Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278) ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ile Sayıştay tezkereleri a) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı b) Mesleki Yeterlilik Kurumu c) Sosyal Güvenlik Kurumu ç) Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 13 .11.2024 |
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Sayın Bakan ve değerli bürokratlar, Komisyon üyeleri, salonda emek veren tüm emekçiler; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, niyet halis olmayınca fiil de kötü oluyor hâliyle, AKP'nin kayyum rejimi pek de halis olmayan bir niyetten besleniyor maalesef. Hakkâri Belediyesine kayyum atamak için on yıl önceki arşivlere daldılar, Esenyurt'ta da Belediye Başkanı Sayın Ahmet Özer için de aynı yönteme başvuruldu. Sonra Batman, Mardin ve Halfeti Belediyelerimize kesinleşmiş yargı süreçlerine dahi ihtiyaç duyulmadan kayyum atandı. Halk sandığın gücüyle AKP'yi kovuyor ama AKP yargı sopasıyla, devletin gücüyle bir şekilde belediyelerimize çökmeye devam ediyor. Kayyumların bir boyutu elbette Kürt'ün kendi kentini yönetmesine olan tahammülsüzlük olarak karşımıza çıkıyor, bir diğer boyutu ise yandaşı besleyecek finans kaynağını bulmak çünkü AKP 31 Martta büyük kaybetti, artık yandaşı besleyecek olanakları kalmadı. Canları istedikçe de yolsuzluk ve usulsüzlük yapmak için belediye meclislerini feshediyorlar, üç dört bürokratla istedikleri gibi bir yağma düzeni kurabiliyorlar bu belediyelerin içerisinde. Bu sebeple şurası net: Kayyum darbedir, kayyum bizler açısından bir yağma rejimidir.
Kayyumların Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığıyla ilgili bir tarafı da var elbette Sayın Bakan çünkü geçen dönem kayyumlar gelir gelmez sorgusuz sualsiz binlerce emekçinin işine son verdiler. Sayın Bakanın memleketi -sizin memleketiniz- Mardin'de de kayyum çok hızlı davrandı, 420 emekçiyi gelir gelmez işinden etti. Siz sunumunuzda şunu ifade ettiniz Sayın Bakan, dediniz ki: “Yerel seçimlerden sonra bazı belediyelerde işten çıkarmayla ilgili incelememizi titizlikle yürütüyoruz.” diye bir cümle ifade ettiniz. Ben size buradan sormak istiyorum: Aynı titizliği sekiz yıldır belediyelere kayyum atandığında çıkarılan işçiler, emekçiler için de gösterdiniz mi? Bu sorunun cevabını gerçekten merak ediyorum.
Şimdi, geçmiş dönemde işçiler mahkeme kazansalar da işlerine iade edilmediler. Bunun en büyük örneklerinden bir tanesi Van Büyükşehir Belediyesinde işten çıkarılan 306 işçiydi. Bu süreçte evine gelen icraya dayanamayıp kalp krizi geçirerek ölen işçiler oldu, bunalıma girip intihar edenler oldu. Kimisi kanser oldu, kimisi zorlu koşullarda çalışırken iş cinayetlerine maalesef kurban gitti. Bunun tek sebebi de kayyumların yandaşları belediyelere doldurup bankamatik memurları yaratmasıydı. AKP'li yöneticilerin akrabalarına yer açılsın diye binlerce garibanın ekmeğiyle oynandı. Dolayısıyla, kayyumlar siyasi bir darbe olduğu kadar emeğin de sömürüsüdür, kentlerimizin çökertilmesidir Sayın Bakan.
Gündemimize gelecek olursak, geniş toplum kesimlerini doğrudan ilgilendiren önemli bir Bakanlığın bütçesini bugün görüşüyoruz çünkü işsizlikle mücadele, istihdamın artırılması, işçilerin çalışma koşulları, emekçinin sendikal mücadelesi gibi birçok önemli başlığı içerisinde barındıran bir Bakanlık. İşsizler de çalışanlar da emekliler de engelliler de burada kendi için “Bir şey olacak mı, olmayacak mı?” diye çok merak ediyor. Her yıl sunumlara baktığımızda âdeta rakamlar denizinde boğulacak gibi oluyoruz. Bir yılda yapılan rutin çalışmalar sanki işçinin ve emekçinin sorunlarına çözüm bulunmuş gibi bizlere burada sunuluyor. Tek bir soruna dahi kalıcı bir çözüm bulamamış yirmi iki yıllık AKP iktidarı hâlâ gelecek zaman kipiyle konuşuyor. Geçen yıl da buradaydık, Sayın Bakan sizleri de titizlikle dinledik. O gün de işçilerin korunmasından bahsedildi ama yapılan konuşmadan aslında asıl öznenin işçiler olmadığını çok net bir şekilde gördük. Geçen yıl işçinin ve emeklinin enflasyona asla ezdirilmeyeceğinden dem vurdunuz, ifade ettiniz ama hayat pahalılığı karşısında maaşın, ücretin Afrika çöllerinde buzun erime hızıyla nasıl yok olduğunu maalesef hep birlikte yaşayarak görüyoruz.
