KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan, değerli bürokratlar, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, Sayın Bakan, özellikle son on yılda Hükûmetinizin iş yapış anlayışında şöyle bir şey var, temel sıkıntı da zaten bu gibi geliyor bana; yani sorun çözerken sorun üretiyorsunuz. Niye? Çünkü bir hakkı yerine getirmek bir adalet duygusuyla falan değil; toplumsal baskı, işte "Oy kaybedeceğim" kaygısıyla sorunun üzerine gidiliyor ama bunu yaparken de o kadar kötü yapıyorsunuz ki ilave sorunlar üretiyorsunuz. Örnek verelim: Mesela, kadro, taşeronlara kadro; şimdi, verdiğiniz kadar adaletsiz bir şekilde dışarıda kalanlar, vermedikleriniz var yani aynı odanın içerisinde çalışan insanlar var fakat ihale sistemindeki bir farklılık nedeniyle... Mesela, işte, hastanede çalışanların bir kısmı kadro alıyor bir kısmı almıyor, mutfak çalışanları veya şoförler, işte, ne bileyim, araçla birlikte ihalesi yapıldığı için almıyor; hâlbuki, ben Planlamadan biliyorum, o çocuklar yirmi yıldır Planlamada çalışıyordu, devletin memuru gibilerdi, taşeron değişse de aynı insanlar çalışıyordu yani bunu... Veya ne bileyim, 3600 ek gösterge için "Olmaz, olmaz." dediniz, en sonunda vermek durumunda kaldınız ama öyle kötü yaptınız ki içeriğe aldıklarınız kadar, içerdikleriniz kadar içermedikleriniz dışarıda kaldı; adaletsizlik. EYT için "Olmaz, seçim kaybetsek yapmayacağız." dediniz, baktınız seçim kaybediyorsunuz EYT'yi yaptınız. Yani, iş yaparken sürekli sorun üretiyorsunuz çünkü temel gayeniz hakkı, adaleti bulmak değil, işte, "Aman baskı var, bunlarla yapayım." diyorsunuz, tabii bu da iş barışını bozuyor, toplumsal barışı bozuyor.

Şimdi, mesela, intibak da bunlara bir örnek. 2000 yılı öncesine emeklilerde intibak getirdiniz, 2000 yılı sonrası kaldı. Niye? Maliyeti fazla ama eğer intibak yapıyorsanız buraya niye yapılmıyor? Bu, nasıl bir adalet duygusu? Zaten bu çalışanlar... Ben hep bunu söylüyordum yani "Türkiye sizin iktidarınız döneminde 'çalışan yoksullar' kavramıyla tanıştı." diyordum artık buna şükreder olduk, siz bu ülkeyi "çalışan açlar" kavramıyla tanıştırdınız. Açlık sınırının altında bir asgari ücret var, çalışanların yaklaşık yüzde 40'ı asgari ücret alıyor. Nisan ayında, ta nisan ayında açlık sınırının altında kaldı asgari ücret Sayın Bakan yani bu olacak iş değil!

Mesela, işte, staj ve çıraklık mağdurları var, bunlara bir şey yapılmadı, işte, öğretmenler, sağlıkçılar atama bekliyorlar; bir şey yapılmadı. Şimdi, bugün yine geldiler, mülakat... "Mülakatı kaldıracağız." dediniz, mülakat kaldırılmadığı gibi rezalet diz boyu. "20 bin sözleşmeli öğretmen alacağız." dediniz ve Temmuz 2023'te sınav yapıldı, mülakata girdiler, adaletsiz yapıldı, bakın, aradan şu kadar zaman geçti, açıklayamıyorsunuz, sıralamalar belli değil, açıklanamıyor. Yani, böyle, bu tür şeyler nedeniyle toplumsal barış kalmadı. BAĞ-KUR'lulara 7200 gün prim sözü verildi, söz tutulmuyor. Ya, sözü Cumhurbaşkanı verdi, daha kim verecek? Veya ne derler, o seyyanen zam konusunda "Memurlara verdiğimizin aynısını vereceğiz." diye 14 Mayıs seçimlerinin öncesinde Cumhurbaşkanının "tweet"i var, "tweet"i hâlâ X hesabında duruyor, bu söz yerine getirilmedi; böyle bir şey olabilir mi, böyle bir devlet yönetimi olabilir mi? Engelliler bir yandan iş bekliyor, efendim, KHK'liler var; işte, bu 15 Temmuz sonrasında işinden çıkarılmış insanlar var. Ya, bunlara bakıyorsunuz, şimdi bunlar yani Komisyondan dönenler ayrı ama onun dışında mahkemeye gitmiş, mahkemeden takipsizlik kararı veya beraat almış, yani, bunların FETÖ'cü olmadığına ilişkin kararı verecek en üst organ nedir? Yargıdır. Yargı karar vermiş ama bunlar hâlâ sıkıntıdalar, bekliyorlar. Dolayısıyla, toplumsal barış bu şekilde bozulmuş, gidiyor.

