Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278) ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ile Sayıştay tezkereleri a) Türkiye Büyük Millet Meclisi b) Kamu Denetçiliği Kurumu c) Sayıştay Başkanlığı |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 31 .10.2024 |
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Meclis Başkanı, değerli Komisyon üyeleri, salonda çalışan emekçi arkadaşlar, danışman arkadaşlarım; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Böyle, ön sıralarda kadın arkadaş görünce mutlu oluyoruz. Geçen yıl bunu ifade etmiştim, tekrar edeyim, belki sonraki süreçlerde öndeki kadın arkadaşların sayısı da artar umuduyla bunu ifade ediyorum.
Teşekkür ederiz.
TBMM GENEL SEKRETERİ TALİP UZUN - Bir arkadaşımız daha var ama önde değil.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Önde değil ama tamam.
Sözlerime başlamadan önce, Esenyurt Belediye Başkanı Profesör Doktor Ahmet Özer’in gözaltına alınarak tutuklanmasını kınadığımı ifade etmek istiyorum.
"..."(*)Ahmet onlarca kitap ve bilimsel makale yayınlamış bir aydın. Onun Kürtlerin ve Türklerin buluştuğu kavşaklar üzerine yazdıkları herkes için aslında yol gösterici bir durumda ama AKP iktidarı, Kürt oldu mu, ona karşı kumpas kurmaktan dün geri kalmadı, bugün de maalesef geri kalmıyor. Ülkenin en büyük ilçesinde tüm halkların uzlaşısıyla da seçilse maalesef seçilmiş sayılmıyor, hatta seçildiği için yıllar öncesine ait şeyler ona karşı bir tutuklama gerekçesi sayılabiliyor. Kürtlerin yaşadığı kentlerde belediyeler kayyumlarla talan edildi, şimdi sıra Esenyurt’ta mı? Buna halkların vicdanı da toplumun sabrı da izin vermez, vermemelidir. Kayyum bir siyasi darbedir, bunu her seferinde ifade ettik, buradan tekrar tekrar ifade ediyoruz ve "..."(*) diyoruz. Halkların iradesine kumpas kurmayı bırakın, halkların emeğine çökmeyin diyoruz.
Bakın, ben sekiz yıl boyunca iradesi gasbedilen bir Vanlıyım. Kendim de KHK’li olduğum gerekçesiyle seçilmiş Belediye Eş Başkanı olmama rağmen mazbatama el konuldu. Buradan şunu net bir şekilde ifade etmek istiyorum: Bu politikalar size kazandırmaz, sekiz yıl boyunca size bir şey kazandırmadı, bu saatten sonra da kazandırmayacak; o yüzden bu tarz politikalardan en kısa süre içerisinde vazgeçilmesi gerektiğinin de altını çizmek istiyorum.
Şimdi, gündemimize dönecek Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi. Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi. olursak, konuşmalarımızda sıklıkla "bütçe hakkı" ifadesini kullanıyoruz, bunun çok önemli olduğu konusunda da ciddi bir konsensüs var çünkü bütçe, en nihayetinde emekçilerin, emeklilerin, yaşlıların, kadınların, gençlerin, çocukların birkaç gün sonrasını belirliyor ve umutlarını etkiliyor. Dolayısıyla, bütçe hakkı topluma ait olduğu ölçüde ciddi bir demokratik ölçüt olarak karşımıza çıkmakta, bahsettiğim ölçütün ete kemiğe bürüneceği yer de Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Hepimiz temsil ettiğimiz toplum kesimleri başta olmak üzere tüm halkların üstün yararını gözeterek bütçeye yaklaşıyoruz. Gönül isterdi ki halkların bütçesini de halkların temsilcileri yapsaydı şüphesiz toplumun bütçe yapım sürecindeki etkisi artardı ve Meclisin itibarı da bu şekilde teslim edilmiş olurdu.