Yine, sendikalaşmadan, sendikal haklardan da bahsedilmişti. Tabii, OHAL'in bile grevleri engellemek için nasıl işe yaradığından övgüyle bahsedenlerin sözlerine nasıl inanalım Sayın Bakanım? Bakanlığın adı Çalışma Bakanlığı ama bir gün olsun işçinin, emekçinin, emeklinin yanında durmuş değilsiniz. Böyle olmasaydı Polonez işçileri aylardır direnme gereği duymazdı; As Plastik, Elba Bant emekçileri günlerdir süren greve bir son verirlerdi. Biliyoruz ki AKP, zengini seviyor, patronlarla çalışıyor, hiçbir çalışmasını doğrudan işçiye esas alarak yapmıyor, sanki yapmayacak da maalesef.
Sayın Bakan, değerli hazırun; Anayasa’nın 49'uncu maddesi “Çalışma Hakkı ve Ödevi” başlığında yeterli olmasa da devlete yani hükûmete bazı sorumluluklar yüklüyor. Yine, ILO’nun yerine getirilmesi gereken önemli esasları da mevcut. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 23'üncü maddesinde insan onuruna yaraşır çalışma ilkelerine değiniyor. Hâl böyleyken siyasi iktidar hiç kimseyi minnet ve lütuf iklimine sürükleme hakkına sahip olmaz. Eğer yurttaşlar insan onuruna yaraşır bir iş bulamıyorsa, iş barışına sahip değillerse birinci sorumlu icra makamıdır ama AKP iktidarı tarafını emekçiden yana değil, sermayeden yana seçmiş kapitalist bir iktidar olarak karşımızda duruyor. Bunu asgari ücret artışında görüyoruz, bunu işçi grevlerinin yasaklanmasında gördük, buna emekçilerin hak arayışına kelepçe vurulduğunda maalesef şahit olduk.
Spesifik olarak asgari ücret sorununa da değinmek istiyorum ama öncelikle milyonların maruz kaldığı yoksulluğun resmini çekmek gerekiyor Sayın Bakan. Bugün Türkiye'de çalışan nüfusun en az yüzde 50’si asgari ücretle çalışıyor. Bu oranla Avrupa'da 1’inci sırada yer alan bir ülke gerçekliğiyle karşı karşıyayız. Buna karşı, tüm Avrupa Birliği ülkelerinde ortalama yüzde 9 olarak karşımıza çıkıyor. Yapılan hesaplamalara göre en az 20 milyon insanın açlık sınırının altında yaşadığı tahmin edilmekte çünkü BİSAM’a göre 4 kişilik bir ailenin sadece gıda için -bakın, sadece gıda için- aylık yapması gereken harcama tutarı en az 20.478 lira olarak karşımıza çıkmakta Sayın Bakan. Buna bir de eğitim, sağlık, barınma ve ulaşım kalemlerini de dâhil edersek artık yapılan şeyi düşünün. Bugün yoksulluk sınırının da 70.835 lira olduğu tespit edilmiş durumda. Güvenirliği tartışmalı TÜİK bile 10 milyondan fazla yoksul yurttaşın olduğunu ifade ediyor. OECD verilerine göre de Türkiye'de 6,5 milyon çocuk aşırı yoksulluk içerisinde yaşamak zorunda bıraktırıldı çünkü AKP olarak çalışma hayatının da sosyal üretim imkânlarının da günlük yaşamın da tüm dengelerini maalesef altüst ettiniz. Kısaca, ülkeyi getirdiğiniz yerde ayyuka çıkmış bir enflasyon, dövizdeki artışla birlikte artan maliyetler, kontrol edilemez gıda fiyatları, günbegün eriyen ücretler, geleceksizleştirilmiş gençler var maalesef.
