KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Saygıdeğer Başkanı, Komisyonumuzun değerli üyeleri, Sayın Sayıştay Başkanı, Kamu Başdenetçisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreteri, değerli bürokratlar, basın mensupları; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk milletinin irade ve egemenliğinin temsil kurumudur. Millî hassasiyetlerin, millî gayelerin, millî birlik ve kardeşliğin ana karargâhı burasıdır. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, milletin önünde ve üstünde bir güç yoktur. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bağımsızlık savaşı kazanmış ve vatan kurtarmış ilk Meclistir. İstiklal Harbi'mizi idare ettiği için "Gazi Meclis" ünvanı almış olan Meclisimiz, 15 Temmuz 2016 tarihinde hain FETÖ işgaline karşı duruşuyla ikinci defa vatan kurtarıcılığı ünvanına layık olmuş, demokrasi adına örnek direnişiyle ikinci kez "gazi" ünvanı almayı hak etmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, uluslararası sorunların ve meydan okumaların tamamında yerinde ve zamanında tavır alarak etkili bir duruş sergilemektedir. Meclisimizin, milletimize, devletimize, demokrasimize ve bağımsızlığımıza yönelen her türlü saldırı karşısında ülkemizin ve milletimizin güvenliğini korumak, istiklalimize sahip çıkmak ve demokrasimizi yaşatmak için bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da görevini yapmaya kararlılıkla devam edeceğine yürekten inanıyoruz.

Ülkemizde 2017 Anayasa değişikliğiyle Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçilmiştir. Ülkemiz, yönetimde istikrarın, temsilde adaletin temin edildiği bir yönetim sistemine kavuşturulmuştur. Seçmen iradesinin Meclise yansıma oranı yüzde 95'lere çıkmıştır. Aradan altı yılı aşkın bir süre geçmekle birlikte sistem tartışmaları hâlen devam ettirilmektedir. Bu konudaki görüş ve değerlendirmemizi kısaca sunmak istiyorum.

Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi temsil ve yetki bakımından güçlenmiştir. Nitekim, Meclisin yasama yetkisini yürütmeye veren yetki kanununa dayalı kanun hükmünde kararname çıkarma uygulaması kaldırılmıştır. OHAL dönemi kanun hükmünde kararnamelerinin de üç ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisince onaylanmaması hâlinde hükümsüz kalacağı düzenlenmiştir. Meclise ilk kez Hâkim ve Savcılar Kurulunun çoğunluğunu oluşturan 7 üyeyi nitelikli çoğunlukla seçme yetkisi verilmiştir. Meclis münhasıran milletvekilleri tarafından verilen kanun teklifleri üzerinde yasama yapmaya başlamıştır. Plan ve Bütçe Komisyonunda yürütmenin hâkimiyetine dayanan üye dağılımı değiştirilerek siyasi partilerin milletvekili sayılarına göre şekillendirilmiş komisyonun yapısı demokratik hâle getirilmiştir. Böylelikle yasamanın ve yürütmenin asli fonksiyonlarına döndürülmesi sağlanmış, kuvvetler ayrılığı tahkim edilmiştir.

Meclisin yazılı soru, genel görüşme, Meclis araştırması ve Meclis soruşturması yoluyla denetim fonksiyonları devam etmektedir. Güvenoyu ve gensoru mekanizması kaldırılmıştır. Zira doğrudan millet tarafından seçilen yürütmenin Meclis üzerinden güvenoyuna ve gensoruya tabi tutulması demokratik meşruiyete aykırıdır.

