KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET TÜM (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar, ben Mehmet Tüm, Cumhuriyet Halk Partisi Çevre Komisyonu Grup Başkanıyım.

Bildiğiniz üzere, milletlerarası anlaşmalar Anayasa'nın 90'ıncı maddesi kapsamında sayılanlar hariç Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayıyla yürürlüğe girmektedir. Bu, iç hukukumuzun bir gereğidir. Ancak bu anlaşmaların Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine geliş biçiminin Komisyonlarda görüşülme şekli işin esasından uzaktır. Yasal bir zorunluluğu yerine getirmeden öteye gitmeyen bir yöntem biçimi benimsenmiş ve bugüne kadar uygulanmıştır.

Şöyle ki: Öncelikle, uluslararası sözleşmelerin konusu ne olursa olsun, hukuki yapıları gereği ana komisyon Dışişleri Komisyonudur. Diğer ihtisas komisyonları tali komisyon olarak görev yapmaktadır. İster ana komisyon olsun isterse tali komisyon, bizlerin bu anlaşmalar üzerinde herhangi bir değişiklik önermemiz, yapmamız mümkün değildir. Dolayısıyla kabul veya ret oylamasına tabi işlemlerden öteye gitmemektedir.

Sayın Bakana sormak isterim, anlaşmalar Hükûmet tarafından tasarı şeklinde komisyonlara geldiğinde, iktidar çoğunluğu da dikkate alınırsa şimdi bizler burada nasıl sağlıklı bir tartışma yapacağız? Durum bu aşamadayken tasarılardan öte yöntemi tartışmanın belki daha faydalı olacağını düşünmekteyim.

Bir kere, şunu belirtmeliyim ki: Bu tasarılar neden bu kadar geç komisyon gündemlerine, daha doğrusu Meclis gündemine taşınıyor? Özel bir sebebi var mıdır? Devletler arasında yapılan ikili anlaşmalardaki gecikmeleri politik sebeplere dayalı olarak anlayışla karşılayabiliriz. Ancak çok taraflı, çok uluslu sözleşmelerde gecikmelerin sebebini anlamış değiliz. Hele konu çevre ve canlıların yaşamını ilgilendiriyorsa bu kadar gecikmenin nedeni nedir? Örneğin, gündemin 1'inci maddesinde yer alan Gemilerdeki Organik Tutunma Önleyici Sistemlerin Kontrolüne İlişkin Anlaşmanın İmzalanması, on yıl olmuş, daha önce Komisyonda görüşülmüş, ancak her nedense Komisyon rapor vermek yerine ana Komisyona göndermiş. Bunun nedeni nedir? Anlaşmanın bir kısım maddeleri 2003, diğer kısmı ise 2008'de yürürlüğe girmiştir. Peki, sekiz yıl gibi uzun bir süre bu anlaşmayı yürürlüğe sokmamanızın yararı nedir? Zaman kaybetmek ne gibi bir yarar sağlamıştır? Bunun da Hükûmetçe izah edilmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar, üyesi bulunduğumuz Çevre Komisyonunda şu an ana Komisyon olarak Hükûmetçe gönderilen tasarı var mıdır? En azından 26'ncı Dönemde yok diye biliyorum. Yani Çevre Bakanlığının Şehircilik Bakanlığıyla birleşmesiyle birlikte, daha doğrusu Bayındırlık Bakanlığının Çevre Bakanlığını içine aldığı bir süreçte ne yazık ki Çevre Komisyonu da işlevinden uzaklaştırılmıştır.

Değerli arkadaşlar, gündemimize dönecek olursak, bu tür uluslararası anlaşmalar ana, tali yerine bir karma komisyon olarak ele alınmalıdır. Böyle olduğu takdirde, bu hem zaman kaybını önleyecek hem de konunun anlaşılması ve tartışılması bakımından verimli olacaktır. Örneğin, anlaşmanın hukuksal boyutu Dışişleri Komisyonunu, teknik boyutuysa Çevre Komisyonunu ilgilendirmektedir. Birlikte toplanıp konuyu tartışmak, paydaş olmak hem demokratik açıdan önemlidir hem de yasama tekniği açısından pratiktir.

Tabii ki bunun önünde İç Tüzük engeldir. Yeni iç tüzükte bu konu mutlaka dikkate alınmalı ve mekanizmalar oluşturulmalıdır. Bu konuyu en azından âdeta bir tali komisyon işlevi yüklenen Çevre Komisyonu üyeleri olarak bizlerin de dile getirmesi gereklidir. Aksi takdirde, Çevre Komisyonu, yasama sürecinde tali komisyon olarak yaşamına devam eder.

Türkiye gibi, çevre sorunlarının çok yoğun olduğu, her gün çevreyle ilgili yeni katliamların, haberlerin geldiği bir ülkede daha sağlıklı ve etkin bir çevre anlayışı yaratmanın ilk adımı olarak öncelikle Komisyonun bu tali durumuna son vermek gerekmektedir.

Teşekkür ediyorum.

Saygılar değerli arkadaşlar.