Şimdi, ücret, genel olarak ücretlerdeki enflasyon farkı... Yani, başlangıç düşük veriliyor, "Enflasyon farkı vereceğiz." deniliyor, diyelim ki genel olarak veriliyor ocakta, temmuzda ve siz zannediyorsunuz ki -Bakın, biz bunu defalarca burada anlattık, bugün getirmedim artık o grafikleri- yani dönemin sonunda verilen enflasyon farkı bu insanları enflasyona karşı korumuyor Sayın Bakan çünkü orada bir üçgen oluşuyor, zammı veriyorsunuz, zam şöyle gidiyor değil mi, altı ay boyunca aynı ama enflasyon yukarı doğru gidiyor; işte buradaki üçgen refah kaybıdır. Tamam, temmuza gelindiğinde o telafi ediliyor ama temmuz ayı için telafi ediliyor, insanların ocaktan temmuza kadarki refah kaybı artık insanların kesesinde; böyle bir şey olamaz! Dolayısıyla, şimdi, asgari ücret niye bu kadar çok konuşuluyor? Çünkü asgari ücret bu ülkede artık genel ücret hâline geldi. Yani, dünyanın neresinde böyle bir şey var! Bu rakamlara en fazla siz hâkimsiniz; işte, Avrupa ortalaması yüzde 8-9, yüzde 3-5 olan ülkeler var. Dolayısıyla, şimdi, şöyle bir sıkıntı var, işte bu yabancı işçi meselesi de oradan çıkıyor. Türkiye, AK PARTİ Hükûmetleri döneminde yine, işte, düşük gelirden orta veya ortanın düşüğünden orta-yüksek gelir grubuna geldi ama siz hâlâ Türkiye'yi... Yani, "Biz düşük ücretle ekonomiye rekabet gücü kazandıracağız." diye gayret ediyorsunuz; yani ücretler düşük tutulsun, aman ücret baskısı, aman enflasyon, aman şu olur, aman bu olur diye ama bu olmaz, bunun sizi getirdiği noktada 10 milyon geniş tanımlı işsiz var bu ülkede -10 milyon 271 bin en son eylül ayı verisi- bu kadar işsizi var ama siz "Ya, düşük ücretli yabancı mı getirsek acaba bu ülkeye?" diyorsunuz; e, sığınmacılar çalışıyor. Mesela, bir soru olarak sorayım: Türkiye'de ne kadar sığınmacı çalışıyor? Sizde bunun hesabı var mı bilmiyorum, bu rakamı bizimle paylaşırsanız sevinirim. Bu, olmaz Sayın Bakanım yani buna bir tedbir almak lazım. Bu düşük ücretle rekabet dönemi Türkiye için bitmiştir, işte, o yüzden konfeksiyoncular, giyimciler Mısır'a gidiyor, yarın başka sektörleri de kaybedeceğiz, buna bir çare bulmak lazım. Bunları biz diğer bütçelerde anlattık yani neler yapılması gerektiğini; AR-GE'dir, teknolojidir, şu bu.

Şimdi, emekli maaşı meselesi... Ya, artık her şeyi asgarisinden, en düşüğünden konuşur olduk, işte, en düşük emekli maaşı, asgari ücret zaten temel ücret oldu veya genel ücret oldu. Şimdi, daha önceden hiç konuşulmazdı en düşük memur maaşı konuşuluyor. Yani, bütün toplumu en düşüğe kilitlediniz; bu, büyük bir başarı, bu başarıdan dolayı ben sizi tebrik etmek istiyorum! Şimdi, bundan konuştuk, 12.500 lira ya! 12.500 liraya bu insanlar nasıl geçinecek Allah aşkına? 12.500 lirayla bir aile geçinebilir mi bu ülkede? Ama siz insanlara bunu layık görüyorsunuz, sonra bunu vermemek için de kök ücret üzerinden artışlar... Artık şu kök ücret, kök maaş daha doğrusu, kök aylık veya neyse, o işlerden falan vazgeçmek lazım. Ondan sonra, bir de şu var -Yani en düşük üzerinden konuşmanın da yanlışı var- yüksek prim ödemiş, yüksek gün sayısı üzerinden emekli olmuş insanlar var, bunların da hepsi de artık 12.500'e geldi neredeyse. Şimdi, Sosyal Güvenlik Kurumundan siz sorumlusunuz, bu sistemin sürdürülebilirliğini nasıl sağlayacaksınız? Herkesi en düşüğe kilitlerseniz bundan sonra kim yüksek prim öder, kim yüksek gün sayısından emekli olma konusunda gayret gösterir? Bunlar, üzerinde durulması gereken meseleler.