Yazılı sorulara cevap verilmesinde her dönem sorunlar yaşanmıştır. Anayasa değişikliğiyle getirilen soru önergelerinin on beş gün içinde cevaplandırılması kuralına tümüyle uyum sağlanamadığı görülmektedir. Bununla birlikte önceki bütçe görüşmelerinde Meclis Başkanımızın Komisyona verdiği bilgiye göre Meclis tarihinin en fazla yazılı soru önergesi 27'nci Dönemde sunulmuş, yazılı soru önergelerinin cevaplandırılma oranı 27'nci Yasama Döneminde yüzde 63,8 iken, 24'üncü Dönemde bu oran yüzde 60,1; 26'ncı Dönemde ise yüzde 45,4 düzeyindedir. Bugün Sayın Meclis Başkanımızın sunuş konuşmasında verdiği bilgilere göre 28'inci Yasama Döneminde bugüne kadar verilen yazılı soru önergelerinin cevaplandırılma oranı da yüzde 69 düzeyindedir. Bununla birlikte bu oranın artması, yazılı soruların tümüne cevap verilmesi bizim de görüşümüzdür.

Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde kuvvetler ayrılığı olmadığı yönünde iddialar dile getirilmekte, hatta parlamenter sisteme geri dönüş önerilmektedir. Kuvvetler birliği aslında parlamenter sistemde söz konusudur. Zira yürütme, yasama organının içinden çıkmaktadır. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi ise katı kuvvetler ayrılığına dayanmakta, yürütmeyi de yasamayı da millet seçmektedir.

Diğer taraftan Türk milleti parlamenter hükûmet sisteminde birtakım iç ve dış vesayet odaklarının tasarımıyla nasıl hükûmetler kurulduğunu ve nasıl düşürüldüğünü defalarca yaşamıştır. Bu ülke bir ay süreyle, hatta yirmi beş gün süreyle görev yapan hükûmetleri görmüştür. Ülkemizde çok partili parlamenter sistemin uygulandığı yetmiş iki yılda görev yapan 51 hükûmetin ortalama ömrü yaklaşık bir yıl beş ay düzeyindedir. Sadece koalisyon hükûmetleri dönemleri dikkate alınırsa bu süre daha da kısadır. Böyle kısa süreli hükûmetlerle büyük atılımların gerçekleştirilmesi, muasır medeniyet seviyesini aşma hedefine ulaşmamız mümkün müdür? Parlamenter sistem döneminde yaşanan siyasi istikrarsızlık, onun devamında gelen darbeler ve darbe girişimleri Türkiye'ye on yıllarını kaybettirmiştir. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle siyasi istikrar sağlanmış, parlamenter sistemde yaşanan siyasi kriz ve belirsizlikler ortadan kaldırılmıştır.

Yeni sisteme yönelik eleştiriler genel olarak parlamenter sistem bakış açısıyla yapılan değerlendirmelerden kaynaklanmaktadır. Bunun dışında samimi ve iyi niyetli olmayan, tutarsız ve dayanaksız iddialar da dile getirilmektedir. Meclis yeni sistemin 7'nci bütçesini yaptığı hâlde hâlâ bütçe yetkisinin, bütçe hakkının devredildiği söylenebilmektedir Meclisin bütçe yetkisinin devredildiği iddiaları asılsızdır. Nitekim yedi yıldır uygulamadan da açık ve net görüleceği üzere bütçe kanun teklifi Meclisimiz tarafından görüşülüp karara bağlanmaktadır.

Bütçenin çıkarılmaması hâllerine mahsus düzenlemeden de kısaca bahsedeyim. Bu durumda Meclisin geçici bütçe kanunu çıkarması, o da gerçekleşmezse bir önceki yıl bütçesinin yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanması öngörülmüştür yani netice itibarıyla yürütmeye devredilen herhangi bir yetki yoktur. Bir önceki Meclis tarafından kabul edilen bütçenin yeniden değerleme oranında artırılmasıyla uygulanması söz konusudur. Bu da devletin bütçesiz kalmaması amacına matuftur. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine yönelik sürekli olarak klişe ve şablon ezberlerle "rejim değişikliği", "ucube sistem" gibi ithamlarda bulunulmakta, içi boş ve kuru laflarla tüm yetkilerin tek kişiye verildiği, Meclisin etkisizleştiği, yargının tarafsız ve bağımsız olmadığı yönünde algı operasyonu yapılmaktadır. Öncelikle, hükûmet sistemi başka rejim başkadır. 29 Ekim 1923 tarihinde rejimin adı konulmuş ve mevzu bir daha açılmamak üzere kapanmıştır. Cumhuriyetimizin temel nitelikleri, millî ve üniter devlet yapımız, Türk millî kimliği, Atatürk, demokrasi ve insan hakları Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin kırmızı çizgileridir. Tek başlı yürütme başkanlık sistemlerinin ayırt edici özelliğidir, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde de Cumhurbaşkanına yürütme yetkisi Türk milleti tarafından seçimle verilmektedir, bu yetkinin sınırları da Anayasa'da net bir şekilde belirlenmiştir. Parlamenter sistemdeki sınırsız yetkili ve sorumsuz Cumhurbaşkanı yerine her türlü iş ve işlemleriyle ilgili sorumlu, hem yasama hem yargı denetimine tabi hem de millete karşı hesap veren bir Cumhurbaşkanlığı makamı oluşturulmuştur. Yargının tarafsızlığı da anayasal hükme bağlanmış, yargıda birlik amacıyla sivil-asker ayrımına son verilmiş, Anayasa Mahkemesinin askerî kökenli 2 üyeliği kaldırılmış, askerî mahkemeler kapatılmıştır; böylelikle demokratikleşme yönünde de önemli adımlar atılmıştır. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin merkezinde milletimiz vardır, millet egemenliği vardır. Yürütme yetkisi seçimle verilmekte ve ancak seçimde değiştirilebilmekte, buna da milletimiz doğrudan karar vermektedir. Dolayısıyla, Türkiye'yi yönetecek iktidarı sadece ve sadece aziz milletimiz belirlemekte, milletimizin dışında hiçbir güç iktidarı değiştirememektedir. Milleti esas alan bir sistem kuşku yok ki daha demokratiktir.

Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri; mazisi yüz elli yıla yaklaşan anayasa tartışmaları toplum ve devlet hayatımıza deyim yerindeyse ambargo koymuştur. Bu tartışmaların kalıcı bir mutabakatla çözümlenmesi temel amaç olsa da istisnai dönemler haricinde bu amaç maalesef gerçekleşememiştir. Son altmış dört yıla damga vuran darbe anayasaları millet ve devlet hayatının işleyişini âdeta kilitlemiş, siyasi ve hukuki kutuplaşmaları tetikleyip beslemiştir. Türkiye'mizin yeni, sivil nitelikli, geniş katılımlı; toplumun her kesimini içine alacak, tüm düşünce ve eğilimleri kapsayacak bir anayasaya ihtiyacı olduğunu görmek, bunun da gereğini müştereken yapmak lazımdır. Teferruattan arındırılmış; yalın ve anlaşılır, hükümleri arasındaki çelişkilerden ayıklanmış; kısa, net, millî ve manevi hayatımızın esaslarını kavramış; bize özgü, bizi yansıtan, gelecek ile geçmişi temerküz etmiş; gerekçeleriyle gerçekleri yakalamış bir anayasayla cumhuriyetimizin 2'nci yüzyılını kucaklamamız kaçınılmaz millî bir görevdir. Hayatın her alanında asgari müştereklerde, ortak değerler etrafında buluşmak, kaynaşmak, uzlaşmak zorundayız. İç ve dış işgal cephesine karşı diri ve uyanık olmalıyız. Anayasa konusunu günlük siyasi çekişmelerin, değersiz polemiklerin, köksüz anlaşmazlıkların dışında tutmalıyız. Hedefimiz geçmiş yüzyılın tecrübelerinden istifade ederek gelecek yüzyıla hitap eden yeni bir anayasa yapılmasına katkı sunmaktır.

Her kanun gibi anayasaların da bir sistematiği ve konusu bulunmaktadır ancak yine her kanun gibi anayasaların da sistematiği ve içeriği zamanın gerisinde kalabilmektedir. 1982 Anayasası'nda bugüne kadar 19 defa 184 değişiklik yapılmıştır; parça parça yapılan bu değişiklikler nedeniyle Anayasa’nın sistematiği ve konu bütünlüğü temelinden bozulmuştur. Hiçbir parti veya hiçbir sivil toplum kuruluşu ortaya çıkıp da yamalı bohçaya dönen, maddeler arasındaki tutarsızlığı aleni olan darbe anayasasından memnuniyet duyduklarını ileri sürmemiş, sürememiştir. Herkes ittifakla darbe anayasasından rahatsızlığını dile getirmekte, yeni bir anayasanın yazılması gerekliliğine vurgu yapmaktadır. Şayet bir toplum sözleşmesinin hazırlanmasına güçlü vurgu yapıyorsak önce uzlaşmanın erdemine bağlanmamız, subjektif değerlendirmelerin tutsaklığından da derhâl sıyrılmamız gerekmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi sivil, demokratik, insan hak ve hürriyetlerine dayanan, devletin ve milletin hukuksal omurgasını belirleyecek, Cumhurbaşkanı hükûmet sistemiyle uyumlu, geniş, katılımcı bir anayasa hazırlığı için müspet ve yapıcı tutumunu korumaktadır. Anayasa’nın ilk 4 maddesine ve cumhuriyetimizin kuruluş ilkelerine sadık kalınarak zamanın ihtiyaçlarına dinamik ve kalıcı cevaplar verebilen anayasa yapılmasının yanındayız. Yeni anayasa hazırlığı süratle tamamlanmalı, sonuçta milletimiz ve ülkemiz yeni yüzyılda bu tartışmayı düğümlemelidir. Yeni anayasayla birlikte darbe dönemi ürünü olan Siyasi Partiler Kanunu değiştirilmeli, seçim kanunları yeniden düzenlenmeli, siyaset kurumu demokratikleştirilmelidir. Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı sorumluluktan kaçmayan, elini taşın altına koymaktan sakınmayan, sivil toplum kuruluşları ve siyasi partilerle bu tarihî görevi yerine getirmeye hazır ve kararlıdır.

Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma usul ve esasları İç Tüzük’te düzenlenmektedir. 1973 yılında yürürlüğe konulan Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün elli yılı aşkın süre içinde çeşitli maddelerinde birçok değişiklik yapılmıştır, bu değişiklikler İç Tüzük'ün sistematiğini bozmuştur. Mevcut bazı hükümler hiç uygulanmazken İç Tüzük’te dayanağı olmayan bazı uygulamalarda çok güçlü teamüller oluşmuştur. Öteden beri yasama sürecinin istenilen kaliteye ulaşamaması, kanun yapım sürecinin yavaşlığı, komisyonların etkin çalışamaması, denetim sürecinin etkisizliği, Meclis çalışmalarının planlı ve programlı olmayışı ve milletvekillerinin bireysel olarak yasama ve denetim süreçlerine yeterli düzeyde aktif katılım sağlayamadıkları konular siyasi partilerimiz ve milletvekillerimizce hep dile getirilmiştir. Bundan dolayı Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün yenilenmesine yönelik oluşturulan uzlaşı komisyonları tarafından taslak metinler ortaya çıkarılmış, siyasi parti gruplarınca önemli boyutta uzlaşma sağlanıp teklif dahi verilmekle birlikte hayata geçirilememiştir. Bu çerçevede daha önce Türkiye Büyük Millet Meclisinde oluşturulan uzlaşma komisyonlarınca ortaya konulan çalışmaların dikkate alınması, hatta bir uzlaşı ürünü olan 2009 tarihli metnin esas alınması hâlinde kısa sürede yeni bir İç Tüzük'ün çıkarılabilmesi mümkündür. Milliyetçi Hareket Partisi daha demokratik, hızlı, etkin, şeffaf, katılımcı ve kaliteli bir yasama sürecinin ortaya çıkarılmasını sağlayacak yeni bir İç Tüzük'ün hazırlanması konusunda katkı ve destek vermeye hazırdır. Yasama kalitesinin artırılması, yasama ve denetim sürecinin odağını komisyonların teşkil etmesi, denetimin etkinleştirilmesi Milliyetçi Hareket Partisi olarak yeni İç Tüzük çalışmasında önemli gördüğümüz ve önerdiğimiz bazı konulardır. İç Tüzük değişikliğinde gözetilmesi gereken temel ilke Meclis çalışmalarının etkin, verimli, kaliteli ve sağlıklı bir şekilde yürütülebileceği bir çalışma düzeni ortaya konulması, yasa yapım sürecine sivil katılımın ve etkinliğin artırılması ve kuvvetler ayrılığına uygun düzenlemeler yapılması suretiyle demokrasinin güçlendirilmesi olmalıdır.

