KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET ATMACA (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Benim ağırlıklı konum deprem olacak, ülkemiz, hepinizin malumu, bir deprem bölgesi ve maalesef depreme karşı önlem almakla ilgili yapılan çalışmaların yanlış ve yetersiz olduğunu dile getirmek istiyorum. Bir kere, depremde temel gayemizin can kaybını azaltmak olduğunu herkes biliyor. Yalnız yapılan uygulamalar bunu yansıtmıyor. Eğer can kaybını azaltmak gibi bir amacımız varsa bizim öncelikle depremde yıkılma olasılığı yüksek yapıları tespit edip bunları dönüştürmeye çalışmamız gerekirken yapılan uygulama öyle değil ve elimizdeki veriler buna müsait. Şu an ülkemizin deprem olma olasılığı yüksek olan bölgeleri belli, fay haritaları hazırlanmış durumda, zemin araştırmaları kâfi oranda yapılmış ve deprem anında en çok hasar meydana gelebilecek alanlarımız belirlenmiş oldu. Bugüne kadar yaşanmış olan depremlerin de bize verdiği bazı istatistikler var. Bu istatistiklere göre 2000 yılı öncesi yapılan yapıların daha çok yıkıldığı ya da herhangi bir mühendislik hizmeti almayan yapıların yıkılma olasılığının daha yüksek olduğu ortada. Bu bilgiler ışığında biz deprem olma olasılığı yüksek olan bölgelerde ve zemini problemli olan alanlarda öncelikle 2000 öncesi yapılan yapıları ya da kaçak olan yapıları önceleyerek dönüştürmeye kalkarsak can kaybını ciddi bir şekilde azaltmış oluruz.

Tabii ki başka verileri de sunmak mümkün. Örneğin, yüksek yapılardan ya da çok basit mühendislik incelemeleriyle deprem anında yıkılma olasılığı yüksek olan yapıların tespiti mümkün ve maalesef bu kentsel dönüşüm kanununda böyle bir yaklaşım yok.

Şimdi, yapılması gerekenler bizce bunlar, elimizde kâfi derecede done var. Sadece mevcut yapı stokuyla ilgili net doneler elimizde yok. AFAD'ın bu konuda bir kısım çalışmalar yaptığını biliyoruz ancak bu işi yerel yönetimlerin sorumluluğuna bıraktılar. Yerel yönetimlerin bu işin altından kalkabilmesi mümkün değil. Bakanlığın buna el atması gerekir ve bu bilgiler ışığında yakında oluşabilecek bir depremde meydana gelecek can kayıplarının sorumlusu sizlersiniz. Bunun örnekleri var. Şimdi de, işte, hepimizin malumu, büyük bir deprem olmuş, çok ciddi sayıda can kaybı yaşanmış ama kısa bir zaman sonra, on yıl gibi kısa bir zaman sonra meydana gelen çok daha büyük bir depremde çok az sayıda can kaybı olduğunu biliyoruz. Şili gibi geri kalmış bir ülkenin depreme karşı bu kadar kısa zamanda önlem alabiliyor olmasına karşın "güçlü" diye ifade edilen ülkemizin yirmi yıldan beri aldığı önlemler maalesef çok yetersiz.

Tabii, depremle ilgili başka bir konu yönetmeliklerimiz. 2018 yılında bir Deprem Yönetmeliği güncellemesi oldu ve o zaman da biz buna çok karşı çıkmıştık. Çünkü hazırlanan yönetmelik, proje yapma yetkisi olan mühendislerin anlayabileceği yönetmelikten uzak, sanki akademisyenlerin kullanması adına hazırlanmış bir yönetmelik gibi ve elimizdeki deprem sonuçlarına göre, 2018 sonrası yapılan yapılarla 2008 sonrası yapılan yapılar arasındaki yıkımda bir fark yok. Yani Deprem Yönetmeliği'ni güncellemenin deprem güvenliğine karşı bir katkısı olmadığını gördük. Tabii, bu aralar da çoğunuzun belki bilgisi yoktur ama deprem yönetmeliği yeni bir revizyon hazırlığı içerisinde. Bu yine akılla veya bilimle bağdaşmayan bir revizyon. Bu konuda biz Sayın Bakana ulaşmaya çalıştık ama hem telefonla aramamıza rağmen hem randevu talep etmemize rağmen maalesef bir türlü ulaşamadık. Deprem Yönetmeliği'nde hesap ilkeleri ağırlaştıkça bir kısım ampirik değerlerinin azalması gerekirken tam aksine daha çok cezalandırıcı ve ampirik değerleri fazla olan bir değişiklik söz konusu. Henüz yürürlüğe girmedi ama yakında yürürlüğe gireceğini biliyoruz.

Gelelim yapılan uygulamalara: "Kentsel dönüşüm" diye bir tabir var. Bu tabir, maalesef, istismar edildi ve yanlış kullanıldı. Kentsel dönüşüm aslında depreme karşı önlem alma metodu değildir. Deprem başka bir konu, kentsel dönüşüm başka bir konu. Kentsel dönüşüm, kentsel sorunların çözümüyle ilgili bir kavramdır ve kentsel dönüşüm öncesinde bir kentsel tasarım mecburiyeti vardır. Bu yapılan, tarifi olmayan bir uygulama ve gerçekten depreme karşı bizim güvenliğimizi sağlayacak bir uygulama değil. Aslında, kanunun ismi çok güzel, kanun diyor ki: "Riskli Yapıların ve Alanların Dönüştürülmesi Kanunu." Ama yapılan uygulama öyle değil. Rantı yüksek olan yerlerde mal sahibinin ya da müteahhitlerin talebi üzerine yapının riskli olup olmadığı tespit edilerek dönüştürülüyor, yoksa başta anlattığım usulle bir riskli yapı tespiti yok ve ben bir inşaat mühendisi olarak iddia ediyorum ki dönüştürülen yapılarımızın en az yüzde 80'i depremde can kaybı verecek bir yıkım olmayacak yapılardır.

Tabii, deprem... Bu kanunun içi incelendiği zaman aslında bir rant kanunu olduğu çok net çünkü depreme karşı yapı güvenliğini sağlama adına imar artışı yetkisi verilmesinin anlamı nedir? İki, plan yapma yetkisinin bakanlığa devredilmesinin yapı güvenliğini sağlama adına katkısı nedir? Bir de yapının riskli olup olmadığının tespitiyle ilgili bir yönetmelik hazırlanmış. Bu yönetmelik de maalesef yeni yapılmış bir yapıyı tahkik ettiğinizde bile "riskli" raporu çıkarabileceğiniz bir yönetmelik. Hâlbuki biz biliyoruz ki mevcut yapı stokumuzun en çok yüzde 5i, yüzde 10'u civarında yapının riskli olduğunu. Buna çok vahim bir örnek var yani üzülerek ifade ediyorum: Bursa'da Carrefour Alışveriş Merkezi var, yeri satıldı, bir kısım ticari faaliyetleri konusu çok tartışılır ama ona ben girmek istemiyorum ama yapıya "riskli" raporu verildi. Bir kere, bu yapı 2 katlı bir yapı ve son derece güvenli, sağlam, tekniğine ve şartlarına uygun yapılmış bir yapı. Bunun depremde hasar görebilme ihtimali hiç yok ancak kentsel dönüşüm avantajlarından istifade etme ve imar artışı sağlayabilme adına bu raporun verildiğini biz biliyoruz. Bu ve buna benzer uygulama çok, çok fazla.

Tabii, yine, "kentsel dönüşüm" kavramıyla ilgili bir de "rezerv alan" kavramı geldi. "Rezerv alan"dan aslında anlamamız gereken şey riskli alanlardaki yapıların daha güvenli alanlara taşınması olması gerekirken yapılan uygulamada boş alanlar rezerv alanı olarak ilan edilmiş ve üzerinde yeniden yapı yapılıp rant elde edilmiş. Buraya riskli olan bölgeler taşınmış değil. Hele ki bu son düzenlemeyle artık insanların mülkiyet hakkı da gasbedilmiş ve müteahhitlerin mevcut yasalarla elde edemeyeceği bir kısım alanları elde edebilme metodu olarak kullanılmaya başlandı ve şu an bu konularda çok ciddi itirazlar var. Bunun da yine deprem ve can kaybını azaltmaya yönelik bir katkısı olduğunu düşünüyoruz.

Tabii, bu rezerv alan konusu öyle bir tanımsız ki hem meskûn mahalleri hem orman alanlarını, sit alanlarını, her alanı rezerv alan ilan etme gücü gibi bir durum var. Bu gerçekten ciddi mağduriyetlere ve insanların mülkiyet hakkına zarar veriyor.

Son olarak, Kıymetli Bakanımız Uzungöl'ü ihya ettiğini ifade etti ve bu verdiği sunuş kitapçığında bu ifadeler var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Lütfen tamamlayalım.

MEHMET ATMACA (Bursa) - Çok Kıymetli Bakanım, orayı ihya etmenizi biz istemiyoruz yani perişan etmeyin, yeter. Uzungöl kırk yıllık bir turizm beldesi ve son yirmi iki yılında sizler varsınız. Uzungöl'ün hâlâ bir planı yok, insanların ihtiyacı olan binayı yapmaya imkânları yok. Siz ihyadan bahsediyorsunuz, bu yetmemiş gibi Uzungöl halkı son on gündür ayakta ve nöbette. Ne için? Uzungöl'e HES yapıyorsunuz. Üstelik süresi geçmiş bir ÇED raporuna istinaden alınan ruhsatla şu an Uzungöl'e HES yapılmaya çalışılıyor. O yüzden, sizden ricamız yani ihya değil, mahvetmeyin yeter.

Çok teşekkür ediyorum.

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sayın Atmaca, teşekkür ederim.