Gelelim asgari ücrete. Şimdi, asgari ücreti tabii, toplum bekliyor ne olacak diye. 17 bin lira asgari ücret dediğim gibi, nisan ayından itibaren efendim, açlık sınırının altında kaldı. Bakın, ben size bir şey söyleyeyim, asgari ücret olarak hangi rakamı söyleseniz toplumun bir tarafı şikâyet edecek. Niye? Çünkü çok kötü yönettiniz, ekonomi çok berbat yani 30 bin de verseniz, 40 bin de verseniz çalışan açısından yetersiz ama ne verirseniz verin işveren açısından da finanse edilemeyecek bir maliyet olarak görülüyor. Bu, ekonominin geldiği kötü durumu göstermesi açısından çok enteresan.

Şimdi, sizin de bir beyanatınız oldu zannediyorum, Mehmet Şimşek söylüyor, Merkez Bankası Başkanı konuşturtuluyor, konuşturtuluyor, ondan sonra hedef enflasyona gelineceği... Ne münasebet efendim! Bu ülkede şimdi Hükûmetin tahmini tutarsa, hadi iki ay tuttururlar diye düşünüyoruz, yüzde 44; o yıl sonu, yıl sonu! Onun ifade ettiği şey ortalama enflasyon yüzde 58,5 yani ücrete baz alınması gereken 2024 yılı enflasyonu yüzde 58,5 bir defa; yani iki ay tahminî olarak yüzde 44'le uyumlu olan şey yüzde 58,5 gelecek. Bir defa, bu yüzde 58,5'i mutlak surette vermek durumundasınız ve bunun üzerine ne vereceksek onu konuşmamız lazım ama deniliyor ki: "Hedef enflasyon." Kaç o? Yüzde 21 ve bu bir iki ay öncesinde yüzde 9'du. Allah'tan 9 demiyorsunuz; yani şimdi 21, yarın ne olacağı hiç belli değil! Bu arada sanki enflasyonu tutturdunuz da "Hedef enflasyon üzerinden insanlar maaş almalıdır, ücret almalıdır, asgari ücret belirlenmelidir." diyorsunuz. Yani bunun hiçbir şekilde tutarlılığı yok.

Asgari ücret kesinlikle bir defa... Bizim hesabımız o, onu söyleyeceğim; bizim 28 bin lira net asgari ücret talebimiz sizden ve bunun hesabı da şu: Hükûmetin, en son Merkez Bankasının açıkladığı yüzde 44'lük yıl sonu enflasyonuyla uyumlu olan ortalama enflasyon 58,5 ve bunun üzerine bir de büyümeden yüzde 4'lük bir pay verelim diyoruz ve bunu üzerine koyduğunuz zaman, işte, yaklaşık yüzde 64 civarında falan bir şey yapıyor, o da 28 bin lira ocak ayı için ve temmuzda da enflasyonun hızlı gitmesi durumunda tekrar bir gözden geçirme ihtiyacı var.

Şimdi, asgari ücret hakkında bugün de denildi "Devrim mahiyetli bir şey yaptık." Şimdi, bunu tartışmak biraz tehlikeli siyaseten ama teknisyen sıfatımla tartışayım. Şimdi, asgari ücreti vergi dışı bıraktık; bu kime kıyak? İşçiye mi zannediyorsunuz? Net ücret üzerinden toplumda bir şey konuşulursa... Yani şu anda "17 bin lira asgari ücret." diyoruz ama bunu brüt üzerinden konuşuyor muyuz? Hayır "17 bin lira ne olacak?" diyoruz. Şimdi, vergi dışı bırakmasaydık işverene maliyet 1.900 liranın üzerinde olacaktı bugün itibarıyla, brüt maliyet de 1.500 lira üzerinde olacaktı. Ha, "Yanlıştır." demiyorum, zaten işveren de işin altından kalkamıyor ama Cevdet Yılmaz "Asgari ücretin vergi dışı bırakılmasının maliyeti için 810 milyar lira." diyor da, hesabı doğru, yerinde yapalım diye söylüyorum. Bu aslında şu anda çalışan için değil yani bunu sübvanse ediyorsak biz işvereni sübvanse ediyoruz, bunu net olarak görmek lazım çünkü hani brütü konuşulan bir toplum olmuş olsak, brüt üzerinden tartışsak, oradan nete geliriz. Hatta şu yanlış yapıldı: Ben burada Plan ve Bütçe Komisyonunda söyledim, asgari ücret vergi dışı bırakılırken asgari geçim indirimi indirildi bu ülkede, kaldırıldı daha doğrusu. Şimdi, asgari geçim indirimi olan sistemde aslında hanımı çalışmıyor, 2 çocuğu varsa onun ücreti de neredeyse vergi dışıydı, hemen hemen yüzde 85'i falan vergi dışıydı ama şu vardı yani yine netten konuşuyorduk ama bekârın asgari ücretini konuşuyorduk, evli ve çocuğu olanlar asgari geçim indirimi üzerinden diyelim ki asgari ücretin, net asgari ücretin bir tık üzerinde ücret alıyordu. Şimdi bunu da sıfırladınız siz ve OECD bizi en fazla bu konuda eleştiriyor, diyor ki: "Bekârların vergi ve prim yükü ile evli ve eşi çalışmayan, çocuğu olanların vergi yükü arasında hiçbir ayrım yapmıyorsunuz, bu ayrımı yapmalısınız."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Toparlayın lütfen.

ERHAN USTA (Samsun) - Bu ayrım bizde iyi kötü vardı ama bunu tamamen kaldırdınız. Yani yanlış bir politika uygulandı ama burada gelip gelip "Biz çalışanları 800 milyar lira sübvanse ediyoruz, bunu çalışanların cebine bıraktık." diyorsunuz ama böyle bir şey yok, bunu yapmadınız.

Şimdi, sığınmacı meselesi son derece önemli yani Türkiye için bir tehdit ve bunu Dışişleri Bakanlığı, diğer bakanlıkların bütçesinde falan da konuşacağız. Bu sığınmacılar ucuz iş gücü olarak görülüyor. Bakın, bu, Türkiye'yi sıkıntıya sokacak; şu anda sadece iş gücü boyutuyla söylüyorum, bunu görmek lazım. Yani, eğer biz sanayimizin yapısını, üretim yapımızı, tarımımızın yapısını bu ucuz iş gücüne göre tanzim edersek biz bu ülkede ekonomik büyümeyi sürdüremeyiz Sayın Bakan. Bunu görmek lazım, sizin bu anlamda biraz çalışanların yanında olmanız gerekiyor.

Şimdi, "SGK açığı" kavramında. Şimdi, burada dediniz ki "2024'te SGK açığı millî gelire oranla 0,39'a düştü." dediniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Tamamlayın Sayın Usta.

ERHAN USTA (Samsun) - Bitireceğim, teşekkür ederim. Eğer böyleyse şimdi Mehmet Şimşek "EYT'nin yükünün millî gelire oranı yaklaşık yüzde 2." dedi 2024 yılı için ve siz de "0,4 açık var." diyorsunuz, EYT'ye rağmen 0,4; demek ki EYT olmasaydı 1,6 fazla mı verecekti sistem? Yani bunu söyleyebilir misiniz, Türkiye'de sosyal güvenlik sistemi EYT çıkmasaydı 1,6 fazla verecekti; böyle bir şey yok ya! Şimdi, niye? Problem şundan çünkü... Bir de 2002'yle mukayese ediyorsunuz -bunu yapmayın lütfen; bence bu yakışık almıyor- yani açığı, bu 0,39'u... Şimdi, 2002 sisteminde her şey açık olarak gözüküyordu ama 2008'den sonraki kanun değişikliğiyle şimdi o devlet katkıları, şunlar, bunlar, sosyal güvenlik primleri, devletin ödediği birçok şey açık olarak görülmüyor, başka isimler altında görülüyor ama hazineden transfer; dolayısıyla hazineden transferle karşılaştırırsanız kendi Sosyal Güvenlik Kurumumuzun finansal sürdürülebilirliği açısından doğru bir tespit yapmış olursunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Toparlayın Sayın Usta.

ERHAN USTA (Samsun) - Başkanım, toparlayacağım.

Şimdi, bu EYT meselesini, bunu biraz Mehmet Şimşek'le de konuşmak istiyorum, o yüzden bütün detaylarını vermeyeceğim. Sayın Şimşek önce "724 milyar lira" dedi yük için, sonra "752" diye revize etti sunumda, AK PARTİ'de yaptığı sunumda 2024 için ve siz bir "580" dediniz bir de "593" dediniz; aranızdaki fark muhtemelen siz finansmanını koymuyorsunuz, o finansmanını koyuyor. Sanki her şey bu ülkede... Yani EYT'yi günah keçisi ilan etmeye çalışan bir anlayış var şu anda ve sanki bir masraf yapılırken, bir maliyet ortaya konulurken finansman maliyetiyle söylenirmiş gibi Mehmet Şimşek tutuyor finansman maliyetiyle söylüyor. Olmaz böyle bir şey! Bunu siz çıkardınız ya, sizin Bakanlığınız çıkardı, buna bir sahip çıkmanız lazım, bu bir. İkincisi, ha, yanlış yaptınız, çok hatalı yaptınız, adaletsiz yaptınız o ayrı bir şey ama sizin dediğiniz gibi de değil, ben bunu tartışabilirim, ben teknisyen sıfatımı hâlâ koruyorum; dolayısıyla uzman dahi olsa arkadaşlar, eğer bana gönderirseniz onu da tartışırım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Usta, teşekkür ediyorum.

Konuşulacak çok mesele var, biz bu işi bitiremeyiz.

ERHAN USTA (Samsun) - Tamam, istihdama, işsizliğe girmeyeceğim, son cümlemi söylüyorum.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Toparlayın Sayın Usta.

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ediyorum.

Bizim hesabımıza göre, 2023 yılında EYT'nin maliyeti yuvarlayarak söylüyorum 150 milyar lira, 2024 yılında da 300 milyar lira Sayın Bakan. Yaptığınız temel hatayı söyleyeyim hesaplar yapılırken, zaten emekli olacak insanı yani bir yılı kalmış, şimdi onların hepsini sanki bunlar emekli olmayacakmış gibi hesap ediyor Mehmet Şimşek de siz de. Bir yılı kalmış, iki yılı kalmışlar var, ya, beş yılı kalanların oranı yüzde 75. Yani bir de "Kalıcı" diyor mesela, "Deprem geçici, EYT kalıcı." diyor. Ya, bu nasıl bir şey ya, bu nasıl bir akıl! EYT kalıcı değil, evet, birkaç yıl sürecek EYT'nin mali yükü ama EYT kalıcı değil. Bu insanlar zaten emekli olacaktı bir şekilde. Ne oldu? Kimini bir yıl öne çektiniz, kimini de iki yıl öne çektiniz. Hesapları falan böyle yapmak lazım. Orada bir de zaten rutinden emekli olanlar var; bakın aylık giderlerinize, onun üzerinden bir hesap yaptırın, normal artışları koydurun, normal emekli olacakları koydurun, sizin dediğiniz rakamları bulabiliyor musunuz bir bakın.

Son cümle olarak da şimdi işsizlik oranını kullanmanızı tabii, normal karşılıyorum, manşet işsizlik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Tamamlayın Sayın Usta.

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ediyorum.

Ama Çalışma Bakanlığının analiz yaparken yine TÜİK'in açıkladığı... Bakın, işsizlik oranı olarak yine o 8,6'yı falan verin, ona bir şey demiyorum ama siz Çalışma Bakanısınız değil mi, sizin analiziniz kıymetli; yani Türkiye'de insanlar çalışıyor mu, verimli mi verimsiz mi? Zaten verimlilik diye bir şeyiniz yok, yani hiç öyle şeylere girmiyorsunuz; sadece siz değil merak etmeyin, hiçbiri girmiyor, verimlik diye bir kavram yok sizin Hükûmetinizde. Tamam mı? Yani atıl iş gücü oranını niye kullanmıyorsunuz hiç? Oraya bir bakın bakalım, yani son iki yılda nasıl artmış atıl iş gücü? Mesela Eylül 2022'de 20,3, Eylül 2023'te 21,8, Eylül 2024'te 25,6; bu sene -ilk olarak 2014'te açıklanıyor; 2014'te 17- 17'lerden 26'lara gelmiş bir atıl iş gücü oranı var, geniş tanımlı işsizlik var. Dolayısıyla politikalarınızı bunu dikkate alarak yapmanız gerekir diye düşünüyorum.

Her şeye rağmen bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum.

Teşekkür ediyorum.