüğü ve devam ettiği bir ortamda geçim sıkıntılarını gidermeye yönelik herhangi bir etki bu bütçede yok. Dolayısıyla, bizim kaygılarımızı ortadan kaldıracak bir şey gerekiyor, buna dair herhangi bir düzenleme yok. Ya, daha taklit ve tağşiş uygulamaları yapan firmaların gıda ürünleri üzerindeki terörü tam olarak durdurulamıyor. Bakın, bir iki ay önce bir çay fabrikasının çayla ilgili uygunsuz haberi yapıldığında haberi yapan “web” sitesine erişim engeli getirildi. Oysa bilgilendirmeden daha kutsal bir şey olabilir mi? Tabii ki vatandaş bunu bilecek ama böyle şeyler oluyor ne yazık ki.

Toplum sağlığında, sağlıkta çok önemli skandallar var, özellikle hastanelerimizde çok ciddi sorunlar var, ilaç fiyatları var. Pazartesi günü Meclise gelecek olan, yine, çocuk hastalıkları nedeniyle SGK'nin ilaçlarını karşılamadığı SMA hastası yurttaşlarımız var; onların sorunlarının çözümüne ilişkin herhangi bir durum yok. Gençlerin umutsuzluğuyla ilgili onları giderecek gençlere yönelik hiçbir şey yok. Burada vatandaştan vergi alınırken, yeniden değerleme oranlarını gözetip o yolla vergi alınırken vatandaşlara verilen maaşların ya da ücretlerin hedef enflasyon üzerinden verilmesi sizin adaletsizce bir yönetim yaptığınızın da en somut örneği olarak gösterilebilir.

Özetle, ben bu bütçenin yeniden revize edilmesini, bir alt komisyon kurularak toplum için daha yararlı bir hâle getirilmesini teklif ediyorum; önergeyle de bunları sunacağız. Bunun değiştirilebilme ümidinin olacağını pek de sanmıyorum ama biz bu bütçeyi değiştiremesek de Türkiye için bu iktidarı değiştirme umudumuzu tutuyoruz diyorum.

Bu konuyla ilgisi olmayabilir ama başka bir şey daha söyleyeyim: Bu sabah Esenyurt Belediye Başkanımız sabahın yedisinde sanki insan kaçakçısıymış gibi gözaltına alındı ve bir davet falan yapılmadan erkenden evinden alınarak gözaltına alındı. Gerekçesini muhtemelen hepiniz duydunuz. On yıl önce İmralı tutanaklarında, barış görüşmelerinde konuşulan bir isim olarak iddia ediliyor yani bir üniversitede dekanlık yapmış öğretim üyesi bir profesör, şimdi, bir buçuk yıl görev yapmış, seçilmiş bir Belediye Başkanı ama İstanbul planının bir parçası olarak sabahın yedisinde hiçbir davetiye çıkarılmadan evinden gözaltına alınıyor. Yargı üzerindeki siyasi vesayetin veya iktidarın gücünün yansımasını da burada, bir başka örnekte görmüş olduk. Bunların düzelebilme ihtimalini iktidarınızda göremiyoruz, o yüzden en yakın zamanda yapacağımız erken seçimle sizi iktidardan göndermeyi kendimize görev biliyoruz.

Ben de sunumu için bürokratlarımıza, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcılarımıza, bana söz verdiği için Komisyon Başkanımıza teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum.