KOMİSYON KONUŞMASI

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Plan ve Bütçe Komisyonunun değerli üyeleri, Sayın Bakan, değerli bürokratlarımız ve basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Güneş öyle itiraflarda bulundu ki -şimdi bunun üzerine bir şey söyleyip, tabii, samimi yani- normalde söylenmeyecek şeyleri de söyledi, Sayın Bakan da herhâlde hayret etti orada. Neyse ben onun üzerinde durmayayım çünkü zamanım sınırlı ama bu konular, bakın bu...

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Ben doğruları söylüyorum. Ben Türkiye açısından ne faydalıysa onu söylüyorum.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Şimdi, benim söylediklerim de çok faydalı, çok faydalı şeyler söyleyeceğim.

Şimdi, değerli arkadaşlar -çalışma hakkı, daha önceki hatipler de söylediler- Anayasa madde 49 açık, çalışma herkesin hakkı ve ödevidir ve devlet çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür; açık ve net. Fakat buradaki sıkıntı şu: Çalışma hakkını ve ödevini kullanmak istemesine rağmen kullanamayan milyonlarca insan var, ortada var olan ciddi bir problem var. Bakın, istihdam piyasasındaki sorunlar çok büyük, gerçekten çok büyük. Burada işsizlik oranlarını konuşuyoruz. Bu işsizlik oranları bizim mevcut iş gücüne katılım oranlarıyla hesaplanan bir işsizlik oranı. Türkiye'nin işsizlik oranları yüzde 52-53-54'ler seviyesinde değişiyor, aylara göre de değişebiliyor ama OECD'nin ortalaması yüzde 72-73'ler seviyesinde. Yani orada 15 yaşın üstünde çalışma çağı nüfusunda olan insanların yüzde 72'si iş gücü piyasasına girerken bizde sadece 52'si, 53'ü giriyor. Bir an 72-73'ün iş gücü piyasasına katıldığını düşündüğümüz zaman aslında buradaki oran, şu andaki bu işsizlik oranları 4 katına çıkıyor. Bir kere bunu bilelim, bu kıyaslamaları yaparken bunları ortaya koyalım. Sadece bu da değil; bakın, işsizlik oranı hesaplanıyor, iş gücüne katılım biraz önce söylediğim gibi ama geniş tanımlı işsizlik ya da atıl iş gücü dediğimiz şey var; yetersiz istihdam, eksik istihdam içinde, bir de potansiyel iş gücü içinde bunun. Örneğin, iş bulma ümidi olmadığı için işsiz ama iş bulma ümidi olmadığı için iş aramayanlar ya da çalışmak isteyen ama resmî iş arama kanallarını kullanmayanlar. Bunları kattığınız zaman yüzde 8,5, yüzde 9'lar seviyesinde olan işsizlik oranları yüzde 27, yüzde 28'lere çıkıyor ve 3 milyon, 3,5 milyon değil, 10 milyon kişi Türkiye'de işsiz. Gerçek rakamlar bunlar yani bunun üzerinden analiz yaparken bunları ortaya koyalım. Buna rağmen işsizlik oranları hâlâ çok yüksek seviyelerde. Bizim 2023 hedefimiz vardı Sayın Bakan, nerede? 2023'teki hedeflerden biri de işsizlik oranlarının yüzde 5'e indirilmesiydi. Ne oldu, 2023 geldi geçti ama nerede? Bırakın yüzde 5'i, onun 2 katında, yüzde 10'lar seviyesinde bir işsizlik oranımız var. Merak ettim, son bir yılda ne olmuş diye -iş bulma ümidi olmayanlar- ikinci çeyrekler itibarıyla söyleyeceğim: 2023'ün ikinci çeyreğinde 1 milyon 671 bin kişiymiş, şimdi, bir sene sonra 1 milyon 965 bin kişiye çıkmış; 294 bin kişi, yaklaşık 300 bin kişi artmış. İşbaşı yapabilecek olup iş aramayanlar 1 milyon 407 bin kişiymiş bir yıl önce, şimdi 1 milyon 880 bin kişi olmuş; 473 bin kişi artmış. Bakın, son bir yıldaki rakamlar bunu söylüyor. Sunuşunuzda dediniz ki: "Önümüzdeki dönemle ilgili 758-800 bin kişilik yıllık ortalama artış olacak." Neye göre? Büyüme oranı 4-4,5-5 değil mi? Geçen seneki OVP'de kaçtı, biliyor musunuz? Gene 4-4,5-5'ti büyüme oranı, 909 bin kişiydi. Geçen senenin OVP'sinde 909 binlik bir yıllık ortalama artış, şimdi siz 758 bin kişiye düşürdünüz; 150 bin kişi düştü. Neden düştü Sayın Bakan, ne oldu? Yani içine indiğimiz zaman, baktığımız zaman rakamlara çok ciddi bir sıkıntı gözüküyor.

Çalışma hayatına gittiğimiz zaman kayıt dışılık hâlâ çok yüksek, dörtte 1'inden fazla, tarımda yüzde 80'lerin üzerinde. Sendikalaşma oranları düşük, siz söylediniz biraz önce, "yüzde 14,76" dediniz, yaklaşık 4,5 milyon kişi; bunun yarısı işçi, yarısı memur. Memurun grevsiz toplu sözleşme hakkı olduğunu düşündüğümüz zaman çok düşük sendikalaşma oranları ve yıllar içinde ciddi bir artış yok. Çalışma saatleri uzun, çalışma koşulları ağır; kamuda hâlâ taşeron çalışma ilişkisi devam ediyor, her gün bize yüzlerce, binlerce mail geliyor "Kamuda çalışıp aynı işi yaptığımız hâlde kadrolu olmadığımız için düşük ücret alıyoruz." diye.

İş sağlığı ve güvenliği konusu en problemli alanlardan biri. İş kazalarında Avrupa'da ve dünyada en ön sıralarda Türkiye; inşaat, madencilik, taşımacılık, tarım, hepsinde; artık, biz onlara iş kazaları demiyoruz, iş cinayetleri diyoruz. Madencilik... Soma, Ermenek, Amasra maden kazaları; maden kazaları 19 ve 20'nci yüzyılın ilk yarısında yaygın, dünyada 20'nci yüzyılının ikinci yarısında kalmamış, 21'inci yüzyılda hemen hemen hiç yok. Bizde hâlâ bunlar devam ediyor. Neden? Çünkü çok ciddi problemler var, uygulamada ciddi problemler var. İş güvenliği için iş güvenliği uzmanlarının çalışmasının hiçbir verimliliği ve etkinliği yok, patrondan ücret alan bir yapının başarılı olma şansı yok. Gelin, buna ilişkin yeni bir yapı oluşturalım, bir üst kurul kurulsun, bir kurum, onun içinde denetim, standartlar belirlensin, ücretlerin nasıl alınacağı belirlensin, patron ile oradaki çalışan kişinin arasındaki bu çarpık ilişkiyi giderelim. Ama buna ilişkin hiçbir şey yapmıyorsunuz ve ondan sonra da iş kazaları, iş cinayetleri çıkınca da "vah vah vah" diye bütün Türkiye bir süre işte bununla yatıp kalkıyor, üzülüyor ama ondan sonra hiçbir şey olmamış gibi her şey devam ediyor.

Ücret seviyeleri düşük, reel ücretler geriliyor ve reel ücretler -biliyorsunuz- nominal ücretlerin enflasyondan arındırılmış hâli. Türkiye'de biz TÜİK'in enflasyonu doğru ölçmediğini biliyoruz, herkes biliyor, alternatif hesaplamalar yapılıyor. Gerçek enflasyonu bir an koymuş olsak bunun içine, bugün reel ücretlerdeki düşüş çok daha fazla.

Asgari ücret... Türkiye, asgari ücretle çalışanların içinde yani çalışan oranı olarak dünyada en önde gelen ülkelerden biri, asgari ücret ve civarında çalışanların oranı yüzde 50; civarında dedim, sadece asgari ücret demedim, üstünü de bu içerir. Dünyada bu oran yüzde 4, yüzde 5; adı üzerinde asgari ücret, en az ücret. Türkiye, Avrupa Birliği ülkeleri içinde en düşük asgari ücret seviyesine sahip olan ülkelerden biri -en düşük- sanıyorum şu anda 4'üncü sırada. Ve daha vahimi asgari ücret ile ortalama ücretler arasındaki fark gittikçe kapanıyor, ortalama ücretler asgari ücret seviyesine yakınsıyor. Biz bu ücret seviyesiyle mi katma değeri yüksek mal ve hizmet üreteceğiz, teknoloji yoğunluğunu artıracağız ve dünyayla rekabet edeceğiz? Eğer Türkiye'de bir vizyon varsa, bir vizyon ortaya koyuyorsanız, yüksek katma değerli mal üretecekseniz emeği de ona göre eğiteceksiniz, nitelikli emek olacak, ücret seviyeleri uygun olacak, verimlilik ile ücretler arasında ilişki kuracaksınız. Bunların hiçbiri yok, hâlâ kendi kendine devam eden, körlemesine giden bir yapı var.

Asgari Ücret Tespit Komisyonu, çalışanın asgari ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulmuş, Komisyonun görev tanımında, yönetmelikte de yazıyor. Ama bakın, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 23'üncü maddesi diyor ki: "Çalışan herkesin kendisine ve ailesine -bakın, kendisine ve ailesine- insanlık onuruna yaraşır bir yaşam sağlama." Avrupa Konseyine üye ülkelerin taraf olduğu Avrupa Sosyal Şartı diyor ki: "Çalışanların kendilerine ve ailelerine saygın bir yaşam düzeyi sağlayacak ücret hakları." Sadece çalışan değil, çalışan ve ailesi ve asgari değil ihtiyaçlar, insan onuruna yaraşır bir yaşam. Ama bizde öyle bir şey yok, asgari ücret 17 bin lira; 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı -TÜRK-İŞ'ten vereyim örneği çünkü Asgari Ücret Tespit Komisyonunda işçi kesimini temsil ediyor, belirlediği- yani sadece gıda için harcanacak para 20.431 lira, yoksulluk sınırı 66.553 lira. Yani bununla bir kişinin geçinebilme şansı yok. Bekâr bir çalışanın aylık yaşama maliyeti 26.526 lira ve her ay bunlar ileriye doğru gidiyor. Bakın, bu kadar krizin olduğu, gelir dağılımının bu kadar bozulduğu ve yoksulluğun arttığı bir zamanda 2024 yılında siz asgari ücreti artırmadınız Sayın Bakan, 1 kere artırdınız, 2 kere bile değil.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI VEDAT IŞIKHAN - Doğru.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Belki 4 kere.. Üç ayda bir artırma ihtiyacı vardı, buna göre alacaksınız sistemi ama oturup da eğer enflasyonun nedenine ücret-fiyat sarmalı üzerinden bakarsanız ve enflasyonun nedenini yanlış bir tespitle ücretler seviyesinde bulursanız o zaman bu sonuç olur. Enflasyonun nedeni ücretler değil, ücret de tabii, elbette bir maliyet unsuru ama... Onun dışında, TÜİK Başkanının en son bir açıklaması da vardı, kâr oranlarının bu kadar yükseldiği bir yerde... Bununla ilişkin makaleler de var, bunları başka yerde aramak lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Emekli maaşları dünya ülkeleriyle karşılaştırıldığında en düşük seviyelerde. Dünyada, çalışanlar, yıllarca prim ödeyenler insan gibi yaşarken, dünyayı gezerken bizdeki emeklinin çarşıya pazara gidecek, kahveye çıkacak, arkadaşlarına çay ısmarlayacak, torunu geldiği zaman çikolata alacak parası yok cebinde; böyle bir Türkiye'nin içindeyiz şu anda, çok açık ve çok net. İşsizlik Sigortası Fonu, bakın; işsizlik sigortasında biriken para 323 milyar lira ama burada işçiden çok işverene destek verilmiş iş açma, istihdam açısından; tabii, verilebilir işverene de, işçiye verilirse işverene de verirsin ama bütçeden verilsin; bütçe kaynakları bunun için var, İşsizlik Sigortası Fonu bunun yolu değil, yeri değil. 2024 Ekim itibarıyla 2,3 milyon kayıtlı işsiz; bu, İŞKUR'un rakamı, TÜİK'le aynı değil, uyuşmuyor zaten. Yalnızca 420 bin kişi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sayın Türeli, uzatmıştım, doldu.

Lütfen tamamlayalım.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Tamamlayacağım, bir iki husus kaldı.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu, yüzde 18'lik bir oran. Yani biz hep şunu söylüyoruz: Daha önce de var, bütün planlarda, programlarda var, İşsizlik Sigortası Fonu kaynaklarından yararlanma koşullarının kolaylaştırılması, yararlanma süresinin artırılması ve ödeneklerinin artırılması var, sizlerin de programında var ama bu konuda attığınız hiçbir adım yok. Emekliye ilişkin sorunlar, intibak yasası çok büyük bir problem, kademeli emeklilik büyük bir problem; bir gün üzerinden, insanların on yedi yıl ve arkasından, 8 Eylül 99 öncesi ve sonrası, on yedi-yirmi yıl arası bir şeyi kabul etmek mümkün değil; o adaleti sağlamak zorundayız. Çıraklık, staj mağdurları emeklilikle ilgili sigortaları olmadığı için emekli olamıyor. Esnafın 9000 iş gününün 7200 iş gününe indirilmesi... Sayın Bakan, bunlar ciddi problemler, bunlarla yatıp kalkıyor insanlar; bunlar o kadar büyük problemler ki "Ateş düştüğü yeri yakar." derler, insanlar bugün geçinemiyorlar, bu ülkede gelir dağılımı bozulmaya devam ediyor ve yoksulluk artıyor. Ama ben ne yazık ki orta vadeli programda da şunu görüyorum: Tek amaç dezenflasyon. "Enflasyonu indireceğim..." Hatta 2026 sonu tek haneydi, Merkez Bankası en son bir açıklama yaptı, artık tek hane de değil, yeniden -yüzde 9,7 değil- onu yüzde 12'ye çıkardı; bunun üzerinden kurulu bir şey. Bu ülkede yaşayan insanları eziyor.

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Rahmi Bey, lütfen selamlarsak...

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Tamamlıyorum.

Bu ülkedeki yoksulluk sadece iş bulamayanların, sadece çalışamayanların, işi olmayanların, işsizlerin sorunu değil; çalışanların yoksulluğu bu ülkenin en büyük problemlerinden biri ve bunlar sizin Bakanlığınızın görev alanı içinde, bu sorunların acilen çözülmesi gerekiyor. Bu konulara ilişkin sonrasında sorularımızı da soracağız, düşüncelerinizi öğrenmek ve eleştirilerimize cevap vermenizi bekleyeceğiz.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.