Burada genel bir girizgâh yapmamın sebebi bütçe ile TBMM arasındaki ilişkiye vurgu yapmaktı. Elbette Meclis hepimiz için büyük bir anlam ifade ediyor, Sayın Kurtulmuş'un düşüncelerini de önemsiyoruz ama Meclisin varoluş ruhundan ısrarla kaçınan, esasa inmeyen bir yaklaşımı da görmezden gelemeyeceğiz. Geçen yıl da Sayın Kurtulmuş'u dinledik, sözlerini not ettik, bugün de dinlediğimiz şekliyle 2'nci yüzyıl cumhuriyet tahayyülünde Kürtler, Aleviler başta olmak üzere 85 milyonun tamamının ayrımsız ve eşit bir şekilde yer alıp almayacağı, mevcut Anayasa'ya dahi uyulmazken anayasa tartışmalarının nasıl inandırıcı bir hâle getirileceği yok. Özellikle ilk Meclisin ve 1921 Anayasası'nın kapsayıcı ve ilerici yönlerinin bugüne taşınması için bir iyi niyet göstergesi dahi maalesef sergilenmiyor. Oysaki radikal demokrasi kararlılığıyla 2'nci yüzyılda demokratik cumhuriyete demirlemek pekâlâ mümkün bir şekilde önümüzde duruyor. Bu sebeple, tarihsel bir backgrounda sahip konularda Meclisin pasif kalması, olaylara gerçekçi ve kapsayıcı bir pencereden bakmaması bizler açısından kabul edilir bir durum değil. Dolayısıyla, geçtiğimiz süreçte geriye dönüp baktığımızda Meclisin temel rolünü oynamadığını da söyleyebiliriz.
Biliyorsunuz, 90'lı yıllarda Orhan Doğan'lar enselerine bastırılarak gözaltına alındılar. Hepimiz için zor olan o yıllarda dahi milletvekillerini korumaya çalışan Meclis Başkanları olduğunu da belirtmek istiyorum. Tabii, ne yaptık? Az gittik, uz gittik ama sekiz yıl önce bizi tekrar başa getiren uygulamalarla maalesef karşı karşıya kaldık; HDP Vekilimiz İdris Baluken de ensesine bastırılarak gözaltına alınmak istendi, Sayın Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş tutuklandıklarında Eş Genel Başkanlarımızdı, Leyla Güven ve Musa Farisoğulları gibi vekillerimizin dokunulmazlığı bir inat ve intikam refleksiyle maalesef kaldırılmıştı.
Sayın Başkan, değerli hazırun; maalesef ki birçok badireyi atlatan, Kurtuluş Savaşı gazisi olan Meclisin itibarını vekiller tutuklandığında yahut sokakta kolluk kuvveti tarafından darp edildiğinde düşünen birileri çıkmadı. Siyasi iktidar ve diğer muhalif partiler ister sevsinler ister sevmesinler ama Kürt veya muhalif olunca yapılan hukuksuzluklara gözlerimizi kapatamayız, gözlerinizi kapatamazsınız. Eğer yeni bir anayasadan laf açılacaksa önce mevcut Anayasa'daki her ne kadar yeterli olmasa da temel insan haklarının gözetilmesi gerektiğinin de altını buradan bir kez daha çizmek istiyorum. Yasaları yapan Meclis olduğu için yurttaşın gasbedilen anayasal haklarına karşı ilk itirazın adresi de yine Meclis olmak zorunda. Sayın Kurtulmuş'un iyi niyetini, insani ve vicdani hassasiyetini düşünerek pozitif bir ilerleme olacağına da inanmak istiyorum.
Meclisin görüntüsü çoğulculuğu zorluyor, yalnız pratiği hâlen çoğunlukçu bir şekilde karşımıza çıkıyor. Özellikle Kürtçe, Lazca, Çerkezce ve diğer diller söz konusu olduğunda ciddi bir tekçilik vesayeti karşımıza çıkmakta. Meclisin tutanak politikası hepimizi utandıracak şekilde yürütülmeye devam ediliyor. Bundan yaklaşık altı-yedi ay önce kürsüde Kürtçe iki kelimeyle Ezidi halkının bayramını kutladığım için "matrix" hızıyla mikrofonum kapatılmıştı. Oysaki hiçbir vekilimiz baştan sona konuşmasını Türkçe dışında bir dilde yapmak niyetinde değil ama Kürtçeye tahammül eşiği Mecliste bu kadar düşük olmamalı Sayın Başkan. Israrla diyoruz ki biz "kürdistan" dediğimizde idari bir yönetimi veya ayrı sınırları kastetmiyoruz, tamamıyla Kürtlerin tarihsel, ulusal ve kültürel coğrafyasına burada atıfta bulunuyoruz. İtirazlar ve saldırılar bir tarafa, tutanaklarda Türkçe yazım kuralları da ihlal edilerek bir coğrafi tanımlamanın ilk harfinin küçük yazılması, çekim eklerinin tırnakla ayrılmaması trajik olmasaydı çok gülünç bir durum olurdu.