Yeni hükûmet sistemini demokratik kılan temel unsurlardan biri kuşkusuz ki Parlamentonun yürütme üstündeki denetimidir. Bu sebeple yasamanın yürütmeye ilişkin denetiminin Anayasa’da öngörüldüğü üzere etkinleştirilmesi gerekmektedir. Bu çerçevede Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan her bir komisyonun ilgili olduğu bakanlığın faaliyetlerinin, bütçe harcamalarının, politikalarının yakından takip edilmesi sağlanmalıdır. Bu yakın denetim ilgili bakanlığın ihtiyaç duyduğu mevzuat değişikliğinin komisyon tarafından tespitini kolaylaştırmak suretiyle yürütmenin lehine sonuçlar doğuracak, yürütmenin etkin bir şekilde işlemesine de zemin hazırlayacaktır.

Kanun tekliflerinin verilmesi ve görüşülmesiyle ilgili usul ve esasların belirlenmesi ihtiyacı bulunmaktadır. Ayrıca -ki genelde eleştiri konusu, sürekli gündeme getirilen bir konu “Milletvekilleri kendi hazırlamıyor.” gibi, aslında kendi arkadaşlarımıza biraz insafsızca yaklaşıyoruz, neticede imza atıyor milletvekilimiz o kanun teklifine- bu konuda yürütmenin ihtiyacı olan düzenlemelerin Türkiye Büyük Millet Meclisine intikal ettirilmesi ve kanun teklifi hâline dönüştürülmesi konusunda bir mekanizma oluşturulması önem taşımaktadır. Yapılan düzenlemeyi uygulayacak olan yürütmedir. O açıdan yürütmenin ihtiyacı olan düzenlemelerin Meclise gelmesi ve bunun milletvekilleri tarafından uygun görülmesi hâlinde tabii ki teklif edilmesi önerimizdir. Yasama sürecine sivil katılım yasamanın kalitesini artırmanın yanı sıra millet ve devlet bütünleşmesini pekiştirecek, vatandaşlarımızın başta TBMM olmak üzere tüm devlet kurumlarına ve sisteme olan güven ve bağlılığını artıracaktır.

Komisyonlar yasama ve denetim sürecinin odağını teşkil etmeli, faaliyetler Genel Kurul yerine komisyonlarda şekillendirilmelidir. Komisyon odaklı yasama süreci, konulara ve teknik detaylara hâkim olan üyeler tarafından yürütülen yasama faaliyetlerinin kalitesini artıracak ve etkin bir parlamentonun ortaya çıkmasını sağlayacaktır.