Gelin, buradan hareketle bir de asgari ücretle çalışanları biraz konuşalım Sayın Bakan. Normalde asgari ücret iş gücü piyasası açısından bir istisna olması gereken bir rakam, bu sebeple birçok ülkede asgari ücretle çalışan oranı minimum seviyede karşımıza çıkmakta. Bizler geçen yıl DEM Parti olarak asgari ücret en az 25 bin TL olsun dedik, sonraki aylarda verdiğimiz kanun teklifleriyle 32 bin TL olması gerektiğini belirttik. Buna rağmen tek bir zamla 17.002 TL olarak açıklandı, şu an 500 dolara yakın bir rakam olarak karşımıza çıkmakta bu. Açlık ve yoksulluk sınırı apaçık ortadayken milyonlara "Aç kal, yoksulluğa alış.” dediniz. Hazine ve Maliye Bakanı Tayland gibi ülkeleri de örnek vererek şunu ifade ediyor, “Bizde asgari ücret yüksek.” diyor ama örnek verdiği ülkelerde enflasyonun böyle olmadığına, eşyaların fiyatının on beş yıl önceyle aynı olduğuna maalesef değinmiyor, değinme gereği duymuyor, manipüle ediyor olayı. Eğer AKP iktidarı konuşacaksa önce asgari ücreti en az 35 bin TL düzeyine çıkarması lazım, bunun da hayat pahalılığı ve enflasyon karşısında erimemesi için tedbirleri mutlaka alması gerekiyor.
Gelinen aşamada emekçiyi, emekliyi enflasyona ezdirmek bir tarafa, yurttaşı enflasyon canavarına yedirmiş durumdasınız maalesef. Yurttaş birikim yapmaktan, ev ve araba almaktan vazgeçti çünkü kazandığı ancak kiraya, gıdaya, günlük yaşam ihtiyaçlarına yetiyor, hatta buna bile yetmiyor Sayın Bakan. Keşke enflasyon canavarını besleyip halkın üzerine salmasaydınız ya da bunca ücret zammı da yapılmasaydı. Şimdi, önümüzdeki ay asgari ücret açısından önemli bir süreç çünkü milyonlarca emekçi Tespit Komisyonundan çıkacak sonucu bekleyecek. Eğer iyi bir şey olacaksa bu ancak "emekçinin, işçinin ihtiyaçları doğrultusunda" denilerek hareket edilmesiyle mümkün. Bunun için de ciddi bir zihinsel devrime ihtiyaç var, biraz olsun vicdana sahip olmak gerekiyor diye söylemek istiyorum.
Evet, önümüzdeki ay bu süreç başlayacak. Asgari ücretin belirlenmesinde kesinlikle TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranı baz alınamaz, alınmamalı, güvenilirliği ortada zaten. Herkes biliyor ki gerçek enflasyon açıklanan oranının çok üzerinde karşımıza çıkmakta ama AKP iktidarı son bir yıldır âdeta asgari ücretin görüşüleceği tarihe endeksli bir enflasyon ayarlaması yapmış durumda. İktidara bakılırsa enflasyon kademeli olarak düşüyor, hatta köpüğü bile alınmış durumda. Buradan murat edilen şey, işçinin ve memurun ücretine minimum düzeyde zam yapmaktır, oysaki göz önünde bulundurulması gereken birçok nokta mevcut. Eğitim, sağlık gibi kamusal hizmetlerin ticarileşmesi ve piyasa koşullarında verilmesinin sebep olduğu maliyet ve gelir kaybı da göz önüne alınmalıdır bu süreçte.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Lütfen tamamlayalım.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Bunun yanında, asgari ücreti belirleyen komisyon da demokratikleştirilmelidir Sayın Bakan. Komisyonda 15 kişiden sadece 5 kişinin iş sınıfını temsil etmesi kabul edilebilir bir durum değil çünkü böyle bir komisyon birleşiminde işçinin, emekçinin hayrına bir sonuç şu ana kadar çıkmadı, bundan sonraki süreçte de çıkmayacaktır.
Bu sebeple bizler DEM PARTİ olarak açlığa ve yoksulluğa mahkûm edilen milyonlar adına mücadele ederek hard kapitalizme de emeğin sömürüsüne de şiddetle karşı duracağımızın bilinmesini istiyoruz, buradan bir kez daha bunun altını çiziyoruz. Eğer asgari ücret konusunda bir yaraya derman olunacaksa 4 kişilik bir ailenin tüm ihtiyaçları gözetilerek yoksulluk sınırının en az yarısı olacak şekilde ve tümüyle vergiden muaf tutularak belirlenmesi gerekmektedir.
Teşekkür ediyorum.