Şimdi, bugün Meclisin bir kütüphanesi mevcut. Meclis birçok yayın basıyor bu kütüphane için. Sembolik de olsa birkaç yayının tamamı veya bir kısmının Kurmanci ya da Zazaki olması gerektiğini düşünüyoruz. Yine, Meclisin gazeteleri içeren aplikasyonuna bakıyorum, bekleme salonları için alınan gazetelere göz gezdiriyorum ama Yeni Yaşam gazetesi bunların içerisinde yer almıyor. Bir yurttaş eğer Sabah, Hürriyet, Karar ve BirGün okuyabiliyorsa Yeni Yaşam gazetesini de okuyabilmeli. Mecliste Yeni Yaşam gazetesine yönelik bir ambargo varsa bunun nedeninin de burada ifade edilmesi gerekiyor.
Bir diğer husus, vekillerin Kürtçe kartvizit bastırma sorunu. Sadece trajikomik bir örnek vereceğim size yani her şey bir tarafa Kürtçe isim tamlaması Türkçe yazım kuralına göre yazılmadığı için reddediliyor, özel isme gelen eke karşı çıkılıyor. Bir örnek vereceğim, "'Parlamentere Muşi' olmaz." diyorlar, "Parlamentere Muş" olacakmış. Böyle bir şeyle karşı karşıya kaldık. Eğer Kürtçe bilseydiniz Sayın Başkan, bunun gerçekten çok komik olduğunu daha rahat anlayabilecektiniz. Dolayısıyla Kürtçeye Türkçe grameri ikame etmek de bu Meclise nasip olmuş durumda. Şimdi, şu örneği de vermek istiyorum bu kütüphanedeki yayınlarla ilgili, TBMM tanıtım kitabı var; Arapça, Çince, Fransızca, İngilizce, İspanyolca, Kazakça ve Rusça dillerinde var, keşke bir tane de Kürtçe olsaydı bu inanın bize zarar verecek bir durum değil; bunun da bir kez daha altını çizmek istiyorum.
Burada esprisi çokça yapılan torba yasalar hakkında da bir şeyler söylemek istiyorum. Özellikle Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi olduğum için buna da değinmem gerekiyor diye düşünüyorum. Komisyona öyle yasa teklifleri geliyor ki insan Mecliste şunu düşünüyor: Ya, tek bir ihtisas komisyonu mu var bu Mecliste? Bunu düşünmeden edemiyoruz. Geçen yıl da biz bununla ilgili "torba değil, çorba" demiştik. Gerçekten de öyle çünkü AKP iktidarı kıyıda köşede ne varsa torbaya koyup çorbaya çevirip bir şekilde buraya getiriyor. Elbette hayatın olağan akışında istisnalara da yer vardır ama iktidar torba teklif tekniğini 2010 yılından bugüne genel bir kabule çevirmiş durumda. AKP'den önce Meclise gelen torba yasa sayısı 1, yazıyla sadece bir. Bunun anlamı, Meclisin aslında işlevselliğinin ve verimliliğinin de ortadan kaldırılarak toplumun üstün yararı yerine iktidarın beklentilerine cevap verilmeye çalışıldığıdır. Dolayısıyla, torba yasalar AKP'nin gittikçe otoriterleşen yönetiminin yasama alanındaki somut çıktıları olarak karşımıza çıkmakta.
Geçen yıl da Sayın Kurtulmuş eleştirileri dinledi, hatta onun da bunları onaylamadığını gördük ama bunun yerine bir iç tüzükle çözülebileceğini belirtti. Açıkçası, yeni bir iç tüzüğe gerek kalmadan da sorunu çözmek mümkün, yeter ki bunun için niyet edelim.