Ayrıca, Genel Kurulda uzun ve sert tartışmalara, usul tartışmalarına yol açan "torba kanun" gibi uygulamalardan vazgeçilmesi, temel kanun uygulamasının gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Parlamentodaki yasama kalitesinin artırılması adına, plan ve programın uzun vadeli yapılabilmesi de önem taşımaktadır. Genel Kurul gündeminin çok önceden belli olması, son dakika değişikliklerine müsaade edilmemesi Meclis üyelerinin görüşmelere nitelikli ve yeterli hazırlık yaparak gelebilmesi açısından kaçınılmazdır.

Kanun yapma, kanun teklif etme kapasitesini artırmak için Türkiye Büyük Millet Meclisinin idari kapasitesinin de bu yapıya uygun olarak geliştirilmesi gerekmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi idari teşkilatı büyük bir özveriyle çalışmaktadır. Meclis çalışanlarının -bunu da burada ifade etmek istiyorum- mali ve sosyal haklarındaki farklılıklar ile çalışma şartlarına ilişkin düzenlemelerin yapılması hem verimliliği artıracak hem de hakkaniyet sağlayacaktır.

Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri; Sayıştay, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe hakkının kullanımına ve denetim görevini yerine getirmesine katkılar sunan önemli bir anayasal kuruluşumuzdur. Sayıştay, kamu kaynakları üzerindeki denetim yetkisini Meclis adına kullanmaktadır. Denetim yoluyla idareyi geliştirmek önemli bir fonksiyondur. Sayıştay, yaptığı denetimlerle bu amaca önemli katkılar sunmaktadır. Sayıştay denetimleri, saydamlığın ve hesap verme kültürünün kamu yönetimine yerleşmesi bakımından büyük önem arz etmektedir. Sayıştay denetim raporları detaylı incelemelere dayanmakta, yapılan denetimler, idarelerin mevzuata uygunluk ve kamu kaynaklarının rasyonel kullanımına katkıda bulunmaktadır. Sayıştay denetim raporlarında yer alan önerilere titizlikle riayet edilmesi gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.

MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde yasamanın yürütme üzerindeki denetim görevinin daha da önem kazandığı dikkate alınarak Mecliste etkin biçimde denetim görevinin yapılabilmesini teminen kesin hesap kanun teklifi ve Sayıştay denetim raporlarının oluşturulacak ayrı bir komisyon tarafından görüşülmesi için Anayasa ve Meclis İçtüzüğü'nde gerekli düzenlemenin yapılması yerinde olacaktır.

Son olarak, bilindiği gibi, Kamu Denetçiliği Kurumu 2010 Anayasa değişikliğiyle Anayasa’nın 74'üncü maddesinde yer almıştır ve 2012 yılında yapılan düzenlemeyle, 6328 sayılı Kanun'la faaliyetlerini sürdürmektedir. Yasada belirtildiği şekliyle idare ve halk arasında meydana gelen sorunları yine insanların şikâyeti üzerine inceleyip çözmekle görevlidir. İdarenin hizmet kalitesinin yükseltilmesine, iyi yönetim ilkelerinin yerleşmesine, insan haklarının gelişmesi ve korunmasına, hukukun üstünlüğünün sağlanmasına, hak arama kültürünün yaygınlaşmasına, şeffaf, hesap verebilir, insan odaklı bir idarenin oluşmasına katkı sunmaya çalışmaktadır. Kurum verdiği kararlarla kamu hizmetlerinin kalitesinin artırılmasını sağlamakta, diğer taraftan mahkemelerin yükünü hafifletmekte, on binlerce davanın idari veya adli yargıda açılmasının önüne geçmektedir. Tavsiye niteliğinde kararlar alan Kamu Denetçiliği Kurumunun etkinliği her geçen gün artmakta ve daha da artacağına da inanıyoruz; yüzde 80'lerin üzerine çıktı bildiğim kadarıyla.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, Sayıştay ve Kamu Denetçiliği Kurumunun 2025 yılı bütçelerinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlar getirmesini ve bereketli olmasını diliyorum.

Saygılar sunuyorum.