Sayın Kurtulmuş, değerli milletvekilleri; bir hususa özellikle sizlerin dikkatini çekmek istiyorum, yıllarca emeğin mücadelesini verdim, sendikal haklar için çabaladım. Dolayısıyla, Meclis çatısı altında hak ve emek gasbına karşı hiçbirimiz gözlerimizi kapatamayız. Çalışma arkadaşlarımız, danışmanlarımız ciddi güvencesizlik koşullarında çalışıyor burada; bunun ülkenin en itibarlı ve en prestijli kurumunda gerçekleşiyor olması da tamamen paradoksal bir durum olarak karşımıza çıkıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Sağ olun Başkanım.
Çünkü Meclis kanunlar yapıyor, hakları düzenliyor ama bunların yapılmasında emeği olan danışmanların haklarını maalesef tanımıyor. Bugün Sayın Kurtulmuş'un danışmanları da dâhil olmak üzere siyasi parti grubu danışman ve personeli milletvekillerinin birinci, ikinci, üçüncü danışmanlarının iş sonu tazminatı hakkı yok. Avrupa Sosyal Şartı, ILO'nun 158 No.lu Hizmet İlişkisine Son Verilmesi Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, buna ne dersek diyelim, her şeye aykırı, rahatsız edici bir durum var ortada. Çalışma hayatının vazgeçilmez en doğal hakkı olan tazminat sorunu en kısa süre içerisinde çözülmeli. Nitekim, Sayın Kurtulmuş siz de geçen yıl burada "Meclis Başkanı olarak bu konuyu bir vazife olarak telakki ediyorum." dediniz. Bunu çözmek, buna dair adım atmak için tam vaktidir. Bugün danışman ve emekçi arkadaşlara buradan müjde vermenizi bekliyoruz. Tabii, emekçilerin yaşadığı sorunlar bununla da bitmiyor; hayat pahalılığına karşı, enflasyona karşı da ciddi bir maaş erimesi söz konusu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Çok az kaldı Başkanım.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Kamu kurumlarından ücretsiz izinle gelerek Mecliste çalışanların özlük haklarının iyileştirilmesi gerekiyor. Kamu kurumlarında banka promosyonları tek seferde verilirken danışmanların promosyonları altı aya bölünüyor ve aylar içerisinde aldıkları promosyonun maalesef bir anlamı kalmıyor.
Kısacası, eğer Meclisin itibarı korunmak isteniyorsa, Mecliste her çalışanın yaptığı işin ciddiyetinin kavranması isteniyorsa saydığım bu eşitsizlik ve haksızlık içeren sorunlara dair de bir çözüm bulunmalı.
Bir diğer önemli konu, Mecliste emzirme odalarının olmaması. Geçen yıl da biz bunu ifade ettik. Bugün anne olan birçok çalışan var Mecliste, mahremiyet bir tarafa, hijyen koşullarının sağlanması gerekiyor. Sadece çalışanlar için değil, dışarıdan gelen misafirler için de emzirme odaları gayet yararlı olacaktır. Geçen yıl da bunu ifade ettik, hatta önerge de verdik. Başta Sayın Muş olmak üzere birçok kişi bunun iyi bir fikir olduğunu belirtti ama sonuca baktığımızda önemli bir ihtiyaç ve beklenti olan emzirme odaları önergemiz maalesef kabul edilmedi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Sonuç olarak, Sayın Kurtulmuş’un da eleştirilerimizi ve taleplerimizi iyi niyetli görerek dikkate alacağını düşünüyor, yeni yasama döneminde eksikliklerin giderileceğine inanıyorum çünkü ülkede bir şeylerin değişmesini istiyorsak, bir barış ikliminin tesis edilmesi niyeti varsa bunun kolaylıkla zemin bulması gereken yerlerin başında Türkiye Büyük Millet Meclisi gelmekte. Dolayısıyla, Meclisin bütçe rakamlarından ve mali hesaplardan çok öte bir anlamı var; bunun doğru kavranıp kavranmayacağını yaşayıp hep birlikte göreceğiz.
Teşekkür ediyorum.